Lisansüstü eğitim, lisans derecesi almış veya diploması alan öğrencinin ilgi duyduğu bilim dalında yüksek lisans veya doktora öğrenimi yaparak uzmanlaşma imkanı veren, alınabilecek en üst eğitim programı seviyesidir..
Lisans düzeyindeki eğitime göre, danışman, akademik çevre arasındaki ilişkinin çok yoğun olduğu, programların öğrenci ve/de yapılacak araştırmaya göre özel olarak belirlendiği, kalabalık değil daha küçük gruplarla yapılan, daha çok emek ve zamanın gerektiği ve pahalı olan bir eğitimdir :) ve tabi ki, araştırmaların multidisipliner olarak yürütülür ve kazanılan bilgi seviyesi çok daha yüksektir..
Kariyerinizi üst seviyeye çıkartmak ve mesleki tatmin için, ille de lisansüstü eğitim efendim :)
Bir hiç için koparılan büyük gürültülü hareketlerden bunalan ruhunun çalışmaktan ve mücadeleden kurtularak derûni huzuru, derûni ahengi araması, geniş mesafeleri, derin sûkutları, tabiatın gizli ve sessiz, asil cehdini seyretmesi, kendi kendini dinlemesi, çok düşünerek, çok duyarak dilin az söylemesi, vücudun az kımıldaması da güzel..
Büyük hırslarla itişip kalkışan, gözleri dönük pür galeyan bir insan kitlesi içinde mahsur kalmaktansa; sefil kalabalıkların hırslı gürültüsüne tebessümle bakmak, duymak, düşünmek, okumak, terennüm etmek de güzel…
farkında olamadıklarımız mühim değil, hayatta durduğumuz yere bakalım evvelâ ve farkındalıklarımızı belirleyip ortaya koyarak hayatı akıtmaktır önemli olan...
Bir saadet ki, yanından geçti ve onu durdurmak için dudaklarının hafif bir hareketi halinde yakalayan avcıdır ve hayatta her dakikamız uçan bir ümittir ve hayatın bütün sırrı bunların kanadındadır..Eyvah, onları tutup da özünü emmesini bilmeyenlere..zirâ, bunları bekleyen akıbet hep hüsran, hep azap, hep esef, hep nedâmettir..
eğitimini almadığı alanlarda başarılı olan, kendini yetiştiren, sırf merakından kaynaklanan bir girişimle keşifler yapabilen insanlara denir.. kimisi hiç eğitimsiz, kimiside eğitimli olup fakat, eğitimini aldığı alanda değil, farklı bir alanda başarılı olur... mesela, alman fizikçi Guericke hukuk eğitimi almıştır.. benjamin franklin, eğitimsizdir ancak o bir siyasetci, bilgin, yazar, mucittir...
osmanlı döneminde kendi kendini yetiştirmiş bu tür insanlara 'hezarfen' denilirmiş..yani efendim, bin bilim anlamına gelen hezarfen olmuş şimdilerde 'otodidakt'..
Tüm vücut fonksiyonlarının, normal seviyelerde, dengeli olmasıdır ve vücutta gerçekleşen değişikliklere karşı var olan dengenin korunmaya çalışılmasıdır…
Örnekleyelim bunu: yediğimiz besinler sonucu bol miktarda glikoz alırız...alınan bu fazla glikoz kandaki şeker miktarını artırmaktadır...yani kandaki şeker dengesi bozulur… vücudumuz derhal homeostasiyi sağlamak için, insülin salgılayarak fazla olan şekeri hücrelerde depolar…bu durum sonucunda da kan şeker miktarı normale döner..yani denge sağlanır…
stafilokok tipinde bakterilerinin, pisliğin veya kimi zaman şeker hastalığının neden olduğu, deri alt dokusunun ve yağ bezlerinin iltihaplanmasından oluşan, çabuk genişleyerek öldürücü de olabilen tehlikeli bir çıban türüdür..
1831-1885 yılları arasında yaşamış, Türk Musîkisi’nin en büyük bestekârıdır..
Sultan II. Abdülhamid Han’nın tahtta olduğu dönemdir.. padişah kendisine şu şarkıyı oku diye emir vermiştir.. Hacı Arif Bey bu emir karşısında, ‘sanatta padişah iradesi geçerli değildir’ bana böyle bir emir veremezsiniz yanıtı vermiştir.. Bu yanıt kendisinin 50 gün saraya hapsedilmesine sebep olmuştur.. 50 gün sonra, nihavent makamındaki 'Ahteri düşkün garibim, âşık-ı avareyim' şarkısını besteler ve padişah tarafından bu eseri çok beğenilir, akâbinde affedilir..
Yürek acıtır besteleri..
Hüzne boğar..
En derinlerinizi sızlatır..
‘gözleri en son girecek kanıma’.. (yanar yürek, öz ağlar)
‘şerh edemem halimi cananıma’.. (acır yürek, göz ağlar)
Hacı Arif Bey’in bu eseri hasta eşine yazdığını düşünürsek, her nağmenin kalbe temasında daha bir acı parçalanırdı yürek.. Kani Karaca’dan dinlenilmesini tavsiye ederim..
Baharı hissedemediğim
Kaygımı salamadığım dünyam
Yorgun sözleri süzüp elime
Taş atıp vurduğum sokaklar elveda
Yamaçlarında yüzdüğüm seyhanım
Kavgasında büyüdüğüm mahallem elveda
Okey taşlarının tavla zarlarının
Müzik fonu oluşturduğu her insan
Gözlerimi yaşartan şerefsiz
Ve dudaklarımda dans ettiğim sevgilim elveda
Büstünü parçalayıp insanlığın
Samimi gülüşleri savurtan dudak
Ve yol geçen hanına dönüşen
Bu sanat bu edebiyat elveda
Güneş yakalanacaksa eğer
Sana söz veriyorum
Kopartıp her bir ışının
Her bir rengini sunacağım sana
Ve şuna inan ki sevgilim şuna inan
Diyeceğim merhaba..
halâs
02.11.2008 - 15:08kurtuluş, azâd edilme..
kader
02.11.2008 - 14:58ilahî kudret..
kader
02.11.2008 - 14:57çizgilerini kişinin tam da kendisinin çizdiği, mukadderâttır..
lisans üstü eğitim
02.11.2008 - 14:46Lisansüstü eğitim, lisans derecesi almış veya diploması alan öğrencinin ilgi duyduğu bilim dalında yüksek lisans veya doktora öğrenimi yaparak uzmanlaşma imkanı veren, alınabilecek en üst eğitim programı seviyesidir..
Lisans düzeyindeki eğitime göre, danışman, akademik çevre arasındaki ilişkinin çok yoğun olduğu, programların öğrenci ve/de yapılacak araştırmaya göre özel olarak belirlendiği, kalabalık değil daha küçük gruplarla yapılan, daha çok emek ve zamanın gerektiği ve pahalı olan bir eğitimdir :) ve tabi ki, araştırmaların multidisipliner olarak yürütülür ve kazanılan bilgi seviyesi çok daha yüksektir..
Kariyerinizi üst seviyeye çıkartmak ve mesleki tatmin için, ille de lisansüstü eğitim efendim :)
hayatın aktığı yerde farkında olamadıklarımız
01.11.2008 - 19:45Bir hiç için koparılan büyük gürültülü hareketlerden bunalan ruhunun çalışmaktan ve mücadeleden kurtularak derûni huzuru, derûni ahengi araması, geniş mesafeleri, derin sûkutları, tabiatın gizli ve sessiz, asil cehdini seyretmesi, kendi kendini dinlemesi, çok düşünerek, çok duyarak dilin az söylemesi, vücudun az kımıldaması da güzel..
Büyük hırslarla itişip kalkışan, gözleri dönük pür galeyan bir insan kitlesi içinde mahsur kalmaktansa; sefil kalabalıkların hırslı gürültüsüne tebessümle bakmak, duymak, düşünmek, okumak, terennüm etmek de güzel…
farkında olamadıklarımız mühim değil, hayatta durduğumuz yere bakalım evvelâ ve farkındalıklarımızı belirleyip ortaya koyarak hayatı akıtmaktır önemli olan...
o ânı ıskalamak
01.11.2008 - 19:28o an, öyle bir andır ki..
Bir saadet ki, yanından geçti ve onu durdurmak için dudaklarının hafif bir hareketi halinde yakalayan avcıdır ve hayatta her dakikamız uçan bir ümittir ve hayatın bütün sırrı bunların kanadındadır..Eyvah, onları tutup da özünü emmesini bilmeyenlere..zirâ, bunları bekleyen akıbet hep hüsran, hep azap, hep esef, hep nedâmettir..
tevessül etmek
01.11.2008 - 19:17kelime anlamı, 'vesile etmek' tir... tevessül; bir amel vasıtası ile maksada yaklaşma ve ulaşmaya çalışmaktır...
şimdilerde 'yönelmek' manâsında kullanılarak izâh edilir amel..
asfiyâ
01.11.2008 - 18:56'kimi tevbe eder asfiyâ olur; kimi inat eder eşkiyâ olur' tümcesinde geçer..
asfiyâ
01.11.2008 - 18:54Peygamber Efendimizin yolundan giden, ilim ve takvâ sahibi velî kullar..Allahü teâlânın evliyâ kulları..
yanlızlık
01.11.2008 - 18:27yalnız, yanlış yazılmış bir terimdir bu :)
kökü, 'yalın olmak' tan gelir ve doğru yazılışı 'yalnızlık' tır..
mutluluğun rengi
31.10.2008 - 02:10mûtmaîn kalplere sormak lâzım gelir efendim, ne renk ola ki...
otodidakt
31.10.2008 - 01:56eğitimini almadığı alanlarda başarılı olan, kendini yetiştiren, sırf merakından kaynaklanan bir girişimle keşifler yapabilen insanlara denir.. kimisi hiç eğitimsiz, kimiside eğitimli olup fakat, eğitimini aldığı alanda değil, farklı bir alanda başarılı olur... mesela, alman fizikçi Guericke hukuk eğitimi almıştır.. benjamin franklin, eğitimsizdir ancak o bir siyasetci, bilgin, yazar, mucittir...
osmanlı döneminde kendi kendini yetiştirmiş bu tür insanlara 'hezarfen' denilirmiş..yani efendim, bin bilim anlamına gelen hezarfen olmuş şimdilerde 'otodidakt'..
şüphe
30.10.2008 - 21:38en olmayacak ve mantıksız ihtimallere bir hakikat çeşnisi verdiren duygu..
Buhran
30.10.2008 - 21:03hayatın dar boğazında, ruhun paslanması, küflenmesi sonucu kalbe hâsıl olan ani isyanların tecellisidir..
Huceste
30.10.2008 - 20:05hayırlı, uğurlu, kutlu..
anlam ve söyleniş şıklığı açısından güzel bir bayan ismi...
homeostasis
30.10.2008 - 19:49Tüm vücut fonksiyonlarının, normal seviyelerde, dengeli olmasıdır ve vücutta gerçekleşen değişikliklere karşı var olan dengenin korunmaya çalışılmasıdır…
Örnekleyelim bunu: yediğimiz besinler sonucu bol miktarda glikoz alırız...alınan bu fazla glikoz kandaki şeker miktarını artırmaktadır...yani kandaki şeker dengesi bozulur… vücudumuz derhal homeostasiyi sağlamak için, insülin salgılayarak fazla olan şekeri hücrelerde depolar…bu durum sonucunda da kan şeker miktarı normale döner..yani denge sağlanır…
hayâl-i yâr
30.10.2008 - 18:28aşksızlık, yâr eksikliği, yâre duyulan eksiklik dersek yanlış olmaz..zira Hayâli böyle der..
Hey ne müşkil kâr imiş âlemde yâr eksikliği
Cânıma kâr eyledi bî-ihtiyâr eksikliği
hayâl-i yâr
30.10.2008 - 18:14sevgilinin hayâlidir, umududur..
şirpençe
30.10.2008 - 15:33stafilokok tipinde bakterilerinin, pisliğin veya kimi zaman şeker hastalığının neden olduğu, deri alt dokusunun ve yağ bezlerinin iltihaplanmasından oluşan, çabuk genişleyerek öldürücü de olabilen tehlikeli bir çıban türüdür..
Hacı Arif Bey
30.10.2008 - 14:391831-1885 yılları arasında yaşamış, Türk Musîkisi’nin en büyük bestekârıdır..
Sultan II. Abdülhamid Han’nın tahtta olduğu dönemdir.. padişah kendisine şu şarkıyı oku diye emir vermiştir.. Hacı Arif Bey bu emir karşısında, ‘sanatta padişah iradesi geçerli değildir’ bana böyle bir emir veremezsiniz yanıtı vermiştir.. Bu yanıt kendisinin 50 gün saraya hapsedilmesine sebep olmuştur.. 50 gün sonra, nihavent makamındaki 'Ahteri düşkün garibim, âşık-ı avareyim' şarkısını besteler ve padişah tarafından bu eseri çok beğenilir, akâbinde affedilir..
Yürek acıtır besteleri..
Hüzne boğar..
En derinlerinizi sızlatır..
‘gözleri en son girecek kanıma’.. (yanar yürek, öz ağlar)
‘şerh edemem halimi cananıma’.. (acır yürek, göz ağlar)
‘çare bulunmaz bilirim yareme’.. (parçalanır çaresiz yürek, yerle yeknesâk)
Hacı Arif Bey’in bu eseri hasta eşine yazdığını düşünürsek, her nağmenin kalbe temasında daha bir acı parçalanırdı yürek.. Kani Karaca’dan dinlenilmesini tavsiye ederim..
Efsûs
24.10.2008 - 13:48efsûs: yazık, eyvah..
Eşgi var idi Şehriyar’ın gülli çiçekli
Efsûs ki geza vurdi hezan oldi bahâri
Şehriyar ve peri’nin aşkının anlatıldığı gazelin son beytinin şerhidir;
'Şehriyar’ın güllü, çiçekli bir aşkı vardı. Ne yazık ki kaza vurdu, baharı hazan oldu'..
efsûs ki efsûs..
zira
24.10.2008 - 02:10'çünkü', 'şundan dolayı', manâsında kullanılır..
benim çok kullandığım bir terim, zira düşünceyi örneklendirip pekiştirmek gerekiyor efendim :)
elveda
22.10.2008 - 18:35Baharı hissedemediğim
Kaygımı salamadığım dünyam
Yorgun sözleri süzüp elime
Taş atıp vurduğum sokaklar elveda
Yamaçlarında yüzdüğüm seyhanım
Kavgasında büyüdüğüm mahallem elveda
Okey taşlarının tavla zarlarının
Müzik fonu oluşturduğu her insan
Gözlerimi yaşartan şerefsiz
Ve dudaklarımda dans ettiğim sevgilim elveda
Büstünü parçalayıp insanlığın
Samimi gülüşleri savurtan dudak
Ve yol geçen hanına dönüşen
Bu sanat bu edebiyat elveda
Güneş yakalanacaksa eğer
Sana söz veriyorum
Kopartıp her bir ışının
Her bir rengini sunacağım sana
Ve şuna inan ki sevgilim şuna inan
Diyeceğim merhaba..
elveda
22.10.2008 - 18:33son veda..
'merhaba' nın son noktası..
Toplam 667 mesaj bulundu