Esrik değilim madem
Kimin keskin şarabıyım ki
İçliydim, içlilerdi, zorunlu buluşuruz
Hüzünlere damla damla çağrılırım
Hangi ellerin tespihi olurum
Hangi dertli parmakların ucuz tesellisi
Nedir söylemediğin
Bungun bir tanrı gibi
Hep bakıp, bazen mırıldanarak
Oyalanıp tenhalarda, kahırlarda
Ey asil Roma, ey yakılmış kentin halkı
Beni küllerin şahidi olarak mı diktiniz
Bir tanrıysam, nasıl olur da sesim yok
İki yüzüm de ruhsuz duvarda sancılı
Gelirdiniz, örttüğünüz acıları ufalarak izlerdim
“Törpülenmiş umutlarımız da yavaş”
Diye bir dizeyi tenha maviliğe üflüyorum
Sonraki dizenin sonuna “savaş” zoraki sokuluyor
“Benliğim telleri koparılmış antik bir arp” desem
Uyum adına bastırıyor “harp” işgale niyetleniyor
Oysa şöyle olmalı: Joseph denince K., Gregor denince Samsa
Sadece dışarısı ayaz
Şarap değil, içe damıtılan gözler
Hücreme çöreklenen dilsiz sözler
Şarap değil
Yarım aşklar da tam buraya istiflenir
Mariana’ya inen su gibi
Sevgiler hak ettim sanıyorum
İçimin dökümü bakışlarımla
Her gün kalbinizden geçerim
Adınızı sanınızı sormadan
Çökelmiş hüzünleri toplarım yine
Kır çiçekleri bırakırım sonra
Hazanın yüzölçümü kadar “insan”
Ve nedense kırmızıyı kayırır tarih
Sonra Camus’un tek felsefi sorunu
Biri söylemiş olmalı
Tütün kadar duman, insan kadar hüzün diye
Belki şöyle söylemiştir canımın birileri
Ayıklandığım için biliyorum
Çokluktan, ıvır zıvırdan ayıldığım için
Sesimden tekdüze borular çıkmasın
Yüzümü çizdirmeden, bir ölüyle değişmeden
Şu yapışkan nifaktan arınayım
İtiraf ettireyim yaftaları kalbim üstüne
İnsanı kendi derdi örtermiş, görülmedi
Çöllerin gelincikleri mahsus yeşertmediği
Hızır’ın İlyas’ı beklerken tırnaklarını yediği
Görülmedi, bir güneşin ayakları yerde çiyleri emdiği
Bahar bitli, bahar çitli, bahar hep bir yerlerindi
Susunca kalabalık, benliğim hakka tortulanınca
Kalbine dokunmalı elbet
Gözlerine o kadar yakınken
Bir o kadar da ıssız olduğum
Tükenmez umudum sensin
Saçlarında yıldız tozuyla
Yüzünde sonsuz bir çekimle gel




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!