Gönlüme düşen
Her bir aşkı
Gecelerimin karanlığına
Çaresizce parladığında
Yıldızım sandım.
Sandım ki yıldız,
..
Beş yıldız bir güneş
kırık dökük
bir ayagı aksak
gözleri gülen
mutluluğu hüzün
yüregi yaralı
..
Seni özlemek gelmiyor içimden
Ağlamak saatlerce
Gittiğin gün bitirdim
Sevdamı ben delice
Sana doydu yüreğim
Buz tuttu bak gözlerim
..
Bakışı güneştir onun, şu gönlümü ısıtır;
Geceleri ay olur, yıldız olur, dünyamı ışıtır...
..
Yıldızlar görünmüyor bu şehirde
Çünkü bu şehir yıldızlar kadar parlak
Yıldızlar görünmüyor bu şehirde
Birden bilmem kaça kadar,
En fazla yıldızı kim sayar?
Kimse.
Bu şehirde kimse bir yıldız
..
Karanlık gecelerde bir yıldız olmalı,
Aydınlatmalı her köşeyi,yürekleri,
Rüyalara süs olmalı,umutlara ışık tutmalı,
Aydınlatmalı gönül dünyasını ve karanlık kahpe yeryüzünü.
Nara atmalı sarhoş ama mutluca yürekten,
Şirin i kıskandıran güzelliği olmalı,endamlı ve nazlı,
..
Gecenin bir vaktinde,
Gökyüzünde bir yıldız,
Büyük mü,büyük bir yıldız,
Işıklarıyla ortalığı aydınlatan,
O yıldızı görüyor musunuz?
O benim,o benim işte,
..
Papatyadır Şiirlerim
Kır adamıyım ben
Papatyadır şiirlerim
Üzüm tadında yazdırdığı şiirler İstabulun..
Gül şiirler yazdırdı bana gülüm
..
Hapishane avlusunda hürriyete dair bir çiçek biter. Ayak seslerini dinler çiçek. İnletir başları ezilmiş taşları, elleri kelepçeyle küçülmüş mahkumlarının büyümüş ayakları. Hapishane çeşmesiyle nemlenir yaprakları. Dinler mahkumların birbirlerine yazdığı bahar şarkılarını. Bu yüzden yaprakları solmaz hapishane çiçeklerinin. Yıldızlar rüzgar ve su yetmez hapishane çiçeklerine. Yalnızlığa kök salar uçsuz bucaksız yıldızlar altında. Korkmaz karanlıktan gökyüzünde bir yıldızı olmayanlar. Ne göğün kararması ne de yıldızların sönmesi hapishane çiçeklerine dokunmaz. Gözlerde kök salar yıldız çiçekleri. Herkes birbirine yıldız yıldız bakar da gökyüzünü göremediği için kimse kimseye ağlamaz. Bir şiir söyler mahkumlar geceleri başka olanların rüyaları da başka olur misali:
Hapishane Bahçesi
Bu şehir daim yüzüme tükürüyor sevgili
Bir gece sokaklarımın kesileceği belliydi
Gülmüştüm beni tokatlayan adi birisine
..
İKİ YILDIZ
Yokluğun alışkanlığım oldu.
gidişine alıştım
alışamadığım tek şey...!
beni bensiz bırakman oldu.
kendime yabancıyım
gerçek beni...
..
O günüdr bizim,
Kurtuluş savaşına başladığımız.
O gündür bizim,
Atamızın Sakarya'ya ayak bastığı gün
Vatan için,Millet için,
Savaşa başladık.
..
Yeryüzü taş ve toprak ince ince elenmiş
Bulut güneş ay yıldız gökyüzü parsellenmiş
..
Hadi gel yıldız toplayalım
Sepete doldurup saklayalım
Sepet ışıdı evdeAnnem kız bu ne
Dedim:yıldız
Denizdenmi?
..
Zamanı sana kurduğum günden beri, saatlerin bir anlamı kalmadı gözlerimde… Bir kuş sesiyle uyanabilmeyi dilerken yeni bir güne ve kanat çırpmayı gözlerinin içinden geçerek… Geçmişten süre gelen sözler yumağı… Oysa ellerim ellerine değse, gözlerim yanardı. Gözlerim gözlerine dalsa, bir yıldız kayardı. Şimdi saatler ne zaman sensizliği vursa, bir bulut gelip konaklıyor gözlerime… Unutmayı istedikçe boğazımıza düğümlenen sessizlik ve akıp giden zaman ve biz içine sığmıyoruz… Ben uzak durmaya çalıştıkça, içime çöreklenen bu sancı neyin nesidir…
..
Karanlık gecelerde bir yıldız olmalı,
Aydınlatmalı her köşeyi, yürekleri,
Rüyalara süs olmalı,umutlara ışık tutmalı,
Aydınlatmalı gönül dünyasını ve karanlık kahpe yeryüzünü.
Nara atmalı sarhoş ama mutluca yürekten,
Şirin'i kıskandıran güzelliği olmalı, endamlı ve nazlı,
..
Bir gece ben yatarken
Gözüme bir yıldız takıldı
Alamadım gözümü ondan
Hemde hiç bir sebep yokken
Önce tesadüfdür dedim
Sıradan bir yıldız sandım
Ama ne muhteşem parlıyordu
..
......... Sarı yapraklı papatyaydın, doğmamıştın, fışkırmak için yeryüzüne günden öte saatleri, dakikaları sayarken, başka bir coğrafyanın ikliminde toprağı delen yaban dikeniydim ve sana o doğmadığımız zamanlarda vurulmuştum... Doğmadan önceki düşüm, öldükten sonra dahi sevdamın rakım yükselteceği gerçeğimsin... Tek, sarsılmaz, değişmez...
......... Elverişli ortamlardan hoşlanmayan farklı, tek kökten iki dal olan uzantısıydık ve güneşe dönerken yapraklarını sen, dikenlerim toprakla beslenir, asi rüzgarların esintisinde ısınır, kavuran güneşin altında üşürdük, biz bilirdik, kimse bilmez, duymaz, görmez ve anlamazdı ve bizim bizi anlamamızdı aslolan, diğerleri yabangülüydü bir başınalıklarında... Savrulurken boranlarda, köklerimizdi bağıtlayan bizi bize ve sadece dışsallığımızdı ayrılan, o kökler ki bu cumhuriyetten daha sağlam ve sarsılmazdı...
......... Varsıllığımız düşlerimizdi, gerçeğimizi yoksul yüreklere taşırken ve sana her gelişim de varsıllığımı taşır, yüreğindeki bitip tükenmeyen melek kokunla birleştirip gökyüzüne salardık barış güvercinleri kanatlarına taksın, yoksul ülke halklarının yüreklerine su serpsin, açlıktan esmer, siyah, beyaz renkli çocuklar ölmesin diye... Yarınları çalınan, ellerinden alınmak istenen ülkelerin umutlarına serperdik düşsel zenginliklerimizi ve her kayan yıldıza başka anlamlar yükler, gemicileri öldürmezdik yıldızsız gecelerde... Her yıldız sen olurdun...
......... Tahrip gücü yüksek havai fişekler sessiz kalırdı sen yıldız yağmuru olup yüreğime akarken ve gerçeğin düşlere karışıp ayrımına varamadığımız gecelerde gökyüzünü kandırırdık düşlerimiz rengarenk hatlar çizerdi, ay bile bizi izler gülümserdi... Her hattın yolcusu da biz, taşıtları da bizdik ve kaybolan yıldızların boşluğuna düşsel renkler eklerdik, yıldızlar arası sonsuz yolculuğumuzda... Luna parktaki en tehlikeli ve hızlı binekler az kalırdı gökyüzü yolculuğumuzun düşselinde ve ben çok korkar, belli etmez, sana sıkıca sarılırdım, aslında deli cesaretindi sarıldığım, gökyüzüne ipek dokulu, ıtır kokuların yayılırken...
..
şimdi
ellerimizde birer makas
biraz kör biraz eski
ve birazda sararmış
geçmiş zaman yazıları
..