Kalbi nasır tutmamışlara, her boca maydonoz olmayanlara, içindeki çocuğu ödeyemeyenlere, tanımadığı çocuğu güldürenlere, birde sana gelsin... VIP (ne olduğunu bulana bomonti+) budalalarına yok!
Birbiriyle iyi geçinmek, nefrete mi iter?" diye soruyordu kendisine. "Dürüst bir yaşam, kabalığı mı gerektirir? Huzurlu yaşamak, acımasızlığı mı gereksinir? Düzen, parçalanmayı mı talep eder?
Bazen hayat sadece bir kahve meselesi; ya da bir bardak
kahvenin ne kadar yakınlık getirebileceğinden ibaret.
Bir keresinde kahveyle ilgili bir şey okumuştum. Kahvenin sağlık için
iyi bir şey olduğundan bahsediyordu; iç organları düzenliyormuş.
Önce bunun hiç de hoş olmayan, garip bir yaklaşım
olduğunu düşündüm; ama zamanla kendi içinde bir şeyler
ifade ettiğini anladım. Ne demek istediğimi şimdi açıklayacağım.
Dün sabah bir kızı görmeye gittim. Ondan çok hoşlanıyorum.
Aramızda olan her şey geçmişte kaldı.
Artık beni hiç umursamıyor.
Onu terk ettim, keşke etmeseymişim.
Kapısını çaldım ve aşağıda beklemeye başladım.
Üst katta dolaştığını duyabiliyordum.
Hareketlerinden yatağından kalktığını çıkardım.
Uyandırmıştım onu.
Merdivenlerden aşağıya indi.
Yaklaştığını karnımda hissedebiliyordum.
Attığı her adım duygularım karmakarışık ediyordu ve kaçınılmaz olarak ona kapıyı açtırdı.
Beni gördü ve buna sevinmedi.
Bir zamanlar bu onu çok sevindirirdi, geçen hafta.
Bazen tüm onlar nereye gitti diye safça soruyorum kendime,
“Kendimi iyi hissetmiyorum şu an,” dedi. “Konuşmak istemiyorum. ”
“Bir’ bardak kahve koyar mısın?” diye sordum, çünkü bu
o anda dünyada en son isteyeceğim şeydi.
Öyle bir söyledim ki sanki ona acayip kahve içmek isteyen, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen
başka birinden bir telgraf okuyormuşum gibi çıktı sesim.
“Peki,” dedi.
Merdivenlerden yukarıya onu takip ettim. Çok saçmaydı.
Üstüne bir elbise geçirivermişti.
Elbise daha tam olarak vücuduna intibak sağlayamamıştı.
Size sonra bir ara onun kıçından bahsederim.
Neyse, mutfağa girdik.
Raftan bir tane nescafe kavanozu çıkarıp masanın üstüne koydu.
Bir bardak ve çay kaşığı çıkardı.
Ben de bardağa ve çay kaşığına baktım.
Ağzına kadar suyla dolu çaydanlığı ocağa koyup altını yaktı.
Tüm bu sürede tek bir laf etmemişti.
Bu sürede elbiseleri vücuduna intibak sağladı.
Ben artık sağlayamayacağım.
Çıktı mutfaktan.
Sonra merdivenlerden aşağıya inip hiç mektup falan gelmiş mi diye baktı.
Ben gelirken görmedim diye hatırlıyorum.
Tekrar yukarı çıkıp başka bir odaya girdi.
Üstüne kapıyı kapadı.
Ocağın üstündeki suyla dolu çaydanlığa baktım.
Suyun kaynamasına daha yaklaşık bir sene vardı.
Aylardan Ekim’di ve çaydanlıkta çok fazla su vardı.
İşte o yüzden. Suyun yarısını lavaboya boşalttım.
Şimdi daha çabuk kaynardı.
Yaklaşık altı ayda falan.
Ev sessizdi.
Dışarıya verandaya baktım.
Bir sürü çöp torbası vardı.
Çöplerdeki konserve kutularına, soyulmuş
kabuklara falan bakıp son zamanlarda neler
yediğini çıkarmaya çalıştım.
Hiç bir şey anlaşılmıyordu.
Mart ayı geldi.
Su kaynamaya başladı.
Bu çok hoşuma gitti.
Masaya baktım. Nescafe kavanozu, boş
bardak ve çay kaşığı önümde bir cenaze servisi
gibi duruyorlardı. Kahve yapmak için gereken
malzeme bunlardır.
On dakika sonra evden çıkarken, içimde bir
mezar gibi güvende bir bardak kahve,
“Kahve için sağol.” dedim.
“Bir şey değil,” dedi sesi kapalı kapının
arkasından. Onun sesi de bir telgraf gibi
çıkmıştı. Gitme zamanım gerçekten gelmişti.
Günün geri kalanını kahve yapmayarak geçirdim. Büyük
keyifti. Sonra akşam oldu, bir restoranda yemek yeyip
bir bara gittim. Bir iki içki yuvarlayıp bir iki insanla
konuştum.
Bar adamlarıydık hepimiz ve bar şeyleri konuştuk.
Hatırlanmayacak şeyler, bar kapanana kadar. Saat
sabahın ikisiydi. Dışarı çıkmam gerekiyordu. San Francisko
sisli ve soğuktu. Sisi düşündüm; kendimi çok
insani ve çaresiz hissettim.
Başka bir kıza daha uğramaya karar verdim. Neredeyse
bir senedir hiç görüşmemiştik. Bir ara çok yakındık.
Şu anda ne düşündüğünü merak ettim.
Evine gittim. Kapı zili yoktu. Bu ufak da
olsa bir başarı sayılırdı. Bütün ufak başarılarının
kaydını tutmalı insan. Ben nasılsa yapıyorum.
Kapıyı açtı. Önünde uzun bir elbise tutuyordu.
Beni gördüğüne inanamadı. “Ne istiyorsun?”
dedi, beni gördüğüne artık inanmış bir şekilde.
Direk içeri daldım.
Dönüp kapıyı kapatınca vücudunu profilden
gördüm. Elbiseyi tamamen üstüne geçirmeye
uğraşmamıştı.
Sadece önünde tutuyordu.
Başından ayaklarına kadar uzanan kırılmamış
bir beden çizgisini görebiliyordum. Biraz
garipti. Belki çok geç bir saat olduğundan.
“Ne istiyorsun?” dedi.
“Bir bardak kahve,” dedim.
Ne komik bir ey, gerçekten istediğim yine kahve
değildi.
Bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü.
Beni görmek hoşuna gitmemişti. SSK istediği kadar
zaman her şeyi iyileştirir desin. Bedeninin kırılmamış
çizgisine baktım.
“Neden benimle bir’ bardak kahve içmek istemiyorsun?” dedim.
“İçimden seninle konuşmak geldi. Ne zamandır hiç
konuşmadık.”
Bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü. Bedeninin
kırılmamış çizgisine baktım. Bu iyiye işaret
değildi.
“Çok geç oldu,” dedi. “Yarın erken kalkmam gerekiyor’.
Kahve istiyorsan, mutfakta nescafe var.
Benim yatmam gerekiyor’.”
Mutfak ışığı açıktı. Koridordan mutfağa
baktım. İçimden hiç gidip kendi başıma
bir bardak daha kahve içmek gelmedi. Başka
birinin evine daha gidip de bir bardak kahve
istiyorum demek de gelmiyordu içimden.
Bütün günümü çok garip ziyaretlere adadığımı
fark ettim, bu şekilde planlamamıştım halbuki.
Ama en azından nescafe kavanozu masanın üstünde
boş beyaz bir fincanla kaşığın yanında değildi.
Bahar gelince bir erkeğin bütün hayallerinin aşk üzerine kurulduğunu söylerler.
Eğer yeterli zamanı kalırsa, içlerine bir bardak kahve de koyabilir.
Kuklaların efendisine, affedilmeyene, hiç bir şeyin önemi yok diyenlere, aklımızı alacak olan tımarhaneye, kamilin kaptanına, gölgelerin gücüne, başını koyduğu yer evi olanlara gelsin...
İlk aşkın gözlerinde seyrederken geçmişi
Anılar vitrininde sakladığım
Terk edilmiş
Ve
Tozlanmış
Bir bibloydu sanki aşk Soğuk esen rüzgar dans ederken saçlarında
Denizin kokusu değil
Doyamadığım kokun sızlıyordu burnumdaOnca yıl geçmiş
Yüzlerce şey değişmiş
Şöyle durup masaya bakınca
Anladım ki
Balık rakıya susamış
Bende sana...
Gençlik döneminde yardıma koşan foolish casanovaya, hacı şakire, ilk üçlüye, babadan gizli içilen cigaraya, acılar parkına, tavuk dönere ve kimin şerefine diyorsanız... beattim 84.01 fm
Gelelim yine yalnız sana ve bana... Şöyle yalnız ikimiz, göz göze, bir pencere önünde, yalnız ellerimizin fısıltısı, yıldızlarla dolu bir gecenin seslerini dinlesek! derim!.. Bana öyle geliyor ki içim yirmi sene derinleşecek, ben yirmi sene gençleşeceğim, küçücük bir "mektep" talebesi olacağım. Bak benim mektuplar ne kadar uzun. Bak senin mektuplar ne kadar kısa, ne olur bana yazacak hiçbir şeyin yoksa bile satırlara başıboş kelimeler yaz... Zarfın içinden bir hapisane duvarı gibi bembeyaz kâatlar çıkmasa. Bu isteğime boş verme kuzum.
İlk aşkımıza pansuman olan düşlerin ressamına, mazi de kalmış dostlar kervanına, yağmurdan sonra toprak kokusuna bayılanlara, bir sabah hiç ummadığı bir yerde ayılanlara, yaşamadan ölü sayılanlara selam olsun...
Ay ve güneş ebedi bir kavuşmaya
Yol alan iki sevgilidirler
Deniz ve balık,gökyüzüyle kuş
Toprakla çiçek,bulutla yağmur gibi
Aralanır kapılar sabaha çalan
akşamlarda
Yine aynı harfler yanyana gelir acıyan dudaklarda
Tütünümü,anahtarımı aldım. Evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim.Önemsemedim.Yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi. Kapıyı çektim,kilidin dili yuvasına otururken “Nereye?” dedi. Aldırış etmedim, çıktım.
Yalnızlar Mektebi
25.07.2019 - 22:15Kalbi nasır tutmamışlara, her boca maydonoz olmayanlara, içindeki çocuğu ödeyemeyenlere, tanımadığı çocuğu güldürenlere, birde sana gelsin... VIP (ne olduğunu bulana bomonti+) budalalarına yok!
Yalnızlar Mektebi
25.07.2019 - 19:01eskiden korkardım...
zaman durdu sanki beklerken sen-i...
Yalnızlar Mektebi
25.07.2019 - 18:22Henüz dinlemediyseníz bir dal eşlik etsin...
dinle bu şarkım sana dinle
25.07.2019 - 16:37Cigaramı sardım karşı sahilde...
Beattim
25.07.2019 - 16:27Birbiriyle iyi geçinmek, nefrete mi iter?" diye soruyordu kendisine. "Dürüst bir yaşam, kabalığı mı gerektirir? Huzurlu yaşamak, acımasızlığı mı gereksinir? Düzen, parçalanmayı mı talep eder?
Niteliksiz Adam 1, Robert Musil
Bu Şarkı Beni Anlatır
25.07.2019 - 16:22Sonra dedim ki
25.07.2019 - 16:19Sana bir şiirler olmuş sevgilim.
Yüzün gözün söz içinde.
Hangi imla kitabına baksam,
Ben den ayrı yazılıyorsun...
ÖA
Beattim
25.07.2019 - 14:48Kahve
Bazen hayat sadece bir kahve meselesi; ya da bir bardak
kahvenin ne kadar yakınlık getirebileceğinden ibaret.
Bir keresinde kahveyle ilgili bir şey okumuştum. Kahvenin sağlık için
iyi bir şey olduğundan bahsediyordu; iç organları düzenliyormuş.
Önce bunun hiç de hoş olmayan, garip bir yaklaşım
olduğunu düşündüm; ama zamanla kendi içinde bir şeyler
ifade ettiğini anladım. Ne demek istediğimi şimdi açıklayacağım.
Dün sabah bir kızı görmeye gittim. Ondan çok hoşlanıyorum.
Aramızda olan her şey geçmişte kaldı.
Artık beni hiç umursamıyor.
Onu terk ettim, keşke etmeseymişim.
Kapısını çaldım ve aşağıda beklemeye başladım.
Üst katta dolaştığını duyabiliyordum.
Hareketlerinden yatağından kalktığını çıkardım.
Uyandırmıştım onu.
Merdivenlerden aşağıya indi.
Yaklaştığını karnımda hissedebiliyordum.
Attığı her adım duygularım karmakarışık ediyordu ve kaçınılmaz olarak ona kapıyı açtırdı.
Beni gördü ve buna sevinmedi.
Bir zamanlar bu onu çok sevindirirdi, geçen hafta.
Bazen tüm onlar nereye gitti diye safça soruyorum kendime,
“Kendimi iyi hissetmiyorum şu an,” dedi. “Konuşmak istemiyorum. ”
“Bir’ bardak kahve koyar mısın?” diye sordum, çünkü bu
o anda dünyada en son isteyeceğim şeydi.
Öyle bir söyledim ki sanki ona acayip kahve içmek isteyen, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen
başka birinden bir telgraf okuyormuşum gibi çıktı sesim.
“Peki,” dedi.
Merdivenlerden yukarıya onu takip ettim. Çok saçmaydı.
Üstüne bir elbise geçirivermişti.
Elbise daha tam olarak vücuduna intibak sağlayamamıştı.
Size sonra bir ara onun kıçından bahsederim.
Neyse, mutfağa girdik.
Raftan bir tane nescafe kavanozu çıkarıp masanın üstüne koydu.
Bir bardak ve çay kaşığı çıkardı.
Ben de bardağa ve çay kaşığına baktım.
Ağzına kadar suyla dolu çaydanlığı ocağa koyup altını yaktı.
Tüm bu sürede tek bir laf etmemişti.
Bu sürede elbiseleri vücuduna intibak sağladı.
Ben artık sağlayamayacağım.
Çıktı mutfaktan.
Sonra merdivenlerden aşağıya inip hiç mektup falan gelmiş mi diye baktı.
Ben gelirken görmedim diye hatırlıyorum.
Tekrar yukarı çıkıp başka bir odaya girdi.
Üstüne kapıyı kapadı.
Ocağın üstündeki suyla dolu çaydanlığa baktım.
Suyun kaynamasına daha yaklaşık bir sene vardı.
Aylardan Ekim’di ve çaydanlıkta çok fazla su vardı.
İşte o yüzden. Suyun yarısını lavaboya boşalttım.
Şimdi daha çabuk kaynardı.
Yaklaşık altı ayda falan.
Ev sessizdi.
Dışarıya verandaya baktım.
Bir sürü çöp torbası vardı.
Çöplerdeki konserve kutularına, soyulmuş
kabuklara falan bakıp son zamanlarda neler
yediğini çıkarmaya çalıştım.
Hiç bir şey anlaşılmıyordu.
Mart ayı geldi.
Su kaynamaya başladı.
Bu çok hoşuma gitti.
Masaya baktım. Nescafe kavanozu, boş
bardak ve çay kaşığı önümde bir cenaze servisi
gibi duruyorlardı. Kahve yapmak için gereken
malzeme bunlardır.
On dakika sonra evden çıkarken, içimde bir
mezar gibi güvende bir bardak kahve,
“Kahve için sağol.” dedim.
“Bir şey değil,” dedi sesi kapalı kapının
arkasından. Onun sesi de bir telgraf gibi
çıkmıştı. Gitme zamanım gerçekten gelmişti.
Günün geri kalanını kahve yapmayarak geçirdim. Büyük
keyifti. Sonra akşam oldu, bir restoranda yemek yeyip
bir bara gittim. Bir iki içki yuvarlayıp bir iki insanla
konuştum.
Bar adamlarıydık hepimiz ve bar şeyleri konuştuk.
Hatırlanmayacak şeyler, bar kapanana kadar. Saat
sabahın ikisiydi. Dışarı çıkmam gerekiyordu. San Francisko
sisli ve soğuktu. Sisi düşündüm; kendimi çok
insani ve çaresiz hissettim.
Başka bir kıza daha uğramaya karar verdim. Neredeyse
bir senedir hiç görüşmemiştik. Bir ara çok yakındık.
Şu anda ne düşündüğünü merak ettim.
Evine gittim. Kapı zili yoktu. Bu ufak da
olsa bir başarı sayılırdı. Bütün ufak başarılarının
kaydını tutmalı insan. Ben nasılsa yapıyorum.
Kapıyı açtı. Önünde uzun bir elbise tutuyordu.
Beni gördüğüne inanamadı. “Ne istiyorsun?”
dedi, beni gördüğüne artık inanmış bir şekilde.
Direk içeri daldım.
Dönüp kapıyı kapatınca vücudunu profilden
gördüm. Elbiseyi tamamen üstüne geçirmeye
uğraşmamıştı.
Sadece önünde tutuyordu.
Başından ayaklarına kadar uzanan kırılmamış
bir beden çizgisini görebiliyordum. Biraz
garipti. Belki çok geç bir saat olduğundan.
“Ne istiyorsun?” dedi.
“Bir bardak kahve,” dedim.
Ne komik bir ey, gerçekten istediğim yine kahve
değildi.
Bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü.
Beni görmek hoşuna gitmemişti. SSK istediği kadar
zaman her şeyi iyileştirir desin. Bedeninin kırılmamış
çizgisine baktım.
“Neden benimle bir’ bardak kahve içmek istemiyorsun?” dedim.
“İçimden seninle konuşmak geldi. Ne zamandır hiç
konuşmadık.”
Bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü. Bedeninin
kırılmamış çizgisine baktım. Bu iyiye işaret
değildi.
“Çok geç oldu,” dedi. “Yarın erken kalkmam gerekiyor’.
Kahve istiyorsan, mutfakta nescafe var.
Benim yatmam gerekiyor’.”
Mutfak ışığı açıktı. Koridordan mutfağa
baktım. İçimden hiç gidip kendi başıma
bir bardak daha kahve içmek gelmedi. Başka
birinin evine daha gidip de bir bardak kahve
istiyorum demek de gelmiyordu içimden.
Bütün günümü çok garip ziyaretlere adadığımı
fark ettim, bu şekilde planlamamıştım halbuki.
Ama en azından nescafe kavanozu masanın üstünde
boş beyaz bir fincanla kaşığın yanında değildi.
Bahar gelince bir erkeğin bütün hayallerinin aşk üzerine kurulduğunu söylerler.
Eğer yeterli zamanı kalırsa, içlerine bir bardak kahve de koyabilir.
Kahve, Richard Brautigan
Yalnızlar Mektebi
25.07.2019 - 14:14Yalnızlar Mektebi
24.07.2019 - 18:56Cennetten düşen bir manzara gibi :))
Yalnızlar Mektebi
24.07.2019 - 17:50bazen kaptan tsubasa olur, bazen gemide kamilin yoldaşı, bazen taçsız kral, genelikle cennete uzanan merdiveni tutar. benim kaptanım :))
Beattim
24.07.2019 - 10:23Yalnızlar Mektebi
23.07.2019 - 16:12:))
Yalnızlar Mektebi
22.07.2019 - 21:30Kuklaların efendisine, affedilmeyene, hiç bir şeyin önemi yok diyenlere, aklımızı alacak olan tımarhaneye, kamilin kaptanına, gölgelerin gücüne, başını koyduğu yer evi olanlara gelsin...
Beattim
22.07.2019 - 21:23Rakıya Susamış Balık
İlk aşkın gözlerinde seyrederken geçmişi
Anılar vitrininde sakladığım
Terk edilmiş
Ve
Tozlanmış
Bir bibloydu sanki aşk Soğuk esen rüzgar dans ederken saçlarında
Denizin kokusu değil
Doyamadığım kokun sızlıyordu burnumdaOnca yıl geçmiş
Yüzlerce şey değişmiş
Şöyle durup masaya bakınca
Anladım ki
Balık rakıya susamış
Bende sana...
F.
Yalnızlar Mektebi
21.07.2019 - 12:19öyle bir düşünce olmaz asla :))
dönüş marşımız, hücum da olabiliyor bazen...
Yalnızlar Mektebi
21.07.2019 - 11:58ertesini düşünmeden pazarı yaşayın...
başka bir ihtimal yok key :))
Yalnızlar Mektebi
20.07.2019 - 23:06hazırlanalım ufaktan, niğde gazozu nerdeydi ya :))
Beattim
20.07.2019 - 20:04Gençlik döneminde yardıma koşan foolish casanovaya, hacı şakire, ilk üçlüye, babadan gizli içilen cigaraya, acılar parkına, tavuk dönere ve kimin şerefine diyorsanız... beattim 84.01 fm
Yalnızlar Mektebi
20.07.2019 - 12:30Gelelim yine yalnız sana ve bana... Şöyle yalnız ikimiz, göz göze, bir pencere önünde, yalnız ellerimizin fısıltısı, yıldızlarla dolu bir gecenin seslerini dinlesek! derim!.. Bana öyle geliyor ki içim yirmi sene derinleşecek, ben yirmi sene gençleşeceğim, küçücük bir "mektep" talebesi olacağım. Bak benim mektuplar ne kadar uzun. Bak senin mektuplar ne kadar kısa, ne olur bana yazacak hiçbir şeyin yoksa bile satırlara başıboş kelimeler yaz... Zarfın içinden bir hapisane duvarı gibi bembeyaz kâatlar çıkmasa. Bu isteğime boş verme kuzum.
Piraye'ye Mektuplar, MGD
Yalnızlar Mektebi
19.07.2019 - 20:16İlk aşkımıza pansuman olan düşlerin ressamına, mazi de kalmış dostlar kervanına, yağmurdan sonra toprak kokusuna bayılanlara, bir sabah hiç ummadığı bir yerde ayılanlara, yaşamadan ölü sayılanlara selam olsun...
Ay ve güneş ebedi bir kavuşmaya
Yol alan iki sevgilidirler
Deniz ve balık,gökyüzüyle kuş
Toprakla çiçek,bulutla yağmur gibi
Aralanır kapılar sabaha çalan
akşamlarda
Yine aynı harfler yanyana gelir acıyan dudaklarda
Yalnızlar Mektebi
19.07.2019 - 15:01Kafa bi milyon, bu dansı öğrenecem :))
Onur ÖZDEMİR'in o gün kafası gitmiş olacak ki karşımıza
Onurr çift "r" olarak çıktı...
Beattim
19.07.2019 - 14:49Sağıma, soluma bakınca
Şaşırıyorum!
Hepsinin gözünde aynı hırs,
Ben duygusu…
Kazanma uğruna
Hiç edilmiş hayatlar
Mesleki kariyer diye
Ölüyor saatler
Kimi;
Kredi kartı limiti
Kimi;
Lüks bir ev ya da otomobil
Kısaca rahat bir yaşam uğruna
Hiç ediyoruz hayatı
Sevmek kadar güzeli yok
Sevilen çekip gidince
Piç kalıyoruz aşka
Yalnızım bu gece odamda
Birkaç bira şişesi
Birkaç dal cigarayla
İçiyorum bu gece gene
Hiç ettiğiniz hayatlara
Ve
Piç gibi ortada bırakılmış
Aşıklara…
F.
Beattim
19.07.2019 - 13:27Tütünümü,anahtarımı aldım. Evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim.Önemsemedim.Yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi. Kapıyı çektim,kilidin dili yuvasına otururken “Nereye?” dedi. Aldırış etmedim, çıktım.
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, İlhami Algör
Toplam 455 mesaj bulundu