Roma'daki Nato Savunma Koleji'nde Ortadoğu'daki son gelişmeler konusunda bir brifing veren ABD'li albay'ın Türkiye'yi bölen haritayı kullanması, toplantıya katılan Türk subayların tepkisine neden oldu... Brifingdeki Türk subaylar topluca salonu terk edip durumu Ankara'ya bildirdi... Genelkurmay başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, ABD genelkurmay başkanı Org. Pace'i arayarak olayı protesto etti...
Anadolu Susuzluktan Kavruluyor, Tarım Ve Hayvancılık Çöktü
Toprağın 200 metre altında bile su yok
Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dakiler olmak üzere birçok il, ilçe ve köy susuzluktan kavruluyor... Batman'da zehirli lağım suyu içen 5'i büyükbaş, 20 hayvan zehirlenerek öldü... Su bulmak için toprağın 200 metre derinliğine inen sondaj makineleri, hiçbir kaynağa rastlayamıyor...
'Requiem aeternam dona eis, Domine- Ebedi huzuru bağışla Tanrım' sözleriyle başlayan Introitus, müzik tarihinde metinle müziğin uyumu yönünden en başarılı sayfalar arasındadır... Ağır (Adagio) tempoda, 4/4'lük ölçüde, hüzünlü Re minör tonalitesinde, bassethorn ve fagotların özlemli tınısının da verdiği atmosferde dinleyicileri saran Mozart, tiz seslerden (flüt ve obuadan) kaçınmış; trompet, trombon ve davullarla buruk bir hava yaratmış, yaylı çalgıları eşlikte kullanmıştır... 'Et lux perpetua luceat eis- Ve ebedi ışık onları aydınlatsın' bölmesinde tonalite Si bemol Majore dönüşür... Mozart, soprano solonun girdiği 'Te decet hymnus, Deus- Duayı aldığım yerde, Tanrım' bölmesinde ise, eski bir Gregoryen ezgisini kullanmıştır... Yumuşak ve akıcı keman figürleriyle desteklenen sopranodan sonra, sert aksanlı orkestral ritim eşliğiyle koro haykırır: 'Exaudi orationem meam- Duamı duy' seslenişi düş kırıklığıyla doludur... Koro, giriş temasını yeniden alarak kemanın figürlerine karşıt bir parti oluşturur...'
Something unexpected strikes us in the beginning of this Prelude: passages, meticulously uttered, which evoke five-finger exercises in the right hand and, in the left, make us think, remotely, of Alberti basses... But soon the purest counterpoint in two voices appears... The captivating poetry of the key of G-sharp minor, the plaintive accents of the appoggiaturas, to be played as eighth-notes, fill us with delight... The London autograph is marked piano and forte in measures 3 and 5, a notation all the more precious, since Bach rarely indicates dynamics...
The first six notes of the subject of this noble and grave Fugue are identical with the opening phrase of Scarlatti's Sonata Longo No. 413... In spite of its 6/8 time this Fugue is not a gigue, a fact important to notice in order to choose a rather moderate tempo... The chromaticism of the counter-subject prepares us for the second subject, which appears in measure 61 on a half-cadence... Episodes, eleven in all, come successively to enrich the glowing fife of the Fugue... The two subjects meet toward the end on the dominant (measure 135) ... The bass rings as a bell (measure 136) , and the Fugue ends like a moving aria from a cantata, with a tender appoggiatura...
Gerçeğin çölü; 'gerçeklik'i algılamada, anlamada, anlamlandırma ve bunlardan bir medeniyet inşâ etmede gösterilen çabanın neticesi ve resmidir... Batı'nın en önemli 'gerçek'i; hakikate eremeyen, parça doğrularla hakikate ereceğini zanneden ve bu zanna istinaden kurgulardan ibaret olan tahayyülî bir medeniyetin kendini tüketmesi, her yeri ve her şeyi çölleştirmesidir...
'Müteal olan'ın içkinleştirilmesi sürecinde beliren ve bu ândan itibaren bir kurgudan ibaret olan Batı'nın 'gerçeklik'inin ne kadar sarih ve sahici olduğu Batı insanı (=birey) tarafından 11 Eylül Vakıası ile birlikte daha bir idrak edilmiş, aynı vakıa ile birlikte herkesin gerçeklik algısı değişmiştir... Bu değişim ve dönüşüm, hiçleşme mânâsına da gelmektedir... Çünkü tanımsızlıklar üzerine kurulu olan ve modernizme reddiyeden ibaret olup, son kertede yine moderniteyi besleyen post-modernizmin epistemesi (=diyelim) de büyük yara almıştır...
Bu yara, post-kolonyal politikaların iflâsı da demektir... Zira modernite nasıl ki rasyonel olanı putlaştırmışsa, post-modernite de irrasyonel olanı putlaştırdı... Bu ifrat-tefrit arasında inşâ edilen medeniyetin en büyük remzlerinden biri de İkiz Kuleler'dir... Mimarî olarak dışı ayna ile kaplı olan bu kuleler, Batı'nın 'gerçeklik'ini çok güzel bir şekilde özetlemektedir... Batı insanı, bu gökdelenlerin karşısındadır... Varoluşu bu maddeye nispetle mânâ ve mahiyet kazanır... İnsan onun ya hâkimi olacak yahut da mahkûmu... Hâkim olma çabası, kendi varoluşunu gerçekleştirmesi demektir... Ama bu pek de mümkün değildir... Zira bina her dem farklı bir 'gerçeklik' ile kendini sunar... Öyle ya; binanın 1. katı ile 10. katı arasında, 10. katı ile 60. katı arasında büyük gerçeklik farkı vardır... Batı medeniyetinin Bir Olan'a doğru ircâ gibi bir derdi olmadığı için bu fark, bütünleyen değil, bilâkis parçalayan, mahveden, insanı bireyleştirip farikalarını silen, ferdî hakikati örseleyen, nihayetinde de maddeye mahkûm eden bir farktır... Bu mahkûmiyetin ardı değerler relativizmi, bunun ardı da 'herkesin gerçekliği kendine' anlayışıdır...
Herkes kendi gerçekliğini Mutlak ve İlâhî olana nispetle değerlendirmediği için son derece iptidaî saiklerle hareket eden, gerçeğin çölünde ömür tüketen hazcı ve vahşî bir bedevî sürüsü ortaya çıkıyor...
11 Eylül'de yalnızca İkiz Kuleler değil, bu kulelerin şahsında temsil edilen bütün değerler yıkılmıştır... Ruhî bir aksiyon ve zuhurun neticesinde gerçekleşen bu yıkımla birlikte bedevîlere iptidaîlikleri, medeniyetlerinin ilkellikleri ihtar edilmiş, Batı'nın asıl ve şedit yönünü örten bütün maskeler indirilmiştir... Bu ihtarı anlayan anladı ve yeni bir değerin peşine düştü... Anlamayan da anlamadı ve yabanîliklerini bütün dünyaya hâkim kılma maksadına matuf olarak Irak'a saldırdı...
...
İnsanın 'gerçeğin çölü'nden çıkış ve kurtuluş yolu; ferd hakikatini hatırlamasıdır... Ki bu da ancak şümullü ve nizâm çapında ifade edilen bir dünya görüşü ile mümkündür...
- And my time on the stage will be shortened had I not for years trained myself to, how shall I put it, to apply the technique of life to the problems of my art... But today, ladies and gentlemen, that process is reversed... I find myself applying the technique of my art to a problem of real life...
Bach was particularly fond of 12/8 time... Think of the last movements of the Brandenburg Concertos No. 2 and No. 6, light or vigorous dances in which the skipping movement plays a vital role... This 12/8 time inspired Bach not only to write dances, but also many pieces in a quiet mood... Prelude XIX, ending on an organ-point, is a pastorale whose bucolic atmosphere continues in the Fugue in 4/4 time... Notice the dotted counter-subject which should be articulated sharply, somewhat in the stile francese...
TC'yi olağan/normal/sahici/gerçek bir devletmiş farzederek ve bu 'devlet' içinde çıkan problemler hakkında hukuk/siyaset/iktisad/sosyoloji açısından fikri veya ilmi veya teknik değerlendirme/teşhis/tahlil/tespitler yapanlar ve/veya çözüm üretmeye çalışanlar fena halde çuvallıyorlar/çuvallamaya devam etmeye de mahkûmlar...
Çünkü ortada ne hukuki, ne siyasi ne de sosyal manada 'devlet' olarak tanımlanabilecek bir yapı/oluşum/organizasyon/teşkilat yok...
Bir karikatür...
Bir illüzyon...
Bir yelteniş...
Bir sahtekarlık ürünü gibi duran olağandışı/anormal bir yapılanma var...
Pentagon'un tezgâhlarında, Müslüman Türk halkını imhâ etmek için özel olarak yetiştirilmiş iki propaganda cariyesi...
Biri, kocası Pentagon subayı olan, zamanında Pentagon'un Milliyet'teki muhabiri olarak tanınan ve Pentagon'un Türkiye gayri resmi sözcüsü olarak bilinen Yasemin Çongar, tabii ki, dönme-sabetaycı! Diğeri ise, açıktan Anadolu'yu, ABD güdümünde, yahudi İsrail'e pazarlamaya and içmiş, bir dişi raporcu: Zeyno Baran! Zaten, Pentagon'un onca tezgâhında törpülendikten sonra, işgalci ABD'nin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matt Bryza ile evlendi... Tek dertleri, 'nasıl olur da müslüman Türk milletini tarihten siler, emperyalizme köle eder ve Anadolu topraklarını ebediyen işgal ederiz! 'dir!
Biri, bir çift meme uğruna vatanı fedâ edecek kadar alçalmış liberal dostlarına, önderlik edecek kadar zavallılaşmış, tabii ki o nisbette de çirkin, diğeri ise, bu çirkin rakibesinin altında kalmamak için şeytanın bile aklına zor gelecek projeler üretebilen bir 'kadraj' mühendisi...
Biri, TSK'nın emperyalizm karşısında bütün direnç noktalarını kırıp, un ufak etmek derdinde, diğeri ise, TSK içerisindeki direniş ruhunu güyâ sahipleniyor havasında, nasıl İsrail ve yahudiye peşkeş çekerim hesabında! Biri, TSK'nın 'bir işgâl ânında nasıl hareket ederim' şekinde hazırladığı ve her ordunun yapması gereken tabii bir projeyi çarpıtıp, sanki milletimize karşı yapılmış gibi sunan bir Mata Hari, diğeri ise, ordu size gönül koydu, aslında ordu Batı'ya âşık diye serenadlar çekip, ABD emrinde nasıl Irak'a sokar ve direnişçilerle karşı karşıya getiririm hesabında!
Biri 'ABD Türkiye'yi kaybediyor, bunu önlemeliyiz' şeklinde raporlar hazırlayan ve Türkiye topraklarını parçalamayı açıkça savunan Hudson Vakfı'nın hizmetlisi, diğeri Pentagon'un, Türkiye'yi tam kaybetmek üzere olduğu ve kendisi de iyice çirkinleştiği için, vatanımıza tekrar gönderdiği şirret bir cariyesi!
Ama her ikisi de, Neocon tezgâhından geçmedir... İşbirliği yaptığı ekibe bakarsanız, ılımlısından aşırısına hep neocon tayfası çıkar! Biri fettoş-liberal pislikler çizgisinden destek alır, diğeri Ertuğrul Özkök iblisinden!
Şu sıralar TSK ve komuta kademesi üzerindeki yıpratma politikası aslında her ikisinin de işbirliği içinde hazırladıkları bir kirli oyundur...
Birisi TSK'ya saldırır, AKP ve fettoşu savunurken, diğeri TSK'yı savunur görünüp, içindeki kuduz İslâm düşmanlığını, güyâ sevdiğini ifade ettiği TSK üzerinden yapar!
Ordu, içindeki turuncu kafalıları temizleyip 'Mücâhid Mehmetçik' vasfını tekrar kazandığında Çongarlar da, Zeynolar da vatan toprağının hiçbir parçasında nefes dahi alamayacaklar...
geçiş
25.07.2008 - 23:09Roma'daki Nato Savunma Koleji'nde Ortadoğu'daki son gelişmeler konusunda bir brifing veren ABD'li albay'ın Türkiye'yi bölen haritayı kullanması, toplantıya katılan Türk subayların tepkisine neden oldu... Brifingdeki Türk subaylar topluca salonu terk edip durumu Ankara'ya bildirdi... Genelkurmay başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, ABD genelkurmay başkanı Org. Pace'i arayarak olayı protesto etti...
Ergenekon
21.07.2008 - 20:54Anadolu Susuzluktan Kavruluyor, Tarım Ve Hayvancılık Çöktü
Toprağın 200 metre altında bile su yok
Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dakiler olmak üzere birçok il, ilçe ve köy susuzluktan kavruluyor... Batman'da zehirli lağım suyu içen 5'i büyükbaş, 20 hayvan zehirlenerek öldü... Su bulmak için toprağın 200 metre derinliğine inen sondaj makineleri, hiçbir kaynağa rastlayamıyor...
Sağır kalbler
18.07.2008 - 23:15'2046' (2004)
Wong Kar-Wai
teknikler ve mistikler
18.07.2008 - 23:14'Requiem aeternam dona eis, Domine- Ebedi huzuru bağışla Tanrım' sözleriyle başlayan Introitus, müzik tarihinde metinle müziğin uyumu yönünden en başarılı sayfalar arasındadır... Ağır (Adagio) tempoda, 4/4'lük ölçüde, hüzünlü Re minör tonalitesinde, bassethorn ve fagotların özlemli tınısının da verdiği atmosferde dinleyicileri saran Mozart, tiz seslerden (flüt ve obuadan) kaçınmış; trompet, trombon ve davullarla buruk bir hava yaratmış, yaylı çalgıları eşlikte kullanmıştır... 'Et lux perpetua luceat eis- Ve ebedi ışık onları aydınlatsın' bölmesinde tonalite Si bemol Majore dönüşür... Mozart, soprano solonun girdiği 'Te decet hymnus, Deus- Duayı aldığım yerde, Tanrım' bölmesinde ise, eski bir Gregoryen ezgisini kullanmıştır... Yumuşak ve akıcı keman figürleriyle desteklenen sopranodan sonra, sert aksanlı orkestral ritim eşliğiyle koro haykırır: 'Exaudi orationem meam- Duamı duy' seslenişi düş kırıklığıyla doludur... Koro, giriş temasını yeniden alarak kemanın figürlerine karşıt bir parti oluşturur...'
well tempered clavier
18.07.2008 - 23:13Prelude and Fugue XVIII in G-Sharp Minor
Something unexpected strikes us in the beginning of this Prelude: passages, meticulously uttered, which evoke five-finger exercises in the right hand and, in the left, make us think, remotely, of Alberti basses... But soon the purest counterpoint in two voices appears... The captivating poetry of the key of G-sharp minor, the plaintive accents of the appoggiaturas, to be played as eighth-notes, fill us with delight... The London autograph is marked piano and forte in measures 3 and 5, a notation all the more precious, since Bach rarely indicates dynamics...
The first six notes of the subject of this noble and grave Fugue are identical with the opening phrase of Scarlatti's Sonata Longo No. 413... In spite of its 6/8 time this Fugue is not a gigue, a fact important to notice in order to choose a rather moderate tempo... The chromaticism of the counter-subject prepares us for the second subject, which appears in measure 61 on a half-cadence... Episodes, eleven in all, come successively to enrich the glowing fife of the Fugue... The two subjects meet toward the end on the dominant (measure 135) ... The bass rings as a bell (measure 136) , and the Fugue ends like a moving aria from a cantata, with a tender appoggiatura...
hiç bitmesin denilen anlar
18.07.2008 - 23:13Ace Of Base - Beautiful Life...
benim de söyleyeceklerim var
18.07.2008 - 23:12'The King of Comedy' (1982)
Martin Scorsese
efsane kayıtlar
18.07.2008 - 23:10Tchaikovsky - Symphony No.6 'Pathétique'
Wilhelm Furtwaengler
Berlin Philharmonic
rec: 1938
ilham kaynağı olmak
18.07.2008 - 23:09'À nous la liberté' (1931)
René Clair
geçiş
18.07.2008 - 23:03...
Gerçeğin çölü; 'gerçeklik'i algılamada, anlamada, anlamlandırma ve bunlardan bir medeniyet inşâ etmede gösterilen çabanın neticesi ve resmidir... Batı'nın en önemli 'gerçek'i; hakikate eremeyen, parça doğrularla hakikate ereceğini zanneden ve bu zanna istinaden kurgulardan ibaret olan tahayyülî bir medeniyetin kendini tüketmesi, her yeri ve her şeyi çölleştirmesidir...
'Müteal olan'ın içkinleştirilmesi sürecinde beliren ve bu ândan itibaren bir kurgudan ibaret olan Batı'nın 'gerçeklik'inin ne kadar sarih ve sahici olduğu Batı insanı (=birey) tarafından 11 Eylül Vakıası ile birlikte daha bir idrak edilmiş, aynı vakıa ile birlikte herkesin gerçeklik algısı değişmiştir... Bu değişim ve dönüşüm, hiçleşme mânâsına da gelmektedir... Çünkü tanımsızlıklar üzerine kurulu olan ve modernizme reddiyeden ibaret olup, son kertede yine moderniteyi besleyen post-modernizmin epistemesi (=diyelim) de büyük yara almıştır...
Bu yara, post-kolonyal politikaların iflâsı da demektir... Zira modernite nasıl ki rasyonel olanı putlaştırmışsa, post-modernite de irrasyonel olanı putlaştırdı... Bu ifrat-tefrit arasında inşâ edilen medeniyetin en büyük remzlerinden biri de İkiz Kuleler'dir... Mimarî olarak dışı ayna ile kaplı olan bu kuleler, Batı'nın 'gerçeklik'ini çok güzel bir şekilde özetlemektedir... Batı insanı, bu gökdelenlerin karşısındadır... Varoluşu bu maddeye nispetle mânâ ve mahiyet kazanır... İnsan onun ya hâkimi olacak yahut da mahkûmu... Hâkim olma çabası, kendi varoluşunu gerçekleştirmesi demektir... Ama bu pek de mümkün değildir... Zira bina her dem farklı bir 'gerçeklik' ile kendini sunar... Öyle ya; binanın 1. katı ile 10. katı arasında, 10. katı ile 60. katı arasında büyük gerçeklik farkı vardır... Batı medeniyetinin Bir Olan'a doğru ircâ gibi bir derdi olmadığı için bu fark, bütünleyen değil, bilâkis parçalayan, mahveden, insanı bireyleştirip farikalarını silen, ferdî hakikati örseleyen, nihayetinde de maddeye mahkûm eden bir farktır... Bu mahkûmiyetin ardı değerler relativizmi, bunun ardı da 'herkesin gerçekliği kendine' anlayışıdır...
Herkes kendi gerçekliğini Mutlak ve İlâhî olana nispetle değerlendirmediği için son derece iptidaî saiklerle hareket eden, gerçeğin çölünde ömür tüketen hazcı ve vahşî bir bedevî sürüsü ortaya çıkıyor...
11 Eylül'de yalnızca İkiz Kuleler değil, bu kulelerin şahsında temsil edilen bütün değerler yıkılmıştır... Ruhî bir aksiyon ve zuhurun neticesinde gerçekleşen bu yıkımla birlikte bedevîlere iptidaîlikleri, medeniyetlerinin ilkellikleri ihtar edilmiş, Batı'nın asıl ve şedit yönünü örten bütün maskeler indirilmiştir... Bu ihtarı anlayan anladı ve yeni bir değerin peşine düştü... Anlamayan da anlamadı ve yabanîliklerini bütün dünyaya hâkim kılma maksadına matuf olarak Irak'a saldırdı...
...
İnsanın 'gerçeğin çölü'nden çıkış ve kurtuluş yolu; ferd hakikatini hatırlamasıdır... Ki bu da ancak şümullü ve nizâm çapında ifade edilen bir dünya görüşü ile mümkündür...
...
İşten eve, evden işe bir hayat
18.07.2008 - 22:49'I Am Legend' (2007)
Francis Lawrence
dünyanın en düz insanı
18.07.2008 - 22:46'Dead Man' (1995)
Jim Jarmusch
herşey bitti derken aşk yakalar seni
16.07.2008 - 19:56'Le battement d'ailes du papillon' (2000)
Laurent Firode
Bleeding me
16.07.2008 - 19:54Senden bana yar olmaz
Olsa vefakar olmaz
Kışa çevirme yazımı
Çalıp dinletme sazımı
Küstürüp sen al nazımı
Yaralıyam yaralı
Her ağaçta bar olmaz
Seven bahtiyar olmaz
Kışa çevirme yazımı
Çalıp dinletme sazımı
Küstürüp sen al nazımı
Yaralıyam yaralı
Yar ki yardan ayrılsın
Ağlamaktır neşesi
Kışa çevirme yazımı
Çalıp dinletme sazımı
Küstürüp sen al nazımı
Yaralıyam yaralı...
hiç bitmesin denilen anlar
16.07.2008 - 19:53Sealed with a kiss...
film replikleri
16.07.2008 - 19:52- And my time on the stage will be shortened had I not for years trained myself to, how shall I put it, to apply the technique of life to the problems of my art... But today, ladies and gentlemen, that process is reversed... I find myself applying the technique of my art to a problem of real life...
(Murder)
tanrıça
16.07.2008 - 19:51'Devi' (1960)
Satyajit Ray
well tempered clavier
16.07.2008 - 19:50Prelude and Fugue XIX in A Major
Bach was particularly fond of 12/8 time... Think of the last movements of the Brandenburg Concertos No. 2 and No. 6, light or vigorous dances in which the skipping movement plays a vital role... This 12/8 time inspired Bach not only to write dances, but also many pieces in a quiet mood... Prelude XIX, ending on an organ-point, is a pastorale whose bucolic atmosphere continues in the Fugue in 4/4 time... Notice the dotted counter-subject which should be articulated sharply, somewhat in the stile francese...
Bleeding me
16.07.2008 - 19:28Haydn...
String Quartet in C major op. 20, no. 2
Capriccio: Adagio...
maziden biri
16.07.2008 - 19:27Liszt - Piano Works (Jorge Bolet) (9 Cds)
fotoğrafların dili
16.07.2008 - 19:26'Control Room' (2004)
Jehane Noujaim
rejim
16.07.2008 - 19:25...
TC'yi olağan/normal/sahici/gerçek bir devletmiş farzederek ve bu 'devlet' içinde çıkan problemler hakkında hukuk/siyaset/iktisad/sosyoloji açısından fikri veya ilmi veya teknik değerlendirme/teşhis/tahlil/tespitler yapanlar ve/veya çözüm üretmeye çalışanlar fena halde çuvallıyorlar/çuvallamaya devam etmeye de mahkûmlar...
Çünkü ortada ne hukuki, ne siyasi ne de sosyal manada 'devlet' olarak tanımlanabilecek bir yapı/oluşum/organizasyon/teşkilat yok...
Bir karikatür...
Bir illüzyon...
Bir yelteniş...
Bir sahtekarlık ürünü gibi duran olağandışı/anormal bir yapılanma var...
...
geçiş
16.07.2008 - 19:24...
Pentagon'un tezgâhlarında, Müslüman Türk halkını imhâ etmek için özel olarak yetiştirilmiş iki propaganda cariyesi...
Biri, kocası Pentagon subayı olan, zamanında Pentagon'un Milliyet'teki muhabiri olarak tanınan ve Pentagon'un Türkiye gayri resmi sözcüsü olarak bilinen Yasemin Çongar, tabii ki, dönme-sabetaycı! Diğeri ise, açıktan Anadolu'yu, ABD güdümünde, yahudi İsrail'e pazarlamaya and içmiş, bir dişi raporcu: Zeyno Baran! Zaten, Pentagon'un onca tezgâhında törpülendikten sonra, işgalci ABD'nin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matt Bryza ile evlendi... Tek dertleri, 'nasıl olur da müslüman Türk milletini tarihten siler, emperyalizme köle eder ve Anadolu topraklarını ebediyen işgal ederiz! 'dir!
Biri, bir çift meme uğruna vatanı fedâ edecek kadar alçalmış liberal dostlarına, önderlik edecek kadar zavallılaşmış, tabii ki o nisbette de çirkin, diğeri ise, bu çirkin rakibesinin altında kalmamak için şeytanın bile aklına zor gelecek projeler üretebilen bir 'kadraj' mühendisi...
Biri, TSK'nın emperyalizm karşısında bütün direnç noktalarını kırıp, un ufak etmek derdinde, diğeri ise, TSK içerisindeki direniş ruhunu güyâ sahipleniyor havasında, nasıl İsrail ve yahudiye peşkeş çekerim hesabında! Biri, TSK'nın 'bir işgâl ânında nasıl hareket ederim' şekinde hazırladığı ve her ordunun yapması gereken tabii bir projeyi çarpıtıp, sanki milletimize karşı yapılmış gibi sunan bir Mata Hari, diğeri ise, ordu size gönül koydu, aslında ordu Batı'ya âşık diye serenadlar çekip, ABD emrinde nasıl Irak'a sokar ve direnişçilerle karşı karşıya getiririm hesabında!
Biri 'ABD Türkiye'yi kaybediyor, bunu önlemeliyiz' şeklinde raporlar hazırlayan ve Türkiye topraklarını parçalamayı açıkça savunan Hudson Vakfı'nın hizmetlisi, diğeri Pentagon'un, Türkiye'yi tam kaybetmek üzere olduğu ve kendisi de iyice çirkinleştiği için, vatanımıza tekrar gönderdiği şirret bir cariyesi!
Ama her ikisi de, Neocon tezgâhından geçmedir... İşbirliği yaptığı ekibe bakarsanız, ılımlısından aşırısına hep neocon tayfası çıkar! Biri fettoş-liberal pislikler çizgisinden destek alır, diğeri Ertuğrul Özkök iblisinden!
Şu sıralar TSK ve komuta kademesi üzerindeki yıpratma politikası aslında her ikisinin de işbirliği içinde hazırladıkları bir kirli oyundur...
Birisi TSK'ya saldırır, AKP ve fettoşu savunurken, diğeri TSK'yı savunur görünüp, içindeki kuduz İslâm düşmanlığını, güyâ sevdiğini ifade ettiği TSK üzerinden yapar!
Ordu, içindeki turuncu kafalıları temizleyip 'Mücâhid Mehmetçik' vasfını tekrar kazandığında Çongarlar da, Zeynolar da vatan toprağının hiçbir parçasında nefes dahi alamayacaklar...
...
bitmeyen bekleyişler
14.07.2008 - 22:58Şu karşıki dağda titirer dağlar
Benim gönlüm arzu çeker tomurcuk güller
Kader kısmet böyle imiş ne yapsın eller
Ver benim sazım efendim ben gider oldum
Süremedim lavantayı konsola koydum...
Toplam 3989 mesaj bulundu