Yine yüreğime yerleştirdiği hüzünle birlikteyim sabahın. Sessiz bir çığlıkla beraber ama duymuyorum, yüreğimi acıtıyor. Karanlık dehlizlerde gecelemiş gibi korkum avurtlarıma kadar şişmiş…
Tel tel olmuş kıllar fışkırıyor tenimden, terimden boncuklar dizilip şapır şapır dökülüyor, yine de sorum cevapsız:
-Niyedir ki, gökyüzünün esmer teninde ben ben olmuş yıldızların hışmı hep üzerimdedir? Bilemiyorum…
Dokunaklı türküler yakıp cıgaramla birlikte boğabilir miyim sabahı? Bunu da…
Ama denemek gerek, bir kez daha…
Bu sayıklamalar, bu sabuklamalar Nietzsche’nin ayıplarından bana kalan çığırtkanlıklar mıdır, yoksa saklambaçla körebenin oyunu muydu beni şaşı bırakan, ahizelerin yamuğu mu yoksa?
Dağların dorukları dumanlı olur
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz
Devamını Oku
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz