Beste Negâr Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • oblomov

    23.06.2009 - 23:03

    Gonçarov’un birinci sınıf bir romanının adı ve bu romana konu olan bir karakter….

  • madımak oteli

    23.06.2009 - 22:36

    “Yiğitlik midir emânet cana kıymak

    Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla koparıp karanlığa kurban etmek” dizelerini de yazdırtan Türkiye tarihinin en vahşi katliamlarından birinin yaşandığı otel…

    yiğ/itliktir saz tutan elleri yakmak…

    madımak müze olsun...

  • Şem ve Pervâne

    23.06.2009 - 01:15

    İran şehzâdelerinden Cem’in erimesini konu alan enfes bir aşk öyküsü… Lâkin, hikâye uzun ve derli toplu da hatırlayamıyorum… Firdevs’in Şah nâme’de bildirdiğine göre bir müneccimin uyarısı üzerine taa Çin diyârının nedimelerinden biri için yola düşmüş ve nihâyet Çin sarayına gelebilmiştir…

    Askerleri sur içinde misafir edilirken kendisi saraya gitmiş ve sarayın bahçesinde bir gece nedimenin nü hâlde yıkandığını izlemektedir; lâkin, günümüz röntgenciliği ve webcam olayı dışında bir niyetle izlediğinden nedimenin çıplak bedeni Cem’e ışıl ışıl ışıldayan bir mum gibi görünmüştür ve Cem bu mum ışığı kadar parlak, bir o kadar da belirsiz bir bedene duyduğu aşkı şehvet diye tanımlamamıştır… aylarca yapılan bir yolculuğun duygu dünyasında bıraktığı güzellik olarak tanımlar… Nihayetinde Nedimenin etrafında dönüp dolaşmaktadır ve Cem o günden bu yana pervâne adını alır, nedime de mum anlamına gelen şem adını alır…

    Bu iki terim bize Farslılardan miras yani…. Aşk için aşk için…

  • babam ve oğlum

    23.06.2009 - 01:12

    İzleyen herkes ağlamıştır, ama ne var ki 12 eylül’ün yaşattığı cenderenin ortasında büyüyenlere, ölenlere yurdum insanı ağlarken bir yandan da o cendereyi yaşatan darbecileri her bayram, her seyran, her seçimde gönül dolusu alkışlamıştır….

    Filmin sponsor desteği olmadan bu kadar seyirciye ulaşması da yurdum insanının “ kaliteli şeyleri” de keşfedebileceğini gösterir… Ayrıca “Babam için” adlı filmle de ismen benzerlik gösterir ki, Jim Sheridan’ı da bu sayede takdir edelim….

    Babam ve Oğlum filmi aldığı ödüllerin yanı sıra bu ülkede namusuyla da emeğiyle de film çekilebileceğini göstermiştir… Ayrıca Çetin Tekindor’un filmdeki oyunculuğu sinema kariyerinde Çetin Bey’in mirasına enfes bir katkı olarak bâki kalmıştır….

  • onuncu köy

    23.06.2009 - 01:06

    Nusret Orhan bey amca, Can/ım/sın abi; bakınız onuncu köyü buldum :)

    Efendim; bu sayfayı, doğruyu söyleyip dokuz köyden kovulan ve doğru söylemeyi fâzilet bilen tüm dokuz köy mağdurlarının köşesi ilân ediyorum; bu sayfayı idâreyi muhâkeme etmek üzere gerek saygınlıkları itibâri ile, gerekse engin müktesebâtlarından faydalanmak amacı ile çok değerli antoloji.com üyesi sayın ’’ Nusret Orhan’’ bey ve sevgili ‘’Can/ım/sın’’ ağabeyimden ricâ ediyorum, izniniz ilen… ;)

    Bizi, dokuz köyden kovanlar utansın efendim, ne gâm: yaşasın doğru söyleyenlerin ittifakı :)

    el-not: fî-yakalı sakın sen gelme; sen, doğru düşünüp doğru yazmıyorsun: hıh ilen….

  • fakir baykurt

    23.06.2009 - 01:05

    Köy enstitüsü kökenli edebiyatçılar içinde eserleri geniş kitlelere ulaşmış yazarlardan biridir Fakir Baykurt…

    Köyü, köy insanını sosyo-kültürel yapı içersinde gerçekçi gözlemlerle irdeler…

    Köylünün sevgilerini, kavgalarını yazarken hem onlardan biridir, hem de onların dışında tarafsız bir gözlemci…

    Her şeyden önce bir öğretmendir…

    80 öncesi kargaşa ortamında uzaklaşır ülkesinden ve Almanya’ya yerleşir…. Eğitim ve yazın çalışmalarını burada sürdürür…

    Kansere yakalanır; hasta yatağında bile tek kaygısı ülke gençliğinin eğitimidir…

    Açılamayan okullar, kullanılamayan kütüphaneler; bu kaygılarla 11 Ekim 1999’da hayata gözlerini yumar Fakir Baykurt….

    rahmet o’na…

  • alıntı kitap cümleleri

    23.06.2009 - 01:02

    Ölümünden 1636 yıl William Shakespeare, ‘Antonius ve Cleopatra’ isimli oyununda onu, ‘fahişe’ şeklinde tanımlamış; bir başka İngiliz Bernard Shaw’sa ‘Caesar ve Cleopatra’ adlı oyununda onun için ‘namussuz kadın’ sıfatını uygun görmüştü. Dante’ye göreyse ‘lüks ve şehvet düşkünü’nden başka bir şey değildi. İşte bu egzotik zihniyet, ‘batının’ ona bakışında hep etkin oldu. O, bir zehirli sarmaşık gibi erkeklerin ellerini kollarını bağlıyor, ‘eşsiz güzelliğiyle’ zihinlerini bulandırıp, iktidarlarını yağmalıyordu. Oysa gerçek, her zaman olduğu gibi sadeydi. Çok güzel değil, ama çok akıllı, stratejik düşünebilen ve iktidar düşkünü bir kadındı. Bir dünya imparatorluğunu kurmayı düşlemiş, ama son sahnede, hem canından hem de kendi krallığından olmuştu. Ömrünü, kendi biricik Mısır’ını, dönemin ezici gücü roma’ dan korumak için, ihanetler, suikastlar ve savaşlarla örülü bir sahnede başrol oynamaya adadı. Onun adı: Cleopatra’ydı…...

    Tarihi Değiştiren Kadınlar / Ali Çimen (Timaş Yayınları)

  • sibel

    23.06.2009 - 01:01

    Sanırım Latince lis diye bilinen çiçeğin Türkçesi…

    Bir de Kibele anamızdan kalma olabilir diye düşünüyorum… güzelim İstanbul Türkçesine uydurmak için k yi s de yapmış olabilirler…

  • yalvarmak

    20.06.2009 - 16:14

    Seninle bu aşkı kaldığı yerden
    Devam ettirelim bitmemiş gibi
    Bütün suçlarını affediyorum
    Ne olur geri dön, gitmemiş gibi

    Razıyım gönlümü yerden yere vur
    Razıyım karşımda eller gibi dur
    Bitsin bu ayrılık bitsin bu gurur
    Ne olur geri dön, gitmemiş gibi

    Ne ben söyleyeyim ne sen hatırlat
    Unut o vedayı anılara kat
    Bizimle başlasın yeniden hayat
    Ne olur geri dön, gitmemiş gibi....

    efendim, melihat gülses' den dinlenmesini salık veririm...

  • özlü sözler

    20.06.2009 - 16:03

    görmek istemeyenden daha kör, duymak istemeyenden daha sağır yoktur…

    gönderme ilen...

  • galatasaray

    20.06.2009 - 16:01

    nusret orhan bey amca; maçlar başladı mı :)

    efendim, ben küstüm galatasaray'a; bu sezon hiç yenilgisiz liderliğe oturmazlar ise asla da gönlümü alamayacaklarını ehemmiyetle bildiririm...))

    ayrıca, geç de olsa büyük sempati duyduğum Beşiktaş'ın şampiyonluğunu da kutluyorum... -yanlış olmasın, beşiktaş şampiyon olmuştu değil mi :)

  • Prof. Dr. Naida Camukova

    20.06.2009 - 15:51

    Efendim, ilk başta saygı duyduğumuzu altı çizili olarak belirtmekle beraber; henüz 25 yaşındayken profesör olan camukova’ nın inanılmaz, sıradışı, doğaüstü vs. başarılarla dolu olan yaşam öyküsünü okudukça ve dâhi insanüstü bu zekâyı takip ettikçe ‘’hadi canım bu kadar da olmaz ki’’ şeklinde tepki göstermemize sebep olan ve için için haset edip kıskandığımız muhteremdir kendileri ;)

    efendim, 25 yaşı az biraz geçtik; lâkin, olsun ne olacak acelemiz ne, umuyorum ki, sanıyorum ki, yâni zannedersem biz de prof. oluruz azmedersek, kime ne))) -hasetim devam etmekte-

  • yel yelemen kadın yelpazen boncuğu

    20.06.2009 - 15:46

    anladıysam,

    üzerime aldıysam,

    anlayan olduysa,

    üzerine alan olduysa,

    arap olsun…..

    hey haaaattt! , tövbe estağfirullâh ilen…..

  • Zühre Yıldızı

    20.06.2009 - 00:14

    Efendim, zamanında, çok eski zamanlarda Tanrı’nın huzuruna çıkan Harut ve Marut adlı iki melek (bu kutsal kitaplarda geçen isimlerin neden kafiyeli olduğu konusunu hâlâ çözmüş değilim; Davut ve Callud, Mikail, Cebrail, İsrafil, Azrail vs.) insanların tüm nimetlere karşın nasıl böyle nankör, şehvet düşkünü ve katil olabilecekleri konusunda istişâre yaparlar… Tanrı bu ya insafa gelmiş bir kere ve ademoğlunu fazla küçümsediklerini söylerler… Hattâ meleklerle bir anlaşama yapar ve onlara ademoğluna ait şehvet, hırs ve mülk edinme duygusunu aşılar onları yeryüzüne gönderir… Tabi gündüz yeryüzüne inecekler insan kılığında gece Tanrı’dan aldıkları özel bir duayı okuyup şifre yapacaklar, gece tekrar gökyüzüne çıkacaklar…

    Tanrı melekleri sınamak için onlara üç gün mühlet verecektir… Nihayet İsrail oğullarının yaşadıkları bölgenin birine, -ki, bu lut bölgesi olduğu rivayet edilir- Lut gölü çevresindeki bir kente inerler… Hemen ilk günden Zehra adında bir kadınla tanışırlar; Zehra, nam salmış bir afettir, bol bol şarap içer, seks yapar ve canının dilediğini öldüren bir kadındır… Günümüze uyarlansa ismi Sermaye Aysel, Vampir Emel ya da panter Emel vs gibi bir şey olurdu :) Neyse ki Zehra, Harut ile Marut’u ilk gün yoldan çıkarır ve ikisiyle de ilişkisi olur, akşam olur melekler mahçup mahçup gökyüzüne çıkarlar… Ertesi gün yine inerler ve Zehra dün geceki zevki yaşamaları için belâlısı olan bir genci öldürmelerini ister… İki sınanma meleğimiz bunu da yaparlar ve gece yarısı yine şifreyi okuyup çıkarlar gökyüzüne… Tanrı bu arada görüşmüyor bunlarla... Üçüncü gün indiklerinde akşam parti vereceğini söyler Zehra, akşam olduğunda şaraplar açılır afyonlar hazırlanır ve bu üçlü keyfince takılır Harut ve Marut artık cenneti dünyada bulmuş iki mutlu mesut melektir…

    İlk iki günden uyanık olan Zehra okudukları duayı ezberleyip tam gece yarısı duayı okur ve gökyüzüne çıkar… Böylece tüm günahlarından arınmış olur ve gökyüzünün en parlak yıldızı oluverir; biz, ona bugün ‘Venüs’ diyoruz… En güzel yıldızdır da…

    Ha, Harut ile Marut’a ne olmuş? .. Onlar da ibret-i âlem olsun diye Lut gölünün tavanına başları aşağı doğru sonsuza kadar asılmışlardır, Lut çukurundan hâlâ koku gelmekte ve dikkatli dinlenildiğinde sesler gelmektedir… Harut ile Marut un sesleri olduğu rivayet edilir…

    Şimdi, demek ki neymiş: boş yere eşref-i mahlûkat (yaratılanların en şereflisi) denmemiş insanoğluna… Mâdem böyle, neden hâlâ insanlara Tanrının verdiği değer verilmiyor, deyip konuyu kapatıyorum…

    Zühre’nin boy ve beden ölçülerine ait herhangi bir emâre yok, ama muhtemelen Gilbert Alexandre De Severac’ın Harem güzeli adlı tablosundaki kadın gibidir…

    Saygılar :)

  • alıntı kitap cümleleri

    20.06.2009 - 00:08

    …..Gregor, ölümü andıran derin uykusundan uyandığında ortalık alacakaranlıktı. Uyandırılmış olmasaydı bile kısa bir süre sonra şüphesi kendiliğinden uyanacaktı, çünkü kendini yeterince dinlenmiş ve uykusunu almış hissediyordu. Ama ona sanki belli belirsiz bir ayak sesiyle hole açılan kapının yavaşça kapanmasıyla uyanmış gibi gelmişti. Sokak lambalarının soluk ışıkları yer yer odanın tavanına ve eşyaların yüksek kısımlarına vurmuştu. Fakat aşağısı yine karanlıktı. Kıymetini şimdi anladığı antenleriyle çevreyi henüz beceriksizlikle yoklayarak ne olduğunu anlamak için kapıya doğru yürüdü. Sol yanı sanki baştan başa yara bere içindeydi. Öylesine sızlıyordu, acıyordu….

    Timaş Yayınları, Değişim / Franz Kafka

  • doğru bilinen yanlışlar

    20.06.2009 - 00:06

    Can/ım/sın abi; siz doğru bildiklerinizi söylemeye devam edin efendim, köy mü yok, bir onuncu köyde doğru söz elbet yerini bulur… (^.ı.^)

    ;)

  • ağlatan türküler

    20.06.2009 - 00:04

    Ellerini çekip benden yarim bugün gider oldu
    Hem sever hem sevilirdi bu ayrılık neden oldu
    Yar aşkıyla yana yana ayrı düştüm ellere ben
    Ama senden ayrı gezen yürek değil beden oldu….

  • ilhan irem

    20.06.2009 - 00:03

    Şahsen, bu şarkının sözlerini bir başkası asmış olsaydı, daha önemlisi ben de o ân dinliyor olsaydım, kömür karası gözlerime rağmen üzerime alırdım ;) ki, hâlâ bile dinlerken bana yazılmış gibi sahiplenerek, etkilenerek dinliyorum :)

    Hazır uğramışken yine bir ilhan şarkısı ile ayrılalım….

    Bence artık sen sönmüş bir güneşsin
    Bence artık sen yankısız bir sessin
    Bence artık soluksuz bir nefessin
    Bence artık herkes gibisin

    İşte hayat yine akıp gidiyor
    İşte hayat sensiz de yaşanıyor
    İşte hayat böyledir deniyor
    Zaman her şeyi siliyor
    İşte hayat yine akıp gidiyor
    İşte hayat sensiz de yaşanıyor
    İşte hayat böyledir deniyor
    Zaman her şeyi siliyor

    Öyle uzak şimdi bana, yaşadığım hatıralar
    Bir bulanık resim sanki, senle dolu dakikalar
    Bak yinede zaman zaman, düşünürsem gözlerini
    Her yanımı anlatılmaz, yemyeşil bir sızı kaplar

    âh ilen….

  • doğru bilinen yanlışlar

    18.06.2009 - 12:46

    yanıl(sa) ma(lar) ...

  • aşk

    18.06.2009 - 00:12

    anlaşılmayan veciz sözler haritasıdır aşk... -evet öyle-

  • ilhan irem

    18.06.2009 - 00:10

    Yemyeşil bir deniz
    Senin gözlerin
    Ne bir sandal
    Ne bir ada
    Boğuluyorum

    Gözlerinde menevişler
    Denizde martılar gibi
    Bakışların köpük köpük
    Sonsuzluğu anlatır gibi

    Bu bakışlar bir gün beni
    Öldürecek sevgilim
    Bu bakışlar ne zaman beni
    Güldürecek sevgilim

    (?)

  • jakoben

    15.06.2009 - 01:33

    Fransa’da Robespier’in başını çektiği zamanına göre ilerici fikir sahiplerinin oluşturanların her birine verilen ad…. Şimdilerde jakoben olmak angut kuşunun salaklığı kadar salakça bir şeydir :) Tabi her devrim kendi evlatlarını yer derler ya, jakobenler de kendi evlatlarını sonunda yemiştir… Robespierre de sonunda bu kurbanlardan biri olmuştur… Bir grup burjuva aydınının Versay’da kurdukları bilmem ne brethın kulübünün paris’e taşınmasıyla adı jakoben kulübü olmuştur… Toulon kentinin kendiliğinden İngilizlere teslim olması sonucu Fransız halkının kabaran milliyetçi öfkesini kontrolüne alan uyanık fransız aydınlarına verilen ad…

    Baböf’ü bile kurban edecek kadar gözü dönen robespierre, kendi de giyotine gitmiştir…. Neyse Allah rahmet eylesin…

    Türkiye’de jakoben olmak Fransız jakobenciliği kadar ilerici değildir; bizdeki jakobenler, sivil otoriteye dışında gizli darbe seçkinlerini destekledikleri için az dandikler… Yani madem başa geçince her şey cumhuriyet için, neden halkın irâdesini temsil etmiyorsun? ...

  • gladio

    15.06.2009 - 01:11

    Bizdeki Ergenekon kafalıların da sempatiyle baktığı İtalyan gizli operasyon örgütü… Zaten millet yazmış ne olduğunu, ne olduğunu bilmekten çok yaptıklarının hesabını sormak önemli olan…

    Bu yorumu da okuyup vatan millet sorunu hâline getirebilirler…

  • absürt

    15.06.2009 - 01:10

    Ya hû, koca bir felsefeden burada yazanların alayı mı bihaber diye beni düşündürten terim… Sartre ile varoluşun zirvesini yakalamış Camus’un “Yabancı” adlı eserini de konu olmuş, bireyin özgürlüğünü esas alan felsefenin Fransa’daki adı… Türkçe’ye saçmacılık diye çevrilmiştir Mete tunçay ve Orhan Hançerlioğlu’nun Felsefe Sözlüğü adlı eserinde….

Toplam 667 mesaj bulundu