© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Zerrin Aynaoğlu - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı
2 Mayıs 2025 Cuma - 14:29:10
Didem Madak benim hayatımın şairi. Genç kuşağın en büyük armağanlarından biri. Onu çok erken yitirdik. Daha nice şiirini paylaşacaktı. Söyleyecek neleri neleri vardı. Gitti. Eksik kitaplar kaldı hayatımda sanki. Belki içinde bulunduğumuz ağır günleri yaşamamış olması da bir şanstır. Gezi Baharını görmedi mesela. Dayak yiyen avukatların arasında olamadı. İnsan belki de zamanında gitti diyor. Çürüyen bir hayatın içinden bakınca şansmış gibi de görülebilir erken gitmenin kederi.
Vaktiyle Pul biber Mahallesinde otururdum Didem’e bitişik. Didem “Bir delidir mahallemiz ilaçlarını içmeyi unutmuş.” derdi. Tepebaşı Ömer Hayyam’da unutulmuş bir sokaktı benimki. Camı açtığımda yeni yetme cep telefonlarının sesleri gelirdi. Kapkaççılar hap pazarlığında, roman cazılar koca takibinde, sesler birbirini öldürerek karışır, ölüm bulaşıcı ama Didem bana hep yaşamayı fısıldar karanlığın içinden. Ablamdır biteviye. Elimden tutup işe götürür, yemeğimi yedirir ve hep kulağıma fısıldar: “İnsan çıtır ekmeği ısırdığında, Kırıklar dolar kucağına, İşte orası umudun tarlasıdır, Ve orada başaklar ağırlaştığında, Sayısız ah dökülür toprağa” der.
Zahar ben onun “Zeyna”sıyım. O da benim kızım, kız kardeşim, torunum yani o, onlar masamda hiç eksilmeden çoğalan tabaklar. Hiç kaldırmadığım fiyong peçeteler. Elimizden çok çekti Pul biber. “Şiir şiir olalı böyle şiirlik görmemişti.” Düz tabandı şiir bizim yanımızda. Hiç uzağa kaçamaz, “aniden açılan bir bavuldan sokağın ortasına tekerlenerek çıkar.” Hiç unutmam şu sözlerini: “ Batmaya da razıyım artık sen beni anla- Yeter ki sen beni- Hiç yazamayacağım bir romanın kollarına atma.
” Atar mıyım seni hiç yazılmamış romanlara. 2002 yılında “Varlık “dergisine ne demişsin bak:
“Çoğu kadın kendileri için önceden planlanmış güvenli bir hayata sığınır. bu hayatın sonu baştan bellidir. bir kadın bunun dışında seçimler yapmaya
kalkıştığında, fena halde zora sokmuş olur kendini. çoğunluğu kendini gizleyen, koruyan, gardını alan, ürkmüş insanların yaşadığı bu ülkede bir kadın olarak bana ait bir hayatım olsun diye gösterdiğim çabaya ve kendi serüvenime haksızlık edemem. bu yüzden hayatımı samimiyet ve cesaretle anlatmak benim için önemli. benim hâlâ hayatımla ve bir kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var, bu meselelerle samimiyet ve cesaretle boğuşuyorum hâlâ. bütün bunlar yokmuş gibi davranıp, kitabi şiirler yazamam. şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. bu yüzden biraz ‘kadınsı’, durup dururken bağıran şiirler."
Genelde sayfalarca yazıyorum. çoğunlukla sanki az sonra ölecekmişim gibi paniğe kapılıyorum yazarken. sanki ölmeden önce itiraf etmem gereken bazı önemli meseleler varmış gibi hissediyorum. bu yüzden sanki artık kaybedecek bir şeyim yokmuş gibi geliyor. her şeyi söyleyebilirmişim gibi geliyor. o zaman her gün işe giderken karşılaştığım, boyozcunun yanında durup, boyoz yiyen insanları hayranlıkla seyreden o kara köpeği, puf böreği gibi tombik elleriyle kabak seçen ev hanımlarını, ucuzluktan alınmış bayramlıklarıyla kendilerinden pek memnun olan o bayram çocuklarını hatırlıyorum. o zaman onları sandığımdan çok sevdiğimi anlıyorum. hepsi şiirime sızıyor o zaman. hayat beni büyülüyor. yazarken hayatı sandığımdan çok sevdiğimi, ona hayranlık duyduğumu anlıyorum. aslında az sonra ölecek birinin gözleriyle dünyaya baktığımızda hayatın her yerinden şiirin fışkırdığını görürüz, önemli saydığımız çoğu şeyin önemini yitirdiğini görürüz. o zaman anlamsız bulduğumuz küçük gündelik hayatımızın aslında anlamlı olduğunu hissederiz."
"ben çoğumuzun dünyaya biraz dalgın baktığını görüyorum. hepimiz birbirimizin dalgınlığında kayboluyoruz. sanırım tüm dünyayı işgal etti dalgınlık, şimdi de iktidarda. bizler şanssız şairleriz aslında, hepimiz bu dalgınlıkta kaybolacağız. "
Camdaki buğular gibi dalgınlıkta kaybolmayacak kadar derin ayak izin.
Pul biber bulvarına çimento döktük Holivutça. Bas ayağını Didem.
“Pul biber Mahallesi”de “Ah’lar Ağacı”na “Grapon Kağıtları” asıyoruz Didem.
Dalgınlığın iktidarı bitti çoktan. Öyle aydık ki artık ölemeyeceğiz bile. Didem.