Unutanlar hatırlamış olsun, bilmeyenler de öğrensin ki; bir dönem tam da müziğin yozlaşmaya başladığı zamanlarda bu ülkeden tam 7 adet mükemmel enstrumental albüm geçti.(üniversite yıllarıma ait deftere düşülen yedi karanfil öyküsünü hatırladım.)
omuzdan tutun beni halaya katın beni diye başlar türkümüz...Sivas ve Yozgat halayları ilgi alanıma girer...G.antep'te çalıştığım yıllarda çekilen bir halay beni şaşırtmıştı.en baştaki üç kişi halay çekerken diğerleri sadece yürüyerek halaya eşlik ediyordu.gelenek böyleymiş,öğrendim...
'Gökyüzünde başıboş bir aydınlatma fişeği, onun sağ yanında omzunu kaşıyıp duran Ali, solunda ise gecenin soğuğu vardı. Ben! Hatırlıyorum; ben O'nun birkaç metre..' Mehmet Eroğlu'nun yazdığı Adını Unutan Adam adlı roman, aslında devrimci romantiklere, 1968 kuşağına yakılmış bir ağıt; bu kitabın öyküsü de unutulan adların hikâyesidir.okurken biraz zorlandım sanki.düşle gerçek yaşam arasında kalan olaylar...'Düş Kırgınları'kitabı da okunacaklar listemde...
...ne zaman icat edildi ki? patlıcan ya da biber kurusu gibi bişey mi acep? sultanlığın keyfini yaşamak olarakta algılamak isterim ben.bilinçli bir eve kapanma,evi sevme,benimseme,valla kuru muru da değilim bikerem,64kg.iyidir...hiiççç üstüme alınmıycam işte :)))))
...Otuzun tadı nedir
Tadı nedir kırka merdiven dayamanın
Meyvalardan neye benzer elliden öte
Kaç beş köşelidir yetmişbeşlerde dünya
Seksende ne görünür kadın bacakları insanın gözüne
Seksenden öte giden yolda ne yandan doğar güneş
Öpüşmek tuzlu mudur ekşi midir kekremidir yoksa
Belalı bir uçurum mu dönüp geriye bakmak
Ne soracak vakit bulduk
Ne de bir söyleyen çıktı
Yaşadık yetmiş yaşın bütün sığlıklarını daha onbeşimizde
...
bir türlü uyutmaz,düşün,dön dur yatakta dakikalarca.sonra bir sigara içip geri yatarsın ama uyuyamazsın.ertesi gün herşey ağır gelir.kafanı toplayamazsın....
...bencilliktir.oysa birçok insan o kitapları kütüphane görevlisine sorar durur.ama mantıklı bir açıklama gerekir.ee şey kem küm yetmez,yetmiyor da)) .bir de en kötüsü bunu yıllar önce kütüphaneye gelen arkadaşın söylerse vah haline))) kütüphane kitaplarının hem de mühürlü haliyle kitapçıda satıldığı da biliniyorsa buna ne denir,bilemem ben,karışamam :))))
geç oldu ama güç olmayacak sanırım adı üstünde masal bu ya.Samed Behrengi'nin 'küçük kara balık'ile başladım.bir de yatarken okuyacak biri olsa şimdi :))))
...
Sözlerin, kelimelerin, düşlerin, umutların tükendiği yerde duruyorum; 'eylül' diyorum...
Yıpranmış defterinin sayfalarını karıştırırken, hayatının kokusu siniyor ellerime... Ürperiyorum..Sonra hayalinin gözlerine bakıyorum ve aynı kabusun birbirine sırtı dönük iki kahramanı olduğumuzu fark ediyorum... Meğer yalnızlığımızın içinde nekadar kalabalıkmışız.. Tıpkı kalabalıkların arasında yapayalnız olduğumuz gibi...
Olur olmaz yerlerde hayatımıza dair dipnotlar düşüyoruz elimize geçirdiğimiz küçük kağıtların üzerine.. bazen bir sigara paketine, bazen bir fişin arkasına.. Sen başka bir yerde ben başka bir yerde... Senin dip notların şiir oluyor, benimkiler garip bir günce... Bak işte seni de dip not düştüm yıpranmış bir kağıdın üzerine...
...
...uykuya doyamadan kalkılan bir gün,hazırlanıp yola çıkma,minübüste terliği ayağından düşen yaşlı amcaya yardım etme,işyerinin koridorlarından geçerken odalara verilen sıcak bir günaydın :))))
I
Bir genç adamla bir genç kadın varmış. Bir uçak yolculuğunda tanışmışlar. Yanyanaymış yerleri. Kadın ürkmemiş adamdan, adam korkmamış kadından. Beraber dışarı bakmışlar. Kadın parmağıyla işaret etmiş, gülmüşler. Kadın gülünce, gözlerinde kaybolmuş adam. Bir şiir çıkarmış çantasından kadın. Beyaz kağıda kendi el yazısıyla yazmış o sabah. Güneşin doğuşunu balkonundan seyredermiş hep. Uyanırmış, gözlerini ovarmış serinlikte. Balkona çıkar, bir bardak kahve alır, düşünürmüş. Şiir okurmuş. Hüzünlenirmiş. Yine bu sabah böyleyken, hazırladığı çantalar onu bekliyorken yazmış şiiri, çıkarmış adama vermiş. Adam şiiri okumuş, gülümsemiş kadına. Kadın da ona gülümsemiş. Kadının yüzünde ilkokul sevinçlerini görmüş adam. Yanağından yansıyan güneş ışığını sevmiş. El ele tutuşmuşlar. Kadın adamın göğsüne yaslanmış. Arasıra adamın bilmediği bir şarkı mırıldanmış başka bir dilde. En güzel yerlerinde dönüp adama gülümsemiş. 'Rüyalarından geldim ben senin'.
II
yeni evli bir çift varmış. beraber bir hayat kurmuşlar. mutluymuşlar. kadın sabah işe yolcu edermiş adamı. adam hergün öpermiş karısını çıkarken. gün boyu görüşmezlermiş başka. adam akşam eve geldiğinde ama kadın kapıyı açmazmış bazen. adam merakla girermiş içeri. odaları ararmış. karısını bulurmuş evin bir köşesinde. güzelim yüzü kızarmış ağlamaktan, kıvrılmış dizlerini karnına çekip oturmuş. kazağının kolları avuçlarında, elleri gözlerinin önünde. adam yaklaşınca yanına, başını kaldırır buğulu gözleriyle, çok özledim seni, dermiş, nerdesin? sarılırlarmış, iyileşirmiş kadın.
III
duyduklarımı senin kulaklarına fısıldasaydım geceleri, gülüşünün ve gözyaşının o sıcaklığında yıkasaydın beni. ellerini dudaklarıma koyup ağladığın olsaydı. Saçların. Bir benimle yatışsaydın, delirseydin de. öyle çok özledim ki seni. cennetim olurdun ellerimde.
Alıntıdır.
Not:çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim.hani mevsim de 'sonbahar'dan yana ya...
Önyargılı olma:Önyargılı davranma,toleranslı ve anlayışlı ol.Unutma ki; 'atomu parçalamak önyargılırı parçalamaktan daha kolaydır'.
insanları sevmeye devam :))))))))))
...
Anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmada yağmur yağsın
Biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşık fısıldaşsın yine
Gidersen birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeye
telli turnam selam götür sevdiğimin diyarına
üzülmesin, ağlamasın belki gelirim yarına, cananıma
hasret kimseye kalmasın, sevdalılar ayrılmasın
ben yandım eller yanmasın sevdanın, aşkın narına, cananıma
gönüle hasret yazıldı, sevgiye mezar kazıldı
iki damla yaş süzüldü gözlerimin pınarına
hasret kimseye kalmasın, sevdalılar ayrılmasın
ben yandım eller yanmasın sevdanın, aşkın narına, cananıma
'Julio Cortázar, tanımak mutluluğuna eriştiğim en etkileyici insandı. Üstelik o yaşlı 1956 sonbaharının bitimine doğru, arasıra uğradığı, parmaklarını boyayan kocaman bir dolmakalemle önündeki okul defterine yazılar doldurmak üzere, Jean-Paul Sartre'dan yüz metre ötede, köşe masalarından birine kurulduğu, İngilizce adlı Paris kahvesinde onu ilk gördüğüm günden beri... İlk öyküler kitabı Bestiario'yu okumuş, daha ikinci sayfasında, büyüyüp adam olduğum zaman böyle bir yazar olmak istediğimi anlamıştım. O belki de hiç istemeden herkesçe sevilmeyi başaran tek Arjantinliydi.'
- Gabriel Garcia Marquez -
sizlerin varlığını bilmek umut verici.sokakta,arabada ya da hayatın hangi mekanında olursanız olun okuma eylemini her dem taze tutmanız çok sevindirici.
yedi karanfil
02.10.2006 - 00:52Unutanlar hatırlamış olsun, bilmeyenler de öğrensin ki; bir dönem tam da müziğin yozlaşmaya başladığı zamanlarda bu ülkeden tam 7 adet mükemmel enstrumental albüm geçti.(üniversite yıllarıma ait deftere düşülen yedi karanfil öyküsünü hatırladım.)
halay
01.10.2006 - 03:59omuzdan tutun beni halaya katın beni diye başlar türkümüz...Sivas ve Yozgat halayları ilgi alanıma girer...G.antep'te çalıştığım yıllarda çekilen bir halay beni şaşırtmıştı.en baştaki üç kişi halay çekerken diğerleri sadece yürüyerek halaya eşlik ediyordu.gelenek böyleymiş,öğrendim...
davulun sesi uzaktan hoş gelir
01.10.2006 - 03:11çalınış amacına bağlı biraz da...yer ve zamanla doğrudan ilintili.davul ve zurna eşliğinde halaya durmak çok keyifli gelir...)))))
mehmet eroğlu
01.10.2006 - 01:00'Gökyüzünde başıboş bir aydınlatma fişeği, onun sağ yanında omzunu kaşıyıp duran Ali, solunda ise gecenin soğuğu vardı. Ben! Hatırlıyorum; ben O'nun birkaç metre..' Mehmet Eroğlu'nun yazdığı Adını Unutan Adam adlı roman, aslında devrimci romantiklere, 1968 kuşağına yakılmış bir ağıt; bu kitabın öyküsü de unutulan adların hikâyesidir.okurken biraz zorlandım sanki.düşle gerçek yaşam arasında kalan olaylar...'Düş Kırgınları'kitabı da okunacaklar listemde...
kız kurusu
29.09.2006 - 11:38...ne zaman icat edildi ki? patlıcan ya da biber kurusu gibi bişey mi acep? sultanlığın keyfini yaşamak olarakta algılamak isterim ben.bilinçli bir eve kapanma,evi sevme,benimseme,valla kuru muru da değilim bikerem,64kg.iyidir...hiiççç üstüme alınmıycam işte :)))))
hasan hüseyin korkmazgil
28.09.2006 - 13:23...Otuzun tadı nedir
Tadı nedir kırka merdiven dayamanın
Meyvalardan neye benzer elliden öte
Kaç beş köşelidir yetmişbeşlerde dünya
Seksende ne görünür kadın bacakları insanın gözüne
Seksenden öte giden yolda ne yandan doğar güneş
Öpüşmek tuzlu mudur ekşi midir kekremidir yoksa
Belalı bir uçurum mu dönüp geriye bakmak
Ne soracak vakit bulduk
Ne de bir söyleyen çıktı
Yaşadık yetmiş yaşın bütün sığlıklarını daha onbeşimizde
...
beyin yorgunluğu
23.09.2006 - 22:39bir türlü uyutmaz,düşün,dön dur yatakta dakikalarca.sonra bir sigara içip geri yatarsın ama uyuyamazsın.ertesi gün herşey ağır gelir.kafanı toplayamazsın....
başucu kitapları
22.09.2006 - 09:21Samed Behrengi masal kitapları,
Cemal Süreya ve Yılmaz Odabaşı tüm şiir kitapları,
mitoloji kitapları(aman ya yer kalmadı başucumda :))))
geri vermediği kitaplarla kütüphane kurmak
21.09.2006 - 16:19...bencilliktir.oysa birçok insan o kitapları kütüphane görevlisine sorar durur.ama mantıklı bir açıklama gerekir.ee şey kem küm yetmez,yetmiyor da)) .bir de en kötüsü bunu yıllar önce kütüphaneye gelen arkadaşın söylerse vah haline))) kütüphane kitaplarının hem de mühürlü haliyle kitapçıda satıldığı da biliniyorsa buna ne denir,bilemem ben,karışamam :))))
kaç yaşına gelmiş olup da hala masallara bayılmak
21.09.2006 - 01:04geç oldu ama güç olmayacak sanırım adı üstünde masal bu ya.Samed Behrengi'nin 'küçük kara balık'ile başladım.bir de yatarken okuyacak biri olsa şimdi :))))
kısa cümlelerle uzun anlamlar
21.09.2006 - 00:25...neyi,kimi istediğini bilememek.....
eylül
20.09.2006 - 15:46...
Sözlerin, kelimelerin, düşlerin, umutların tükendiği yerde duruyorum; 'eylül' diyorum...
Yıpranmış defterinin sayfalarını karıştırırken, hayatının kokusu siniyor ellerime... Ürperiyorum..Sonra hayalinin gözlerine bakıyorum ve aynı kabusun birbirine sırtı dönük iki kahramanı olduğumuzu fark ediyorum... Meğer yalnızlığımızın içinde nekadar kalabalıkmışız.. Tıpkı kalabalıkların arasında yapayalnız olduğumuz gibi...
Olur olmaz yerlerde hayatımıza dair dipnotlar düşüyoruz elimize geçirdiğimiz küçük kağıtların üzerine.. bazen bir sigara paketine, bazen bir fişin arkasına.. Sen başka bir yerde ben başka bir yerde... Senin dip notların şiir oluyor, benimkiler garip bir günce... Bak işte seni de dip not düştüm yıpranmış bir kağıdın üzerine...
...
incitmek
19.09.2006 - 16:35farkına vararaksa müthiş acıtır ama bilmedense geri dönüşü olmalı bence,böyle diyorum ne kadar yapabiliyorum,kestirmek zor.(içkonuşmalarım)
bu sabah
19.09.2006 - 08:47...uykuya doyamadan kalkılan bir gün,hazırlanıp yola çıkma,minübüste terliği ayağından düşen yaşlı amcaya yardım etme,işyerinin koridorlarından geçerken odalara verilen sıcak bir günaydın :))))
düş
19.09.2006 - 00:02düş
----------
I
Bir genç adamla bir genç kadın varmış. Bir uçak yolculuğunda tanışmışlar. Yanyanaymış yerleri. Kadın ürkmemiş adamdan, adam korkmamış kadından. Beraber dışarı bakmışlar. Kadın parmağıyla işaret etmiş, gülmüşler. Kadın gülünce, gözlerinde kaybolmuş adam. Bir şiir çıkarmış çantasından kadın. Beyaz kağıda kendi el yazısıyla yazmış o sabah. Güneşin doğuşunu balkonundan seyredermiş hep. Uyanırmış, gözlerini ovarmış serinlikte. Balkona çıkar, bir bardak kahve alır, düşünürmüş. Şiir okurmuş. Hüzünlenirmiş. Yine bu sabah böyleyken, hazırladığı çantalar onu bekliyorken yazmış şiiri, çıkarmış adama vermiş. Adam şiiri okumuş, gülümsemiş kadına. Kadın da ona gülümsemiş. Kadının yüzünde ilkokul sevinçlerini görmüş adam. Yanağından yansıyan güneş ışığını sevmiş. El ele tutuşmuşlar. Kadın adamın göğsüne yaslanmış. Arasıra adamın bilmediği bir şarkı mırıldanmış başka bir dilde. En güzel yerlerinde dönüp adama gülümsemiş. 'Rüyalarından geldim ben senin'.
II
yeni evli bir çift varmış. beraber bir hayat kurmuşlar. mutluymuşlar. kadın sabah işe yolcu edermiş adamı. adam hergün öpermiş karısını çıkarken. gün boyu görüşmezlermiş başka. adam akşam eve geldiğinde ama kadın kapıyı açmazmış bazen. adam merakla girermiş içeri. odaları ararmış. karısını bulurmuş evin bir köşesinde. güzelim yüzü kızarmış ağlamaktan, kıvrılmış dizlerini karnına çekip oturmuş. kazağının kolları avuçlarında, elleri gözlerinin önünde. adam yaklaşınca yanına, başını kaldırır buğulu gözleriyle, çok özledim seni, dermiş, nerdesin? sarılırlarmış, iyileşirmiş kadın.
III
duyduklarımı senin kulaklarına fısıldasaydım geceleri, gülüşünün ve gözyaşının o sıcaklığında yıkasaydın beni. ellerini dudaklarıma koyup ağladığın olsaydı. Saçların. Bir benimle yatışsaydın, delirseydin de. öyle çok özledim ki seni. cennetim olurdun ellerimde.
Alıntıdır.
Not:çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim.hani mevsim de 'sonbahar'dan yana ya...
öneri
18.09.2006 - 01:29Önyargılı olma:Önyargılı davranma,toleranslı ve anlayışlı ol.Unutma ki; 'atomu parçalamak önyargılırı parçalamaktan daha kolaydır'.
insanları sevmeye devam :))))))))))
öneri
18.09.2006 - 00:18insanı sev:unutma insanı sevmeyen kendini de sevemez.(sözüm meclisten hatta nedir bölümünden içeri,ikili ve hoş olmayan bir diyalog için..)
şiir
18.09.2006 - 00:10...
Anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmada yağmur yağsın
Biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşık fısıldaşsın yine
Gidersen birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeye
Ahmet TELLİ
musa eroğlu
17.09.2006 - 17:33TELLİ TURNAM
telli turnam selam götür sevdiğimin diyarına
üzülmesin, ağlamasın belki gelirim yarına, cananıma
hasret kimseye kalmasın, sevdalılar ayrılmasın
ben yandım eller yanmasın sevdanın, aşkın narına, cananıma
gönüle hasret yazıldı, sevgiye mezar kazıldı
iki damla yaş süzüldü gözlerimin pınarına
hasret kimseye kalmasın, sevdalılar ayrılmasın
ben yandım eller yanmasın sevdanın, aşkın narına, cananıma
öneri
17.09.2006 - 16:26'Nedir Bölümü'ne gönderilen yazılarda kullanılan dilin kirletilmemesi,küfürlü cümleler kullanılmaması...bunlar öneri değil de bir temenni sadece...
hasan hüseyin korkmazgil
15.09.2006 - 16:40CUMARTESİ
birdenbire anladım
sabahleyin balkonda gerinmenin güzelliğini
otobüste gözgöze gelip gülümseşmenin
bir bayram kartpostalında denizle bakışmanın
gidilmemiş korularda yaz akşamları
çam kokulu yellerle öpüşüp koklaşmanın
birdenbire anladım
eşsiz güzelliğini
yüreğin birdenbire neden kabardığını
neden ıslık çaldığını acı çekenin
yeni açmış çiçeklerin neden ağlattığını
birdenbire anladım
ama işte anlamadım nedendse
severken ağlatmanın güzelliğini
günlük'ten
Mırıldandığım Öyküler
15.09.2006 - 16:30'Julio Cortázar, tanımak mutluluğuna eriştiğim en etkileyici insandı. Üstelik o yaşlı 1956 sonbaharının bitimine doğru, arasıra uğradığı, parmaklarını boyayan kocaman bir dolmakalemle önündeki okul defterine yazılar doldurmak üzere, Jean-Paul Sartre'dan yüz metre ötede, köşe masalarından birine kurulduğu, İngilizce adlı Paris kahvesinde onu ilk gördüğüm günden beri... İlk öyküler kitabı Bestiario'yu okumuş, daha ikinci sayfasında, büyüyüp adam olduğum zaman böyle bir yazar olmak istediğimi anlamıştım. O belki de hiç istemeden herkesçe sevilmeyi başaran tek Arjantinliydi.'
- Gabriel Garcia Marquez -
kitap dostları
15.09.2006 - 15:04sizlerin varlığını bilmek umut verici.sokakta,arabada ya da hayatın hangi mekanında olursanız olun okuma eylemini her dem taze tutmanız çok sevindirici.
Füsun Demirel
15.09.2006 - 11:28filmlerini beğenerek izlediğim ve 'Küçük Adam Büyük Aşk'ta da oyunculuğuna hayran kaldığım 'sanatçı'
Toplam 559 mesaj bulundu