Yaşamında, yürüyüp yürüyüp, bir an durunca,çevrene bakıp göreceksin ki,yürüyüşüne şu ya da bu noktada katılmış, bir süre seninle birlikte yürümüş
kişilerden hiçbiri yok yanında:-
Sen, bir an, 'Buradayım' demek için durunca,onlar, artık, 'orada' olacaklar..'buradayım artık' bile demeyecekler sana, 'orada'larından seslenerek...
'Burada'nda kimse bulunmayacak... 'orada'ndan da kimse seslenmeyecek sana...
Yaşamın, tasarladıkların ile gerçekleştirebildiklerin arasında gidip gelecek:gerçekleştirebildiklerin tasarladıklaırndan hep eksik; tasarladıkların gerçekleştirebildiklerinden hep fazla:-
Hep, hem eksik, hem fazla olacak yaşamın- gerçekleri eksik, tasarıları fazla...
Hep eksiklikler yaşayacaksın - ve, hep, fazlalıklar...
Yaşamın bu olacak işte:
eksik - fazla...
Yaşamının hiçbir belirli yerinde bulamadığın amacı,boydanboya kendisinde yatar.
Yaşamının amacını arayıp arayıp bulamayacaksın; ki,
Bu olacak işte yolu gösteren - amaç da, bu...
Çünkü kişi ancak kendi yaşadıklarından; ve yine ancak kendi yaşadıkları aracılığıyla başka kişilerin yaşadıklarından
(ve yazdıklarından) birşeyler edinebilir.
Yıllar gibiydi sensiz geçen günler…
Bense yitik bir kız çocuğu…senin sevgin olmadan öksüz….
Ben ve yalnızlığımla baş başa geçen günlerde…^^kayıp aranıyor^^ yazıp tüm dünya mekanlarına…kendimi… ama itiraf etmek istemesem de… hep ama hep…SENİ… aramakla meşguldu benliğim….
Ve sana olan hasretim…
Çölün çatlamış kuru toprağının…suya hasretliği kadar büyüktü…
Bir bebeğin annesinin kokusuna ve dokunuşuna mecburiyeti kadar….Mecburdum varlığına…
İtiraf ediyordum artık kendime…
Bir an bile seni sevmekten vaz geçmediğimi…
İtirafımı duymaktan korkarcasına kulaklarımı kapatıyordu ellerim…kendime söz dinletemiyordum..
Ben …halinden memnun bir kölen misali…zaten mahkumdum müebbet olarak özlemine…bu cezayı şiddetle ve mazoşistçe çekiyor…tüm kapıları kendime ve herkese kapatıyor…Yalnızlığımda büyütüyordum seni..
Oysa O gece…her şeyi bırakıp bir yana…sabahın yükselen ışıklarına inat…bedenimi saran uykuya inat…seni seyrettim kucağında uyumayı düşlerken…beyaz satenlerin arasında…
*^^Nights in white satin,Never reaching the end,
Letters I've written,Never meaning to send.
Beauty I'd always missed,With these eyes before,
Just what the truth is,I can't say anymore.
Gazing at people,Some hand in hand,
Just what I'm going thru,They can understand.
Some try to tell me,Thoughts they cannot defend,
Just what you want to be,You will be in the end,
Cause I love you,Yes, I love you,
How, I love you.^^
Gözlerim…hiç ayrılmak istemezcesine dolaştı bedenini…arada yağmur bulutları kapladı…sana duyurmak istemeden küçük hıçkırıklarla sarsıldı minik yüreğim…seller yarattım gözlerimdeki şelaleden…inciler döktüm yüreğinin engin denizindeki midyelerine….
Ezberlemeye çalıştım çocukça….dudaklarının kıvrımlarını....
Beynimin her sinapsına kazımak istedim yaşanmışlıklarımızı….
Sen güzel adam…kalbimin..papatyalarımın sahibi…
Sen…ruhumun tek teskini…yorgun ve kötü alışkanlığım…
Çeçmişimin en temiz, en güzel, en unutulmaz sayfası….
Sen… vazgeçilmezim…mecburiyetim….
Şimdi ben…aykırı sularda…kırık bir tekne gibi.. rüzgarını ve dalganı özlerken…
**^^Ayak izlerine bitiyorum...
Sularım çalkantıda!
Ayak izlerine doluyorum!
Ayak izlerine bir sandal, iki de martı düşürüyorum.
Seni seviyorum...!
Bu yosun kokuları hiç bitmesin...
Ve sen; gönlümün kıyılarından hiç eksik olma diyorum!
Terledikçe açıl denizlerime, zira ihtiyacımsın...
Mahrum kalmasın suyum tuzundan, mahrum kalmasın sahillerim ve yosunlarım kokusundan.
Esirgeme ayak izlerini sahillerimden.
Ayaklarını.. izlerini…, Seviyorum! ..^^**
Artık sabah oldu…Biliyorum…Gitmelisin…
Ayrılık vakti geldi….
***^^ Işıkların demet demet,Denizlerin dalga dalga gelir üstüme
Yokluğun ölüme,Varlığın aşka çağırır bir yandan
Bilirim biraz sonra gideceksin…
Saatleri durduramam…İnsanları öldüremem
Ne çare ben de güçsüzüm bir yerde …Kadere karşı duramam
Ve işte çirkin alınyazım …Sensizliğe mahkum eder
İşte o zaman..
Yıkılmış bir şehirdir kalbim
İçinde baykuşlar öter..... ^^***
………………………………………
Sana GİT-ME…Diyemiyorum….
Dudaklarına bir öpücük konduruyorum…
Ve seni en değerli yaşama sebebime…Allah’a.. emanet ediyorum….
Lütfen bana ağlama deme…lütfen deme…
Sevgimin gözyaşlarını döküyorum bir annenin evladını uğurlarken döktüğü bir kova temiz su gibi ardından….
^^Ağlama…^^…. deme…
Başaramıyorum…..
Eternalflame
*Moody Blues
**Alıntı
***Ümit Yaşar Oğuzcan/ Köpek Yalnızlığım'dan
Bir kentin yalnızlığını nasıl taşır bu yürek biliyor musun? Sensizliğini çoğaltırken meydanlarında, denizinde dalgalanırken yüzünün kederi Şimdi Kasım diyorsun ve gidiyorsun.. Boynu bükük bırakıyorsun sonbaharımı ve içime dolduruyorsun sensizliği, yıkılmış kentlere dönüyorum, Enkaz altında kalmış çığlık sesine çaresizliğimi çiziyorum bu kentin duvarlarına dar geliyor, suskunluğum olmuyor yürüdüğüm her sokak, bastığım her mevsim yalnızlık kokuyor. Yalnızlığımla yaklaşırken sana sen Şimdi Kasım diyorsun ve gidiyorsun... Bu kentin yasaklarındansın. Hani diyemiyorum sana hasırında oturup çayımıza muhabbet katalım, boğazı yakan güneşin doğuşunu beraber kucaklıyalım ve Kasımın soğuk sabahını dolduralım içimize..Olmuyor olmuyor sevdiğim sensizlik batırıyor dişlerini etime ve sensizlik kanıyor içimde aynı sözlerle ağlatıyorsun.Şimdi Kasım diyorsun ve gidiyorsun... Göç oluyor bir yanım tıpkı İstanbul gibi göçüyorsun kentin karanlığında.Bense düşlerimi tutuşturuyorum her gece, her gece ayışığı oluyor gözlerin göç yerlerinden göçmek istiyorum. Sana kentin Kasımını dokundurmak istiyorum kanayan yaralarına.Sense Şimdi Kasım diyorsun ve gidiyorsun... Bir ayrılık türküsü yazıyor gittiğim her şehir, elimi uzattığım her yer uçurum oluyor, dokunamıyorum hüzünlerine, yırtılan bir harita oluyor suskunluğum, özlemler düşüyor avuçlarıma ellerim kanıyor.Güneş kayıp gidiyor gözlerinin en kuytu yerlerinden, gün kızıllığını kaybediyor.Sen Şimdi Kasım diyorsun ve gidiyorsun. Gecenin yorgun sesindeki bir bahar Kasım'ında tüm yaşanmamış günlerimi alıp sende gidiyorsun...
^^To be or not to be, That is all the question^^..demiş Mr.William Shakespeare…
Olmak veya olmamak..veya nereye kadar olmak…sensiz olmak…hiç olmamak… mı yoksa?
Aşık olmak veya olmamak..Sahip olmak veya olmamak...Hepsi boş aslında….ve cümleler yüklemsiz…
Aşk bir rus ruleti…ve ben…aldım silahı elime sevgili..dayadım başıma…
Tetiği çektiğimde o acımasız safir kurşun çıkacak tabancadan..o ölümcül kurşun…adı AŞK....
Belki de öleceğim..biliyorum….ve farkındayım …ama cesurum sevgili….cesurum…ve deli…ve hatta körüm ve kılavuzumsa çılgınlık…
Olsun varsın..varsın o kurşun beynimi parçalasın…ben razı olduktan sonra kim karışır ki bana sevgili…Alan memnun satan memnun değil mi? ..Belki de ben mazoşistimdir..veya ruhum müptela belki aşka…bağımlıyım belki bir sigara gibi....psişik ve fizyolojik olarak bağımlı…ki bile bile sadece bir tutku olduğunu ve bile bile bitmeye ve ölmeye mahkum olduğunu bu duygunun…
Dayadım bak başıma silahı..görüyor musun? .. istemsiz ve elimde değil..
Aşk cesarettir sevgili..Ya tetiği çektiğinde kurşun değilse gelecek olan…ya bir ilkbahar varsa sonrasında…rengarenk güllerle dolu bir gülistansa sonu…ve üzerinde cıvıldaşan şirin kanaryalar varsa o gülistanın? …
tamam..belki de gök gürleyecek…şimşekler çakacak….belki zifiri karanlık kaplayacak gönderi…ama bunu göze almalıyım sevgili…
Tabancadan gelen öldürücü bir ‘’click’’sesinden sonra derin bir nefes alacağım belki..ve belki de şükredeceğim sonrasında aldığım her nefes için…ve kalbimin her minik tıkırtısı için..
Gözlerimi kapattığımda kaf dağını düşleyeceğim belki sonrasında sevgili…seni kurtarmak için yola çıkıp anka kuşunun üzerine bindiğim zaman ve ‘’gak’’ dediğinde yemek, ’’guk’’dediğinde su verdiğim zaman ağzına anka kuşunun… kaf dağının ardındaki pınara ulaşıp oradan bir tas su doldurabileceğim..ve her acıya deva bu suyu sana içirmek için gökyüzündeki düşler ülkesine geri geleceğim sevgili…..iyileşeceksin sonra..ve bunu sadece bir gülüşün için yapacağım… karşılıksız…. beklentisiz… çünkü aşk bunu gerektirir sevgili..
Ölümse korkulan son…Ben ölümü ellerimde tuttum her gün sevgili…azraille yaptığım pazarlıkların haddi hesabı olmadı hiç Deli Dumrul misali…çetele bile tutamazdım..o kadar ki çoktu ölüm yanıbaşımda…avucuma aldığım kanadı yaralı bir serçe gibi nabzını ve son soluğunu dinledim ölümün....ve hissettim onu yüreğimde soğuk bir bıçak gibi her doğan yeni gün..
İşte bu yüzden ben ölmekten korkmam sevgili…aynaya baktığımda hala gülücükler kaplayabiliyorsa silüetimi…ve kanayan gözlerimden ötede….gözlerimdeki bulutlardan yağmurlar boşaldıktan sonra bile…hala yumruklarımı sıkıp..başımı gökyüzüne kaldırıp..meydan okuyabiliyorsam hayata… ve ilahi tesadüfler zinciri olan acı kaderime…ben güçlüyüm sevgili..viraneler kaplayan gönlümden yeni bir şehir inşa edecek kadar güçlüyüm..ve hatta her gün yine ve yeniden ölecek ve yeniden aynı inatla dirilecek kadar kadar…güçlüyüm…
***Hiç umutlarınızın bittiğini sandığınız 'tamam, hiç daha kötüsü olmamıştı' dediğiniz zamanlarınız oldu mu. Ya da 'bittim, mahvoldum' dediğiniz?
Damağınızda acımsı bir tadın hiç geçmediğini; yüreğinizdeki o mengenenin de canınızı sıktıkça sıktığını hiç hissettiniz mi?
Yalnızsınızdır... Savunmasızsınızdır... Yorgunsunuzdur...
Anlatamaz, anlayamazsınız da. Gözünüzde bir damla yaş, her an hazırdır akmaya. Sebepli yada sebepsiz...
Soğuktur elleriniz, belki ısıtacak bir elin olmamasından. Çirkinsinizdir kendinizce. Aynalara da küs...
Gözlerinizdeki pırıltılar yok oldu, yok olacak gibidir...Çaresizsinizdir. Sebep çoktur.
Ya parasızsınızdır, ya terkedilmiş, ya hasta. Aslında yüzlerce ya da’dır sizi bu hale getiren. Ne zaman geçecek bilmezsiniz.
'Umut garibin ekmeği'..umarda umarsınız. Ya çaba?
Oysa hiç gördünüz mü, kim bilir kaç gün olmuş dalından koparılmış kasımpatlarını? Hala dimdik, hala ayakta, hala pırıl pırıl. Koparılmaya inat ve solmamaya kararlı.
Oysa; aklımız hep güllerdedir, hep lalelerde... Solmak, kurumak çok kolay. Oysa dimdik ayakta durabilmek önemli olan. Yılmamak zorluklardan...
Hayallerden, umutlardan vazgeçmemek asıl olan.
Ne dersiniz denemeye var mısınız kasımpatı olmayı? Herşeye rağmen, herşeye inat...***
Ben bir kasımpatıyım sevgili..inatçı bir kasımpatı…senin can suyuna, yani ilgine ve şevkatine hasret…hayallerden ve umutlardan vazgeçemeyen, iflah olmaz derecede duygusal ve iyimser bir kasımpatıyım işte... koparılmaya rağmen solmamaya kararlı…bir kasımpatı…
Ve şimdi silahı sana uzatıyorum…rus ruletinde sıra sana geçti artık sevgili..ben göze aldım ölümü..ve ateşledim tabancayı..
Bak ben ölmedim…ama kim garanti verebilir ki bir meçhule…haklısın aslında sevgili…isteksizsin…korkuyorsun...ürkeksin...anlıyorum aslında…kendimi senin yerine koyup düşünüyorum da…yapmazdım..yapamazdım belki de ben de…Korkardım belki.. Bilmiyorum… ama aşk göze almaktır bunu sevgili..
Ya da kendini mutsuzluğa ve müebbet hapse mahkum etmek…Orası senin kararın işte sevgili..Benden geçti artık….ben vebalimi ve hatta diyetimi ödedim..Artık borcum yok kendime..
Ve silah artık elinde sevgili…şimdi olmak veya olmamak zamanıdır…cesur olmak zamanıdır..
Başına dayamak veya dayamamak…Tetiği çekmek veya çekmemek…işte bütün mesele…BU….
Aşk ve tutkuyu bütün benliğiyle yaşamasını bilen genç bir kadının isminin anlamından esinlenmiş..Doğum sancıları uzun sürdüğü için babası ona uzun gece manasına gelen ^^yelda^^ ismini vermiş..
Bütün bir ömrünü uzun ve karanlık bir gece gibi yaşamaya mahkum bir ruhun ızdırabını yansıtan sürükleyici bir aşk ve macera romanı...
Töre cinayetlerine yaklaşımı da bir o kadar ilginç ve cezbedici...
Nights in white satin never reaching the end
Letters I've written never meaning to send
Beauty I'd always missed with these eyes before
Just what the truth is I can't say any more
Cause I love you
Yes I love you
Oh how I love you
Gazing at pepple some hand in hand
Just what I'm going through they can't understand
Some try to tell me thoughts they cannot defend
Just what you want to be you'll be in the end
Breathe deep the gathering gloom
Watch lights fade from every room
Bedsetter people look back and lament
Another day's useless energy's spent
Impassioned lovers wrestle as one
Lonely man cries for love and has none
New mother picks up and suckles her son
Senior citizens wish they were young
Cold-hearted orb that rules the night
Removes the colors from our sight
Red is grey and yellow white,
But we decide which is right,
And which is an illusion.
And I love you
Yes I love you
Oh how I love you
Bir komposizyon yazar misali…girişle başlayan…gelişmeyle devam eden… ve sonuçla sona eren…bir kompozisyondu hatta…
Birinci perdeyle açılırdı oyun…ve birinci sahneyle devam ederdi…önce şahıslar tanıtılır…sonra perdenin açıldığı mekanlar belirlenir…
Ellere tiyatro oyununun birer özeti verilir…biraz ezbere biraz doğaçlamayla karışık…yönetmensiz bir şekilde devam ederdi hayat dediğin…
Birinci perdede doğardın…biraz da çocuk olurdun…her şeyden habersiz…
İkinci perdede yaşamaya başlar…acı çekmeyi öğrenir…tecrübelerini yenilen kazıklar hanesine yazar…yarı yitik, yarı inatçı devam ederdin oynamaya…
Üçüncü perdeyi sadece tahayyül etmekle kalır…hep mutlulukla bitirmek isterdin son perdeyi…Mutlu sonlar lazımdı ^^Ve perde insin artık..^^ demeden önce…Olmazsa olmazdı…Yüreğin dayanmazdı…
Bazen mızıkçılık edip daha tam perdenin ortasında yeislerine hükmedemez olur…Bitsin artık bu işkence…^^Çıkarın maskeleri^^.. diyesin gelirdi…Sende maske olmadığı için şaşardın sonuçlarına…Tam da o anlarda…en kötü günlerde maskeler çıkardı…gerçek yüzler tüm çirkinliğiyle eşlik ederlerdi sahneye…Kaçacak delik arardın….Kaçamazdın…
Her gün neyi aradığımı bilmeden bir şeyleri arıyorum, bir daha toplayamayacağımı bilerek her yeri alt üst ediyorum..
Duyarken duymaz, derin düşünceler içindeyken aç olup olmadığını bile düşünemez oluyorum genelde...
Kitaplara boş boş bakıp, soğuktan hasta olacak denli uzun yürüyüşlerde boşlukta bir şeyler arayıp boşluğa boş sorular soruyor gibiyim..
Yolunda olmayan şeyler mi var bende diyorum sorguluyorum kendimi...bir his, tat, dokunuş var mı?
Alışılagelmişlerin içinde alışılagelmişi yapan...fakat farklı algılayacağım bi şey arıyorum..
Boğuluyordu..
Nefessiz kalıyordu bu şehirde….
Eve her gelişinde bütün pencereleri açıyordu hemen..ve sigara bağımlısı bir astımlı gibi havadaki oksijeni derin derin…nefes almak istercesine….sudan çıkmış ve nefes alamayan…sanki biraz daha geçse öleceğini bilmekte olan küçük bir Japon balığı edasıyla…
Yetmiyordu işte…
Kalbi mengeneler arasında sıkıştırılırken..
Ona içine düştüğü devasa hortumdan kurtulmaya çalışma endişesi düşüyordu..
Hayatın anlamını sorgulamak için çok geçti..
Ölmek içinse henüz hayatta olduğuna göre erken..
Ne yapacağını bilemez bir halde önce sağına….sonra soluna bakındı…
Gördüğü tek şey kalabalıklardaki yalnızlığıydı..
İçinde yitip gittiği kayıp şehir…
^^Bilmezler yalnız yaşamayanlar^^ mısraları geldi aklına….
Acı, ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında, öfke, kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda, keder, yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında, duracaksın, durup, gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine bakacaksın, sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan alaycı kargaların sesini dinleyeceksin, çiçeklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın. Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı düşüneceksin. Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın bir zaman, “dinlenin biraz” diyeceksin.
Bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek bütün istiridyeleri açarak, bir sevinç arayacaksın. Hayaller kuracaksın. Hatıralarını bir daha gözden geçireceksin. Sevdiklerini düşüneceksin ve seni sevenleri. Özlediklerini düşüneceksin ve seni özleyenleri. Teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan tenleri. Seni şakalarıyla güldürenleri ve senin şakalarına gülenleri. Sevinçlerini, hayallerini, hatıralarını, sevdalarını, sevişmelerini, özlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin içine, hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları sıkıca kucaklayacaksın. Ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.
Güzel bir haber gelecek belki yarın sabah. Belki bir mektup alacaksın. Sana gülümsemesini çok istediğin gülümseyecek belki sana. Serüvenci gemiciler gibi meçhul denizlerde kaybolduğunda, tam da o zaman, karanın bir gün görüneceğini düşüneceksin. Gözcünün “kara göründü” diye bağırdığını hayal edeceksin. Kara, hiç görünmese bile, hiç olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini bileceksin, çektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu hedefle mana kazandığını anlayacaksın.
Her şeyini kaybetsen de hayallerini kaybetmeyeceksin. Neyi aradığını hiç unutmayacaksın. Sevinçleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini o kadar kavrayacaksın. yaşadığın ve yaşayabileceğin güzel şeyleri ne kadar çok düşünürsen öfken o kadar keskinleşecek. Karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın. Geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı bir uçurum koyduklarında, nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan önce, geçmişine, sevinçlerine, hayallerine yaslanıp güç alacaksın.
Sevdiğin bir türküyü mırıldanmaktan hiç vazgeçmeyeceksin. Bir çiçek iliştireceksin yakana. Ölüm seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin. En azgın, en ihtiraslı sevişmelerini. En çılgın hayallerini... En çağıltılı kahkahalarını...
Acı, ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında, öfke, kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda, keder, yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında, duracaksın, durup gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine bakacaksın, sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan alaycı kargaların sesini dinleyeceksin, çiçeklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın. Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı düşüneceksin.
Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı düşüneceksin. Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın bir zaman, “dinlenin biraz” diyeceksin. Onları, şefkatle dinlendireceksin. Çünkü onlara yine ihtiyacın olacak.
Küçük bir mücevher kutusuydu kalbinin tüm güzelliklerini sığdırdığı.. Orada sevgi,ilgi ve şevkatlerini istifler..yumuşacık kırmızı kadifeler arasına kimsenin dokunup kıramayacağı şekilde saklardı…. Umarsız eller yorgunuydu…haşin ve gaddardı ...
de ki işte
27.02.2006 - 15:25Yaşamında, yürüyüp yürüyüp, bir an durunca,çevrene bakıp göreceksin ki,yürüyüşüne şu ya da bu noktada katılmış, bir süre seninle birlikte yürümüş
kişilerden hiçbiri yok yanında:-
Sen, bir an, 'Buradayım' demek için durunca,onlar, artık, 'orada' olacaklar..'buradayım artık' bile demeyecekler sana, 'orada'larından seslenerek...
'Burada'nda kimse bulunmayacak... 'orada'ndan da kimse seslenmeyecek sana...
Yaşamın, tasarladıkların ile gerçekleştirebildiklerin arasında gidip gelecek:gerçekleştirebildiklerin tasarladıklaırndan hep eksik; tasarladıkların gerçekleştirebildiklerinden hep fazla:-
Hep, hem eksik, hem fazla olacak yaşamın- gerçekleri eksik, tasarıları fazla...
Hep eksiklikler yaşayacaksın - ve, hep, fazlalıklar...
Yaşamın bu olacak işte:
eksik - fazla...
Oruç Aruoba
de ki işte
27.02.2006 - 15:24DE Kİ İŞTE
Yaşamının hiçbir belirli yerinde bulamadığın amacı,boydanboya kendisinde yatar.
Yaşamının amacını arayıp arayıp bulamayacaksın; ki,
Bu olacak işte yolu gösteren - amaç da, bu...
Çünkü kişi ancak kendi yaşadıklarından; ve yine ancak kendi yaşadıkları aracılığıyla başka kişilerin yaşadıklarından
(ve yazdıklarından) birşeyler edinebilir.
Oruç Aruoba
anlamak
27.02.2006 - 15:21En uzak mesafe ne Afrika'dir,
ne Çin, ne Hindistan,
ne seyyareler
ne de yildizlar geceleri isildayan...
En uzak mesafe iki kafa arasindaki mesafedir
birbirini anlamayan...
CAN YUCEL
mutsuzluk
27.02.2006 - 15:15arabaların camlarını silen çocukların
elleri nasıl da üşür kimbilir....! ! ! ...:=(((
ölüm
27.02.2006 - 15:10Ve hepimiz bir gün toprak olacağız....
^^İnna lillahi ve inna ileyhi raciun...^^
veda busesi
27.02.2006 - 15:02Yıllar gibiydi sensiz geçen günler…
Bense yitik bir kız çocuğu…senin sevgin olmadan öksüz….
Ben ve yalnızlığımla baş başa geçen günlerde…^^kayıp aranıyor^^ yazıp tüm dünya mekanlarına…kendimi… ama itiraf etmek istemesem de… hep ama hep…SENİ… aramakla meşguldu benliğim….
Ve sana olan hasretim…
Çölün çatlamış kuru toprağının…suya hasretliği kadar büyüktü…
Bir bebeğin annesinin kokusuna ve dokunuşuna mecburiyeti kadar….Mecburdum varlığına…
İtiraf ediyordum artık kendime…
Bir an bile seni sevmekten vaz geçmediğimi…
İtirafımı duymaktan korkarcasına kulaklarımı kapatıyordu ellerim…kendime söz dinletemiyordum..
Ben …halinden memnun bir kölen misali…zaten mahkumdum müebbet olarak özlemine…bu cezayı şiddetle ve mazoşistçe çekiyor…tüm kapıları kendime ve herkese kapatıyor…Yalnızlığımda büyütüyordum seni..
Oysa O gece…her şeyi bırakıp bir yana…sabahın yükselen ışıklarına inat…bedenimi saran uykuya inat…seni seyrettim kucağında uyumayı düşlerken…beyaz satenlerin arasında…
*^^Nights in white satin,Never reaching the end,
Letters I've written,Never meaning to send.
Beauty I'd always missed,With these eyes before,
Just what the truth is,I can't say anymore.
Gazing at people,Some hand in hand,
Just what I'm going thru,They can understand.
Some try to tell me,Thoughts they cannot defend,
Just what you want to be,You will be in the end,
Cause I love you,Yes, I love you,
How, I love you.^^
Gözlerim…hiç ayrılmak istemezcesine dolaştı bedenini…arada yağmur bulutları kapladı…sana duyurmak istemeden küçük hıçkırıklarla sarsıldı minik yüreğim…seller yarattım gözlerimdeki şelaleden…inciler döktüm yüreğinin engin denizindeki midyelerine….
Ezberlemeye çalıştım çocukça….dudaklarının kıvrımlarını....
Beynimin her sinapsına kazımak istedim yaşanmışlıklarımızı….
Sen güzel adam…kalbimin..papatyalarımın sahibi…
Sen…ruhumun tek teskini…yorgun ve kötü alışkanlığım…
Çeçmişimin en temiz, en güzel, en unutulmaz sayfası….
Sen… vazgeçilmezim…mecburiyetim….
Şimdi ben…aykırı sularda…kırık bir tekne gibi.. rüzgarını ve dalganı özlerken…
**^^Ayak izlerine bitiyorum...
Sularım çalkantıda!
Ayak izlerine doluyorum!
Ayak izlerine bir sandal, iki de martı düşürüyorum.
Seni seviyorum...!
Bu yosun kokuları hiç bitmesin...
Ve sen; gönlümün kıyılarından hiç eksik olma diyorum!
Terledikçe açıl denizlerime, zira ihtiyacımsın...
Mahrum kalmasın suyum tuzundan, mahrum kalmasın sahillerim ve yosunlarım kokusundan.
Esirgeme ayak izlerini sahillerimden.
Ayaklarını.. izlerini…, Seviyorum! ..^^**
Artık sabah oldu…Biliyorum…Gitmelisin…
Ayrılık vakti geldi….
***^^ Işıkların demet demet,Denizlerin dalga dalga gelir üstüme
Yokluğun ölüme,Varlığın aşka çağırır bir yandan
Bilirim biraz sonra gideceksin…
Saatleri durduramam…İnsanları öldüremem
Ne çare ben de güçsüzüm bir yerde …Kadere karşı duramam
Ve işte çirkin alınyazım …Sensizliğe mahkum eder
İşte o zaman..
Yıkılmış bir şehirdir kalbim
İçinde baykuşlar öter..... ^^***
………………………………………
Sana GİT-ME…Diyemiyorum….
Dudaklarına bir öpücük konduruyorum…
Ve seni en değerli yaşama sebebime…Allah’a.. emanet ediyorum….
Lütfen bana ağlama deme…lütfen deme…
Sevgimin gözyaşlarını döküyorum bir annenin evladını uğurlarken döktüğü bir kova temiz su gibi ardından….
^^Ağlama…^^…. deme…
Başaramıyorum…..
Eternalflame
*Moody Blues
**Alıntı
***Ümit Yaşar Oğuzcan/ Köpek Yalnızlığım'dan
kasım
27.02.2006 - 14:55Bir kentin yalnızlığını nasıl taşır bu yürek biliyor musun? Sensizliğini çoğaltırken meydanlarında, denizinde dalgalanırken yüzünün kederi Şimdi Kasım diyorsun ve gidiyorsun.. Boynu bükük bırakıyorsun sonbaharımı ve içime dolduruyorsun sensizliği, yıkılmış kentlere dönüyorum, Enkaz altında kalmış çığlık sesine çaresizliğimi çiziyorum bu kentin duvarlarına dar geliyor, suskunluğum olmuyor yürüdüğüm her sokak, bastığım her mevsim yalnızlık kokuyor. Yalnızlığımla yaklaşırken sana sen Şimdi Kasım diyorsun ve gidiyorsun... Bu kentin yasaklarındansın. Hani diyemiyorum sana hasırında oturup çayımıza muhabbet katalım, boğazı yakan güneşin doğuşunu beraber kucaklıyalım ve Kasımın soğuk sabahını dolduralım içimize..Olmuyor olmuyor sevdiğim sensizlik batırıyor dişlerini etime ve sensizlik kanıyor içimde aynı sözlerle ağlatıyorsun.Şimdi Kasım diyorsun ve gidiyorsun... Göç oluyor bir yanım tıpkı İstanbul gibi göçüyorsun kentin karanlığında.Bense düşlerimi tutuşturuyorum her gece, her gece ayışığı oluyor gözlerin göç yerlerinden göçmek istiyorum. Sana kentin Kasımını dokundurmak istiyorum kanayan yaralarına.Sense Şimdi Kasım diyorsun ve gidiyorsun... Bir ayrılık türküsü yazıyor gittiğim her şehir, elimi uzattığım her yer uçurum oluyor, dokunamıyorum hüzünlerine, yırtılan bir harita oluyor suskunluğum, özlemler düşüyor avuçlarıma ellerim kanıyor.Güneş kayıp gidiyor gözlerinin en kuytu yerlerinden, gün kızıllığını kaybediyor.Sen Şimdi Kasım diyorsun ve gidiyorsun. Gecenin yorgun sesindeki bir bahar Kasım'ında tüm yaşanmamış günlerimi alıp sende gidiyorsun...
Ahmet Ok
aşk
27.02.2006 - 14:52^^To be or not to be, That is all the question^^..demiş Mr.William Shakespeare…
Olmak veya olmamak..veya nereye kadar olmak…sensiz olmak…hiç olmamak… mı yoksa?
Aşık olmak veya olmamak..Sahip olmak veya olmamak...Hepsi boş aslında….ve cümleler yüklemsiz…
Aşk bir rus ruleti…ve ben…aldım silahı elime sevgili..dayadım başıma…
Tetiği çektiğimde o acımasız safir kurşun çıkacak tabancadan..o ölümcül kurşun…adı AŞK....
Belki de öleceğim..biliyorum….ve farkındayım …ama cesurum sevgili….cesurum…ve deli…ve hatta körüm ve kılavuzumsa çılgınlık…
Olsun varsın..varsın o kurşun beynimi parçalasın…ben razı olduktan sonra kim karışır ki bana sevgili…Alan memnun satan memnun değil mi? ..Belki de ben mazoşistimdir..veya ruhum müptela belki aşka…bağımlıyım belki bir sigara gibi....psişik ve fizyolojik olarak bağımlı…ki bile bile sadece bir tutku olduğunu ve bile bile bitmeye ve ölmeye mahkum olduğunu bu duygunun…
Dayadım bak başıma silahı..görüyor musun? .. istemsiz ve elimde değil..
Aşk cesarettir sevgili..Ya tetiği çektiğinde kurşun değilse gelecek olan…ya bir ilkbahar varsa sonrasında…rengarenk güllerle dolu bir gülistansa sonu…ve üzerinde cıvıldaşan şirin kanaryalar varsa o gülistanın? …
tamam..belki de gök gürleyecek…şimşekler çakacak….belki zifiri karanlık kaplayacak gönderi…ama bunu göze almalıyım sevgili…
Tabancadan gelen öldürücü bir ‘’click’’sesinden sonra derin bir nefes alacağım belki..ve belki de şükredeceğim sonrasında aldığım her nefes için…ve kalbimin her minik tıkırtısı için..
Gözlerimi kapattığımda kaf dağını düşleyeceğim belki sonrasında sevgili…seni kurtarmak için yola çıkıp anka kuşunun üzerine bindiğim zaman ve ‘’gak’’ dediğinde yemek, ’’guk’’dediğinde su verdiğim zaman ağzına anka kuşunun… kaf dağının ardındaki pınara ulaşıp oradan bir tas su doldurabileceğim..ve her acıya deva bu suyu sana içirmek için gökyüzündeki düşler ülkesine geri geleceğim sevgili…..iyileşeceksin sonra..ve bunu sadece bir gülüşün için yapacağım… karşılıksız…. beklentisiz… çünkü aşk bunu gerektirir sevgili..
Ölümse korkulan son…Ben ölümü ellerimde tuttum her gün sevgili…azraille yaptığım pazarlıkların haddi hesabı olmadı hiç Deli Dumrul misali…çetele bile tutamazdım..o kadar ki çoktu ölüm yanıbaşımda…avucuma aldığım kanadı yaralı bir serçe gibi nabzını ve son soluğunu dinledim ölümün....ve hissettim onu yüreğimde soğuk bir bıçak gibi her doğan yeni gün..
İşte bu yüzden ben ölmekten korkmam sevgili…aynaya baktığımda hala gülücükler kaplayabiliyorsa silüetimi…ve kanayan gözlerimden ötede….gözlerimdeki bulutlardan yağmurlar boşaldıktan sonra bile…hala yumruklarımı sıkıp..başımı gökyüzüne kaldırıp..meydan okuyabiliyorsam hayata… ve ilahi tesadüfler zinciri olan acı kaderime…ben güçlüyüm sevgili..viraneler kaplayan gönlümden yeni bir şehir inşa edecek kadar güçlüyüm..ve hatta her gün yine ve yeniden ölecek ve yeniden aynı inatla dirilecek kadar kadar…güçlüyüm…
***Hiç umutlarınızın bittiğini sandığınız 'tamam, hiç daha kötüsü olmamıştı' dediğiniz zamanlarınız oldu mu. Ya da 'bittim, mahvoldum' dediğiniz?
Damağınızda acımsı bir tadın hiç geçmediğini; yüreğinizdeki o mengenenin de canınızı sıktıkça sıktığını hiç hissettiniz mi?
Yalnızsınızdır... Savunmasızsınızdır... Yorgunsunuzdur...
Anlatamaz, anlayamazsınız da. Gözünüzde bir damla yaş, her an hazırdır akmaya. Sebepli yada sebepsiz...
Soğuktur elleriniz, belki ısıtacak bir elin olmamasından. Çirkinsinizdir kendinizce. Aynalara da küs...
Gözlerinizdeki pırıltılar yok oldu, yok olacak gibidir...Çaresizsinizdir. Sebep çoktur.
Ya parasızsınızdır, ya terkedilmiş, ya hasta. Aslında yüzlerce ya da’dır sizi bu hale getiren. Ne zaman geçecek bilmezsiniz.
'Umut garibin ekmeği'..umarda umarsınız. Ya çaba?
Oysa hiç gördünüz mü, kim bilir kaç gün olmuş dalından koparılmış kasımpatlarını? Hala dimdik, hala ayakta, hala pırıl pırıl. Koparılmaya inat ve solmamaya kararlı.
Oysa; aklımız hep güllerdedir, hep lalelerde... Solmak, kurumak çok kolay. Oysa dimdik ayakta durabilmek önemli olan. Yılmamak zorluklardan...
Hayallerden, umutlardan vazgeçmemek asıl olan.
Ne dersiniz denemeye var mısınız kasımpatı olmayı? Herşeye rağmen, herşeye inat...***
Ben bir kasımpatıyım sevgili..inatçı bir kasımpatı…senin can suyuna, yani ilgine ve şevkatine hasret…hayallerden ve umutlardan vazgeçemeyen, iflah olmaz derecede duygusal ve iyimser bir kasımpatıyım işte... koparılmaya rağmen solmamaya kararlı…bir kasımpatı…
Ve şimdi silahı sana uzatıyorum…rus ruletinde sıra sana geçti artık sevgili..ben göze aldım ölümü..ve ateşledim tabancayı..
Bak ben ölmedim…ama kim garanti verebilir ki bir meçhule…haklısın aslında sevgili…isteksizsin…korkuyorsun...ürkeksin...anlıyorum aslında…kendimi senin yerine koyup düşünüyorum da…yapmazdım..yapamazdım belki de ben de…Korkardım belki.. Bilmiyorum… ama aşk göze almaktır bunu sevgili..
Ya da kendini mutsuzluğa ve müebbet hapse mahkum etmek…Orası senin kararın işte sevgili..Benden geçti artık….ben vebalimi ve hatta diyetimi ödedim..Artık borcum yok kendime..
Ve silah artık elinde sevgili…şimdi olmak veya olmamak zamanıdır…cesur olmak zamanıdır..
Başına dayamak veya dayamamak…Tetiği çekmek veya çekmemek…işte bütün mesele…BU….
Çünkü Aşk’ın gerektirdiği…..BU…..
Eternalflame/Aşk'ın rus ruleti
had
27.02.2006 - 13:07hudud..
atıl
27.02.2006 - 13:04etkisiz..
ltdşti
27.02.2006 - 12:38limited şirketi'nin birleşik yazılmış hali..
ilhami
27.02.2006 - 12:37bir erkek ismi..
versay antlaşması
27.02.2006 - 12:36Almanya düzenini yıkıp yeni bir avrupa düzeni kurmaya yönelik 28 Haziran 1919'da imzalanan Barış Antlaşması...
yelda
27.02.2006 - 12:32En Uzun Gece / A. Altan
Aşk ve tutkuyu bütün benliğiyle yaşamasını bilen genç bir kadının isminin anlamından esinlenmiş..Doğum sancıları uzun sürdüğü için babası ona uzun gece manasına gelen ^^yelda^^ ismini vermiş..
Bütün bir ömrünü uzun ve karanlık bir gece gibi yaşamaya mahkum bir ruhun ızdırabını yansıtan sürükleyici bir aşk ve macera romanı...
Töre cinayetlerine yaklaşımı da bir o kadar ilginç ve cezbedici...
dıgıl dıgıl
27.02.2006 - 12:26Oğuz Aral...
Avanak Avni..
Gırgır dergisi....
Telafer
27.02.2006 - 12:23türkmen soydaşlarımızın yaşadığı suriye sınırına yakın bir ilçe..
nights in white satin
27.02.2006 - 12:20Nights in white satin never reaching the end
Letters I've written never meaning to send
Beauty I'd always missed with these eyes before
Just what the truth is I can't say any more
Cause I love you
Yes I love you
Oh how I love you
Gazing at pepple some hand in hand
Just what I'm going through they can't understand
Some try to tell me thoughts they cannot defend
Just what you want to be you'll be in the end
Breathe deep the gathering gloom
Watch lights fade from every room
Bedsetter people look back and lament
Another day's useless energy's spent
Impassioned lovers wrestle as one
Lonely man cries for love and has none
New mother picks up and suckles her son
Senior citizens wish they were young
Cold-hearted orb that rules the night
Removes the colors from our sight
Red is grey and yellow white,
But we decide which is right,
And which is an illusion.
And I love you
Yes I love you
Oh how I love you
Nights In White Satin/The Moody Blues
PDA
27.02.2006 - 12:17pediatrik kardiyolojide:
patent ductus arteriosus
Sentenced
25.02.2006 - 22:46mahkum...
rol yapmak
25.02.2006 - 15:00Hayat…Üç perdeli bir tiyatro oyunuydu gözümde..…
Bir komposizyon yazar misali…girişle başlayan…gelişmeyle devam eden… ve sonuçla sona eren…bir kompozisyondu hatta…
Birinci perdeyle açılırdı oyun…ve birinci sahneyle devam ederdi…önce şahıslar tanıtılır…sonra perdenin açıldığı mekanlar belirlenir…
Ellere tiyatro oyununun birer özeti verilir…biraz ezbere biraz doğaçlamayla karışık…yönetmensiz bir şekilde devam ederdi hayat dediğin…
Birinci perdede doğardın…biraz da çocuk olurdun…her şeyden habersiz…
İkinci perdede yaşamaya başlar…acı çekmeyi öğrenir…tecrübelerini yenilen kazıklar hanesine yazar…yarı yitik, yarı inatçı devam ederdin oynamaya…
Üçüncü perdeyi sadece tahayyül etmekle kalır…hep mutlulukla bitirmek isterdin son perdeyi…Mutlu sonlar lazımdı ^^Ve perde insin artık..^^ demeden önce…Olmazsa olmazdı…Yüreğin dayanmazdı…
Bazen mızıkçılık edip daha tam perdenin ortasında yeislerine hükmedemez olur…Bitsin artık bu işkence…^^Çıkarın maskeleri^^.. diyesin gelirdi…Sende maske olmadığı için şaşardın sonuçlarına…Tam da o anlarda…en kötü günlerde maskeler çıkardı…gerçek yüzler tüm çirkinliğiyle eşlik ederlerdi sahneye…Kaçacak delik arardın….Kaçamazdın…
eternalflame
seni arıyorum
25.02.2006 - 14:42Her gün neyi aradığımı bilmeden bir şeyleri arıyorum, bir daha toplayamayacağımı bilerek her yeri alt üst ediyorum..
Duyarken duymaz, derin düşünceler içindeyken aç olup olmadığını bile düşünemez oluyorum genelde...
Kitaplara boş boş bakıp, soğuktan hasta olacak denli uzun yürüyüşlerde boşlukta bir şeyler arayıp boşluğa boş sorular soruyor gibiyim..
Yolunda olmayan şeyler mi var bende diyorum sorguluyorum kendimi...bir his, tat, dokunuş var mı?
Alışılagelmişlerin içinde alışılagelmişi yapan...fakat farklı algılayacağım bi şey arıyorum..
nehir
25.02.2006 - 14:39Take me down to my boat on the river
Beni nehirdeki tekneme götürün
I need to go down, I need to calm down
Aşağı gitmeye ihtiyacım var..sakinleşmeye ihtiyacım var
Take me back to my boat on the river
Beni nehirdeki tekneme götürün
And I won't cry out any more
Ve daha fazla ağlamayacağım..
Time stands still as I gaze in her waters
Onun sularına göz attığımda sanki zaman durur..
She eases me down, touching me gently
Beni sakinleştirir..bana nazikçe dokunarak..
With the waters that flow past my boat on the river
Akan sular teknemin yanından geçtikçe
So I won't cry out anymore
Böylece daha fazla ağlamayacağım..
The river is deep
Nehir derindir..
The river it touches my life like the waves on the sand
Nehir hayatıma kumun üzerine dalgaların dokunduğu gibi dokunur…
And all roads lead to tranquillity base
Bütün yollar sükunete çıkar…
Where the frown on my face disappears
Orada yüzümdeki çizgiler kaybolurlar..
The river is wide
Nehir geniştir..
Take me back to my boat on the river
Beni nehirdeki tekneme götürün
And I won't cry out any more
Ve daha fazla ağlamayacağım..
Styx-Boat On The River
AÇIK PENCERE
25.02.2006 - 14:38Boğuluyordu..
Nefessiz kalıyordu bu şehirde….
Eve her gelişinde bütün pencereleri açıyordu hemen..ve sigara bağımlısı bir astımlı gibi havadaki oksijeni derin derin…nefes almak istercesine….sudan çıkmış ve nefes alamayan…sanki biraz daha geçse öleceğini bilmekte olan küçük bir Japon balığı edasıyla…
Yetmiyordu işte…
Kalbi mengeneler arasında sıkıştırılırken..
Ona içine düştüğü devasa hortumdan kurtulmaya çalışma endişesi düşüyordu..
Hayatın anlamını sorgulamak için çok geçti..
Ölmek içinse henüz hayatta olduğuna göre erken..
Ne yapacağını bilemez bir halde önce sağına….sonra soluna bakındı…
Gördüğü tek şey kalabalıklardaki yalnızlığıydı..
İçinde yitip gittiği kayıp şehir…
^^Bilmezler yalnız yaşamayanlar^^ mısraları geldi aklına….
Sustu…
…..
….
…
..
.
Eternalflame
durmak
25.02.2006 - 14:33...DURACAKSIN...
Acı, ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında, öfke, kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda, keder, yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında, duracaksın, durup, gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine bakacaksın, sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan alaycı kargaların sesini dinleyeceksin, çiçeklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın. Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı düşüneceksin. Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın bir zaman, “dinlenin biraz” diyeceksin.
Bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek bütün istiridyeleri açarak, bir sevinç arayacaksın. Hayaller kuracaksın. Hatıralarını bir daha gözden geçireceksin. Sevdiklerini düşüneceksin ve seni sevenleri. Özlediklerini düşüneceksin ve seni özleyenleri. Teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan tenleri. Seni şakalarıyla güldürenleri ve senin şakalarına gülenleri. Sevinçlerini, hayallerini, hatıralarını, sevdalarını, sevişmelerini, özlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin içine, hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları sıkıca kucaklayacaksın. Ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.
Güzel bir haber gelecek belki yarın sabah. Belki bir mektup alacaksın. Sana gülümsemesini çok istediğin gülümseyecek belki sana. Serüvenci gemiciler gibi meçhul denizlerde kaybolduğunda, tam da o zaman, karanın bir gün görüneceğini düşüneceksin. Gözcünün “kara göründü” diye bağırdığını hayal edeceksin. Kara, hiç görünmese bile, hiç olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini bileceksin, çektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu hedefle mana kazandığını anlayacaksın.
Her şeyini kaybetsen de hayallerini kaybetmeyeceksin. Neyi aradığını hiç unutmayacaksın. Sevinçleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini o kadar kavrayacaksın. yaşadığın ve yaşayabileceğin güzel şeyleri ne kadar çok düşünürsen öfken o kadar keskinleşecek. Karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın. Geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı bir uçurum koyduklarında, nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan önce, geçmişine, sevinçlerine, hayallerine yaslanıp güç alacaksın.
Sevdiğin bir türküyü mırıldanmaktan hiç vazgeçmeyeceksin. Bir çiçek iliştireceksin yakana. Ölüm seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin. En azgın, en ihtiraslı sevişmelerini. En çılgın hayallerini... En çağıltılı kahkahalarını...
Acı, ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında, öfke, kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda, keder, yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında, duracaksın, durup gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine bakacaksın, sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan alaycı kargaların sesini dinleyeceksin, çiçeklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın. Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı düşüneceksin.
Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı düşüneceksin. Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın bir zaman, “dinlenin biraz” diyeceksin. Onları, şefkatle dinlendireceksin. Çünkü onlara yine ihtiyacın olacak.
A. Altan
Toplam 2464 mesaj bulundu