Yol Engel Tanımıyor Şiiri - Kasım Kobakçı

Kasım Kobakçı
2471

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Yol Engel Tanımıyor

İzledim o an,
    oradan geçen tüm hayalleri,
        avucuna alıp aldatmış bir kadını,
            kırk yaşını aşmış oturuyor.
Saçlarına,
    sarmaşıklar mı dolaşmış,
Ayaklarına,
    ışık mı düşmüş ne;
Belirsiz,
    bir cilve...
İçine,
    atmış kendini;
Dişlerinin beyazını,
    kollarıyla tutmuş;
Hayallerini,
    sergiliyor...
Ben diyeyim,
    sabun köpüğü,
Siz deyin,
    şelale döküldüğü;
Aktıkça,
    izleyesi geliyor insanın...
Yol,
    engel tanımıyor...
*
Elimde,
    yöresel meyve,
Asam,
    serviden...
Adımlıyorum,
    bilmeden.
Sağım solum,
    baştan aşağı ıssız ışık,
Önüm arkam,
    sen benimsin...
Neşem de,
    pür neşe,
Boyumca,
    bir beyaza yükseliyorum.
Tanıdık bir bulut,
    çarpıyor omzuma;
O an,
    beyazlarımız iç içe...
Onun kulaklarında,
    bahar küpeleri;
Kiraz,
    mı desem,
Vişne,
    mi...
Değdikçe gözlerimin öğle ışığına,
    tüm bağlarıma salıncaklar kuruluyor.
Gerisi,
    ninni,
Görülmüş,
    işitilmiş,
Duyulmuş,
    şey değil...
Evrenin,
    en çarpıcı dansı:
İç içe,
    iki bulut...
Ateşi,
    akıllara ziyan...
Göz kulak,
    tanımaz,
Patlaması,
    cabası...
*
İzledim,
    uzaktan,
Tavana,
    değiyor başım;
Yan duvarı,
    azıcık araladım.
Şortlarımı bıraktım,
    bağ evinin içine.
Bağ evi,
    dediğim de:
Rüzgardan yapılmış,
    bir oda...
İçinde,
    sabah sefaları,
Akşam,
    misafirlikleri,
Coşkulu,
    halay geceleri...
Cankurtaran,
    yeleklerimi takıp,
Yavaşça,
    daldım içeri...
*
Dalmamla,
    birden,
Evin tüm geçmişi ve geleceği,
    paletlerime yüklendi.
Her,
    dalgası ah!
Deyip,
    patladı göğsümde...
Ahtapot sarılması,
    hafif kalır:
Halat,
    yetmez,
Çapa tutmaz,
    okyanus çekmesi bu;
Derine,
    derine...
Daha da,
    derine...
*
Ne halatı,
    hafızası olan bir gemi,
Ne brövesi,
    işlemeli bir kaptan...
Ne,
    bir fener,
Ne de uzunları,
    kuzey ışıklarını yalayan albatros...
Yalnızca su ülkesinin,
    serin nefesi ve onun;
Dönüşleri,
    yakmış heceleri...
*
Derinliğin örtüsünü,
    indirip baktım:
Yüzü,
    de,
Yüzgeçleri de,
    yoktu!
Pulları diye,
    bildiklerim de:
Zehirli,
    zırh bıçakları;
Yaklaştıkça,
    uyuşturucu...
*
Haydi,
    artık!
Dedim,
    düş atıma;
Palete,
    kuvvet!...
Bir sonbahar günü,
    vardım mahalleme.
Bir soluktan,
    daha çabuk;
Durup,
    durup,
Dinledim,
    soluklandım,
Arkamda,
    yirmi bir rihterinde çarpışma...
Omurga,
    perişan.
Büyükdağ’a,
    baştan başa;
Kanat çırparak,
    düş yağıyor ilçeye...

Kasım Kobakçı
Kayıt Tarihi : 25.7.2025 22:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!