Zeki Çelik Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkınd ...

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    04.11.2013 - 12:01

    HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 8 - Bölüm

    Saygıdeğer gönül dostlarım. Eşim oldukça saygılı bir insandır. Evimden izinsiz dışarı çıkmazdı. Gideceği yeri de önceden bildirirdi. Babam ağabeyin hasta hastanede yatıyormuş git ziyaret et deyince. Eşim çok sevdiği bir gözü ağma, mağdur arkadaşıyla birlikte ziyaret dönüşü yanıma gelirken kaygan bir yerde arkadaşını koruyayım derken kendi ayağı kayar ve bacağı kırılır.

    Bende pazar yerindeydim. Bir arkadaş koşarak geldi eşinin bacağı kırık acele Eğirdir'e götür diye. İnanın şok oldum ama durum acildi. Aracım yanıma yakındı birden toparlanıp doğru eşimin yanına gittim. Arkadaşı Gülperi ağlıyordu benim yüzümden oldu diye. Eşimde ona moral için acısını içine gömüyordu. Ben eşimi kucaklayıp araca korken kemik kırıklarının sesini duyuyordum. Gülperi bacım: Siz hastaneye gidin çocuklara bakarım dedi.

    Eski arabamla yarım saatlik yolu on beş dakikada nasıl aldım bende şaşırdım. Acil servise vardım doktor muayene etti bana iki yerinden bacağı kırılmış dedi. Önce geçici alçıya aldılar ameliyat daha sonra oluyormuş. Eşim en çok hacıya gidemeyeceğim diye üzülüyordu. Doktorlarda izin vermiyordu.
    Eşime devamlı moral aşılıyorum: Seni sırtımda taşırım yine götürürüm dedim.

    Geçmiş olsun ziyaretine gelenlerle hanem dolup taşıyordu. Kızım biraz yetişkin olunca annesinin görevini üstlenmişti, kardeşi de yardım ediyordu.
    Ben fırsat buldukça büromda sanat çalışmamı devam ettiriyordum. Üniversite öğrencilerinden ziyaretime gelenler oluyordu. Kameraya çekerken sorular yöneltip tez hazırlıyorlardı. Isparta da ki bir çok radyoda canlı program yaptım.
    Dinleyicilerin isteğine göre şiirler yazıp okudukça hayranlarım artıyordu.

    Isparta da ilk özel televizyonun kurulmasın da desteklerim oldu. Bölge bayisi olduğum filmlerin seyircilere izletilmesi için noterden yetkiler verdim. Daha sonrada canlı teselli programları yaptım. Radyoda program yaparken göremeyen izleyiciler beni canlı yayında görerek istekte bulunuyorlardı.
    Zeki Çelik yayınlarını kurarken açılış öncesi Isparta otelinin önünde ki dört yol kavşağının üzerine boydan boya astığım bez den yapılan duyurum görenlerin çok dikkatini çekmişti. Bedel ödeyince yaklaşık iki ay süre de asılı kalmıştı.

    Ne yazdığını merak edenler için içeriğini açıklıyorum. Türkiye de ilk defa kitap kiralama sistemi Zeki Çelik yayımların da. Bir dörtlükle neler yaptığımı özetliyorum. Kadınların sorunlarını, Erkeklerin yorumlarını, İyi kötü durumlarını, Hiç durmadan yazıyorum. diyordum, adres telefonumu da bildiriyordum. Sanatımın ilk yıllarında beni caydırmak isteyenler azmime şaşırıyorlardı.

    Zamanım elverdikçe kitap okumaya da devam ediyordum. Okuduğum şair ve yazarların hayat hikayelerinde nasıl sıkıntı yaşadıklarını hissediyordum. Yüzde seksen şairin yokluk içinde boğuşması, yüzde yirmisinin tesadüflerle ayakta kalıp toplumla buluşması bilinen bir gerçekti. Ben prensip olarak bu yüzdeler içine girmemeyi tercih ettim. Benim okuyucu hayranım hatam varsa eleştirsin, isteği varsa bildirsin, eserimi beğenirse taktirle alkışlasın dedim.

    Yayımlamış olduğum kitapların iki bin beş yüzünü Türkiye deki halk kütüphanelerine dağıtılmak üzere Kültür Bakanlığına, Beş yüzünü de Türk dünyasına, Müslüman devletlere gönderilmesi için hibe ettim. Ayrıca radyo ve yöresel televizyonunda yapılan yarışmalarda ödül olarak sunulmasını istedim. Bazı hayır kurumlarına, açılan kermeslere katkı için veriyordum.
    Üniversite radyosunda da programlara katılmıştım.

    Her konuda şiirlerim halkımla buluştuğunu hissediyordum. Bir gün çarşıda dolaşırken okul öğrencisi genç yolumu kesti. Zeki Çelik sen misin amca dedi: Bende evet dedim. Öğrenci: Ya amca bunca güzel şiirleri nasıl yazıyorsun inan şaşırıyorum ve beğeniyorum dedi. Bende öğrenciye teşekkür ettim, inşallah devamı gelecek dedim. Basından umduğum ilgiyi görememiştim.

    Haç seminerleri devam ediyordu. Hayallerimin azmimle gerçekleşmesinin sevinci içindeydim. Eşime gerekli bilgileri aktarıyordum. Nihayet beklenen gün yaklaşmıştı şair arkadaşım hacla ilgili program hazırlıyordu. Isparta valilik önünde otobüsler yerini alınca hacca gidecekler ve uğurlayanlar geldi. Ben önceden eşimi otobüse bindirdim aile yakınlarımda yanına oturdu.

    Şair oluşum müftünün dikkatini çekmişti ve beni dua programına dahil etti. Kırk yaşında oluşum beyaz elbise içinde sahnede oluşum dikkat çekiyordu. Hocalar gerekli duayı tamamladıktan sonra iltifatlı sözlerle bana mikrofonu sundular. Rabbıma söz verdiğim gibi hac şiirleri kitabı hazırlığına başladım.
    Binlerce dinleyicinin, izleyicinin karşısında insan elbette heyecanlanıyor.

    Kendimi hac yoluna çok iyi hazırlamıştım. Tanıdıklarımla helalleşip alacak verecek meselelerini çözdüm. Çocukları emin ellere emanet edip gerekli maddi desteği sağladım. Beş ay oruç tutarak, Kuranı kerimi de hatmettim. Bana sunulan iltifatlı söz aynen şöyleydi: Aramızda hacca giden genç şair var ondan bir veda şiiri dinleyelim daha sonrada gidecekler otobüse binsinler.

    Binlerce kişinin dikkati üzerimde toplanmıştı. Hangi konuda şiir okuyacak diye merak ediyorlardı. İnsanoğlu şiirimin iki dörtlüğü ile giriş yaparak ardın dan Muhammedim şiirini okudum. İzninizle paylaşıyorum: Her daimi oku kuran, Ondan çoktur mutlu olan, Dünya sahte her şey yalan, Uyan gayri insanoğlu. Söylemekle bitmez sözler, Haram görmemeli gözler, Bir gün dövülecek dizler, Uyan gayri insanoğlu. Deyince etkilenenler alkışlıyordu.

    MUHAMMEDİM: Sen Allah'ın Resulüsün, Müminin solmaz gülüsün, Hak yolunda gönüllüsün, İnanırım Muhammedim. Mekke, Medine mekanın, Işığısın sen kuranın, Yanındasın okuyanın, Güvenirim Muhammedim. Günahı çok biz kulların, Esiriz para pulların, Cennete gider yolların, Şefaat et Muhammedim.
    Her huyunu örnek aldık, Uzaklardan sevdalandık, Çok özledik hasret kaldık, Seviyoruz Muhammedim. Zeki aldı biletleri, Değiştirdik niyetleri, İndik kuran hatimleri, Geliyoruz Muhammedim. Diye tekrar nakarat yaparak, ilaveten cümleten Allah'a ısmarladık hakkınızı helal edin diyerek vedalaştım.

    NOT: GERÇEK HİKAYEMİN DEVAMINI 9- Bölümden okursunuz.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    02.11.2013 - 15:35

    HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 7 - Bölüm

    Saygıdeğer gönül dostlarım. Yayın evim ve özel kütüphanemin açılışındaki yaşadığım şoku da paylaşma gereği duyuyorum. Zeki Çelik'in Kıbrıs şiirleri, dağa şiirleri, aşk şiirleri, dini şiirler ve çocuk şiirleri olmak üzere her birinden ikişer bin adet alarak toplam on bin kitap bastırdım. Bu kitapların sadece basını, kesimi hariç, dizgisinden, harmanlamasından, çitlemesine kadar ailecek yaptık. Eşimin bileziğini bozarak kurbanlık aldım.

    Bol miktarda pasta ve içecekler aldım. Yaklaşık beş yüzden fazla davetiye dağıttım, bazı yakın tanıdıklarımıza da dilden söylemiş oldum. Açılış günü devletin yüksek kademelerinden, bir çok bürokratlardan telgraf mesajları geldi tahminim yüzü aşkın teşrif eden vatandaş oldu. Ben kitaplarımın yanı sıra kütüphane olduğu için beş yüz civarında da başka kitaplar almıştım.

    Kitap kiralamak için kitap takası için her ortam hazırdı. Kurbanı keserek hayır kurumuna bütünce gönderdim. Hoca efendi dua ederek açılış yapıp kurdeleyi kestik. Açılışa gelenlerden şeref defterimi bile imzalayanlar oldu. Her kişi elinde içeceklerle pastaları yiyorlardı. Binlerce kitabım rafta dizilip satışa sunulduğu halde bir kitap dahi alan olmadı, kiralayan da olmadı. Oysa kitap bedeli bir paket sigara fiyatıyla eşitti, siftah parası da atan olmadı.

    Açılış olduğu gün akşama kadar bekledim. Belki alışveriş olur diye, ama maalesef şokla birlikte hayal kırıklığı da yaşadım. Okumuş memur bacanak bana moral vereceği yerde, üstelik moralimi dahada sıfıra indirmişti. Çünkü söylediği sözler ufkumu karartıyordu. Ben sana demedim mi bacanak şair ve yazarlıktan hiç bir şey elde edemezsin diye. Belki de haklı konuşuyordu ama bu güne kadarda bana kendi bütçesinden kimse karşılıksız destek olmadı.

    Kim ne derse desin ben yazıp çizmekten çok mutluydum, umutluydum. Bu sanat belkide bana maddi gelir sağlamıyordu ama, en azından beni kötü alışkanlıklardan ala koyup meşguliyetim yani hobim oluyordu. Bacanağım misafirim ve büyüğüm olunca söylediği tesirli sözleri yutkunmak zorunda kaldım. Bana yağdı yağmur, çaktı şimşek sende mi... diyenler bile olmuştu. Öyle diyenler aslında kendilerini küçük düşürdüğünün farkında bile değildi.

    Çünkü onlar sadece bir dünyada yaşıyordu. Oysa benim beynimde yaşattığım, Sevgiyle kuşat tığım, Duygumu boşalttığım, Binlerce dünya vardı. Gençlik yıllarımda lafını bilmeyen Zeki Türk dünyası kültürüne katkı sağlamaya devam etmeye azimli ve cesaretliydi. Hayallerinin gerçekleşeceği günleri sabırla bekliyordu. Her zaman topluma örnek olma hisleri devam ediyordu.

    Yayın evimi ve kütüphane salonumu bekleyen sekreterim bile vardı ama ona kendi kazancım olmasa da maaşını ayarlamak zorundaydım. Bir kaç gün açılış vesilesiyle ziyaretçileri bekledim. Umudum zayıflayınca bir gelir kaynağı oluşturmam gerekiyordu. Sırrımı sekreterime bile açamıyordum sadece eşim biliyordu. Sekreterime sen burayı idare et soran olursa benim şehir dışımda olduğumu söylersin ben belkide bir ay sonra dönerim dedim.

    Geçmişte beraber çalıştığımız arkadaş ev yapıyordu benden yardım istedi. Bende yeniden kolları sıvayarak inşaatçılığa soyundum. Aldığım yevmiye bana moral oluyordu. Akşamları yorgun olsam da şiirler yazmaya devam ediyordum. Eşim ara sıra sekreterin yanına uğruyordu. Sekreterim de eşime sormuş Zeki ağabeyim neden gelmiyor iş yerine deyince? . Eşimde ona o senin maaşını ödemek için inşaatta çalışıyor, sana da sırrını diyemiyor deyince. Sekreter nasıl olsa burada gelir yok ben ayrılayım madem demiş.

    Ara sıra çocuklarla eşim yayın evimde dursalar da sonunda kilit vurmak zorunda kaldım. Açık ceza evinde dayımın kızının kocası yatıyordu. Hasır plastik çantalardan imalat yapıp satıyordu. Ben onlara maddi durumum iyi iken çok yardımcı olmuştum. Bizim zor durumda kaldığımızı öğrenince bize hasır plastik çanta yapmasını öğrettiler. Ben onların maddi gelirine engel olmamak için yapmak istemiyordum ama onlar müşterisi çok dediler.

    Kışın inşaatta çalışmak zor olduğundan evde eşim ve çocuklarla hasır çanta imalatına başladık. Biriktikçe de pazarlarda müşterisine sunuyorduk. Geçmişte parfümeri dükkanı bile açmıştım ama eşimin bile kullanmasına razı olmadığım dükkanı niye çalıştırayım diye devretmiştim. Video işletme bir çok iş yeri açıp kapatan, toplumda tanınan bir kişinin çanta satması elbette zor.

    Sonuçta nasırlı ellerimizden çıkan helal kazancı rahatlıkla yiye biliyorduk. Artık durumumuz biraz düzelmeye başladı. Çünkü yaptığım işi benimseyerek yapıyordum. Ressamlık hevesimi de rengarenk imalatlar yaparak gidermeye çalıştım. Toplumdan ve basından, gönül dostlarımdan uzak olmamalıydım. Mübarek bir ayda aş evi ve iş evinde fakirlere iftar yemeği verirken basını ve tanıdığım şair yazarları davet etmiştim. Amacım kaynaşmayı sağlamaktı.

    O dönemin valisi bana örnek davranışımdan dolayı şükran plaketi verdi ama basından gelen arkadaşlar, ve şair yazar arkadaşlar hedefimi, amacımı sormadılar ve beni anlayamadılar. Eşimin anne ve babası hacca gitmek için hazırlık yapmıştı. Bende onun ailesiyle hacca gitmesini istiyordum. Eşimde bana şaşırdı beni nasıl göndereceksin bu kadar parayı nereden bulacaksın diye? . Taksitle aldığım dükkandan sonra haberi olmuştu onu satarım dedim.

    Dükkana satılık yazısı bile takmadığım halde Allah'ım müşteri gönderdi. Bir şahıs burayı bana satar mısın büro yapacağım dedi. Bende dünden razı idim. Pazarlık yapıp anlaştık. Parayı alınca hanıma ilettim. Al bunları hac için sana yeter ben Allah huzurunda söz verdim deyince. Eşim ben sensiz gitmem senin hac paranı da ayarlayalım deyince çok mutluluk duydum.

    İmalat yapınca depomda malzemem bulunuyordu. Hac için süre de vardı. Plastik çemberleri parçalayıp imalat yaparak çantaya dönüştürdüm. Pazarda satarak da paraya dönüştürdüm. Biz heveslenince annem, babam, yengem ve ağabeyimde heveslendi. Şehirde olunca aile boyu haç kaydı yaptırdım. Kura da şans hepimize güldü ama bir ay içinde eşimin bacağı kırıldı.

    Not: Hayat hikayemin devamını sekizinci bölümden okuyabilirsiniz.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    01.11.2013 - 13:59

    HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 6 - Bölüm

    Saygıdeğer gönül dostlarım. Her sanatın inceliği olduğu gibi şair yazarlığında basit bir sanat olmadığı muhakkaktır. Çünkü yazıyorsan hakkını vereceksin. İşte ben bu düşüncelerle hareket ederek her konuda şiirler yazmayı prensip edinip güncel konuları da işleyerek tarih atmayı ihmal etmedim. Hece konusunda fazla bilgim yoktu ama usta bir şair yazarla profesörle karşılaştım. Beni o gün imtihan ederek neden heceli yazmıyorsun dedi. Bende hocam hece ne demek dedim? .

    Çünkü ilkokulu altı senede zor bitirmiş bir şahsiyet olarak edebiyat dersi de almadığım için o konuda da bilgimde yoktu. Benim yazdığım şiiri inceleyince bak evladım senin yazdıkların genelde heceli ve kafiyeli dedi. Şiirde her satırın hecesi aynı olunca heceli olur dedi. Bu bahsettiğim durum 1980 yılında gerçekleşti. O hocama minnettarım. Yaşıyorsa selamlarımı iletiyorum, öldüyse rahmetle anıyorum. İsmini bana söylemişti ama heyecanımdan unuttum. O üstadımın hatırımda kalan bir dörtlüğünü paylaşıyorum.

    (Ne sen güzelsin, Ne de ben, Birbirimize yetmeden.) Benim o hocama okuduğun bir şiir şöyle: Uzaklardan haber salma, Genç iken sararıp solma, Ayrılıktan bık sevdiğim, Kaderle baş başa kalma. Gel gel gel. Her geçen gün derdi deşme, Göz yaşlarım olur çeşme, Yeter artık gel sevdiğim, Seviyorum deyip geçme. Gel gel gel, Aşkınla yapma işkence, Yüreğime vurma pençe, Hasretinle yanıyorum, Uyuyamaz oldum gece. Gel gel gel. Yeter artık gel sevgilim, Seninle açılır dilim, Bir şeyler yapıyor sanma, Duada iki ellerim. Gel gel gel. Buna benzer birkaç bir kaç şiirler okumuştum çok beğenmişti.

    Bu benim edebiyat alanında karşılaştığım ilk değerli şahsiyetti. Antalya yolcusuydu onu uğurladıktan sonra eve geldim o gece sabaha kadar hiç uyumadım bütün yazdığım şiirleri süzgeçten geçirdim. Gerçekten de bir çoğu sekiz heceli ve kafiyesi de tutuyordu. Artı eksileri düzeltip temize çektim. Atatürk'ün yüzüncü doğum yılı münasebetiyle taksitle aldığım daktilom ile dosya kağıtlarından iki kitapçık şeklinde hazırladığım 100 adet Atatürk şiirimi TBMM yüzüncü kutlama koordinasyon kurulu başkanlığına hibe ettim.

    Kuru yemiş büfem de umduğum kazancı sağlayamayınca ağabeyimle ortak video kaset dükkanı açtık. Isparta ilinde kameramla ilk resmi çekimleri yapmış oldum. Video kaset işleriyle uğraşınca bazı artistlerle, sanatçılarla ve film, kaset yapımcılarıyla karşılaşma şansım oldu. Ortak olduğum ağabeyim Güven video işletmesini bana devrederek kendi alım satım işine yöneldi.

    Ben Ankara dan getirdiğim akıl ile zorlu bir ticarete soyunmuştum ama bir yandan da edebiyat dünyamda ki hayallerimi de gerçekleştirmek için tüm çabalarımı devam ettiriyordum. Isparta ve bölgemizde video kaset rekabeti o dönemde artmıştı. Müşteriler dükkana gelmeyince borçlanarak aldığım Opal marka arabamla il, ilçe ve köylere servis yapıyordum. Bazı filmlerin bölge bayiliğini alınca, telif haklarını da ödeyince cihazla kayıt yapabiliyordum.

    Yeni bandrol yasası çıkınca tüm kasetlerin kanuna uygun olması için gece gündüz hazırlık yapıyordum. O tarihlerde bir şahısın kırk gün hiç uyumadığı gündemdeydi. Bende demek ki insan uyanıkta kalabiliyor diyerek gündüz kayıt işlemiyle eşimi görevlendirip pazarlama işime devam ediyordum. Gece de ben nöbeti devralarak günlerce, haftalarca, aylarca hiç uyumadan işimi takip ediyordum. İlk zamanlar yüzümü yıkayarak zorlansam da alışmıştım.

    Nihayet gün yüzü görmeyen haşerelerle dolu iki göz evden yani kapalı ceza evinden açık ceza evine çıkmıştım. Bu evde aynı ev sahibinindi tarihi ahşap iki katlı olunca her yakadan rüzgar estikçe müzik sesleri geliyordu. Ben gece uyumayıp dolaşınca bir yandan da çocuk masalları yazıyordum. Kilom biraz ağır olunca alt kattaki komşu deprem oluyor sanıp uyanıyormuş. Eşime şikayette bulunmuş ama oda borçluyuz mecbur çalışacağız demiş.

    1990 yılına kadar geçerli olan video kasetçilik devletin ve özel televizyon kanalların artmasıyla tamamen bitme noktasına gelmişti. Bu süre içindeyken oğlumu sünnet ettirdim kızımda okuluna devam ediyordu. Sünnetteki takıları emlak alım satımcı ya verip,değerlendirip borçlanarak bir çatı katı dairemiz oldu. Kiradan kurtulmanın mutluluğunu yaşasak da talihsizlikler peşimizdeydi.

    Pazarlama işine şoförümü göndermiştim oda kaza yaptı aracım hurdaya döndü. Tezgahtarlar dükkandaki kasetleri takip etmeyince dolandırıldım. Cihaz alım satımı yaparken yine dolandırıldım. Dolandırıcıları yakalamak için dedektiflik, sivil polis görevi de yapıp bazı suçluları adalete teslim ettim. Bir emlakçi beni çok seviyordu dükkanını bana vererek istediğin zaman öde dedi. Onun yanında arsam ile takas ettiğim dükkanlar vardı ama küçüktü.

    Dini görevlerimi de aksatmamaya gayret ediyordum. Hacıları uğurlarken çok duygulanıyorum. Bir gün uğurlarken şiirsel bir dua ettim. Bir iki dörtlüğü sizlerle paylaşayım. Ey Allah'ım gönlüm coşar, Vücut iş peşinde koşar, İnsan ümitlerle yaşar, Hacca gitmek istiyorum. Helalinden sağla azık, Şeytandan yedirme kazık, Çelik boyun büker yazık, Hacca gitmek istiyorum. Beni ele muhtaç etme, Sefil etme, rezil etme, Asla yokluğa sevk etme, Hacca gitmek istiyorum. Zekinin böyledir fikri, Yapıyor daima zikri, Yazacağım hac şiiri, Hacca gitmek istiyorum. Allah'ım çok şükür sonra onu da nasip etti.

    Yazdığım eserler çoğaldıkça yayın evi kurmayı hayal ediyordum. Cami yapılmasına vesile olma hevesimde vardı. Her konuda şiirler yazarken aklıma Kıbrıs şiirleri de yazmak geldi. Basından Kıbrıs'la ilgili haberleri takip edip ilgimi çekenleri şiire dönüştürdüm. KKTC kurucusu ve 1. Cumhur başkanı sayın Rauf Denktaşa mektup göndererek ziyaret edeceğimi bildirdim. Söz verdiğim tarihte karşılaşarak ilk defa bir devlet büyüğüyle sohbet ettim.

    Ziyaret amacım belliydi. Beni sarayda ağırladı. Bu arada Başbakan sayın: Doktor Derviş Er oğlu ile de görüşmelerim oldu. Bir hafta içinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bir çok yerini gezerek duygularımı kitaba dönüştürdüm.
    Video işlerinden biraz uzaklaşarak kitap, kırtasiye, battaniye, tuhafiye işlerini yapmak istedim ama yeterince sermayem olmayınca devam ettiremedim.

    Elimdeki tüm imkanları seferber ederek Zeki Çelik yayın evimi kurdum. Beş aylık ürünüm olan beş ayrı konulu şiir kitaplarımı da yayın evim adı altında yayınlamış oldum. Türkiye yayınlar birliği antolojisinde de yayıncı, şair, yazar diye yer aldım. Türkiye de ilk defa kitap okuma ve kirama sistemini, ikinci el kitaplarının alım satımını, kitap takasını resmi olarak ben başlatmış oldum.

    Not: Yazımın devamını yedinci bölümden takip edebilirsiniz.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    29.10.2013 - 22:38

    HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 5 - Bölüm

    Saygıdeğer gönül dostlarım: Her Türk evladı gibi bende vatan, bayrak aşkıyla milletime hizmet edebilmek için çaba sarf ediyordum. İş yerimden izin alarak askerlik yoklamamı yaptırdım. Patronum ve ailesi beni çok sevmişti. Hatta kızları da sempati ile yaklaşıyorlardı. Benim nişanlı olduğumu bilseler de büyük kız ilgi duymaya başlamıştı. Ben sevdiğime ve ekmeğini yediğim yere nankörlük edemezdim. Hayalimde hep örnek insan olma düşüncesi vardı.

    Uzun süre nişanlı kalmamın sebebi de bana eş olacak birinin sevgiyle yaklaşmasıydı. Nihayet beklediğim mektubu almıştım. Nişanlımdan sevgiden, yuva kurmaktan söz eden cümleleri defalarca okudum. Düğün tarihi belliydi benim köye dönmemi bekliyorlardı. Beraber kaldığımız arkadaşlarla sırrımızı paylaşıyorduk. Düğün için biriktirdiğim paraları yatağımın içinde sakladım. Gideceğime yakın maalesef tuvalet penceresinden eve hırsız girmiş çalmış.

    Akşam eve geldiğimizde fark ettik. Arkadaşlarım bizimde sigaralarımızı çalmışlar dediler ama ben onlara inanmadım. Çünkü ben ağlarken onlar alay edip gülüşüyorlardı. Onlardan ne kadar çok kuşkulan sam da gözümle ben görmeyince suçlayamazdım. Sigara içmiyordum, kötü alışkanlıklarım yoktu.
    Şiir yazma hobim devam ediyordu. Defterlerim doldukça çok mutluydum.

    Yol harçlığım kalmayınca mecburen bir kaç ay daha başka bir iş yerinde çalıştım ve o arkadaşlardan da uzak durmak zorunda kaldım. Başkent Ankara bana çok şey öğretmişti. İnsanların menfaat uğruna iki yüzlülüğünü fark ettim. Bazı hediyeler alarak köyüme döndüm. Uzun süre yöremden uzak kalınca insanların bakış açısı değişti. Ben memurum diyenlere bende şairim deyince onlarda o sanatın maddi gelir sağlamayacağını ifade ediyorlardı.

    Nişanlıma düğün öncesi iltifatlı sözler sarf ederek sevgisini artırıyordum. Dedem benden düğün için maddi destek istedi ama paramı çaldırdım deyip enayi durumuna düşmek istemedim. Dedem oğlum Ankara dan ne getirdin ver bakalım deyince. Ben övünerek akıl getirdim dede akıl deyince güldü. Dedeme kahvede torunun ne getirmiş diye soranlara akıl diye cevap vermiş.

    Düğünüm 1975 yılbaşı gecesi olduktan sonra bir kaç ay içinde ağabeyim Sadettin ile aynı gün askere giderken yakınlarımızla vedalaştık. O evli ve iki oğlu vardı. Ankara ya kadar beraber geldik. Bir gece orada kaldıktan sonra o Karabük'e gitti bende Sivas iline. Bingöl usta birliğim olsa da tekrar şoför olmak için Malatya acemi birliğine gönderildim. Dönüşüm yine Bingöl oldu.

    Sanat çalışmamı orada da fırsat buldukça devam ettiriyordum. Hikayeler de yazıyordum. Askerde harçlığımı çıkarmak için saraçlık ta yapıyordum. Bir gün komutan askerleri toplayıp sırasıyla herkes bildiği fıkrayı anlatsın dedi. Sıra bana gelince arkadaşlar: Komutanım Zeki şair ondan şiir dinleyelim dediler. Bende çok duygulandım çünkü o güne kadar hiç sahneye çıkmadım.

    Komutan önünde arkadaşlarımın karşısında çok heyecanlanıyordum. Benim durumumu fark eden arkadaşlar moral vermek için alkışladılar. Benim yanımda şiir defterim devamlı bulunurdu. Çünkü ilhamın nerede geleceği belli olmazdı. Orada askerlikle ilgili şiir okumam daha uygun olur diye piyade şiirimi okudum. Düşmanları korkutan, Korkakları ürküten, Zaferi önde yürüten, Piyade dir piyade. Tam tüfek teçhizatlı, Çok giderler sür'atli, Gecesi gündüze katlı, Piyade dir piyade. Diye devam ettim çok taktir edildim. Asker arkadaşlarım eşlerine yazacağı iltifatları benden ediyorlardı.

    Askerde çok başarılıydım ellerim iri olunca makineli tüfeği gözüm kapalı söküp takarken yarışmalarda hep birinci olurdum. Deve güreşinde de birinci oldum, bilek güreşinde de birinci oldum. Mükafat izinleriyle erken teskere almış oldum. Askerlik dönüşü köyde fazla kalmadım Isparta şehrime geldim. Dramatik yaşantımdan söz edersem gözleriniz yaşarır, derine inmeyeyim.

    Isparta ilinde o yıllarda öğrenci çok olduğundan ev bulmak güçleşiyordu. Ben iki göz ahşap evi zor kiralayabildim. PTT de geçici işçi olarak çalıştım, Orma sunta fabrikasında geçici olarak çalıştım. Boş zamanlarımda han ballık yapıyordum. Oturduğum evde her türlü haşere hayvana rastlamak mümkündü. Bir oğlum birde kızın oldu. Onları haşerelerden korumak için hanımla gece nöbet tutuyorduk. Kertenkele, fareler,sümüklü böcekler, hamam böcekleri, tahta kurusu vs.

    Sonra Ankara dan edindiğim tecrübelerle evimdeki değerli eşyaları satıp kuru yemiş büfesi açtım, Tekel bayi de olmuştum ama açtıktan kısa bir süre sonra kader büfesini tamamen soydular. Eşime dahi iki üç ay bildirmedim. Bir arkadaşım halı satmış durumumu fark edince bana ödünç destek oldu. Allah razı olsun onun sayesinde yeniden düzen kurarak kendimi toparladım.

    O dönemlerde siyaset çok karışıktı sağ sol kavgaları devam ediyordu. Ben hayat mektebini başarıyla bitiriyordum ama bana diploma verecek bir yetkili bulamıyordum. Büfenin adını kader koymuştum altında da şair Zeki Çelik yazıyordu. Reklamımın yapılması için mahalli gazeteci sahibiyle anlaştık ben ona şiir veriyordum oda benim reklamımı şiirle birlikte yayınlıyordu.

    Hayallerden gerçeğe azmimin zaferi böyle başlamış oldu. Bazı yarışmalara katılıp dereceler almaya da başladım. Hükumet karışıklığı sağ sol kavgaları beni çok üzüyordu. Çünkü o tarihte bir çok olaylara şahit oluyordum. Benim şair olduğumu bilen gençler kendi yönlerine çekmeye çalışıyorlardı. Ben her zaman örnek bir sanat adamı olmayı tercih ediyordum. Tehditlere de boyun eğemezdim. Çünkü bana takılacak çelme belki de ufkunu karartabilirdi.

    Gençleri kırmamak için, hedef olmamak için onlara cevap vermem de gerekiyordu. Özet olarak şunu dedim. Ben ne sağcıyım, Ne solcuyum, Doğru yolun, Yolcusuyum. Yani sanat adamıyım dedim. Daha sonra Doğru yol partisi kuruldu bunu da diyemez oldum. Saz kursuna da gidiyordum ama parmaklarım, ellerim iri olunca basit notaları öğrendim, karmaşık notalarda karıştım kaldım. Öğrendiklerimi sık sık çaldıkça hanım da rahatsız olmuştu.

    Not: Yazımın devamını 6 - bölümden takip edebilirsiniz.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    28.10.2013 - 23:10

    HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 4 - Bölüm

    Saygıdeğer gönül dostlarım. Türkiye'mizin başkenti olan Ankara ilinde kendimi güvende hissediyordum. TRT televizyonunda yayınlanan sinema filmini izledikten sonra vakit geç olmuştu. Çocukluk arkadaşım Selahaddin Akça ile aynı odada sabahladık. Sabah kahvaltıyı yaptıktan sonra ilk işimiz kanser hastası olan babaannemi ziyaret etmekti. Hastanenin ismini söyleyince dolmuş ile arkadaşım beni oraya ulaştırdı. İyi ki tam zamanında varmışız.

    Babaannemi henüz odasında ziyaret etmeden taburcu olduğunu öğrendik. Dedem bir taksi tutmuş hastane önünde bekliyordu. Beni görünce çok şaşırdı. Oğlum ne işin var burada, nasıl geldin de bizi buldun diyordu. Bende dedeme ebemi ziyaret edeceğim çok özledim dedim. Dedemde ebeni taburcu ediyorlar doktorların yapacak işi kalmamış deyince onunda, benimde gözlerim yaşardı. Allah dan umut kesilmez ama durum da belliydi.

    Biz dedemle konuşurken babaannemi sedye üzerinde hasta bakıcılar getirdi. Hanenin idaresini elinde tutan kahraman kadını bitkin halde görmek benim üzüntümü artırıyordu. Beni gözlerinin feri zayıflasa da hemen far ketti.
    Konuşacak halde değildi bakışlarıyla her şeyi ifade edebiliyordu. Sedyeden inmeden babaanneme sarıldım yüzlerinden, ellerinden öptüm. Bu benim için son görüş olmuştu. Çünkü doktorlar iki veya üç aylık ömrü var demişler.

    Babaannem taksiye bindirilince dedemde bana sende bin oğlum köye gidelim dedi. Bende siz gidin dede ben burada kalıp çalışmak istiyorum deyince. Oğlum kendi başına buralarda kaybolursun haydi bin köyümüze gidelim diye ısrar etse de, artık ben kararlıydım. Taksici: Bey amca fazla ısrar etme torununun gidesi yok deyip aracını çalıştırıp yürüdü. Bende onlara el sallayarak uzaklaştım. Arkadaşımla birlikte iş aramaya koyulduk.

    Arkadaşım beni Aşağı ayrancı da marketi olan köylümüzün yanına götürdü
    onların belki adama ihtiyacı olur diye. Ama onlar tecrübeli birini arıyormuş. Benim gibi köylünün onlara ihtiyacı yokmuş. Oradan Güven evler de Güven Çiftliği diye o dönemin büyük süpermarketlerinden birine uğradık. Orada da bizim köylü düğününe şahit olduğumuz Muzaffer Ciğer ağabeyim tezgahtar olarak çalışıyordu. Bizi görünce hoş geldiniz diyerek karşıladı.

    Önce bana geçmiş olsun babaannen hasta diye duydum dedi. Bende sağ ol durumu pek iyi değil biraz önce köye uğurladık dedim. Oda ben sen niye gitmedin ya deyince. Ben iş arıyorum çalışacağım dedim. O da bana güldü ve dedi ki: Bey köyün zengini sayılırsınız zengin çocuğu iş mi arar dedi. Hani bizim önce şehirler arası yolcu otobüsümüz vardı ya, mal, mülkte olunca bizi zenginden sayıyorlar. Oysa o otobüs bizim haneyi 20 yıl geriye götürmüştü.

    Bende durum bildiğin gibi değil çalışmam lazım diye konuşurken bizi onun patronu dinliyormuş. Yanıma yaklaştı tebessümle yüzüme baktı: Oğlum sen gerçekten çalışmak istiyor musun? deyince: Ben evet istiyorum dedim. Bana çıkar ceketini hemen işe başla deyince sevincimden uçuyordum. Muzaffer ağabeyime talimat verdi. Bizim alım,satım, depo istif görevlerini yapsın dedi. Öğle vakti olmuştu çalışanlarla beraber yemeğimizi yedik.

    Benim işe başlamamdan memnuniyet duyan arkadaşım Selahaddin bana mu sade açıkta kalırsan ev adresini biliyorsun deyip vedalaştı. Artık ben emin ellerdeydim. Köy ve ilçede ağır işlerde çalışında yaptığım iş çok kolaydı. Akşam olunca patronum: Zeki oğlumu otele götürün yarın da daimi kalacak bir yer ayarlayalım dedi. Muzaffer ağabeyim beni otele bıraktı evine giderken seni sabah geçerken alırım dedi. Ben ömrümde ilk otel de kalışımdı. Özel oda ve yatağım mükemmeldi önce bir üstünde yuvarlandım.

    Kaldığım oda yüksekte olunca Ankara'nın gece manzarasını seyrettim ve çok hoşuma gitti. Çocukluğumu hatırladım. Yüksek bir dağa çıkınca uzakta gördüğümüz köylerden başka köy yok sanırdık, dünyanın ucu orasıdır derdik. Oysa nice uzun yol geldiğimiz halde daha da gidilecek, görülecek yerler var.
    Görevime dört elle sarıldım, patronun da çok güvenini kazandım.

    Muzaffer Ağabeyimin düğününde gördüğüm minibüse de binmek, mal pazarlamak nasip oldu. Yabancı sefaretlerde bizim süpermarketten alış veriş yapıyordu. Yabancı uyrukluları da tanımış oluyordu. İçimde edebiyat kıvılcımları belirmeye başladı. Çünkü ufkum açılıyor dünyam genişliyordu. Pazarlama işlerinden sorumlu olunca elimde kalem, defter eksik olmazdı.

    Sosyetik, modern toplumun içinde yaşarken elbette kendime her yönden çeki düzen vermeliydim. Konuşmalarım köylü şivesinden uzak kalıyordu. Lisan bilmek zorundaydım ama o kadar çok yabancı sefaretler var ki hangi ülkenin dilini öğreneyim diye bocalıyordum. Aldığım haftalıkla bir kaç kitap aldım Türkçe çevirilerine baktım yazabilmek ve çözebilmek de zorlandım.

    Patronum Bekir Köprülü beni aynı iş yerinde çalışan arkadaşların yanına babalığının evine yerleştirdi. İş yerine yaya gelip gidiyorduk. Bana nerelisin diyenlere şairce cevaplar vermeye başladım. İlk dörtlüğüm şu oldu: Var benim bir kedim, Çok güzeldir ceketim, Vilayetini sorarsan, Isparta dır memleketim. Nere varsam ova, Kurdum kendime bir yuva, Günahları çok olan, Etsin Allah'a dua, diyordum. Yazdıklarımı arkadaşlar da beğenirdi.

    Sanatımın başlangıcı 1971 başken Ankara olmuştu. Nişanlıma mektup göndersem bile o henüz bana cevap yazmıyordu. Köyden gelen gidenle haberler ulaşıyordu. Babaannemin ölüm haberi beni çok üzdü. O gece sabaha kadar ağladım ve bana yaptığı ve başkalarına yaptığı iyilikler sinema şeridi gibi dizildi. Tekerlemeleri bırakıp onunla ilgili ilk uzun destanı yazdım.

    Ankara da olmam isabet olmuştu. Çünkü hafta da bir pazar tatilimi tarihi ziyaretler yaparak, sinemaya giderek parklarda dolaşarak geçiriyordum. Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü Anıt kabrini de ziyaret ettim.
    Üç dört yıl kaldığım başkentte çok şeyler öğrendim. Acı tatlı anılarım oldu. 1974 Kıbrıs barış harekatında oradaydım. Gece karartma yapmayan yabancı ülke vatandaşların ziline basarak uyarıyorduk. Çünkü bende hazır askerdim.

    Not: Devamını beşinci bölümden takip edebilirsiniz.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    26.10.2013 - 23:20

    HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 3 - Bölüm

    Saygıdeğer gönül dostlarım. Yıllarca hayalini kurduğum ve eş olarak düşündüğüm kızın serpilmesi benimde hoşuma gidiyordu. Bir ömür hayat süreceğim kişi çok güvenilir biri olmalıydı. Onunla çocukluk anılarımız vardı. Ben onun etrafında çocukluktan bu yana pervane oldukça rahatsızlık da duydu ama beni de kabullenebilecek gönlüme göre birileri yoktu. Olsa da ben farkında değildim. Aslında halamın üç kızı vardı ama birisi küçük yaşta talihsiz bir kaza sonucu yaşamını yitirmişti.

    O kızın adı Meryem'di. Beş kardeşin içinde sadece o kara gözlüydü. Merhum halam kara gözlü çocukları çok severdi. Bizim oralarda toprak ve taşlı kuyular çoktu. Komsu kuyudan su aldıktan sonra ağzını kapatmayı unutmuş Meryem kızda arkadaşları ile oynarken kuyuya düşer. Arkadaşı korkudan düştüğünü kimseye söylemez. Annesi aramaya çıkınca komşu oğlunu sıkıştırır seninle oynuyordu deyince: Kuyuya düştü diye cevap verir.

    Çığlık sesleri yükselince harmanda top oynayan delikanlılar koşarlar. Kalın halata biri bağlanarak kuyuya iner arkadaşları da dışarıdan çekerek kızı kuyudan çıkarırlar ama her ne kadar çaba gösterseler de Meryem kız ölmüş olunca çığlıklar dahada yükselir. Çünkü babası Aydın ilinde orak biçerek hane ferdini beslemektedir. İletişim imkanı olmadığından babasının haberi olmadan göz yaşlarıyla toprağa verilir. Bir ay içinde babası çocuklara aldığı hediyelerle gelir. Çocuklara hediye dağıtırken Meryem kızını da sorar.

    Hane içinde herkesin gözü yaşarır ama öldü diyemezler. Baba kuşkulanır. Çünkü daha önce babasından hediye alan öpücük veren o ilk kız olurdu. Meryem kıza aldığı hediyeyi alarak gözyaşlarına boğulur. Saygıdeğer dostlar kusura bakmayın biraz dramatik ama gerçek olayı bende ağlayarak yazdım.
    Benimde çocukluğumda yaşadığım çok talihsiz kazalar oldu. Onları Allah izin ve ömür verirse önümüzdeki yıllarda ayrıntılarıyla paylaşmak istiyorum.

    Çünkü talihsizlik serüvenlerim o kadar çok ki anlatmakla da bitmeyecek gibi. Sadece bir kaçını söyleyip geçeyim. Çocukken damdan düştüm ama ilk ben düşünce diğer çocuklarda bana bağlı olunca hepside benim üstüme düştü. Bir tanıdık kavga ederken ayırmaya kalktım dizimden bıçakladılar. Ağabeyim yonca biçerken benim ayağımı dirseğimden biçti. Yaramaz atın üzerine beni bindirdi bunu eve götür batmasına bağla dediler. Ben eve varmadan at çoktan beni yere düşürmüştü. Merkebi bağlarken tekne yedim.

    Küçükken babaannem ocakta yemek pişiriyordu onu seyredeyim derken fistanım tutuştu vücudumun bir bölümü cayır cayır yandı. Amcam su dolu oluğa bastırmasa belkide Zeki Çelik diye biri olmayacaktı. Bir arkadaş kuru ağaç keserken benden yardım istedi tutarken motorlu bıçkıyı elinden kaçırdı kaşımı yardı. Ayağa çivi batmalar tendeki diğer hasarlar saymakla bitmez.

    Halamın büyük kızı memurla evli olduğundan kardeşinin de memur biriyle evlenmesini istiyordu. Babaannem benim evlenmeme sıcak baktığından dolayı halamda rıza gösteriyordu. Nihayet amacıma ulaşmıştım ama eşim olacak kızın rıza göstermemesine şaşıyordum. Uzun süre bir arada olunca galiba birde işimin olmayışı onun belkide kurmuş olduğu hayalleri siliyordu.

    Babaannem ve dedem nişan giysilerini ilçeye almaya gidince mutluluktan uçuyordum. Nişan takıldı ama çevremdeki bazı memur gençlerin hakkımda lafını, sözünü bilmez kişiyi nişanladılar. İşi yok, aşı yok cahil misali söz ettiğini hissediyordum. Bir gün dağa sürü otlatmaya gidince bizleri yoktan var eden yüce Allah'ıma öylesine içtenlikle yalvardım ki duamın bir bölümü şöyledir.

    Allah'ım bana öyle bir yetenek ver ki beni cümle alem dinlesin. Beni ve eşimi, çocuklarımı hiç kimseye muhtaç etme, hayırlı sanatlar nasip eyle. Sana layık kul olayım, Resule layık ümmet olayım, ataya layık evlat olayım, evlada layık ata olayım, vatana, millete layık asker olayım diye devam ettim.
    Kurduğum hayaller gerçekleştikçe neler olacağını sizlerde algılayacaksınız.

    Köy yerlerinde nişan yapılan kızlar düğünlerde giydirilir. Nihayet nişanlımı bir düğünde giyimli olarak seyrettim. Düğün Ankara da markette çalışan Muzaffer Ciğer'indi Patronu da minibüs ile gelmişti. 06 plakalı araç köye bir yabancının geldiğini kanıtlıyordu. Minibüse bakarak hayaller kurmaya devam ediyordum. Keşke bende gurbete gitsem dönüşümde en iyi şekilde beni karşılasalar. Hayat mektebini başarıyla okuyabilsem, bir değişiklik olsa diye.

    Dedem çok akıllıydı yatırım yapmayı severdi ama onu da tuzağa düşüren çok oldu. Türkiye de sınırlı yolcu otobüsü olduğu halde zamanında bizimde bir başkasıyla ortak yolcu otobüsümüz olmuştu ama kaza yapa yapa mevcut varlığımızı sömürdü. Şimdi herkesin ehliyeti var şoför ama o tarihte şoför kıtlığı vardı. Patronun dediği değil kaptanın dediği geçerli oluyordu. O yolcu otobüsüne çocukluğumda temizlik yaparken bir kaç kez bindiğim hatırımda.

    Nihayet otobüs zararına satılmıştı ama baba anneminde kanser olmasına vesile olmuştu. Ankara da tedavisi sürerken ben kazada demir işletmesinde çalışıyordum. Şarkikaraağaç, Beyşehir, Seydişehir arası dikilecek demir direklerin istifini yapıyordum. Babaannemin hastalığının arttığını duyunca ben
    Ankara'ya gitmeye karar verdim. Bu benim gurbete ilk çıkışım olacaktı.

    Aile büyüklerim gitme orası Türkiye'nin başkenti büyük şehir kaybolursun deseler de babaannemi çok sevdiğimden kimseyi dinlemiyordum. Amacım hem ziyaret hemde kendime uygun bir işe girip çalışmaktı. Demir şebeke işletmesinden aldığım aylığı harçlık ediyordum. Kimseden yardım istemedim.
    Bazı orman işlerinde çalışsam da yakın çevre olduğundan gurbet sayılmazdı.

    Çocukluk arkadaşım Selahaddin Akça köye bayrama geldiğinde bana Ankara adresini vermişti. Hastane adresini bilmesem de ismini biliyordum.
    Ankara'ya direk araba bulamayınca Konya dan aktarmalı gittim. Ulaşınca da bir taksi tutarak çocukluk arkadaşımın evine akşam vakti ulaşmış oldum.
    Arkadaşım ve ailesi çok iyi karşıladılar. Ayşecik filmini seyrediyorlardı. İlk defa bir televizyon görüyordum. Si nama gibi olmasa da heyecan veriyordu.

    Not: YAZIMIN DEVAMINI 4 - Bölümden okuyabilirsiniz.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    24.10.2013 - 23:41

    HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 2 - Bölüm

    Saygıdeğer gönül dostlarım. Çocukluk hayallerimi gerçekleştirmek asla mümkün olmadı. Çünkü maddi ve manevi desteğim yetersizdi. Babamın gece gündüz marangoz, yapı ustalığında çalışmasına üzülsem de yardımcı olmaya henüz gücüm yetmiyordu. Oda aldığı bahşişlerin, hediyelerin bir çoğunu başka çocuklara veriyordu. Kendi çocuklarını ikinci planda düşünmesine üzülüyordum.

    Anneminde sevgi, şefkati yetersiz kalıyordu. Onunda ilk düşündüğü ona verilen görevlerdi. Günlük görevlerini yerine getirmediği zaman büyüklerimiz tarafından hırpalanıyordu. Babamın annemi başkaları tarafından dolduruşa getirilip hiçe sayışı beni çok üzüyordu. Zaman zaman gece bile annemi azarlayışı, dayak atışı beni yıpratıyordu. Annemi savunurum ümidi ile gece yatağımın altına sopa saklıyordum ama gece de bir türlü uyanamıyordum. Annem yatağı döşeği toplarken sopayı görünce çok mutlu oluyormuş.

    Çünkü yavrum beni eşimden korumak için hazırlık yapmış diye düşünmüş. Annem saf kalpliydi küçük hatalarından dolayı onu çok cezalandırıyorlardı. Ben sofrada annemi göremedim mi arıyordum. Bir keresine evin çevresinde onu bulamayınca ona azık katarak ararken yukarı bahçede aç, susuz çalışırken buldum. Annem kendisini düşünen bir evladının oluşuyla gurur duyuyordu. Annemi daima garip ve yalnız hissettikçe gözlerim yaşarıyordu.

    Okul çağım yaklaşınca artık üzerimdeki fistanı çıkarmıştım. Değeri düşük olan giysilere de razıydım. Fistan üzerimdeyken bile sünnet oluşum benim erkek oluşumu kanıtlasa da hiç değilse giysilerimle kızlardan farkım olmalı diye düşündüm. Pantolonum oldu ama kemerim yoktu. Bazen ip ile bağlayıp
    donumun düşmesini engellemem de yetersiz kalıyordu. Atların kayış artığını iyi kötü kemer yaparak sorunu çözüp kemeri olanlarla yarışa başladım.

    Okul hayatımın başarılı olduğunu söyleyemem. Çünkü arkadaşlarımın beş yılda bitirdiği ilkokulu ben altı yılda orta dereceyle zor tamamlayabildim. Bir kurşun kalemle, bir silgiyi bir yıllık dönemde yetirmeye çalışıyordum. Diğer arkadaşlarım gibi boya kalemlerim yani türlü, cetvel, pergel, çantam da yoktu. Tıraş bıçağımın olmayışı bile önemli değildi. Meyve bıçaklarıyla o sorun çözülüyordu. Defter ve kitaplarımda sınırlıydı. Köyümüzde o dönemde gece ışık yani elektrik olmadığından dolayı ödevimizi gündüz yapmak zorundaydık.

    Gaz lambası ile sağlanan aydınlık yetersizdi. Fitil ve gaz bitince de ortam kararıyordu. Mecburen erken yatmak zorundaydık. Okulda güzel kıyafetleri, güzel çantası, okul ihtiyaçları olana imrenirdim. Keşkeleri o zaman öğrendim ama faydasızdı. Sesi güzel olup düzgün şiir okuyanlara da imreniyordum. Ben başarısız olunca okullar arası bilgi yarışmalarına katılamıyordum ama yarışmaları heyecanla takip etmekten büyük mutluluk duyuyordum.

    Okuma hevesim vardı ama neden başarısızdım bir türlü anlayamıyordum. Okulun son dönemlerinde bilgi yarışmasına seyirci olarak sınıfımızdan benden başka katılan olmadı. Yarışma Şarkikaraağaç kütüphanesinde oldu. Bey köy öğrencileri bilgi yarışmasını kazanınca okul müdürümüz sayın: Ömer Köse bize gazoz ısmarladı. O kadar hoşuma gitti ki çünkü ömrümde ilk defa gazoz içiyordum. Yarışmaya alkış desteğim gazoz olarak ödüllendirilmişti.

    İlk okul dönemi biterken her öğrenci hedefini belirliyordu. Çünkü onların arkasında maddi ve manevi güç vardı. Okula fotoğrafçı geldi vesikalık resim çekilip başka okullara gitmek isteyenler hazırlık yapacaktı. Herkes fotoğraf çekilirken ben çekimser kalıyordum. Okul müdürümüz benim okumam için ısrar ediyordu. Sende kafa var oğlum okuman gerekiyor diyordu. Benim okul çağında içimde cevher, kültür hazinesi olduğunu ilk keşfeden müdür olmuştu.

    Ömer Köse hocamın beni uyarması hoşuma gitti. O dönemde arkadaşlar Gönen öğretmen lisesini hayal ediyordu. Ben ilçemizde bile okumaya razı idim. Fotoğraf çektirmek için para bulmam gerekiyordu. O dönemde evin büyükleri karar vermeden hiç bir şey yapılamazdı. Eve geldim Baba anneme durumu ilettim. O da bana git babana danış filan tarlada çift sürüyor dedi. Ben koşa koşa babamın yanına vardım. O da bana deden, eben bilir dedi.

    Her iki tarafa bir kaç kez koşuşturmam da boşa gitmişti. Çünkü fotoğraf parası vermemek için bahaneleri hazırdı. Okula geldiğimde çoktan fotoğraf çeken gitmiş, öğrenci ve öğretmenler dağılmıştı. Hayal kırıklığı yaşamıştım. Ailem çiftçilik yapınca destek olmak zorundaydım ama o işi de anlayamadım
    . Bir ara çobanlık yapmamı istediler. Gündüz dağa sürdüğüm sürüleri gece sabaha kadar zor toparlaya biliyorlardı. O mesleği de pek kavrayamadım.

    Bir ara Şarkikaraağaç kuran kursunda okudum. Hocamın bana öğrenmem
    için verdiği nasihati unutamıyorum. Bak oğlum benim sana vereceğim bilgi hazinesi bunun içinde, buna ne kadar saygı gösterip içtenlikle okursan sana bilgisini aktarır üç gün içinde kuran okumaya başlarsın dedi. Bende hocamın dediği gibi abdestimi alarak içtenlikle okuyup elif cüzü göbeğimden aşağı düşürmeyip iki dizimin üstünde çalışarak üç gün içinde kuranı öğrenebildim.

    Bu benim evden ayrılışımın ilk hasretliği oldu. İlçem yakın olsa bile iznimiz sınırlı olduğundan fazla kalmıyorduk. Kuran kursunda okurken çok mutluydum. Çünkü orada bizleri yoktan var eden: Yaradanı,yaşatanı,Bu dünyayı dolduran
    , boşal tanı, Kainatı kuşatanı, Allah'ı, Peygamberlerini, kitabını, meleklerini de öğrenmiş oluyorduk. Askerlik misali gece nöbet tutmayı da öğrenmiştim.

    Mübarek geceleri kutluyor, köy köy dolaşıp Ramazan ayıda teravihlerde ilahi söyleyerek okşuyordum. Kabirleri okumakta adeta benim görevimdi. Rahmetlik dedem yaşarken uhrevi aleme göç eden yakınlarımızın kabirlerini tek tek gösteriyordu. Başkalarının da kabirlerini bana okutmaları değerimin artışını hissettiriyordu. Köyümüzde öğretmen sayısı da artmaya başlamıştı.

    Kuran kursunda yetişen hafızlar camilerde vaaz verdikçe imreniyordum. Ben kuranı kerimi tecvit ile öğrensem bile Arapça'sını bir türlü kavrayamadım. Artık gençlik çağımın verileri beni rahatsız ediyordu. Çocukluğumdan beri çok sevdiğim dayımın, halamın kızı da göz doldurmaya başlayınca öğretmen talipliler rahatsız edip dünürcü olmak istiyorlardı. Ben okuyamamıştım ama çok sevdiğim birini başkalarına kaptıracak kadar da cahil sayılmazdım...

    Not: DEVAMINI 3 - BÖLÜMDEN OKUYABİLİRSİNİZ

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    23.10.2013 - 12:55

    HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 1- Bölüm

    Merhaba saygıdeğer gönül dostlarım. Her ünlü sanatçının, şair ve yazarın öz geçmişini araştırdığımızda mutlaka ibretlik yaşam kesitlerini okuyup algılarız. Hatta bir çoğunun hayat dramı bizimkilerle kesiştiğinden dolayı ona karşı daha sempatik duygularla yaklaşarak başarılarını canı gönülden alkışlarız, kutlarız. Şöhreti tesadüflerle yakalayanlar, yine tesadüflerle kaybedebilirler. Sadece şöhret olmak için sanatı icra etmeye çalışanlarda başarıya asla ulaşamazlar. Gökte ki yıldızlar misali parlayıp söne bilirler.

    Hayallerden gerçeğe azmimin zaferinin içeriğini okuyup algıladığınızda acizane hayatımın kesitlerinin bazı bölümleri belkide sizinkilerin tıpatıp aynısı olacak maziye dalmanıza vesile kılacaktır. Dramatik hayat yaşamadan huzura kavuşmak zor olsa gerek. Maalesef hayat serüveni buna odaklanıyor. Bazı sanatçılarımız mazisini rahatça anlatıyor, bazıları da gizleyebiliyor.

    Hayranlarına karşı şeffaf olmayan ünlüler zamanla benliğinizde kaybeder. Çünkü duyarlı toplum değer verdiği, örnek aldığı insanı her yönüyle tanımak ister. Artık dünya genelinde gizli kapaklı devri bitmiştir. Ağzından çıkan her sözden sorumlu olduğun gibi, beyninden kaleme yansıyan, okuyucu kitlesine ulaşan her eserinden sorumlusun. Mobese kameralarının bulunduğu yerlerde kayıt altına alındığın gibi, Yaradanın kamerasına her saniye kaydın yapılıyor.

    İşte ben bu düşüncelerle hareket eden bir gönül dostunuz olarak hayatımı şeffafça özetleyerek hayalimde kilerin azmimle zafere ulaşmasını paylaştım:
    Ben Zeki Çelik Isparta İli Şarkikaraağaç ilçesi Bey köy nüfusuna kayıtlıyım. Modern insanlar gibi hastanede dünyaya gelemediğim gibi doğum tarihim konusunda hala çelişkileri üzerimden atamadım, atabilmem de imkansız.

    Çünkü benden bir iki yaş büyük olan ağabeyimden bile nüfus kaydımda on ay büyük görünüyorum. Bunu da askere gideceğim zaman anladım. Askerlik yoklaması yapılınca babam benim küçük olduğumu bildiği için bir yıl daha ertelemek istedi. Lakin komutan kimliğe bakarak Zeki'nin askere gitmesi gerek deyince: Babam olur mu Sadettin onun ağabeyi o gitsin dedi. Komutan: Amca kimlikte Zeki onun ağabeyi diyerek cevap verdi.

    Köy yerinde kadınlar arkadaşlarının ne zaman nerede doğum yaptığını bildiği için hafızalarına kaydedip unutmazlar. Çünkü kendileri de hamilelik dönemi yaşadıklarından dolayı yaş ve ay sınırlamasını rahatlıkla belirlerler.
    Eşimin annesinin söylediğine göre ben eşimden üç ay büyük görünüyorum.
    Mevcut kimliğim 1-1- 1955 görünse de gerçeği yansıtmamaktadır.

    Annemin çilekeş yaşamından kesitlerinden birisi beni samanlıkta yani köy değimiyle hayvanların gıda ihtiyacını karşılayan depoda dünyaya gelmişim. El bebek gül bebek gibi yetişen çocuklar gibi mamam da yokmuş.
    Haşhaş ezmesiyle pekmez veya şekeri karıştıran annem bunu çaput içine sararak emzirme imkanı olmadığı zamanlarda ağzıma koyup sordurur muş.

    Plastik emziğimin olmadığı gibi oyuncaklarım da olmadı. Tarlalarda yığın yığarken, tırmık çekerken annem yorgunluktan benim hangi tarlada olduğumu akşama kadar unuttuğu zamanlar olmuş. Bebeklikte ki yaşamım dramatik...
    Çocukluk çağlarımda arkadaşlarla kendi imkanlarımızla oyuncaklar icat ederdik. Bir kaç örnek vererek o günün teknolojisini hatırlatmak istiyorum.

    Besicilik o dönemde de hız kazanıyordu. Ahır dediğimiz besihanede ki hayvanlara yem saman verip altındaki dışkıları temizledikten sonra sırtlarını sert tarakla kaşıyınca biriken kılları top yapar, şaplak taşları da üst üste yığıp yuvarlayınca yıkılmasını sağlayarak eğlenir, oynardık. Bu günkü gibi oyun alanları sınırlı değildi. Çünkü harmanlar, meralar,sokaklar oyun oynamamıza elverişli olsa da bu günkü her çeşit satılan topları o günlerde bulmakta zordu, almakta. Süpermarketler, marketlerde yoktu. Bir köy bakkalımız vardı.

    Bazı ağacın dalını budarken çıkan düzgün değneğin ucunu kerterek, diğer kısa bir dalı üzerine koyarak, havaya kaldırıp vurarak, uzağa gitmesini sağladığımız oyunun adına met değnek derdik. Kızların oynadığı kispi oyunu erkeklerin hoşuna gitse de oynamazlardı. Bazı genç büyüklerimiz ortaya diktiği iri ağacı sağlamlaştırıp üzerine dal geçirip iki kişiyi karşılıklı bindirerek dönmesini sağlarlar bunun karşılığın dada belli bir ücret alırlardı.

    Saklambaç, birdirbir, kovalamaca, koşu, fitçi döndürme, cam bilyeleri yuvalama ve küçük taş oyunları sıkça oynanıyordu. Sadece bayramdan bayram harçlığımız olurdu onun dışında paranın yüzünü görme şansımız yoktu. Büyüklerimizin pazardan pazara alıp bize bardakla dağıttığı kuru yemişleri bir hafta da tüketmemiz gerekirken aynı gün bitirmek zorunda kalıyorduk.

    Çocukların içinde güçlü kuvvetli olmama rağmen kılık kıyafetlerimle eziklik yaşıyordum. Çünkü diğerlerinin imkanları bizimkilerden farklıydı. Oyun oynadığımız çocuklar bir evin bir oğlu veya kızıydı. Benim sekiz kardeş oluşum iki ekiz ablamın küçük yaşta ölmesiyle beş oğlan bir kızla annemiz ne derece ilgilenebilir ki. Babamın marangozlukta gece gündüz çalışması, zaman zaman çiftçilikle uğraşması bile maddi imkanlarımızı düzeltmiyordu.

    Rahmetlik dedemizin, ninemizin üç evlattan doğan tüm çocuklarıyla irade sağlaması hayatı güçleştiriyordu. O dönemlerde ataya itaat mecburi görevdi. Hane kalabalık olsa da ayrılık düşünülmezdi. Amca çocukları, hala, dayı, teyze çocukları hep bir arada yeyip içiyor bir odada yata biliyorduk. Kılık kıyafetlere güç yetmediğinden hayal ettiğimiz giysilere erişmek imkansızdı.
    Bir erkek evladı olduğum halde çocukluğumda bana da fistan giydirdiler.

    Kızların arasında utansam bile giysimin çiçekleri moral veriyordu. Fistanın
    uçları yere sürtündükçe yıpranıyordu. Uçlarını makasla kırkıp düzelttikçe de
    bu sefer bacaklarım ortaya çıkıyordu. Kalçam görünmesin diye direniyordum.
    Ağabeylerim benden şanslıydı onların okula gitmeleri kıyafetini düzeltiyordu.
    Benim hayaller başkalarının düzenli yaşamıyla daha da artış gösteriyordu.

    Not: DEVAMI İKİNCİ BÖLÜMDE

  • Deniz Ehliz
    Deniz Ehliz

    14.10.2013 - 22:07

    Yüreğine damla damla umut, günlerine bin tatlı mutluluk dolsun. Sevdiklerin hep yanında olsun, yüzün ve gülün hiç solmasın. Bayramın kutlu olsun…

  • Meltem Ege
    Meltem Ege

    12.10.2013 - 15:04

    sevgili dostum, sizin ve ailenizin kurban bayramını kutluyor, sevdiklerinizle birlikte aydınlık, mutlu, sağlıklı ve gülücüklü nice bayramlar geçirmenizi diliyorum..
    bayramınız bayram olsun... :)

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    09.10.2013 - 23:58

    KARAR MEKANİZMASI...

    Merhaba saygıdeğer gönül dostlarım. Karar mekanizmasının içeriğine değinirken cümlenize selam ve muhabbetlerimi iletiyorum. Kainat içerisinde o kadar çok güzel canlı varlıklar var ki... her birinin özelliğini, güzelliğini ve görevlerini anlatmaya lisanımızda yetmez, ömrümüzde. Bizleri yoktan var eden Rabbımız dünya ve ahireti kullarının istifadesi için şekillendirmiştir.

    İnsanoğlunun yaratılanlar içinde ne kadar şanslı olduğunu defalarca izah etsem yine de azdır. Bizlere verilen imkanların tamamı diğer canlılarda yok.
    Karar mekanizmasının ana kaynağı olan beyinin içinde akıl ve fikrin var olması şuurumuza hakim olmamızı sağladığı gibi hayat serüveninde ki tüm ihtiyaçlarımızı giderebilmemiz için emir ve komutalarını bir ömür sürdürür.

    Karar mekanizması kişilerden başlayarak kurum ve kuruluşlara, devlet idarelerine kadar uzanır. Ülkeler arası alınan kararlar basın ve yayın organı sayesinde halka duyurulur. Gizlilik içinde yapılan kararların belli bir süre sonrası açığa çıkması doğaldır. Her zaman her yerde ülke menfaatleri, halkın istekleri ön plana çıkar. Vatandaşlarını memnun edemeyen idareciler sahip olduğu makamı ve koltuğunu yine halkının kararıyla terk etmem zorundadır.

    Karar mekanizmasının sorumluluğunu üstlenen iletişim yolu iki dudak içi ağız ve dilden de söz etmeden geçemeyeceğim. Çünkü beynimizde oluşan kararlar dilimizden, sözümüzden yansımaktadır. Hani ağzı olan konuşur diye ezberlediğimiz bir deyim var. Bunun ne derece doğru olduğunu tartışmak lazım. Ağzı olup da konuşamayan işaretle şen nice engelliler vardır. Kulak duymayınca konuyu anlayamayan engelliler vardır. Gözler göremeyince kararsız kalan engelliler vardır. Şuurunu kaybeden engelliler vardır...

    Bizlere lütfedilen organların kıymetini çok iyi bilerek sınırsız şükretmeliyiz.
    Bir organın yokluğu insanı toplum içinde mağdur edebiliyor. Beynimizi güzel düşüncelere odaklayalım. Kalbimizin kirlenmesine fırsat vermeyelim. Gönül her zaman hoş görüsünü sergilemeye devam etsin. Vatanımıza, bayrağımıza sahip çıkalım. Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkarak korumalıyız.

    Toplum içinde de, hane içinde de karar mekanizmamızı işletirken kalp kırıcı, gönül yıkıcı sözlerden uzan duralım. İki dudak içinden, ağzımızdan çıkan her sözden sorumluyuz. Gurbete gitmek, sılaya dönmek gibi kararların hane içindeki çoğunluğun görüşlerini alarak verilmesi bence en uygunudur. Aksi halde isteksiz alınan kararlar bazı huzursuzlukların artmasına neden olabilir.

    Bir yuvanın yıkılmaması, dağılmaması için ataların dediği gibi: Elimize, dilimize, belimize hakim olmalıyız. Eşlerin birbirlerine olan saygı ve güveni asla sarsılmamalı. Beynimizin karar mekanizması şahsi değil, hanenin ve toplumun menfaati doğrultusunda işlemelidir. Samimi davranışlar dostluğun güvenini tazeler. Kırıcı davranışlarda düşmanınızın artmasına neden olur.

    Konuyla ilgili Geliver şiirimle, İki dudak içi şiirim bazı açığımı kapatıyor. Sevdiğin insana iltifatlı sözler sarf ederek açık kapı bırakmalısın. İki dudak içi küskünlüğe de neden olduğu gibi barışın sağlanmasına da vesile olur. Allah beynimizdeki karar mekanizmasını rızası doğrultusunda işletsin İnşallah. Nefsimizle savaşımız sürse bile, Tüm dünya barışık yaşasın. Hoşça kalınız.

    ***** GELİVER *****

    Hasretlik çekmekle ömür biter mi?
    Hanede hanımsız baca tüter mi? ,
    Seni çok sevmese kalbim atar mı? ,
    Hadi be nazlanma geliver gülüm.

    İltifat sunarım söylemem küfür,
    Gündüzüm karanlık, gecemde zifir,
    Merhamete gelir yalvarsan kafir,
    Hadi be nazlanma geliver gülüm.

    Daima hatırla kulağı çınlat,
    Derdine devayı, halini anlat,
    Kollarıma uzan kalbini dinlet,
    Hadi be nazlanma geliver gülüm.

    Isparta dan çıkar esansın hası,
    Gül lokum, reçelle doldurdum tası,
    Muallakta koyup tutturma yası,
    Hadi be nazlanma geliver gülüm.

    Zekinin kilidi senin elinde,
    Buseler gizlidir dudak, dilinde,
    Kulağım telefon, kapı zilinde,
    Hadi be nazlanma geliver gülüm.

    ***** İKİ DUDAK İÇİ *****

    Yüreğin sesine kulak veririm.
    Bazen kabartırım, bazen eririm,
    Kalbin ayna gibi sanki görürüm,
    İki dudak içi özünle dolu.

    Şekerli damağın, dilin oynuyor,
    İltifat sundukça canım kaynıyor,
    Muhabbeti zengin lafa doymuyor,
    İki dudak içi sözünle dolu.

    Derdini deştikçe üzülüyorum,
    Çaresiz kaldıkça eziliyorum,
    Yangın alevinden sezinliyorum,
    İki dudak içi hüzünle dolu.

    Ağız, çene her an susa biliyor,
    Bazen öfkesini kusa biliyor,
    Zalimlere surat asa biliyor,
    İki dudak içi giziyle dolu.

    Aşk, sevgi üstüne kurulmuş dünya,
    Zekinin arzusu Cennet ve Hülya,
    Dünya yaşantımız sanki bir rüya,
    İki dudak içi yazınla dolu.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    21.09.2013 - 13:02

    EĞİRDİR DEKİ 3. ŞİİR AKŞAMLARI MUHTEŞEMDİ...

    Merhaba saygıdeğer gönül dostlarım. Yedi renk bin yıllık ahenk görümü andıran, Eğirdir bir hazinedir, kıymeti bilinmelidir, Eğirdir ne sizin ne bizim, Eğirdir hepimizin duygularıyla bütünleşen görüşlerin hakim olduğu ilçenin her yıl geleneksel halinde kutlanan Eğirdir şiir akşamlarının 1. ve 2. sine katıldım üçüncüsüne de Kaymakam ve Belediye başkanının yazılı ve sözlü daveti üzerine katıldım. Eğirdir şiir akşamlarının üçüncüsü de muhteşem oldu.

    Selçuklu şehrine hoş geldiniz, 3. Eğirdir şiir akşamlarına hoş geldiniz pankartları misafirperverliğini ortaya koymuştur. Kervansaray düğün salona ilk vardığımda ilkine şok yaşamıştım. Çünkü programın başlamasına henüz yarım saat vardı, salonda da görevliler dışında fazla kimse yoktu. Bizlerde boş sandalyelere şiir okumak istemeyiz. Neyse umudumu yitirmeden biraz bekledim. Akın akın gelen vatandaş, öğretmenler, öğrenciler davetli gönül dostlarıyla salon hınca hınç doldu. Sahne deklarasyonu da çok harikaydı.

    Programın perde arkasında ki emeği geçenlerden söz ederek akışını sağlamaya çalışacağım. Eğirdir kaymakamlığı ve Belediye başkanlığının desteği ile gerçekleşen programın organizesi İsmet ERDAL, Ali TELLİ hocamın gayretiyle, Murat AYDIN beyin sunumuyla başlamış oldu. Ülkemizin şehitleri için saygı duruşu ve istiklal marşının ardından ilk konuşmacı Eğirdir belediye başkanı Sayın: Osman Nuri Özmeral oldu. şiir akşamlarının devam edeceği müjdesini verince misafir konuklardan ve salondan büyük alkış aldı.

    Eğirdir ilçemizin eşsiz güzelliğini anlatan şair ve yazarlarımızın dahada artmasını umut ediyoruz. Eğirdir kaymakamı Sayın: Dr Yalçın YILMAZ beyde coşkulu kalabalığı görünce çok heyecanlandı. Eğirdir için herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır diyerek sözü ustalarına bırakıyorum dedi. Mahalli şairlerimiz sırasıyla şiirlerini okudular. İlk olarak Eğirdir huzur evi sakini Süleyman SELEK bey Isparta m şiiriyle açılış yaptı. Türkiye İlim Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği il temsilcisi olarak ben söz aldım (Zeki ÇELİK) Şarkikaraağaç ilçesi nüfusuna kayıtlı olmama rağmen Eğirdir ilçesine olan hayranlığımı gizleyemiyorum dedim.

    Çünkü: Haftada bir geliyorum, İnsanları seviyorum, Güzel yöre biliyorum, İkinci ilçem Eğirdir diyorum. Diyerek Eğirdir de neler var isimli şiirimi zevkle, heyecanla okurken satır başlarında alkışlarla destek bulmuş oldu. Okuduğum şiiri yazı metnimin sonunda sizlerle paylaşıyorum. GYŞD.bşk: Melahat ECEVİT, İbrahim ÖZGÜLEÇ, Mehmet DENKTAŞ, M.Doğan SİLLELİ, Sümer ŞENOL, Abdullah GÜLCEMAL, İsmet ERDAL, i.SARITAŞ şiirlerini okudular.

    Şiir akşamına teşrif edemeyenlerin telgrafını da sunucu Murat AYDIN bey okudu. Başbakandan, Bakanlardan, Milletvekillerinden, Bürokratlardan gelen iyi niyet mesajları büyük alkış aldı. Şiir akşamlarının mimarı sayın: Prof Sacit Adalı çok güzel konuşmasıyla adeta salonu büyüledi. Çünkü verdiği mesaj Eğirdirin geleceği açısından önemliydi. Isparta, Eğirdir hakkında şiir yarışması düzenlensin dereceye girenler şiirlerini okusun ve ödül verin dedi.

    Sıra misafir şair ve yazar konuklarımıza geldi. Sayın: Dr Nevzat AKYAR, Cevat AKKANAT, Mustafa ÖZÇELİK, Recep GARİP (Ressam) Avni DOĞAN, Mehmet Atilla MARAŞ sohbetlerinin ardından şiirlerini okudular. Ressam GARİP hocam sahnenin gerisinde olan Eğirdir ve yeşil adanın önüne loş ışıklar içinde oturarak sohbeti içinde çok güzel mesajlar verdi.

    Program sonlarına doğru iştirak eden gönül dostum BAKA genel sekreteri Tuncay ENGİN beyde umut verici konuşmasıyla taktir topladı. Şiir akşamlarının Uluslararası boyuta taşınmasını arzu ediyorum, bu konuda maddi ve manevi desteği vermeye çalışacağını bildirdi. Adana valisi sayın:
    Hüseyin Avni Coş'un yılın valisi (2003) seçilmiş şahsiyetin babası Nurullah Coş'un okuduğum şiire hayran kaldığını program sonunda beyan etmesi beni duygulandırdı. Tüm katılımcılara, programı organize edenlere teşekkürlerimi arz ediyorum Allah'ın izniyle devamını diliyorum. Hoşça kalınız, dostça kalınız.

    EĞİRDİR DE NELER VAR?

    Şifalı hastane sebep oluyor,
    Yerli ve yabancı turist doluyor,
    Temiz havasına hayran kalıyor,
    Sebzeli, meyveli dal Eğirdir de.

    Isparta dan başlar kenar düzeni,
    Manzara mest eder bakıp gezeni,
    Yürekten kutlarım plan çizeni,
    Ortası çiçekli yol Eğirdir de.

    Adayı dolaşan stres atıyor,
    Oltayı salanlar balık tutuyor,
    Huzur var, güven var bize yetiyor,
    Sevgiye uzanan kol Eğirdir de.

    Selçuklu şehridir kalesi kanıt,
    Altı boş minare veriyor yanıt,
    Dündar bey medrese, sarayı tanıt,
    Tarihi eserler bol Eğirdir de.

    Dağ içi mermerdir, ormanlık dışı,
    Her mevsim güzeldir baharı, kışı,
    İlçeyi yönetmek kaymakam işi,
    Çiçeklerin özü bal Eğirdir de.

    Muslihiddin dede, Eflatun, Devran,
    Sultan babayı da dua et kıvran,
    Allah dostlarıyla doludur evren,
    İnançlı yaşayan kul Eğirdir de.

    Barla'ya, beldeye uğra bir defa,
    Küçük adasında sürersin sefa,
    Gövdeyi içine gömersen şifa,
    Altın kum plajı, pul Eğirdir de.

    Kayık ile gezi inan bambaşka,
    Yedi renk gün batım sürükler aşka,
    Hep tertemiz kalsa batmasa keşke,
    Billur sularıyla göl Eğirdir de.

    Kenar yamacını yeşillik sarmış,
    Arazi, bahçede yerini almış,
    Mis gibi kokular çevreye dolmuş,
    Resulün simgesi gül Eğirdir de.

    Binlerce öğrenci eğitim alır,
    Kültürü, sanatı hisseden bulur,
    Şiir akşamları her sene olur,
    Zekice konuşan dil Eğirdir de.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    11.09.2013 - 23:20

    HAYAT SERÜVENİMİZ NUMARALARA ODAKLI...

    Saygıdeğer dostlar: Selamünaleyküm. Konu başılığı sanırım dikkatinizi çekti ki sizler de söyleşime göz, kulak veriyorsunuz. Binlerce adet şiirlerimin içerisinde o kadar çok farklı konulara imza attıkça bazende açıklama gereği duyuyorum. Numara deyince insanın aklına gelen. Sen hasta değilsin numara yapma, veya oyun oynama, artistlik, tiyatro yapma gibi sözcükler bunu andırıyor. Oysa ben numarayı şiir olarak yazmaya başlayınca durum farklıdır.

    Dünyada her şeyin numara ile açıklığa kavuşmuş olduğunu hissettim. Bir bebek doğunca numaralı bir odaya alınıyor, giyecekleri numaralı, dosyası numaralı. Yaşam sürecinde de her eşyanın numaralı olduğunu fark ediyoruz. Mezar satın alıyoruz, o bile numaralı. Zaman ayarını belirleyen tüm saatler, pazarda alışverişler için harcadığımız paralar, marketten aldığımız gıdaların, yiyeceklerin, içeceklerin son kullanma tarihleri, ağırlığı bile numaralıdır.

    Eczaneden alınan ilaçların son kullanma tarihleri, fiyat listesi numaralı. Resmi yerlerden sıra alıyoruz, bankalardan sıra alıyoruz, gözümüz ışıklı numaralara bakıyoruz. Kıyafetlerimiz, ayakkabılar, hanemiz, telefonumuz, elektrik, su, tüm faturalar numaralı. Yolculuk yapacağız biletler, otobüsler, terminaller, peronlar, duraklar numaralı. Bahçeye damlama, sulama yapacağız hacmi, markası, metresi numaralı. Tulumba çapı da numaralıdır.

    Bilgisayarımıza kaydettiğimiz her şey numaralı. Aile ferdini de tanıtırken küçükten büyüğe isminden bahsetsek bile şaka mahiyetine de olsa şu bir, o
    iki, bu üç numara diyoruz. Numara konusunu açtıkça sözümüz uzamakta dır.
    Numara yanına yazılan markaların da önemine değinmeyi gerek duyuyorum.
    Malına güvenmeyenler marka vurmaktan, fiyatını bildirmekten, garanti süresi
    vermekten kaçınır. Ülkemize kaçak yollardan sokulan yiyecekler, içecekler, giyecekler, hırdavatlar, araç gereçler markalı da olsa fatura gereklidir.

    Faturalı, markalı olmayan cihaza garanti süresi veremezler. Bizler ucuzluğuna aldanarak alınca da, bir süre sonra arıza oluşunca, servisi olmayınca pişmanlık duyarız. Bence kaliteye, markaya önem vererek, güvenilir mağazalara uğramanız menfaatinizedir. Numara ve marka konusunu sözlerin özü olan şiirlerimle açıklık getirmeye çalışıyorum. Her alışverişte uyanık olmalıyız. Aldanarak enayi durumuna düşmemeliyiz.

    Türk milleti olarak nerede olursak olalım hakkımızı sonuna kadar arayıp, savunalım. Yurt dışında da yanlışlar yapılmaktadır. Hayat serüvenimiz numara üzerine odaklanmış. Takvim yaprakları üzerinde sayılı günlerimizi tüketerek yırtmakla meşgul oluyoruz. Bir yıla 365 gün, 12, ay, bir ayın da ortalama 30, 31 gün olduğu numaralanmış. Şubat ayının bile günü devir daimli, belirlidir.

    Ne yazık ki insan hayatını zamansız sonlandıran kurşunlar, bombalar, her türlü silahlar bile numaralıdır. Kullandığımız cep telefonlarının markalarının yanında numara ile özellikleri belirlenmiştir. Her mal ve mülk, araziler numara ile metrekaresi belirlenerek, yine numaralar üzerinden dosyalar içinde, yine numaralı raflar, dolaplar içinde korunmaktadır. Geçmiş tarihimizden bu güne ulaşan numaralandırma sistemi kıyamet kopana kadar da devam edecek.

    Ana sınıfında başlayan eğitim içinde numaraların gereksinmeleri sık sık matematik dersinde anlatılmaktadır. Yaşımızın ilerlemesiyle hafızalarımızın zayıflaması doğaldır. İşte bu düşünce ile devletin arşivleri tarihlerine göre saklı tutulmaktadır. Yeni nesiller tarihimizi öğrenmesi, yine numaralara odaklı.
    Numara markalarında patenini belirlediğinden eşit olarak paylaşıyorum. Allah cümlemize sağlıklı uzun ömürler versin. Hoşça kalınız, dostça kalınız.

    ***** NUMARA *****

    Rakamlı, desenli sayarız para,
    Arazi ölçüme geliyor sıra,
    Hangi kat seninse çekersin kura,
    İnşaat ruhsatı YAPI numara.

    Tiyatro, dizide, filmde roller,
    Açılan,örtülen,çukurlar, yollar,
    Topraktan,direkten döşenen teller,
    Caddesi,sokağı, KAPI numara.

    Terminal,tren gar ulaşım sağlar,
    Birbirine bağlı, ovalar, dağlar,
    Vasıta içine konulan yağlar,
    Kap kaçağın sapı, ÇAPI numara.

    Özelde, tüzel de bütün evraklar,
    Bülten, gazeteler, dergi,kitaplar,
    Algılar, vergiler, ince hesaplar,
    Noterden vekalet, TAPU numara.

    Abone olmadan bir şey verilmez,
    Numarasız atlet, urba giyilmez,
    Dahası da vardır kolay sayılmaz,
    Zekinin terliği, KEPİ numara.

    ***** MARKA *****

    Boşa gitmiyor ki sunulan reklam,
    Fiyatın üstüne yapılır yüklem,
    Takside dönerse faizli eklem,
    Kaliteli malı marka sattırır.

    Sosyete pazarı rağbeti görür,
    Dürüst iş yapanın kervanı yürür,
    Kampanya uygular stoklar erir,
    Kaliteli malı marka sattırır.

    En işlek caddeye açar mağaza,
    Modayı uygular bahara, yaza,
    Her çeşit bulunur oğluna, kıza,
    Kaliteli malı marka sattırır.

    İthalat, ihracat böyle yapılır,
    Tapona çıkanlar geri atılır,
    Garantili olan elde tutulur,
    Kaliteli malı marka sattırır.

    Alırken, verirken uyanık olun,
    Türk malı olanı Zekice bulun,
    Hiç fayda vermiyor övse de dilin,
    Kaliteli malı marka sattırır.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    25.08.2013 - 22:23

    TÜRKÇEDEKİ YİRMİ DOKUZ HARFİMİZ..

    Saygıdeğer gönül dostlarım. Merhaba diyerek söyleşime başlıyorum. Türkçe: Türk insanının benimsediği lisandır. Bizler yabancı dillere ihtiyaç duydukça, diğer devletlerin insanları da Türkçe öğrenerek ülkemizi rahatlıkla ziyaret ediyorlar. Bu lisanın temeli,özü sesli ve sessiz harfler olarak yirmi dokuzdur. Mustafa Kemal Atatürk ilk öğretmenimizdir,

    Her harfin birbirine uyum sağlayarak yazılması, hece, kelime, cümle olması anlam bakımızdan kolayca algılanmaktadır. Türkçe konuşmak vatandaşın her konu da diyalog kurmasını, istişare yapmasını sağlar. Yabancıların da kendi aralarında lisanlarını konuşması doğaldır. Türkçe olimpiyatlarının her yıl kutlanması, yabancı çocukların dilimizi tercih ettiği gibi şiirlerle, şarkılarla türkülerle ön plana çıkmaları, onlar için mutluluksa, bizim için de gurur vericidir. İnşallah bu verimli diyalog bir ömür devam eder.

    Yirmi dokuz harfi incelediğimi de derin düşüncelere dalıyorum. Nedeni ise bu Türkçe harflerden o kadar çok yazılar yazılıyor ki.. okumaya isteriz ama zaman darlığından yetişemeyiz. Öğrenmenin, okumanın kolay olduğu kadar, yazmanın da kolay olduğunu düşünüyorum. Türkçe harflerine duyarlı dostunuz olduğumu umarım paylaşımlardan sizler de hissediyorsunuzdur.

    Romanların, hikayelerin, masalların, fıkraların, senaryoların kitaba dönüşmesi arşivlerimizi yüceltmektedir. Şiir yönünü ele alırsak daha güzel konuların her mısra da özetlenmesi, ruhu okşayanların bestelenmesi, şarkı, türkü, arabesk, pop vs olması bizleri daha da onurlandırmaktadır. Bu yirmi dokuz harfi hiç bilmeyen insanlar değerini de anlayamazlar, kullanmakta da zorluk çekerler. Öncelikle Türkiye cumhuriyeti devletini sevmek gerekiyor.

    Türkçe dilimiz gerçekten çok güzel. Harfleri yazıp dans ettirdiğinde.. maniler, heceli, serbest şiirler kolayca yazılabiliyor. Yirmi dokuz harfin sesli ve sessiz olanların baş harflerini gelişi güzel işleyerek paylaşıma sunmayı arzuladım. Amacım öğrencilerin de zaman zaman imtihan edildiği konuda da faydalı olmaktır. Hangi harfin sesli, hangisinin sessiz olduğu kolayca ezberlenir.Sözün özü olan şiirler bir çok konuya da açıklık getirmektedir.

    Türkçe harflerle her konuda nice şiirler yazılmıştır. Bunların içinde dikkat çeken bir hususta akrostiş şiirlerdir. Kurum ve kuruluşlara, özel şahıslara, seven ve sevilenlere yazılıp okundukça met etmek veya mat etmek gibi bir çok duyguların paylaşımıyla konunun kahramanlarıyla içi yüzünü de öğrenmiş oluruz. Sesli ve sessiz harflerinde bu vesileyle akrostiş şiirini sunuyorum.

    Ülkemizin kurtarıcısı: Mustafa Kemal Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını, vatan uğruna şehit düşen tüm vatandaşlarımızı rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun, mekanları cennet olsun. İyi ki Türkçe alfabemiz var. Damarlarında Türk kanı taşıyan her insan inşallah Türkçe lisanımızı harfiyen kullanıyordur. Türk vatandaşı olduğu halde başka lisanları da öğrenmek konuşmak herkesin özgürlük hakkıdır. Yeter ki beyninde iyi niyetler taşısın saygıyla karşılarız.

    Sanatımı benimsedikçe Türkçedeki yirmi dokuz harfin önemini daha iyi
    kavramaya çalışıyorum. Yazdığım eserler içerisinde imla hatalarım varsa lütfen bu cahil kardeşinizi uyarınız. Bazı nedenler yüzünden yeterince bilgi, kültür, diploma sahibi olamadığımdan dolayı cümle düşüklüğü de olabilir. Sizlerin eleştirileri benim ufkumu aydınlatacaktır. Mail adresime bildirirsiniz.
    [email protected] ozanzekicelik32hotmail.com HOŞÇA KALINIZ.

    ***** SESSİZ HARFLER *****

    Birlik beraberlik gerekli bence,
    Cahillik,cehalet yakışmaz gence,
    Çalışkan insanlar sevilir önce,
    Dürüstçe yaşamak kanaatimce.

    Fedakar olanlar cömert sayılır,
    Güler yüz sundukça sevgi yayılır,
    Hatırlı zenginler çabuk duyulur,
    Jandarma görünce gafil ayılır.

    Küçükler büyüğe gösterir saygı,
    Lüks hayat arzusu veriyor kaygı,
    Mahsulü satanlar açıyor yaygı,
    Nasibi bol olan aktarsın bilgi.

    Para Türk lirası değeri artsın,
    Rahat edemeyen ticaret yapsın,
    Sanayi gelişsin yükünü tutsun,
    Şairler, yazarlar kitabı satsın.

    Türkçe de sessiz harf yirmi bir tane,
    Vatanım Türkiye her şey şahane,
    Yabancılık çekme bulma bahane,
    Zeki yumuşak ğe, yer buldu yine.

    ***** SESLİ HARFLER *****

    Allah'ın izniyle her şey oluyor,
    Emeği çekince rızkı doluyor,
    Irağa gidenler ibret alıyor,
    İnsanlar yaşayıp huzur buluyor.

    Ormanlar oksijen, sağlık veriyor,
    Ömürlü olanlar neler görüyor,
    Umursamayanlar sinir geriyor,
    Ümitler, hayaller bir bir eriyor.

    Alnı ak yüzü pak dürüst olunuz,
    Eylemden, terörden uzak durunuz,
    Ilımlı, sevimli dostlar bulunuz,
    İlimli, irfanlı dersler alınız.

    Orduya katılıp nöbeti tutun,
    Önder Atatürktür beyine katın,
    Uyumlu çalışın stresi atın,
    Ülkeme her türlü sermaye katın.

    Ankara, İstanbul en büyük şehir,
    Enerji sunuyor aktıkça nehir,
    Israrla söylerim içmeyin zehir,
    İnsanlık Zeki de zararlı kafir.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    14.08.2013 - 13:05

    BU KALP, BU YÜREK SEVDİKÇE AŞKIM BİTMEZ Kİ...

    Duygulu yürekten merhaba sizlere. Her insan saygıyı, sevgiyi taşıma ve sunma gücüne sahiptir. Aşk olayı beynimizin onayıyla gönlümüzün, kalbimizin
    sevgisiyle, yüreğimizin ısınmasıyla, elektrik alıp yıldızın barışmasıyla gelişir.
    Sözün özüyle belirttiğim gibi: Bu kalp, bu yürek sevdikçe aşkım bitmez ki diyorum. İnsanın yaşı ilerlese bile her kişi kendini hissettiği yaşta bulabilir.

    Aynaya bakarak haritaya dönen tenimizi eleştirmekle bir yere varamayız.
    Önemli olan beynimizde ki evrensel düşünceler, kalbimizdeki, gönlümüzde ki iyi niyet duygulardır. Ayna sadece dışımızın avukatlığını yapar. İçimizdeki bazı pürüzleri tomografi, sonuçları, çekilen filmler yansıtsa da o raporlar sağlıkla ilgili bilgilerden ibarettir. Hisler alemindeki artı eksileri gösterememektedir.

    Böyle bir konuyu işleyip paylaşmamda ki amaç şiirlerimde de vurgulayıp anlattığım gibidir. Kısacık ömürde her gencin veya yaşlının sevme duygusu, aşkı ilelebet devam eder. Sevenleri birbirinden ayırmak zalimlerin işidir. Her genç yıldızının barışık olduğu kişiyi tercih eder. Bazı aşk düşmanlarının onu hazmedemeyip fesatlık, bozgunculuk yapması her iki aileyi de tedirgin eder.

    Aile yakınlarının hayırı işlerde elinden gelen görevi yapmaları gereklidir. Sırları dışarı yayan iki yüzlü bazı şahsiyetlere de dikkat etmek lazım. Sadece kendi menfaatlerini düşünerek: O kızın ve o oğlanın sevdiğiyle arasını açıp birbirine düşürürsem sonuçta ben karlı çıkarım, benim gelinim veya damadım olur duygusu çok yanlıştır. Zorla güzelliğin olmayacağını asırlardır ezberledik.

    Aşk düşmanlığı yerine saygıyı, sevgiyi, hoş görüyü ön plana çıkararak yapılması gerekenleri yapsak, her iki aileyi ve gençleri memnun edebilsek daha güzel olmaz mı? . Aile çevresindeki düşmanlıklar yayıldıkça Allah korusun gereksiz çatışmalara da sebebiyet verebiliyor. Her yörenin adetleri farklı olduğunundan batıl inançlarla yaşamına son verenlerde olabiliyor.

    İntihara kalkışmanın da çok yanlış olduğunu bazı paylaşımlarım da izah etmeye çalıştım. Yürekten, kalpten, gönülden, beyinden sevenlerin, aşıkların önüne geçemezsiniz. Bunun örnekleri tarihimizde çok yaşandı, hatta yaşam boyu çektiği çileler günümüze kadar efsaneleşti. Leylalar, Mecnunlar, Aslı ve keremler masal kahramanı değiller. Bunun örneklerini saymakla bitiremeyiz.

    Kırk iki yıllık sanat hayatımın büyük bir bölümünü bu konulara ayırdım. Bir dörtlükte özetliyorum. Kadınların sorunlarını, Erkeklerin yorumlarını, İyi kötü durumlarını, Yaza yaza bitiremedim. On binden fazla aşk şiirim var. Her geçen gün ilavelerim devam ediyor. Allah izin verirse ciltler halinde: Aşkın deryası kitabımdan damlalar isimli kitabımı sponsor bulup yayınlayabilir sem
    okuyucularımla buluşturmaya çalışacağım. Çoğunluğu heceli ve kafiyelidir.

    Bazı gençler aşk ve sevgi duygularını yazarak, çizerek, hareket tarzlarıyla anlatmaya çalışırlar. Her iki gencin tereddütlerini ortadan kaldırmak için uysal davranmak gerekir. Aşıkların aşklarını engellemek bizim insanlığımıza asla yakışmaz. Aile büyüklerinin de hoş görüyle yaklaşarak emin olduğu konunun önemini benimseyerek yuvanın oluşması için zemin hazırlığı yapması gerekir.
    Allah sevdiklerinizle bir ömür yaşatsın, mutlulukla kuşatsın. Hoşça kalınız.

    ***** AŞK DÜŞMANI *****

    Ne kadar gizlesem dışa vuruyor,
    Fesatlar pusuda plan kuruyor,
    İşi zorlaştıran beni yoruyor,
    Aşkımın sırrını çözenler düşman.

    Cadde sokağını gezdim, turladım,
    Perdeyi açmadı bazen gürledim,
    Sıkıntı bastıkça piştim, terledim,
    Aşkımın sırrını çözenler düşman.

    Beni istemeyen veriyor ele,
    Bileğimden tutup, bağlattı tele,
    Dedikodu yaydı, düşürdü dile,
    Aşkımın sırrını çözenler düşman.

    Annesi, babası hasım kesildi,
    Köyün meydanına ferman asıldı,
    Feryat edemedim sesim kısıldı,
    Aşkımın sırrını çözenler düşman.

    Sözde verilmedi, takılmaz nişan,
    Zekinin halleri inan perişan,
    Ajana dönüştü dostça konuşan,
    Aşkımın sırrını çözenler düşman.

    ***** BİTMEZ Kİ *****

    Gönül alemine dalsan bağlarsın,
    Kor alev misali yaksa ağlarsın,
    Sevdalan san eğer imkan sağlarsın,
    Bu yürek sevdikçe aşkım bitmez ki.

    Gördüğüm güzele kafayı taktım,
    Vuslata ermeden eridim, aktım,
    Kalbim çırpınıyor serbest bıraktım,
    Bu yürek sevdikçe aşkım bitmez ki.

    Mavi gözlerinin içine daldım,
    Aynaya yansıdım, mercekte kaldım,
    İltifatlar sundum, yare yalvardım,
    Bu yürek sevdikçe aşkım bitmez ki.

    Yuva kurmak için benim niyetim,
    Peşinen öderim varsa diyetim,
    Zamanla bilinir belki kıymetim,
    Bu yürek sevdikçe aşkım bitmez ki.

    Zekiyi araman onda geziyor,
    Sevecen duyguyu oda seziyor,
    Naza çekiliyor, biraz üzüyor,
    Bu yürek sevdikçe aşkım bitmez ki.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    13.08.2013 - 22:17

    YÖREMDE RAMAZAN BAYRAMI İZLENİMLERİM...

    Merhaba gönül dostlarım. Öncelikle geçmiş Ramazan bayramınızı tekrar kutluyorum, nice bayramlara, özel ve güzel günlere, mübarek gecelere mutlu, sağlıklı, varlıklı ulaşmanızı diliyorum. Birlik beraberliğin, barışın, kaynaşmanın vesilesi olan bayramların huzur içinde geçmesi en büyük arzumuzdur. Mübarek üç ayların mükafatı olan Ramazan bayramı: Yetimlerin, öksüzlerin, fakirlerin kısacası yardıma muhtaçların da hatırlanmasına vesile olmuştur.

    Yöremde Ramazan bayramı izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Her bayramda mutlaka sevincin yanında hüzün de zaman zaman yaşanıyor. Bayram arifesinde Şarkikaraağaç ilçemin haftada bir kurulan çarşamba pazarı, yurt dışından ve ülke genelinden gelen yeli yabancı müşterilerle dolup, taştı. Bayram boyunca misafirlerine sunulacak ikramlar ve ağırlamalar da ihtiyaç duyulan meyveler, sebzeler vs. alındıkça esnafımızın da yüzleri güldü.

    Bey köyüme girerken yol kenarında ki mezarlıkta ki kalabalık çok ilgimi çekti. Yediden yetmiş yediye büyük küçük hemşehrilerim merhum yakınlarının ruhlarına dualar göndermek için adeta seferber olmuşlar. Aile büyüklerinin torunlarını çok sevmeleri, geride bıraktığı anıların unutulmaması vesilesiyle vadesiyle veya zamansız uhrevi aleme göç eden yakınlarımızın Yasin, Amme,
    Tebar eke, Fatiha ve İhlas sureleriyle ruhlarını rahatlamak görevimizdir.

    Orucun son günü iftar açmak mükafatların en güzeliydi. Yakınlarımızın köye akın etmesi bayramın heyecanının müjdesini veriyordu. Sabah ezanı sesiyle küçükler büyüklerden önce en güzel kıyafetleri giyinip, kuşanarak camilere akın ediyorlardı. Bey köyü tarihte iki beyin varlığıyla iki ayrı mahalleden oluşmuş. Eyüp beyin mahallesi de Bey köyle birleşerek yaklaşık üç yüz hane civarında seyretmektedir. Her mahallede bir cami bulunmaktadır.

    Bey köy halkının çoğunluğu gurbette olduğundan dolayı okul olsa da okul sağlık ocağı olarak değerlendiriliyor. İlçemiz yakın olduğundan öğrenciler servislerle gidip geliyorlar. Köylünün geçimi çiftçilik ve hayvancılık, meyve, sebze üretimi üzerinde yoğunlaşmaktadır. En çok ihracatın başında Vişne, kiraz, elma ve diğer meyveler gelmektedir. Gurbette görevini tamamlayıp emekli olanlar da köyde hobi olarak meyve yetiştiriciliğine özenmektedir.

    Bayram namazı kılındıktan sonra imam efendi iki mahallenin ortasında bayramlaşma olacağını duyurunca buna muhalefet eden olsa da çoğunluk bu kurallara uymuş oldu. Develik denilen meydanda her iki mahallenin erkekleri sıraya dizilerek birbiriyle bayramlaşmış oldu. Buradan gruplar halinde mezarlıkların önünde toplanılarak haca efendinin nezaretinde dua edildi.

    Bayram sabahı kahvaltısına yakınlarımın bir kısmını davet ettikten sonra İl merkezindeki bayramlaşmaya Türkiye damızlık sığır yetiştiriciler birliği başkanı kayınım H.H. Özdemir ile iştirak etmiş olduk. Isparta valiliği, belediye başkanlığı, ticaret sanayi, borsa, esnaf odalarının diğer birlik, dernek ve şube başkanlarının, il temsilcilerin, siyasi partilerin, basının da katıldığı birlik beraberliğin simgesi olan bayramlaşma çok güzel ortamda geçmiş oldu. Isparta milletvekili ve Valimizin konuşmaları umut vericiydi.

    İkinci bayram cuma günü satır başlarımda belirttiğim gibi hüzünlü haber köye çabuk ulaştı. Kaplan ailesinin büyüklerinden Veli Kaplan hakkın rahmetine kavuştu. Cuma namazı sonrası her iki cami cemaati hazır bulundu. Merhumu rahmetle anarken mekanı Cennet olsun diyorum. Üçüncü bayram günü Çelik ve Dursun ailesinin nişan ve çöreği vardı, Şarkikaraağaç dada akrabamın sünneti vardı. Bayram düğünlere de vesile olunca güzel geçti. Allah nice bayramlar da birlik beraberliğimizi bozmasın. Hoşça kalınız.

    ***** BAYRAM SEVİNCİ *****

    Ramazan bitince şeker tatlandı,
    Gurbetçiler geldi nüfus katlandı,
    Gündem konuları ona kitlendi,
    Yöremizde bayram sevinci vardı.

    Sabah ezanıyla camiler doldu,
    İki mahallede kaynaşma oldu,
    Çocuklar el öptü, harçlığı aldı,
    Köyümüzde bayram neşesi vardı.

    Anonsla, afişle davet yaptılar,
    Yüz bir çocuğu da sünnet ettiler,
    Müzik ve eğlence, oyun tuttular,
    İlçemizde bayram sevinci vardı.

    Protokol ilk ün otele geldi,
    Birlik beraberlik mesajı verdi,
    Kokteyle güzeldi, baklava baldı,
    İlimizde bayram neşesi vardı.

    İnançlı oldukça yaşanmaz kaygı,
    Büyükte sevgi var, küçükte saygı,
    Zeki de mutluluk bambaşka duygu,
    Ülkemizde bayram sevinci vardı.

    8-8-2013.

    ***** BEY KÖYLÜ *****

    Türkiye Cennettir yaratmış Allah,
    Bölücü olana yol verin yallah,
    Bekçisi olana derim Maşallah,
    Şarkikaraağaç Bey köylüyüm ben.

    Yabancı mı diye planlar kurma,
    Lüzumsuz işlere kafanı yorma,
    Nerelisin kardeş diye de sorma,
    Şarkikaraağaç Bey köylüyüm ben.

    Otuz iki rakam Isparta ilim,
    Dünyada meşhurdur esans ve gülüm,
    Ara sıra, sık sık düşüyor yolum,
    Şarkikaraağaç Bey köylüyüm ben.

    Kızıl dağ bizimdir, oksijen saçar,
    Doğa güzelliği ufkumu açar,
    Tarlasını eken mahsulü biçer,
    Şarkikaraağaç Bey köylüyüm ben.

    Toprağı verimli, sebzesi boldur,
    Her çeşit meyveyi kasaya doldur,
    Zeki merhametli, sevimli kuldur,
    Şarkikaraağaç Bey köylüyüm ben.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Mübarek Ramazan Bayramınızı candan kutlarım.Sevdiklerinizle hayırlı nice bayramlara Selam ve sevgilerimle...

  • Meltem Ege
    Meltem Ege

    07.08.2013 - 15:44

    Unuttuklarını anımsa, kaybettiysen ara, özlediysen git bul, kırdıysan af dile, kırıldıysan affet, seviyorsan söyle çünkü bugün bayram!
    HAYIRLI BAYRAMLAR DİLEĞİYLE…. :)

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    10.07.2013 - 17:36

    AĞACI BOĞMAYIN SERBEST BIRAKIN...

    Duyarlı yürekten merhaba gönül dostlarıma. Zeki bey niçin böyle bir konu işleme gereği duydu diye düşünenler olabilir. Her görüşe saygı duyarak ve selamlar ileterek nedenini sizlere açıklama gereği duyuyorum. Doğayla ilgili bir çok şiirlerim var ama ağacı boğma ve ağaç bayramını yansıtan duygumu da hecelerle mısralara dökerek sözlerin özünü yansıtmaya çalışıyorum.

    Ağacı boğmayın serbest bırakın konunun neden oluştuğunu sizlere anılarımla anlatıyorum. Allah kabul etsin ben üç ayda bir ihtiyaç sahiplerine kan vermeye özen gösteriyorum. Birkaç ay gecikince Kızılay kan merkezi Isparta şubesinden mesaj geldi. Kan alma aracının Mimar Sinan cami önünde beklediğini duyup öğrenince namaz sonrası uğradım. Kan verirken müdür yanıma geldi kan verdiğim için teşekkür belgesini iletmiş oldu.

    Müdürle biraz sohbet ederken kişiliğimi bildiği için gözünü yetişkin kara kavak ağaçlarına dikti ve bana da yapılan yanlışları iletmiş oldu. Zeki bey bak iki kavak ağacına kalın halatlar bağlanmış, bu halatlara da kablolar bağlıdır. Ağaç geliştikçe bağlanan halatları içine çekmekte ve dışından da ki kabuğu zamanla üstünü örterse boğulan ağacın özünü de kurutabilir diye yansıttı.

    Bende müdüre duyarlılığından dolayı teşekkür ettim. Bu yanlış davranışı sen yetkililere ilet bende köşe yazıma taşıyayım dedim. Mimar Sinan cami önündeki meydana günlük binlerce kişi gelip gidiyor ayrıca orada ki mevcut oturaklarda istirahat ediyorlar. bende zaman zaman orada dinleniyorum ama bu yanlış hareket hiç dikkatimi çekmedi. Kızılay şube müdürümüz iyi ki beni uyardı. Asma dallarının uzanması için ip bağlıyordum gelişenleri çözdüm.

    Bu bahsettiğimiz sadece bir örnek. Öyle zannediyorum ki ülkemizin bir çok yerinde buna benzer yanlışlar yapılmaktadır. Belediyeler ilanları için yetişkin ağaçları kullanmamalı bence. Zamanla gelişen ağaçlar içinde unutulan veya bağlanan cisimleri yutabiliyor. Bu durum da o ağacın sonu olabiliyor. Geçici olarak bağlanan ipler bile sallandıkça zarar vermektedir.

    Eşime durumu anlattığımda oda bana geçmişte yaşadığı anısını anlattı. Babası aşı yapmış olduğu ağaçlarda ipleri, çaput bezleri unutmuş aşılanan ağaçlarda geliştikçe kabuk bağladıkça neredeyse görünmez hal alıyormuş. Eşim aşılanan ağaçları tek tek kontrol ederek düğümleri çözmüş çıkarmış ama bağlanan ağaçların boğulan yerlerindeki izler kendini belli ediyormuş.

    Saygıdeğer gönül dostlarım. Mümkün mertebe ağaçlara yapılan işkenceye
    son verilmesini sağlayalım. bu konuda yetkilileri uyaralım. Kendimizde ağaç yetiştirirken ehline danışalım. Bir ağacın yetişmesi yıllara mal oluyor ama o ağacın kuruması bir anlık dalgınlıkla oluşabiliyor. Oksijenler bir ömür bize ihtiyaç. Havanın suyun ekmeğin olduğu gibi. Ağaçların yok olmasına vesile olanlar kendi hayatlarını da tehlikeye atmış oluyorlar. Hoşça ve dostça kalınız.

    ***** AĞACI BOĞMA *****

    Yeşillik daima oksijen saçar,
    Üzerinde kuşlar, kelebek uçar,
    Zamanla gelişir meyveye geçer,
    Ağacı boğmayın serbest bırakın.

    Birbirine bağlı çekmeyin halat,
    Bazı yetkiliye durumu ilet,
    Bıçakla kazıman, atmayın jilet,
    Ağacı boğmayın serbest bırakın.

    Telef etmeyiniz her bir dalını,
    Çiçek açsın arı alsın balını,
    Göklere uzansın verin yolunu,
    Ağacı boğmayın serbest bırakın.

    Yozları aşıla dalı kurutma,
    Doladığın çaput, ipi unutma,
    Dibini temizle otu delirtme,
    Ağacı boğmayın serbest bırakın.

    Kesip odunlara takmayın aklı,
    Onların içinde hazine saklı,
    Zeki savunmakta elbette haklı,
    Ağacı boğmayın serbest bırakın.

    ***** AĞAÇ BAYRAMI *****

    Kozalağı yakma tohum oluşsun,
    Toprağa gömünde filiz alışsın,
    Bakımını yapın fidan gelişsin,
    Orman haftasında bayram yapalım.

    Görevli kişiler oradan alsın,
    İhtiyaç duyanlar yanına varsın,
    Gerekli yerlere halkım aktarsın,
    Orman haftasında bayram yapalım.

    Büyükler, küçükler devreye girsin,
    Yeri olmayanlar alana versin,
    Dağları, ovayı yeşillik sarsın,
    Orman haftasında bayram yapalım.

    Yirmi bir, yirmi altı martta yapılır,
    Öğrenci, öğretmen herkes katılır,
    Fidanı dikerken dibi tepilir,
    Orman haftasında bayram yapalım.

    Sağlığı düşünen ağacı sevsin,
    Doğa oksijeni ciğere versin,
    Zeki şiiriyle anlatıp övsün,
    Orman haftasında bayram yapalım.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    19.06.2013 - 20:10

    ANLAYIŞ TARZLARI FARKLI BOYUTTA..

    Merhaba duyarlı yürekler. Saygılar, sevgiler, selamlar size. Kalemine,yüreğine, yeteneğine güvenen her şair ve yazar yayınlamış olduğu eserinin okunmamasından yakınır. Gerçekten ülkemizde gün geçtikçe nüfusumuz katlandıkça daha çok okuyucu hayranlarımız artar diye umutlanırken her yıl bu okuyucu kitle sayısı dahada azalmaktadır. Bunu üzüntüyle karşılıyorum. Keşke okuma azmimiz artsa da sevine bilsek.

    Teknoloji yönünden çok şükür hiç sıkıntımız yok. Bilgisayar ve İnternet sayesinde kafamıza takılan her bilgiye ulaşmaya çalışıyoruz. Bundan on beş veya yirmi yıl önce kitap okuyucu oranı fazlaydı ama maddi yönden pahalı diyerek alamıyordu. Bazı öğrencilerin aldığı kitabı okuduktan sonra birbiriyle takas yaptıklarına şahit oluyorduk. Aynı durum günümüzde de geçerlidir.

    1990 yılında kitaplarımı Zeki Çelik yayın evi kurduktan sonra burada Türkiye'de bir ilki resmi olarak gerçekleştirdim. Çarşı merkezindeki büromu ve salonu kitap okuma, yani özel kütüphane salonuna dönüştürerek ikinci el kitapları, kiralama sistemi, yayınlamış olduğum kitaplarla kitap takasının il genelinde yaygınlaştırdıktan sonra bu örnek çalışmam tüm illere yayıldı.

    Isparta ilinde ikinci el kitaplarını alım satımı yapan Ahmet Yağcı bey benimle tanışınca çok memnun oldu ve sözlerine şöyle devam etti. (O tarihlerde ben özel bir kanalda televizyon programı yapıyordum. Bazı dinleyicilere bilmeceler soruyordum. Bilenlere de yayınlamış olduğum kitaplardan hediye ediyordum. Ahmet beyin çocuğu da kitabımı kazananlar arasındaymış) . Ben kırtasiye dükkanı çalıştırırken kitabını okuyup inceledim.
    Kitabın son sayfasında ki ikinci el kitap kiralama sistemine kafam takıldı. Acaba bu iş olur mu, olmaz mı derken sizden cesaret alarak işimi artırdım.

    Ahmet beyi dinledikten sonra çok duygulandım. Hayırlı bir işin artırılması benim içinde onur vericidir. 1971 yılında sanat hayatıma başladığımda bende kitap almakta zorlanıyordum. En azından bu zorlukları yirmi yıl yaşadım. Kötü alışkanlıkları tercih etmeyip sigara parasına kalem defter aldım. İçki parasına kitap aldım, kumar oynamayı düşünmedim onun yerine kültür ansiklopedileri aldım. Bazı imkansızlıklar yüzünden diploma sahibi olamadım ama çok şükür benim ufkumu açacak kitaplarım var. Her biri ayrı bir dünyadır benim için. Şimdiye kadar oluşan arşivimi de sanat evi açarak halkla buluşturacağım.

    Anlayış tarzları farklı boyutta derken vermiş olduğum örnek davranışların dikkate alınmasını ümit ediyorum. Kitap okuma alışkanlığının azaldığı yerde
    cahillerin yanlış yapması huzurun dağılmasına da sebep olabiliyor. Beyinlerini kötü emellerle yıkanmasına fırsat verenler özgürlük ararken kendilerini terör gruplarının içinde bulabiliyorlar. Kimliklerinden de habersiz olarak cahilce her belaya sürükleniyorlar. Zaman zaman da suç işleyip kelepçeleniyorlar.

    Bizler her ne kadar doğru bildiklerimizi paylaşmaya çalışsak ta onların cevabı eleştirmek oluyor. Bizler eleştirilmez sek hedef elbette yakalanamaz ama o konuda bilgisi olmayanlarda yanıltabiliyor. Kim okur şiirimle, Okuyuş konu başlıklı şiirim sanırım konu içeriğine değinmiş olacak. Anlayış tarzımızın farklı oluşu yaradılıştan değil bazı tembelliğimizden de kaynaklanabiliyor. Her insan her konuya duyarlı olmayabilir, cahilliğin sonucuna da katlanacaktır. Tüm okuyucu dostlara minnettarım. Allah razı olsun. Hoşça ve dostça kalınız.

    ***** KİM OKUR? *****

    Saçma, sapan şeyler karalamış sın,
    Türkçeyi özünden yaralamışsın,
    Anlamsız sözleri sıralamış sın,
    Senin yazdığını kim okuyacak? .

    Bir dağda gezersin, birde bayırda,
    Sürümü otlatın yoksa çayırda? ,
    Eleştiri yapsın dosta duyur da,
    Senin yazdığını kim okuyacak? .

    Ne hece bellidir, nede bir kıta? ,
    Düzeltmesi zordur hepside hata,
    Bestekara versen atar surata,
    Senin yazdığını kim okuyacak? .

    İçinde bulunmaz anlayış duygu,
    Gerçeklerden uzak sadece kurgu,
    Şiir de, nesir de yapılır vurgu,
    Senin yazdığını kim okuyacak? .

    Zeki insanların gitmez hoşuna,
    Mürekkep harcama boşu boşuna,
    Edebi sanatın çıkmış dışına,
    Senin yazdığını kim okuyacak? .

    ***** OKUYUŞ *****

    Sanmayın bakıp ta geçiyor diye,
    Tanınan şahısı seçiyor diye,
    Dışlamam kimseyi içiyor diye,
    Özümle okurum gözümle değil.

    Yazılan her satır önemli bence,
    Üstadım diyorum yaşlıya, gence,
    Kırıcı sözlerle yapmam işkence,
    Özümle okurum gözümle değil.

    Bilim mi, kurgumu kavra malıyım? ,
    Doğruyu, yanlışı anlamalıyım,
    Sorunsa çözümü sağlamalıyım,
    Özümle okurum gözümle değil.

    Basımlar, yayınlar haber aracı,
    Kimi sevindirir kimi de acı,
    Kitaplar, dergiler başımın tacı,
    Özümle okurum gözümle değil.

    Kültüre yönelik çalışma yönüm,
    Şimdi Zeki oldum cahildi dünüm,
    İnternet başında geçer bugünüm,
    Özümle okurum gözümle değil.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    18.06.2013 - 10:52

    ÖLÜM YOK DİYENLER TOPRAĞA BAKSIN...

    Selamünaleyküm gönül dostlarım. Allah'ın rahmeti, bereketi tüm cümle Muhammet ümmetinin üzerine olsun. Teknolojinin hızla artarak yayıldığı dönemde her bilgiye anınında ulaşıldığı halde dünyada hala Allah'ın varlığına, birliğine, Peygamberlerine, meleklerine, kitaplarına, hayır ve şerre, ölümün Hak oluşuna haşa inanmayanlar var. Şeytana aldanıp, nefsinin esir olanlarda çoğunluktadır. Hal böyleyken duygularımı paylaşma gereği duyuyorum.

    Yaradılış gayemizin bilincinde olmayanlarda günahlarını katlamaktadır. Ölümün varlığını kabullenmeyip dünya hırsına bürünenler de çoğunluktadır. Dünya kurulduğundan bu güne kadar nice peygamberler, sahabeler, alimler, bilim adamları verdiği öğütlerde ölümüm Haktan geldiğini, bir baki kalacak Allah olduğunu, diğer tüm canlıların yok olup fani dünyadan uhrevi aleme göç edeceğini anlatmaya çalışsalar da nice gafil beyinler bunu algılamamaktadır.

    Şairlerin, yazarların, ozanların, sanatçıların bile dile getirdiği dünyanın faniliğini algılamayanlar şeytanın vesvesesiyle, nefsinin emirleriyle günahkar yaşamını sürdürmeye devam ediyorlar. Halbuki ölümün varlığını kanıtlayan nice gözle görülür örnekler var. Öncelikle aykırı düşünenler tarih deki olup bitenleri bir araştırmalı, aile yakınlarını, sülale soyunu da derin araştırmalı.

    Bazı Müslüman olmayanlar bile İnandıkları yolda Yaradanı Tanrı diyerek anıyorlar. Putlara tapanların da çok sayıda olduğu toplumca bilinmektedir. Bizim dinimize ayak uydurmayanları hesaba çekme gibi bir yetkimiz olamaz. Huzuru mahşerde akla karanın ayrılacağı gibi, suçlulular da, suçsuzlar da kendince hedeflerine ulaşacaklardır. Cennet ve cehennem bunun için vardır.

    Allah'ın varlığını ve diğer unsurları kabullenenlerin sorumluluk içerisinde yaşaması kaçınılmazdır. Her şeyi bildiğin halde unutkanlık sıfatı sergilemek yanlış olur. Ölüm öncesi hazırlıkların muhasebesini çok iyi yapmak lazım. Hal böyle iken çevremizde ki yarım yamalak bilgilere sahip vatandaşlarımızı da usulüne uygun eğitmek lazım. Çünkü dinimizde zorlama diye bir şey yoktur.

    Bizleri çok seven çocuklarımızın, yakınlarımızın yanında ölümden zamansız bahsedince rahatsız olurlar ve zaman zaman da üzüntülerini dile getirirler. Küçücük çocuk bile ölümün varlığını benimserken haşa inanmayıp insanların ömrünün sınırlandırılmasında başka etkenler olduğunu yalanlarıyla yanıltmaya çalışanlar,haşa şirk koşarak kendilerini iğrenç çirkef halde,bataklıkların içine sürüklenebileceklerinden habersiz, duyarsız bir şekilde yaşam sürdürürler.

    İnanan ve ve inanmayanların elbette farkı olacaktır. Bazı gafletin içinde olan vatandaşlarımıza önerim: Şeytanın kandırmaya devam edip, nefsinde hüküm sürdürmeye yöneldiği taktirde mutlaka kabristanlığa giderek aile yakınlarına duacı olsunlar. Vatan, millet, bayrak uğruna şehit düşenleri duada ansınlar en azından minnettarlık duygularını ifade edebilsinler, unutmasınlar.

    Bu konunun bir kaç satıra sığdırılmayacağını sanırım sizlerde biliyorsunuz. Sözümü sözlerin özü olan şiirlerimle bağlamak istiyorum. Allah'a şükürler olsun ki kutsal topraklar üzerinde yaşamımızı kainat sahibine kalbimizden inanarak, beynimizden güvenerek, ruhumuza yaşatarak sürdürmekteyiz.
    Allah cümlemize sağlıklı uzun ömürler versin. Hoşça kalınız, dostça kalınız.

    ***** ELBET *****

    Hayatın kuralı işlemektedir,
    Her insan yaz görüp, kışlamaktadır,
    Hayal eden yari düşlemektedir,
    Sevenler aşkını bulacak elbet.

    Diyalog kurmayı becermek lazım,
    Doğru konuşmalı dil, damak ağzın,
    İbretler sunmalı manalı yazın,
    İltifat, duyguyu salacak elbet.

    Şarkılar, türküler boşuna değil,
    Ruhları okşuyor, dinliyor çoğul,
    Bu konu üstüne titizce eğil,
    Eserler hatıra kalacak elbet.

    Kainat içinde her şey farklıdır,
    Doğamız harika, gıda tatlıdır,
    İki ayaklıdır, çift kanatlı dır,
    Toprakta canlıyla dolacak elbet.

    Zekiyim diyenler kendini adar,
    Bu devran dönecek mahşere kadar,
    Anlatması zordur, yetmez bu kadar,
    Açan çiçeklerde solacak elbet.

    ***** BAKSIN *****

    Kabristana girip bir metre kazsın,
    Çıkan kemikleri kenara dizsin,
    Canlı hayalini gözünde süz sün,
    Ölüm yok diyenler toprağa baksın.

    Çamurdan var olduk, akıbet toprak,
    Zamanla kuruyor o yeşil yaprak,
    Kendini dengele toparlanarak,
    Ölüm yok diyenler toprağa baksın.

    Üstünde ki kar, buz sıcakla erir,
    Tohumu aldıkça sebzeyi verir,
    Ağaç büyüdükçe meyveyi görür,
    Ölüm yok diyenler toprağa baksın.

    Demirde, kömürde topraktan çıkar,
    Yağmur, dolu yağar, havayı yıkar,
    Açıkta kalanlar bayatlar, kokar,
    Ölüm yok diyenler toprağa baksın.

    Her türlü madeni işler satarız,
    Sığınma amaçlı evler yaparız,
    Zeki ölünce de kabre çekeriz,
    Ölüm yok diyenler toprağa baksın.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    16.06.2013 - 15:30

    NEFSİMİZLE SAVAŞIMIZ SÜRECEK...

    Selamünaleyküm gönül dostlarım. Allah cümlemize konuyla ilgili savaşı kazanabilmemiz için kolaylıklar ihsan eylesin. Bebeklik, çocukluk çağlarımız fırtına gibi gelip geçiverdi. O dönemlerde bizlerde sorumluluk fazla yoktu ama bizlerden sorumlu olanlar pek çoktu. Başta anne ve babamız, ağamız, ablamız, büyük babaanne, dedelerimiz, hısım ve akrabalarımız, hocalarımız.
    Dahasını saymak gerekirse okul dönemlerinde ki velilerde sorumluydu.

    Buluğ çağa erdikten sonra İslamın şartının bilincinde olarak farzları ve sünnetleri de kavrayarak bir ömür boyunca kulluk görevimizi yerine getirerek Allah'ın rızasını kazanmaya çalışacağız. Bunu engellemek isteyen kör şeytan ve iblis olarak baş düşmanlarımızdan biri olan, gözle görülmeyen geçmişte melek olup Yaradanın emrine uymayıp huzurundan kovulan cehennemin inançsız insanlarla dolması için bizleri tuzağına düşürmeye çalışmaktadır.

    Her azılı düşmanı da tuşa getirecek, zalimleri yumuşatacak çok tesirli dualar vardır. Öncelikle bu duaları okuyabilmek, içeriğini, manasını anlamak için Arapça öğrenmekte fayda vardır. Hem dünyalık hemde uhrevi alem için öğrenilmesi gerekenleri, yapılması gereken ibadetleri hafızamıza kaydedip beş vakit namazı da gün geçirmeden, vaktinde ödemeye çalışmalıyız.

    Yeni neslin inançtan yoksun oluşu atalarının ihmalkarlığından kaynaklanır.
    Evladına oğlum namazını kıl, orucunu tut diyebilmesi için İslamın şartlarını yerine getirerek, öncelikle en yakını anne veya babası örnek olmalıdır. Şahadet getiren Müslümanlık sıfatını kazansa da Kuran'ın aydınlığından istifade ederek hak hakikat yolunu kavramadıkça ibadeti pürüz lenmiş olur.

    Birleri vesveseye düşüne kör şeytanı başından kovabilmek için öncelikle abdestli dolaşarak Şeytanı kovan dua ile besmele çekmek gerekmektedir.
    Onun hoşuna giden her şeye mesafeli durmalıyız. Konu başlığımın özüne inmemiz gerekirse iki kaş arasında bulunan nefsimize de hakim olmalıyız. İradeyi onun eline teslim etmiş olursak vay halimize. Doymak bilmeyen azgın nefsimizin isteklerine ömrümüzde yetmez, zamanımızda yetmez, bütçe de...

    Nefsimizin istekleri Kuran anlayışının tamamen zıttı dır. irademize hakim olmayıp komutanlığı elden kaçırırsak Allah korusun huzuru mahşerde hesaba çekilerek cehennemi çukurunu boylamış oluruz. Oysa dini vecibeleri yerine getirdiğimiz zaman hem dünyada hemde ahirette rahat etmiş olursunuz. Nefsin ve şeytanın vesveselerine asla kanmayalım, yalana inanmayalım.

    Nefsimizi de yumuşatmak, tesirsiz hale getirmek için özellikle zikirleri, şükürleri dilden bırakmamalıyız. Beş vakit ibadetlerimizi yaptıktan sonra nafile namazlarını da mümkün mertebe kılmaya çalışmalıyız. Namaz dinimizin direği diye boşa söylenmedi. Peygamber efendimizin sünnetlerine de uyup, fırsat bulup uygulamayı artırdıkça kalbimizi de küfürden arındırmış oluruz.

    Nefsimizle bir ömür savaşımız sürecek derken hiç kimse patlayıcı madde ve silahları,kesici aletleri aklına getirmemelidir. Zararlı maddeleri benimseyip
    faize, harama, günaha sürüklenenler, kötü alışkanlıklarından vazgeçerek en kısa sürede tövbe istiğfar etmeli pişmanlıklarını, arzularını da dile getirmelidir.
    Kalbimiz nurlu oldukça ruhumuzda ferahlar. Günaha sokma nefsim diyerek bende duygularımı sizlere aktarmaya çalıştım. Hoşça kalınız, dostça kalınız.

    ***** GÜNAHA SOKMA *****

    Çocukken şeytanca kanıma girdin,
    Gururla, kibirle belayı verdin,
    Hırslara doymadın beynimi gerdin,
    Yeter artık nefsim günaha sokma.

    Sınırı taşıran gençlik yaşattın,
    Hayırı beklerken şehvet kuşattın,
    Atar damarları sorup boşalttın,
    Yeter artık nefsim günaha sokma.

    Olgunluk çağda da mahcup etmiştin,
    Lüzumsuz yerlere çekip gitmiştin,
    Zararlı şeyleri yeyip, içmiştin,
    Yeter artık nefsim günaha sokma.

    Yaşlılık hayata atarım adım,
    Peşimden gelirsin bozulur tadım,
    Torunları sevmek benim muradım,
    Yeter artık nefsim günaha sokma.

    Elliyi devirdim beni azdırma,
    Ahireti düşün kötü yazdırma,
    Eşimi, Zekiyi fazla kızdırma,
    Yeter artık nefsim günaha sokma.

    ***** YÜKLEME *****

    Günahın belkide haddinden fazla,
    Çünkü yetinmedin mevcutla, azla,
    Boşuna sürtünme, durma git gazla,
    Senin vebalini bana yükleme.

    Israrı sürdürme güvencim yoktur,
    Ayağı kaydıran yandaşın çoktur,
    Hesaba çekecek Yaradan Haktır,
    Senin vebalini bana yükleme.

    Sorumlu olmaktan ben artık bıktım,
    Belalı düşman var çileden çıktım,
    Rabbıma yalvardım boynumu yıktım,
    Senin vebalini bana yükleme.

    Şöyle olsun, böyle olsun da deme,
    Helal etmiyorum hakkımı yeme,
    Menfaat uğruna yalan söyleme,
    Senin vebalini bana yükleme.

    Herkes ettiğini er geç biçecek,
    Ağlayıp, sızlayıp, yaşlar sökecek,
    Zekiyim diyenler haklı çıkacak,
    Senin vebalini bana yükleme.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    14.06.2013 - 20:39

    DERTLİ ÇOK... DİRLİĞE ve BİRLİĞE İHTİYAÇ VAR

    Duygulu yürekten merhaba sizlere. Konu başlığım yine sizlerin yarasını deşecek niteliğinde. En samimi arkadaşına nasılsınız görmeyeli dediğiniz zaman: Sorma be birader seninle görüşmeyeli nasıl olduğumu bir ben bilirim, birde bizleri yoktan yaradan diye cevap vermeye kalkınca hal, hatır sorduğunuza pişmanlık duyarsınız. Çünkü onun derdi belki de sizinkini sollar.

    Siz onun sıkıntılarını, sorunlarını dinledikçe ruhunuz daralır, bunalınca o size siz nasılsınız, yengem, çocuklar nasıl diye sorsa bile sizin ona cevabınız şükretmek olur. İşte bu düşünceyle konuyu sizlerle paylaşarak teselli olmaya çalışıyorum. Yoldan geçen hiç tanımadığın bir vatandaşa selam verip hatır sorsan. O da sizden umutlanarak belkide yarama merhem olur düşüncesiyle duygularını ve sorunlarını sıralamaya çalışır. Dertliler deryasında yaşamak zor.

    Toplumun güncel sorunlarına kulak verdiğinizde her kişiden farklı görüşler şikayetler duysanız da genel olarak yöneticilerden şikayetçi olurlar. Bizler insanoğlu olarak aza kanaat etmekte zorlandığımız gibi çoğu bulduğumuzda da dahasını bekleyerek zikretmesini, şükretmesini unuttuğumuz gibi uhrevi alemi de hatırımıza getirmeyiz. Ölümü daima ırakta biliriz. Oysa unuttuğumuz değerli kelimeler, cümleler uhrevi alemin aydınlığı olacağından habersiziz.

    Her ailenin içinde sorunlu kişilerin olduğu gibi, toplumun içinde de sorunlu, pürüzlü şahıslar tahminlerimi zinde de ötesindedir. Bizler kişisel ve ailevi sorunlarımızı refaha erdirmeden toplumsal sorunları mimarı hissederiz kendimizi. Kafamızın karışıklığıyla sorunu daha da içinden çıkmaz hale sokup hataları başkalarına yüklemeye çalışırız. Aynaya bakarsak suçlu uzakta değil.
    Özür dilemeyi de gururumuza yediremeyiz. Her işin ehli olduğunu unutuyoruz.

    Birlik düzenliğe her zaman ihtiyaç duyulduğu kesindir. Yukarıda ki size açıklık getirme gereğini duyuyorum. Elbette her sanatın bir ehli, ustası vardır. Bir insan bilinci olmadığı sorunları çözeceğini vadederse birlik düzenliğe gölge düşürmüş olur. Ülkemizin elbette sorunları vardır. Bu sorunların artış göstermesi bizleri deriden yaralamaktadır. Her ilin vekilleri var ama halkıyla iç içe olmadıktan sonra, yetkili bakanlara da ulaşamayınca muallakta kalır.

    Dertli çok şiirimi okuyup incelediğinizde toplumun her kesimine hitap ettiğini algılarsınız. Küçükten büyüğe birlik beraberlik sağlayarak herkesin derdine çare aramalıyız. Dert ve dertliler arttıkça çeşitli hastalıkların artması da doğaldır. Bazı şuuruna hakim olamayıp strese girenler, depresyona sürüklenenler canından bıkkınlığını intiharla son bulacağını zannederler. Oysa bu yolun yanlış olduğunu, doktorlarımız da, hocalar da sık sık açıklamaktadır.

    Pekala bunca dertlerin çözüm yolu nedir diye özetleyecek olursak. Öncelikle aile içinde birlik ve düzenliği sağlamamız gerekiyor. Hanedeki oğlumun ve kızımın yaptığı hatalara göz yumarsam zararını elbette önce ben çekerim. İradeyi sağlamak içinde düzenli çalışmam gerektiğini vurgulamak isterim. Vatana, millete hayırlı evlat yetiştirirken öncelikle din bilgisinden ve tarih bilgisinden yoksun bırakmamalı. Her evlat günahsız doğmaktadır.

    Bizler sorumluluğumuzu bilip görevimizi yaptığımız sürece evlatlarımıza da doğruları öğretip hata yapmalarını engellemiş oluruz. Birlik ve dirlik şiirim bazı yazamadıklarımı özetlemiş oluyor. Allah herkese huzur ve selamet versin, dertlilerimize yardımcı olsun, hastalarımıza şifalar versin. Benim de paylaşmak istediğim sorunlar var ama yetkililerin duyarsızlığı dilsiz ediyor.
    Neyse onları da başka bir konu başlığımda dile getireyim. Hoşça kalınız.

    ***** DERTLİ ÇOK *****

    Her cinsten insana rastlamak mümkün,
    Şanına yakışmaz bu tavır Türk'ün,
    Uyarmak gerekir evladı ilkin,
    Zararlı maddeyi içim derdin de.

    Anne de, baba da direnir her an,
    Varlık da,sağlık da kaybolur biran,
    Yaşamak istiyor yuvayı kuran,
    Alacak, verecek geçim derdin de.

    Miting alanları dolup taşıyor,
    Bilen, bilmeyenler ora koşuyor,
    Söylenen sözlere aklım şaşıyor,
    Siyasi partile seçim derdin de.

    Dini bayramların anlamı çoktur,
    Fitre de, zekat da haksızlık yoktur,
    Kuluna farz kılan Yaradan Haktır,
    Kurban kesecekler koçum derdin de.

    Çiftçiler perişan kuruyor bitki,
    Kötüye kullanır alınca yetki,
    Zekice ülkeye sağlamaz katkı,
    Devleti soyanlar kaçım derdin de.

    ***** DİRLİK ve BİRLİK *****

    Her yuva bunlara ihtiyaç duyar,
    Olumlu, ılımlı kurala uyar,
    Pürüzler çıkarsa yapınız ayar,
    Sağlanması gerek dirlik ve birlik.

    Ayırım yapmayın oğlu ve kızı,
    Farklı boyuttadır alında yazı,
    Katlanması zordur bitmezse nazı,
    Sağlanması gerek dirlik ve birlik.

    Öfke ve kin kusman biraz sakının,
    Gençliği hatırlan iyi bakının,
    Diyaloğu kursun varsa yakının,
    Sağlanması gerek dirlik ve birlik.

    Her iki konuda çok çok önemli,
    Evlatların gözü olmasın nemli,
    Hastalık yapıyor duygu gizemli,
    Sağlanması gerek dirlik ve birlik.

    Torunlar sevecen elde tutulur,
    Helal olan lokma kolay yutulur,
    Zekice fikrime herkes katılır,
    Sağlanması gerek dirlik ve birlik.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

  • Zeki Çelik
    Zeki Çelik

    12.06.2013 - 17:34

    AYRILIK YOK... HASRET BIRAKMA

    Merhaba gönül dostları. Ayrılık kelimesinin şaka olarak bile söylenmesi inanın tüylerimi diken diken yapıyor. Hele birde sevdiklerimin hasret bırakışı daha da acı geliyor. İşte bu düşünceme bir çok gönül dostumun katılacağını umarak içeriğini özetlemek istedim. Ayrıca bu konulara bağlantılı şiirlerimi de
    takdirinize sunuyorum. Allah hiç kimseyi sevdiklerinden ayırmasın. Bazı evli çiftlerin kavga esnasında boş ol demeleri bile nikahını zedeleyebiliyor.

    Ayrılıklar bazen söz kesilip nişan takıldığından itibaren de gerçekleşiyor. Yıldızı barışmayan, elektrik almayan gençlerin yakınlaşıp evlenmeleri ileride huzursuzlukları da beraberinde getiriyor. En çok veda ve elveda kelimeleri bu dönemlerde kullanılınca gençlerin birbirine olan güvenleri de sarsılmaktadır. Hasretlik olayların yaşanması da bağlantının kurulmamasından kaynaklanıyor.

    Genelde gençlerin birbirini sevdikleri halde ayrılık düşünmelerinin en büyük sebebinin altında uyumsuzluk, diyalog kopukluğu ve aşırı kıskançlık yatmaktadır. Gençler genelde çocukluk arkadaşlarıyla ve eğitim süreci içinde ki okul ve sınıf arkadaşlarıyla samimiyeti sürdürürken bakarsın bir an da sıcaklık duyarak bununla evlenirsem mutlu olurum düşüncesine kapılırlar.

    Çocukluk sevgisi, gençlik aşkı derken duygularda kükremeye başlar kimi benim gibi iltifatlı sözlerle ilhamları şiire yönelik yazarak paylaşmayı umut eder. Sizin aranıza girenler de, kıskançlık yaratanlar da yabancı değil ve bizzat neşenizi, hüzünlerinizi paylaştığınız sırdaşlardır. Onların arasında da sizin sevdiğinize talip olanlar vardır ama ilkine bunu beyan edemeyenler olur.

    Daha sonra bu birlik beraberliğinizi hazmedemeyenler sizleri ayırabilme yollarını ararlar. Aslında birbirine inanan, güvenen, seven nişanlı veya evli çiftler her türlü engeli aşabilmek için şeffaf olmalıdır. Başkalarına koz veya taviz verirse bunun bedelini ayrılıkla, boşanmakla ödemiş olur. Söz kesilip, nişan yapılıp, nikah defterine imzayı attığı andan itibaren sorun yaratılmamalı.

    Hasretlik konusunu da umumi olarak içeriğine değinelim. Her çiftin elbette yakınları vardır. Anneleri, babaları ziyaret etmek inancın gereğidir. Bu ziyareti uzatarak geri dönüş yapmamak hasretliğini de ortaya koymuş olur. Bir beyin eşi ben anneme gidiyorum derse eşi de sınırlı ölçüde izin verirse bence o güven duygusunu sarsmamalı. Bir daha ki izin isteği reddedilebilir.

    Bence her tür ziyaretlerin birlikte yapılması en uygunudur. Çocuklarına ve torunlarına hasret kalan nice büyüklerimiz var. Oğluna sarılmak, kızıyla, torunuyla kucaklaşmak onlarında hakkı. Özel ve güzel günlerde, bayramlarda, düğünlerde gözleri yollarda kalıyor. Atalarınızı ziyaret ettikçe dualarını almış olursunuz.. İznini almadan ayrılıp gurbete giderseniz, bir ömür aramayıp hal hatır sormayıp hasret bırakırsanız, sizin yavrularınız da zamanla değişebilir.

    Hediyeleşme konusunu daha önceki paylaşımların içindedir. Lafın yeri gelmişken hasretliklerin mutlu sona ermesi için hatırlatma gereği duyuyorum. Saygı, sevgi, hoşgörülü davranışlara yazılarımda sıkça yer vermemin sebebi birlik, beraberliğin mayası olduğundan dolayıdır. Bu üç kardeşin bulunmadığı yerde aşka rastlamak mümkün olamaz. Mutluluk ağacının çiçeği sol durulmamalı. Allah'a emanet olun seven, bekleyenleri hasret bırakmayın. Hoşça kalınız, dostça kalınız, sağlıklı, mutlu kalınız.

    ***** AYRILIK YOK *****

    Aşkını her türlü eşine anlat,
    Gurbete gitsen de kulağı çınlat,
    Sevgi iltifatı arayıp dinlet,
    Sevenler ayrılık düşünmemeli.

    Arada tartışma yaşanabilir,
    Nefreti çok olan boşanabilir,
    Barışan sevdayı kuşanabilir,
    Sevenler ayrılık düşünmemeli.

    Yan yana, kol kola girsin yakışsın,
    Sevecen gözlerle sık sık bakışsın,
    Bazen gırgırına tatlı çekişin,
    Sevenler ayrılık düşünmemeli.

    Yuvayı kurmak zor, dağıtmak kolay,
    Düşmanın artarsa çıkıyor olay,
    Aileler buluşsun, çekiniz halay,
    Sevenler ayrılık düşünmemeli.

    Çocuklar hanenin solmaz çiçeği,
    Zekice anlattım size gerçeği,
    Hüsrana bürüme tüm geleceği,
    Sevenler ayrılık düşünmemeli.

    ***** HASRET BIRAKMA *****

    Kulağım duymazsa hüznünü saçar,
    İltifatlı sözler zarını açar,
    Unutursan eğer huzurum kaçar,
    İncecik sesine hasret bırakma.

    Özlemle kavuşsam buzları erir,
    Aşkın deryasına kolunda yürür,
    Güler yüz sundukça karşılık görür,
    Sıcak nefesine hasret bırakma.

    Gürültülü sesten dışarı kaçtık,
    Nice yokuşları birlikte aştık,
    Manzara güzeldi sınırı taştık,
    Sevda tepesine hasret bırakma.

    Her kadının vardır yiğidi, eri,
    Sevdanla kuşattın gökleri, yeri,
    Altın, bilezik siz alınmaz karı,
    Gerdan, küpesine hasret bırakma.

    Bence de geçerli Zekinin sözü,
    İyilik doludur yüreği, özü,
    Görücü gelerek mutlu bizi,
    Nişan sepetine hasret bırakma.

    Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.

Toplam 235 mesaj bulundu