Dilek Karagüzel Pıtırcık Adlı Antoloji.com Üy ...

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    26.07.2023 - 12:28

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    26.07.2023 - 01:35

    Lara Fabian ''Crokart'' — İddiaya göre aşık olduğu sevgilisi onu terk ediyor, şarkıcı Lara 12 yıl boyunca onu terkeden kişiyi unutamıyor ve ağır depresyona girip 6 yıl boyunca kimseyle konuşmuyor, hayata ve sahnelere küsüyor ardından da akıl hastanesine yatırılıyor.

    Psikiyatri doktoru son çare olarak Lara’nın doğrudan sahneye çıkartılmasını öneriyor.
    Onu unutmayan hayranları, sevenleri ve arkadaşları Lara'nın sağlığı ve esenliği için konser alanını tıklım tıklım dolduruyor.

    Orkestra çalmaya başlayınca Lara şarkıya giriş yapmaz ise dinleyiciler onun ünlü şarkısı olan ''Je t'aime'' yi hep birlikte söylesin deniyor.

    Ağır depresyondan tam 12 yıl sonra Lara adeta gözlerini ''yeniden'' sahnede açıyor ve bu inanılmaz duygu dolu anlar an ve an kayıt ediliyor...

    Dünyanın belki de en duygusal müzik sahnelerinden biri olarak adlandırılan bu an, dünyanın en duygulu parçalarından biri olan bu eserle bir olup Lara'yı müzik hayatına geri getirip tam 12 yıl süren karanlık dünyasını birdenbire aydınlatıveriyor.

    Bazen hayatın hiçbir anlamı kalmadığını düşündüğünüz anlar olabilir ve bu anlar normalde sürmesi gerekenden çok daha uzun zaman alabilir, işte o anda sevdiklerinizi ve sizi sevenleri hatırlayın, hayata tekrar sarılabilmek için gerekli sebepler bir umut ve sevgi ışığı olarak içinizde kendiliğinden yeşerecektir.

    Dimitrov Tesla
    15 Ekim 2022

    />

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    24.07.2023 - 17:04

    Onu sevmişti kadın...
    Aklına gelince içini çekti
    İstemeden eli saçlarının arasına gitti
    Bir zamanlar onun okşadığı saçlarına
    Acı bir gülümseme gelip oturdu titreyen dudaklarına
    Onunla olan hatıralar üşüştü beynine
    Ah be adam dedi usulca
    Sen bir çılgın, tam bir deliydin
    Her gün farklı bir adamdın
    Bir gün samimi, bir gün garip
    Bir gün coşkulu, bir gün durgun
    Bir gün utangaç, bir gün şımarık
    Bir gün aşk dolu, bir gün kibirli
    Sen binlerce kılığa giren bir adamdın
    ama kokun hep aynıydı
    Evet,
    Sen deliydin, hem de tam bir deli
    ama bir zamanlar o deliyi delice sevmişti bu kadın...
    Nurten Yurtalan Çağıl.

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    24.07.2023 - 14:37

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    24.07.2023 - 08:21

    Sandım ki sen beni seversen; dünya daha yaşanılır bir yer olur.
    Çocuklar ölmez, savaşlar biter.
    Anneler ağlamaz.

    Sandım ki; sen beni seversen; bahar gelir yeniden.
    Rengarenk çiçekler açar, kuşlar göç eder bu şehre.
    Gökkuşağına bir renk daha eklenir.

    Sandım ki sen beni seversen; dünyanın en güzeli ben olurum.
    Gözüm ıslanmaz, güne mutlu başlamaya nedenlerim olur.

    Sandım ki sen beni seversen; karanlıktan bir daha korkmam, geceme ışık olursun.
    Tuttuğun elimi hiç bırakmaz, düşmeme izin vermez, canımı hiç yakmazsın sandım.

    Ben sandım ki, sende beni böyle seversin.
    Ben,
    Ben, sadece sandım…

    -Eliza Pr Mia

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    24.07.2023 - 00:05

    hayatın anlamı
    kaç kez nefes aldığın mıydı
    kaç kez vurduğu muydu kalbinin
    kaç insan tanıdığın
    kaçını sevdiğin
    kaçından nefret ettiğin miydi
    kaç yalan söyleyip
    kaçına inandığın mıydı
    kaç yıl çalıştığın
    kaç para kazandığın
    kaç tapun olduğu muydu
    kaç oyun oynadığın
    kaçını kaybettiğin miydi
    kaç kez gökyüzüne baktığın
    kaç kez mavi gördüğün müydü
    kaç çiçeğe su verdiğin
    kaç şarkı söyleyebildiğin
    kaç kez aşık olduğun
    kaç kez seviştiğin miydi
    kaç kez mutlu olduğun muydu
    doğmak ve ölmek arasında
    kaç şiir yazdığınmıydı bir kadına...
    ................yüksel yeşilmenderes...

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    23.07.2023 - 23:18

    Erkek olsaydım, sevdiğim kadın dolabı her açtığında 'sen her halinle güzelsin' yazısıyla karşılaşırdı.
    Evdeyim diye yalan söyleyip, 10 dakika sonra aşağıda seni bekliyorum diye mesaj atardım.
    Ağlatmazdım. Ağlıyorsa tutup göğsüme basardım.
    Onu sevdiğimi sürekli söyler, hatırlatırdım.
    Sorunlarımız olduğunda kestirip atmak yerine geçecek hepsi derdim.
    Kalbini paramparça edeceğimi bilsem de, onu kandırmak yerine her şeyin gerçeğini delikanlı gibi söylerdim.
    Bi sebepten erkek olamadım. böyle bir erkek olsaydım eğer, beni tanıyan kadın benden sonra kimseyle mutlu olmazdı.
    Belki de bu sebepten böyle bir erkek hiç yaratılmadı...
    Can YÜCEL

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    23.07.2023 - 21:02

    halâ bilmiyorum
    ne zaman ve nasıl küstük.
    bir an geldi
    bir şey oldu
    yaşananlardan
    yaşanmayanları düştük.
    bir keder sana
    bir hüzün bana
    geri kalanları
    aramızda bölüştük.
    son bir kez bakıştık göz göze
    sahte birer tebessümü
    dudaklarımıza iliştirdik.
    sanki bekleyenimiz vardı
    başka sokaklara doğru yürüdük
    yolumuzu gözleyen
    muhteşem yalnızlığımızla buluştuk...
    ..............yükselyeşilmenderes...

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    21.07.2023 - 16:07

    Sevgili Olmayalım

    Konuşurken gözlerimin içine bakan kadın,
    Arkadaşım olmak istermisin ya da dostum.Yanımda dur, karşımda otur
    İstersen elimi tut.Kadehlerce şarap içelim,
    Sohbetler edelim,
    kahkahalarla gülelimNe sen benim ol,
    Ne de ben senin...Soran olursa biz zor olanı seçtik diyelim
    Sevgili olmayalım.

    Savaş TAN

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    18.07.2023 - 11:25

    Geçmem dediğin yollardan geçer,
    yaşayamam dediğin yerlerde yaşar,
    hiç özlemem dediklerini özler,
    özlerim dediklerine alışırsın.
    Vazgeçemem dediklerinden bir anda soğur, yapamam dediklerini yaparsın.
    Olmaz dediklerin olur.
    Mümkündür her şey bu hayatta.
    Seçil Oğuz

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    18.07.2023 - 11:25

    Genç adam işten yeni gelmişti. İki dakika soluklanmak için daha ceketini bile çıkarmadan kendini koltuğun üzerine attı. Telefonunu çıkarıp az önce gelen mesajı okudu: "Hayatım biz biraz gecikeceğiz. Dolapta yemek var, ısıtıp yersin. Seni seviyorum."

    Kapı zilinin kulak tırmalayan sesiyle şaşkınlık ve tedirginlik içinde yerinden fırladı. İçi geçmiş, uyuyup kalmıştı. Zilin ikinci defa çalışıyla nerede olduğunun anca farkına varabildi. Kalkıp kapıyı açtı. Gelen üst komşunun oğluydu, elinde tuttuğu zarfı genç adama doğru uzattı: "Ayhan amca iyi akşamlar. Bugün postacı bir zarf getirmiş size, siz evde olmayınca anneme bırakmış." Genç adam zarfı aldı ve çocuğa teşekkür ederek kapıyı kapattı.

    Ya banka ekstresi ya da faturadır diye düşünerek koltuğa geri oturdu ve zarfa baktı. Zarfın üzerinde sadece adı soyadı ve adresi yazıyordu. Merakla zarfı açtı, içinden çıkan dörde katlanmış kâğıdı düzelterek okumaya başladı:

    ***
    "Çocukken anlayamazsın, hep oyunlar oynayacak, üzeri krem şantili pastalar yiyerek geçecek sanırsın hayatı. Kadın nedir, erkek nedir, onun bile ayrımını yapamazsın. Sonra yaşın ilerler, vücudunda seni tedirgin eden fiziksel değişiklikler, ruhunda ise anlam veremediğin duygu depremleriyle sarsılırsın. Bu tıpkı bir tohumun, toprak altından çıkıp yeryüzüne doğru yol alması gibidir.

    Sonra hiç bir şey eskisi gibi olmaz, o çocuk aklınla güvendiğin kimseye güvenemez olursun, hep bir tedirginlik, kuşkuyla akmaya başlar zaman. İşte o zamanlar başlarsın gönlünün etrafına surlar inşa etmeye, işte o zaman başlarsın gönlüne ulaşan yollar üzerine kapılar dikmeye, onlarca ve yüzlerce... Her bir kapıyı kilitleyip, atarsın anahtarlarını kara deliklerine.

    Elbet bunun böyle olmasında toplumun rolü büyük, aklın başına geldiğinde çocukken oyun sandıklarının aslında her birinin bir dram olduğunu anlarsın. Ne değişen vücudunda olup biteni öğrenebilirsin, ne de değişen ruhunda. Öğrenemediğin her şey koskoca bir soru işareti olarak asılı kalır zihninin tavanında, kuşku duyar, tedirgin olur ve korkarsın.

    Sonra zamanla o diktiğin kapıların birileri tarafından çalındığını duyarsın. Açmazsın! Dersin ki; anahtarı bende değil. Bazısı açılmayınca geri döner, bazısı anahtarlarını bulmak için çabalar ama bulamaz ve o da geri döner. Bazısı birkaç kapının anahtarını bulur, açar, fakat hedefe uzanan yol uzundur ve çok daha fazla kilitli kapı vardır. Bu böyle bir müddet devam eder.

    Sonra biri daha çıkar gelir.

    İşte o ısrarcıdır, hemen gitmez, dalar ruhunun kara kuyularına. Sabırla arar kilitli kapıların anahtarlarını. Kimini çabucak bulur açar, kimini uzun süre arar, ama usanmaz. Bir zaman sonra o kadar çok kapı açar ki şaşırırsın ve sorarsın kendine; tüm bu mücadele benim gönlüme ulaşmak için mi? Takdir edersin bu mücadeleyi, birkaç kapının anahtarını da sen takıverirsin kilidinin üzerine, çabuk açıp ilerleyebilsin diye.

    Ardından kapılar bir bir açılır… Gönlünün etrafındaki surlara ulaşır o biri. Bu surları aşmak, kapı kilidini açmaktan çok daha zordur. Kurar otağını surların etrafına, ölçer, biçer, tartar. Kurar gönlünün şahi toplarını, gülleleri aşk’tan yapılan. Ve ateşler ardı ardına. Aşk gülleleri dövmeye başlar gönül surlarını, yakar dokunduğu yeri, yakar tüm şehri. Yanarsın, anlamazsın. Ve yıkılır tüm surların. Fethedilir gönlün. Teslim edersin kendini. Tüm ruhunla, tüm vücudunla.

    İşte sevgilim! O fatih sensin. Gönlümün sahibi, aşk’ımın layığısın. Ruhumu teslim aldın, bedenimi de teslim almanı bekliyorum sabırsızlıkla.

    Bu mektuba gelecek planlarımızla ilgili şeyler yazmak istemedim. Ya da bu tarihte neler yapıyor olduğumuzu. Ben bu mektuba seni yazmak istedim. Utanıp sana söyleyemediğim ya da konuşarak sana ifade edemediklerimi yazmak istedim. Yazayım ki sen de on yıl sonra sana olan tutkumdan, sana olan açlığımdan hiçbir şey kaybetmediğimi gör.

    Bu mektup on yıl sonra bize geri ulaşır mı, o tarihte hâlâ hayatta olur muyuz emin değilim. PTT’nin böyle bir uygulaması olduğunu gazeteden okuyunca heyecanla ben de yazayım bir mektup dedim. İkimiz için de eşsiz bir anı olur. Şu an bu satırları okuyorsan, demek ki ulaşmış eline. Mektubu teslim aldığında sakın bana fark ettirme, önce kendin oku, anla neler demek istediğimi, sonra beraber okuruz.

    Sevgilim, bunca yıldan sonra, hâlâ beraber olduğumuza öylesine eminim ki öylesine huzurlu ve öylesine esirim ki sana… Hadi şimdi bırak mektubu kenara, gel yanıma.

    Seni seviyorum…

    12 Kasım 2008 / Derya"

    ***
    Genç adamın ağlamaktan kontrol edemediği burnu ve ağzından çıkan sıvılar gözyaşlarıyla karışıp mektup üzerine düşmüyor, adeta yağıyordu. Akan gözyaşları on yıldır bir bütün halde bekleyen mürekkebi çözmeye başlamıştı. Kala kaldı yerinde, bir daha okudu mektubu, bir daha… Bir daha…

    Yine kapı zilinin o sevimsiz sesiyle irkildi. Mektubu katlayıp cebine koydu. Perişan ve sırılsıklam olan yüzünü gömleğinin kollarıyla silmeye çalıştı. Kalkıp kapıyı açtı.

    Gelen eşiydi: "Hayatım neyin var, ne bu halin? Çocuklar geliyor arkadan, git elini yüzünü yıka böyle görmesinler seni!"

    "Tamam" dedi ve lavaboya gitti genç adam. Musluğu açtı ve kapıyı kilitleyip askıdan bir havlu aldı. Sesi duyulmasın diye yüzünü havluya bastırıp ciğerleri ağzına gelircesine titreyerek ağlamaya devam etti.

    Tam bu sıralarda başka bir şehirde, başka bir evde, genç bir adam, adı Derya olan genç bir bayana seslendi:

    "Hayatım neden dalgınsın?"

    #özkansarı

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    12.07.2023 - 13:51

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    05.07.2023 - 20:16



    YÜZLEŞME; AŞKA DAİR, DERİN VE TEHLİKELİ MEVZULARA EL ATMA DENEMELERİ (1)

    Sevgililere ve insan ilişkilerine dair -kulak ardı- tavsiyeler…
    Hayata dair beklentileriniz, sevgi, aşk ve mutluluk meselelerinde çıtayı yüksek tutmayın… Lütfen… Sonra da “söylemedin ki…” demeyin…

    “eskisi gibi değil, eskisi gibi davranmıyor, eskisi gibi sevmiyor ya da sevilmiyor” olmamızın, ilgisiz davranmamızın, karşımızda ki kişiler tarafından “bi türlü anlaşılamaz…” oluşumuzun ya da “ yaa! Öyle değil, ben seviyorum da belli edemiyorum…” gibi görünmemizin gerçek nedeni çıtayı gerçekliğimizden, beklentilerimizden, sevgimizden ve aşkımızdan çok ama çok daha yüksek tutuyor olmamızdır…

    Sevmenin, aşkın ve insan ilişkilerinin de sürekli bir evrim; etkileşim ve değişim süreci içinde olduğunu; sevmenin bir gün nefrete dönüşebileceği… Aşkın ve birlikte yaşamanın -beceremezsek eğer- aynı zamanda bir ayrılık hikâyesi olduğu… Mutluluğun ise beklenmedik bir an da nasıl da çok büyük bir felakete ve acıya dönüşebileceği gerçeğini asla unutmadan… Hayata dair beklentilerimiz, sevgi, aşk ve mutluluk meselesinde, çıtanın kendi boyumuzu aşmasına izin vermeden, aşkın ve mutluluğun bedenimize hükmeden o meşhur sarhoşluğuyla kendimize ve karşımızdakine hesapsızca kanmadan… Duygularımızı ortalığa hesapsızca saçıp dökmeden, yerine getiremeyeceğimiz sözler ve eylemlerimizi -seçim meydanlarındaki siyasetçiler gibi- abartılı bir biçimde aşk kürsüsünden vaat etmeden çıtayı -insani -duygusal- gerçekliğimiz ve yürek boyumuz kadar tutmak, tutabilmek (duygusal olarak her ne kadar zorsa da) en ideal ölçüdür… Kanımca…

    İlişkilerde olağan dışı, gerçek üstü, insanüstü, duygusal ve dizginsiz arzuları, istekleri ve beklentileri olanları ve bu nedenle de “ ömür boyu hep mutlu ve sevinçli bir aşkla yaşadığını” ve “içindeki aşk yangınının her geçen gün daha da çok alevlendiğini” iddia edenleri -varsa eğer - ve öyleyse gerçekten, bu işin sırrını açıklamalarının da insanlığa karşı zorunlu borçları olduğunu hatırlatarak- ve sevgi ve saygıyla şimdilik bu meselenin dışında tutarak… Kanımca; gerçekliğimize uygun ve üstesinden gelebileceğimiz ölçüler saptamak ilişkilerimizde şaşkınlığımızı, hayretimizi, öfkemizi, ayrılıklarımızı, gözyaşlarımızı ve hayal kırıklıklarımızı en aza indirir, ilişkilerimizin iyiye, güzele evrilmesi ve birlikte yaşama meselesinde başarı şansımızı artırır.

    Che Guevara’nın dediği gibi “gerçekçi ol”duğumuzda, birçoğumuz için “imkânsız” gibi görünen insani ilişkileri kurmak, geliştirmek ve asıl zor olanı -hayatın zorluklarını mizaha dönüştürmeyi- kendini alaya almayı- gülmeyi-başkalarına ve kendimize karşı dürüst ve samimi olmayı, sevmeyi- aşkı-birlikte yaşamayı ve mutlu olmayı- birlikte -değişe dönüşe- başarmak kolaylaşır…

    Hadi bakalım… Mahallenin delisi olarak “aşk ve ilişkiler kuyusuna bi taş attım” Çıkarması siz, “kırk akıllıya” kalmış…

    Kalın sağlıcakla…

    Savaş Karaduman

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    05.07.2023 - 20:11

    2023 yılbaşı günü “ADINI ARAYAN ŞİİRLER” adlı dosyamda “yılbaşı dileklerim” di

    ADINI ARAYAN ŞİİRLER -9
    Yeni yıl dileklerim

    Ne güzel olurdu
    Ah! Bir anlayabilsek
    Ve sonsuza kadar kırmasak; hiçbir kalbi hiçbir yerinden
    Gözümüzden sakınır gibi sakınsak
    Korusak kollasak birbirimizi
    Kavgasız ve tasasız bir hayatın parçası olabilsek
    Savaş çığlıklarına
    Ve hamaset nutuklarına umarsız ve kayıtsız kalabilsek
    Savaşlarda ölmenin ve öldürmenin değil
    Sevgide ve aşkta; “İyi günde kötü günde…
    Yoksullukta ve bollukta… Ölüm bizi ayırıncaya dek…”
    Bir insanı sevmenin biricik kahramanı olabilsek keşke
    Göz göze otursak bir masaya… Sarılsak… Öpüşsek
    Sevgiden… Aşktan… Barıştan… Kardeşlikten dem vursak mesela
    Dilimize pelesenk olan “… Uğruna ölmek, öldürmek”
    “Beka… Millet ve devlet” ajitasyonuna yüz çevirip
    Ayakları altında ezildiğimiz devlere ve devletlere karşı
    “Aşkın varlığını, bağımsızlığını ve bölünmez bütünlüğü
    Ve sevmenin kayıtsız şartsız egemenlini koruyabilsek
    İnsanları sevmenin mutlaklığına ve üstünlüğüne ant içerek
    Aşkın huzuru ve refahı için canımızı dişimize takabilsek”
    Ve insan insana kardeş… Arkadaş… Sevgili olabilsek
    İnsan insana sevebilsek birbirimizi mesela
    Ne güzel olurdu…

    Ne güzel olurdu
    Her sabah güneşe dönebilsek yüzümüzü
    Kırk tas güneş döküp başımıza
    Bir güzel arınabilsek karanlığımızdan
    Sevinçli bir an gibi
    Birbirimizin gözlerine bakabilsek mesela
    Sarılsak -sarmaşıklar gibi-
    Kuşlar dallara… Dallar yapraklara
    Yeryüzü gökyüzüne… Nehirler denizlere… Dağlar rüzgâra
    Sen sana… Ben bana… Dudakların dudaklarıma
    Herkes herkese… Her şey her şeye…

    Aşka ve gülmeye örgütlesek birbirimizi
    Korksa… Şaşkına dönse zalimler
    Kolektif bir gülüş ve örgütlü bir aşkla yıkılsa kalesi zulmün
    Ne güzel olurdu…

    1 Ocak 2023-24 Haziran 2023 / Savaş Karaduman

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    05.07.2023 - 19:58

    SENİ ÖPMEK İSTİYORUM
    Farkında mısın,
    Bana her baktığında dudaklarında bir gülümseme.
    Hem de kendiliğinden…
    Sanki gerçek bir mücevher gibi…
    Öyle etkileniyorum ki o güzellikten.
    Hem de hiç yaşamadığım türde bir heyecanla…
    Saçma belki biliyorum ama;
    O an o gülümsemeyi öpmek istiyorum.
    .
    Doyamıyorum ki sana.
    Gözlerine kilitleniyor gözlerim.
    Orada farklı bir bakış, içten, derinden…
    Sanki cennetin kapısında olduğumu hissediyorum.
    Öyle huzur doluyum ki.
    Öyle mutlu oluyorum ki o an.
    Seni o bakışlarından öpmek istiyorum.
    .
    Canım diyorum sana, cananım,
    Bir tanem, gül tanem, nur tanem…
    Susamıyorum ki.
    Dindiremiyorum ki içimdeki coşkuyu.
    Haykırıyorum da üstelik…
    Sen ismimi söylerken bana,
    Ben sesindeki o titreşimlerden öpmek istiyorum.
    .
    Hayat bu, diyorum.
    Yaşamak bu…
    Derin derin nefes alıyorum.
    Her nefeste kokunu içime çekiyorum biraz daha.
    Seni yüreğime biraz daha yerleştiriyorum.
    Varlığın güç veriyor bana.
    Sanki içimde yepyeni bir bahar.
    O an bahar tazeliğindeki kokundan öpmek istiyorum.
    .
    Bazen çok şey söylemek istiyorsun bana.
    Ama susuyorsun.
    Suskunluğun bile o kadar çok şey söylüyor ki.
    Biliyorum, o anlarda sen de doyasıya içinde yaşıyorsun beni.
    Sadece dinliyorum sessiz cümlelerini.
    O an seni dinginliğinden öpmek istiyorum
    .
    Bazen de coşuyorsun.
    Gözün hiçbir şey görmüyor.
    Sanki farklı bir dünyadan sesleniyorsun bana.
    Sevgi dolu bir dünyadan…
    Seni seviyorum, diyorsun.
    Sana seni sevdiğimi söylerken;
    İşte o an dudaklarını doyasıya öpmek istiyorum.
    Özcan KIYICI

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    05.07.2023 - 16:07

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    05.07.2023 - 15:45

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    05.07.2023 - 13:15

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    05.07.2023 - 12:34

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    30.06.2023 - 08:31

    Ölmeme Günü

    Bir rakı masası düşünün, Can Yücel’den Edip Cansever’e, Cemal Süreya’dan Ülkü Tamer’e, Turgut Uyar’dan Tomris Uyar’a, Nezihe Meriç’ten Ferhan Şensoy’a herkes orada. Oturmak isteyebileceğiniz bundan daha iyi bir rakı masası olduğunu düşünmüyorum. 70’li yılların sonunda 26 Mart tarihinde Rumeli Hisarı’nda artık açık olmayan Avcılar isimli bir meyhanede oturur şairler. Rakılar doldurulur, beyaz kırmızı koyulur (haydari-ezme), kadehler tokuşturulur, sohbet güzel, dünya güzel.
    Her şey yolundayken masada bir kadın, bir sorunu ve tedirginliğinden bahsetmeye başlar (bu kadının kim olduğu bilinmiyor, halihazırda masada oturan bir kadın veya çiçek satmak için gelen bir çingene olduğu söylenir). Kadın vücudunun içinde dolaşan bir iğne olduğunu ve bu iğnenin kalbine batıp onu öldürmesinden çok korktuğunu anlatır. Her an bir ölüm endişesi olan kadın bu masayı çok etkiler ve bu kadın sayesinde bu masadan hiç eskimeyecek bir gelenek çıkar. Turgut Uyar garsonu çağırır ve bir büyük rakı ister. Şişeyi alıp üstünü imzalar ve yanında oturan Tomris Uyar’a verir. Sırayla tüm masa şişeyi imzalar ve şişe tekrardan Turgut Uyar’ın ellerine gelir. Turgut Uyar şişeyi ölüm korkusuyla dolu kadına uzatarak şöyle söyler: “Bu şişeyi al ve gelecek sene bu tarihe kadar sakla. Önümüzdeki sene 26 Mart’ta bu masadaki herkes seni yine bu masada bekleyecek ve senin getireceğin bu şişeyi birlikte açıp içeceğiz.” Turgut Uyar’ın bu cümleleriyle edebiyat tarihinin en unutulmaz geleneği başlamış olur; Ölmeme Günü.

    Ölmeme Günü geleneği 70’li yılların sonunda başlar ve şişe masadakiler tarafından imzalandıktan sonra her sene masadaki başka biri tarafından saklanır. Ölmeme Günü 1985 yılına kadar yaşatılır. Ta ki 22 Ağustos 1985’de Turgut Uyar ölüp, Ölmeme Gününü bırakana kadar.

    Ferhan Şensoy’un dediği gibi:
    “Ağustos yirmi iki, dediler ‘Ustan ölmüş’,
    Çok komiksin Azrail, Turgut Uyar ölür mü?”

    Turgut Uyar’ın ölümünden sonra bir daha Ölmeme Günü yapılmaz ve bize böyle bir hikaye olarak kalır. Birçok şair şiirlerinde bu hikayeye atıf yapmışlardır.

    Örneğin;

    Cemal Süreya’nın en çok bilinen dizelerinden biri olan:
    “Ertesi gün için bir şey diyemem ama, rakı içtiğin gün ölmezsin.” Ölmeme Gününe ithafen yazılmış bir dizedir.

    Cemal Süreya’nın, Turgut Uyar için yazdığı “Öldüğü gün hepimizi işten attılar” dizesi de Ölmeme Günü’nü kastetmektedir.

    Aynı şekilde Edip Cansever’in de;
    “rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
    bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda”
    dizeleri Ölmeme Gününe yazılmıştır.

    Leylaklar açacak, Kiraz da çıkacak ve “Ölmeme Günü” hep var olacak!

    Alıntı

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    29.06.2023 - 23:31

    Kırkından sonra ÂŞK ;

    Ömrü yollarda geçen iki insanın,
    bir yere yerleşme arzusudur...

    Artık pembe panjurlu ev değil,
    iki mavinin arasında, yeşil küçük bir bahçe hayalidir...

    Bir fincan kahve ve kitap kokusudur...

    Yatakta değil ruhunda sevişme zamanıdır...

    Sevgili olduğunuz için değil,
    yanındayım demek için el ele tutuşma dürtüsüdür...

    Kırkından sonra ÂŞK;

    Yorgunluğunu örtecek birinin,
    şefkatli elleridir...

    Şişeyi kafaya dikmek değil,
    şarabı kadehte yudumlamanın keyfidir...

    Gençlikten kısa,
    boşa geçen zamanlardan uzundur...

    ______Murat Ginlik

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    29.06.2023 - 22:45

    Adamın biri,
    Güneşli bir gün ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezinirken yol kenarında duran
    bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa :

    - Buraların yabancısıyım...
    Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler... yerini biliyor musun?

    Çocuk;
    Arabanın penceresini iyice açtıktan sonra :
    - Ben de buraya ilk defa geliyorum demiş.
    Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde!

    Adam ;
    Çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını? sormuş.

    Çocuk:
    - Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz?
    diye gülümsemiş.
    Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.

    - İyi ama, demiş adam ;
    bunların parktan değil de, tek bir ağaçtan gelmediğini nereden biliyorsun?

    - Çocuk ;
    Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye yanıtlamış.
    Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara.
    Hem biraz derin nefes alırsanız,
    fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız.

    - Adam ;
    Gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu.

    - Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini fark ettiğini...

    - Çocuk ;
    Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
    Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş, görmeyi o kadar çok özledim ki.
    Sizinkiler sağlam öyle değil mi?

    - Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
    Artık emin değilim, demiş.
    Emin olduğum tek şey,

    “Senin benden iyi gördüğündür.”

    Nikos Kazancakis ??

    SONUÇ ;

    Yaşamımızda ;

    - Gösterdim...
    “Gördü” anlamına gelmez!

    - Söyledim...
    “Duydu” anlamına gelmez!

    - Duydu...
    “Doğru anladı” anlamına gelmez!

    - Anladı...
    “Hak verdi” anlamına gelmez!

    - Hak verdi...
    “İnandı” anlamına gelmez!

    - İnandı...
    “Uyguladı” anlamına gelmez!

    - Uyguladı...
    “Sürdürecek” anlamına gelmez!

    Ne mutlu Akıl gözü ile gönül gözünü birleştirip, farkında olanlara...alıntı

    "Dünyada ÇİÇEK, ÇOCUK VE KUŞ olduğu sürece korkma;
    Her şey yolunda demektir..."

  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    29.06.2023 - 22:18

    Arkadaşlık, dostluk, evlilik, Âşk adı her ne olursa olsun...

    Bir ilişki de yolun sonuna gelmiş ve bu beraberliğin yürümeyeceğini anlamışsanız tamamen kesip atmalısınız...

    Her iki tarafta bu ilişkinin bittiğini ve geri dönüşün olmadığını iyi kavramalıdır...

    Artık dönüşü olmayan bir yola girildiğinin ve hayatının geri kalan kısmına onsuz devam edeceğini iki tarafta kabullenmelidir...

    Bir çoğunuza bu yanlış ve insafsızca gelse de,
    ben bunun en doğru karar olduğuna inanıyorum...

    Karşılıklı üzüntüler,
    beklentiler,
    onca yaşanmış güzel hatıraların izleri kalmış olabilir...

    Bu gayet doğaldır olacaktır da...

    Ancak yine de bunlar,
    hiç bir insanı iki umut arasında gidip gelmek kadar yoramaz ve
    üzemez...

    Gidenlerin ve kalanların arasında Aralık bırakılmış bir kapı,
    acaba günün birinde yine döner mi beklentisi,
    insanın içini daha çok acıtır...

    Bunu çok iyi bilen birisi olarak bu kadar kesin ve kati konuşabiliyorum...

    Karşılıklı bir karar alındı ise,
    her şey Yaşanmış ve bitmiştir...
    Bu karara her iki tarafında karşılıklı saygı duyması gerekir...

    Geçerken uğradım,
    Seni Merak ettim,
    eski günleri yad edelim dedim diye yazdım aradım demek çok ucuz bahanelerdir...

    Bunun her iki taraf içinde faydasından çok zararı vardır...

    Umut kırıntıları bırakmayın insanların içinde...

    Kapınızı bacanızı tamamen kapatıp öyle gidin...

    Giden gitmiş ve yaşanmış bitmiştir çünkü...

    Hayatın bir ucundan yeniden tutun...

    Dünler değil,
    yarınlar umudun olacak...

    Ertelenen her mutluluk kaybedilen bir zaman
    Olmasın yeter ki....

    Her insan mutluluğu hak ediyor çünkü...

    Kahve içelim mi?
    Sosyal medyadan Alıntı ve şiir sayfasından.
    Şehri terkediyorum mesajını aldığımda karşıma çıkan bir paylaşım 29/06/2023)


  • Dilek Karagüzel Pıtırcık
    Dilek Karagüzel Pıtırcık

    21.06.2023 - 23:44

Toplam 1360 mesaj bulundu