Yüzünün enleminde eskimiş düşlerin ırak coğrafyası, yamacında aşk
Dudağımdaki asil titreyişin adıdır sevda, eskisi gibi asil değil yaşamak
Hangi sözümüzle sevişir özlem, iç sesimiz olur aşkı bekledikçe feryat
Unuttuk ansızın dünleri, madımak alevlerin koynunda üşüyor hayat
Yaşamla demlenen bir çay tiryakiliğidir aşk, kaynayarak derinlere aktığımız, çağlayarak dağlara tırmandığımız ve içten içe sızlayarak sevdaya karıştığımız bir selin koynundaki hüzzam üşüyüştür. Kendi repliğimizi hiç aklımızda tutamazken, başka yüreklerin kırık dökükleriyle alkışlar alırız yoksul bir temsilde. Gözaltlarımızda hüznün halkaları büyür ve yüreğimizdeki neştersiz yaraların kabukları sevdikçe soyulur. Kırılır avuçlarımızdaki o yalın çizgiler, kırıldıkça yasaklı gönüllerde arlı gülüşlerle çağlayan gibi yine gönlümüze dökülür.
kızıl kızıl dağılıyorsun elimde kalıyor iki nokta
atıp kırmızı bir gül kalbimin tam ortasına
kaçıyorsun mevsimlerden mevsimlere
tahtı çalınmış bir padişahım oysa
kayboluşunu arayan hesapsız yolculuklarda