Hayatı yaşamaya değer kılan şey nedir? İnsan ne için yaşar? Mutluluğa ulaşmak mıdır hedef, yoksa anlam ve gaye edinmek mi? Dertsiz tasasız bir hayat pekala anlamdan vareste olabilir. Anlamlı bir hayat ise pek çok mutsuzluğa katlanmayı gerektirebi ...
02.11.2024 - 14:19
?si=bKHgyuikuhDmpUP5
02.11.2024 - 14:01
Bir kadın gördüm,
Havanda ışık dövüyordu...
02.11.2024 - 14:00
Dünyaya adım atan ilk insan sen degilsin.
Yeryüzü sana dar geliyor, sığamıyorsun ama balığın karnındaki degilsin.
Göğün sanki küçücük, hep karanlık ama o derin kuyunun dibindeki de degilsin.
sızlayan yaraların var ama dünyaya babasını kaybetmis olarak gözünü açan o küçük degilsin. Zaman senden çok önce akmaya başladı. Dünya senden önce de dünyaydı. Milyarlarca insanın derdi, kederi, gözyaşları, acısı senden önce sindi bu dünyanın dağına taşına. Devrilmemek için duvarlara tutunuyorsun ya, geçmişten kalma milyarlarca insanın parmak izi dokunuyor parmaklarına. Yalnız değiliz. Senin daha başında olduğun yolda, benim ayak izlerim var. Elindeki gülün dikeninin başka elleri kanatmışlığı var. Kalbine hiç geçmeyecek gibi yerleşen sızının, birçok kalpte iyileşmişliği var..
İzdiham - Sayı 54 (Ocak-Şubat 2024)
02.11.2024 - 13:51
?si=yKtNoAgkmhla40PZ
02.11.2024 - 13:49
Bazen hiç bir şey düşünmek istemiyor insan
Bir gün batımı,
Meltem rüzgarları savururken yaprakları,
Bir yağmur sonrası, toprağın öbür alemden gelen kokuları hatırlatırcasına, nazlı nazlı rüzgara emanet edişi üzerindeki asırlık yükü..
Aslında hiçbir şeyin çokta önemli olmayışı,
Varlık ve yokluğun bir anlık sayhâda gizlenişi,
Uzaklara duyulan özlem…
Belki bir yerlerde bulduğumuz huzuru yeniden arayış…
Bir zamanlar sahip olduğumuz o gönül’e yeniden sahip olma tutkusu…
Hiç duymayacağını bile bile derin bir nefes alış verişte, ne var ne yoksa bırakıvermek bir köşeye…
? Gelin bir yürüyüşe çıkalım…
Kulağımızda bir müzik,
Çokta umurumuzda olmadan dünya,
Hiç geçmemiş gibi bu kaldırımlardan,
Hiç tatmamış gibi o derin acıyı kalbimiz…
Gelin bir nefes alalım
Belki de son nefesimiz…
Hani diyor ya Dücane
"...insanın sadece hatırlamaya değil, unutmaya da ihtiyacı var."
? Unutalım öyleyse....
Hem gelin size bir hikaye anlatayım,
“Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı.”
Bir sona ne hâcet efendim,
susayım da dünya biraz dinlensin… !
???
02.11.2024 - 13:41
Bir emanet kor verilmiş ellerime . Emanet bana ben sana emanetmişim . Bu çağa ayrı, tuttuğum kora ayrı canım yanmış . Tuttuğum kordan mıdır bilmem herkes için ayrı ayrı yaratılan izler bende kalmamış.
karışmışım sana .
Sonu olan her şeyden uzak tutmuşum seni meylim kalmamış dünyaya . Vazgeçmişim daha önce yaşamaya değer gördüğüm her şeyden . Elle tutulur bir avuç toprak kalmış geriye. Sen bir avuç topraktan yayılmışsın bütün yeryüzüne ...
02.11.2024 - 13:18
?si=lgAbiS9HR77oBWZN
02.11.2024 - 13:17
Bazen insanın aklına gelmeyen şey başına geliyor…
Bir anda dünyada hiç yaşamadığı kadar mutlu olup içi içine sığmıyor, sonra kendisi için eşsiz olan bu hâl ansızın tersine dönüyor…
Çok değil yalnızca yirmi beş milimetrelik bir boşluktur dolmasını istediği…
Ve bir kalp atışının dünyadaki tüm şarkılara bedel olabilecek şekilde ritimlenmesidir…
Peki o ritim ansızın duruverir ve sizi yapayalnız bırakıverirse, olanca çaresizliğinizle.
Öyledir ya terminaller, düğün salonlarından daha samimi sarılmalar görmüştür,
ve hastane duvarları, cami duvarlarından daha fazla inanan…
Bir kalp atışını kaybetmek...
Giden, dünyadaki tüm tınılarıda ardında götürür…
Aklınıza bir soru takılır sonra, Bir parçanız sizi hep cennette bekleyecek midir, yoksa o parça sizi hiç tanımamış mı olacaktır ?
Oturmuş göğü seyrediyorum, tüm lafızlar birleşiyor dilimin üzerinde ve sessizce en acı mısramı yazıyorum…
“leyâl müzlim, atî müzlim, hatvem bî-takat artık
âsuman giryeye durmuş ,vuslatı müebbete bıraktık”
???
26.10.2024 - 20:20
Kıyısız kaldıysanız eğer kıyılarınızı sizden alanlara değil, Size sonsuz kıyılar vâdedene koşun...
26.10.2024 - 20:09
hani bazen eğridir yaşam. tutulmaz bir ucundan. sapakları boldur. bir çıkmaz sokakta yakalar seni. ne yapacağını bilmezsin. adına çaresizlik derler. ama aslında sadece, eğridir yaşam.
dokunmaya kıyamadığımız bahçelerimiz talan edilir bazen. çiçeklerin başı ezilir. ağaçların dalları hoyratça koparılır. a gülüm kuş uçmak istemez o bahçenin göğünde. ve bulutludur daima güneş saklar yüzünden. yağmur ağlar ve sen ağlarsın gülüm. neden? neden dersin ve bazen sadece eğridir yaşam.
lakinlerle bezeli cümleler kurarsın. "lâkin, o öyle olmayacaktı." lâkin o, öyle oldu. kıvranırsın olduğun yerde. dizlerini kaburgalarını kırmak istercesine göğsüne bastırırsın. lâkin... evet, lâkin. duvarlar üzerine gelir, gülkonmazım. sesin yankı bulur ve bulur sesini sen yine de lâkinli cümlelerle avutursun kendini. bağlarsın boynuna bir urgan ve lâkin... oysa bazen sadece, eğridir yaşam.
dalgalar boyunu aşar. deniz boğmak istercesine yutar nefesini. ey gök, bas bağrına beni diye yalvarırsın. dört bir yanın mavi, istesende sesini duyuramazsın. cezadır. belki ödül. nereden baktığınla kalırsın. ya yüzersin ya batarsın. ciğerlerine dolmuş sularla ölmeye yaklaşırsın. deniz çeker ve sen çekilirsin. bir dalga dersin, bir dalga... oysa bazen sadece, eğridir yaşam.
kırlarda koşup, bataklıkta yok olanlara...
bazen sadece, eğridir yaşam.
NEFES NEFESE KALMAKTIR YAŞAMAK.
26.10.2024 - 20:04
yaşamak,
debeleniyor içimizde,
farkındayız.
tohum ektiğimiz toprağa tenezzülümüz düşmüyor artık, bir su damlasının suretinde. acı çekiyor sevgimiz yeterince kıymet görememekten. o kuş, kafesinde ağlıyor bir gün yüzü görememekten. çılgınca değil mi? insan, insanlığını yitiriyor. yaşam ekseni kayıyor ne gelir elden?
tutun artık şu ipleri, gökyüzü kayıyor elimizden. bulutlar kara örtü gibi çullanmışken üzerimize ve asi güneş valizini toplamışken, içimizi titreten yaşama hevesi yok olmaya yüz tutmuşken, kedi köpeği dost bilmişken, insan insanın yurdunu gasp etmişken ve her an bir Filistinli çocuk dünya üzerinden yıldız gibi kaymışken, ipleri sıkı sıkıya tutmak gerek. yok olan insanlığı bulup, yakasından silkmek gerek.
tutun artık şu ipleri.
24.07.2024 - 09:55
çiçeklerle bezeli yollarda, titreyen dizlerle yürümenin acısını bilirim ben. burkulmaya meyilli bileklerle çiçekleri korumanın hazin güçlüğünü ezber ederim.
yaz ortasında hırka taşımanın yükünü omuzlarım bilir ancak.
yağmurlu bir günde şemsiyesiz kalışı eza görenlere hürmeten tenim kollarını açarak sarmalar yağmuru.
toy yüreklerin ortasında bir çiçek büyütmeye kalkışırım. incitmekten korkarak sürülen bir hayatın sonucunda kalbimin parçalarını yine çiçek tarlamdan toplarım. çeşit çeşit çiçek kokuları. parçaları, topukları delen yürek parçaları. kimsenin görmediği köşelere düşen göz yaşları.
çiçek ve çiçekler,
yaz ve hırkalar,
yağmur ve tenden saçaklar,
parça parça yürekler,
silik bir siluet ve işte ben oradayım, tam o nokta da, görünmez ama orada! içli bir nida, neredesin kendimden kaçarken kendimi kaybettiğim?
hayatımın orta yerine dinamit döşeyen hatalarım, çiçeklerime zarar vermeyin, onlar benim son canlarım.
24.07.2024 - 09:49
Ölüme Bir Kala
____________________
Ölmek, en acı çektiren fiildir. Canınızı çıkarana kadar yakanızı bırakmaz ve canınızı çıkardıktan sonra da yakanızı bırakmasının pek bir manası yoktur. Sayılı günlerin ardından ki bize çok da sayılı gelmez. Çünkü hiç ölmeyecek gibi yaşayanlardanız kapımızın eşiğinden dahi geçmesini istemediğimiz ölüm gelir ve nazikçe kapıyı çalar.
Aman canım, ne abarttın diyoruz bazen. Ölmek dediğin nedir ki? Ölmek dediğin nedir sahi? Son kez nefes almak mı? Kalbinin durması mı? Organlarının artık işlevsiz kalması mı? Nedir ölmek? "Ölmek, yaşamaktır ve ölüme daima bir vardır." Bir yıl sonra, bir ay sonra, bir dakika sonra, bir saniye sonra, bir salise sonra. Sonra? Sonrası? Ölüm. "Şimdi, ölüme bir kala, ne yapmalı?" Baban bile öldüyse ölüm saf gerçektir ve o dakikadan sonra ölüme daima bir dakika kalmıştır. "İçimde hep kalmıştır, sayko giyinip sokak müziği mi yapsam?" Son demler, her zaman en verimli geçirilmek istenen demlerdir. Hayatın kırk yılı fuzuliyatla geçtiyse son on yılı müthiş aksiyonlarla dolu bir verimle geçmek zorundaydı. "Aman canım, ne derler sonra! Nezih bir dergi de yazar ol, sonra çık sokak şarkıcısı ol. Hoş ikisi de sanat ama edebiyat ağır gömlek canım." Pencere kenarında hayatı sorgulamak da çoğu zaman bu evrelerde başlar. Zamanı tutmak ister pencere kenarından. Hatta olta atıp güneşi tutmak istersin ve sağlam bir tutkalla gökyüzüne yapıştırmak istersin. Öleceksin sonuçta, bundan büyük mesele mi var? Çaresi neyse bulmalı ve ölüme koca bir set çekmelisin. "Dünyayı mı gezsem? O kadar para ne gezer... Parasız gezilmiyor mu saki? Bisiklet alıp sürerim. Bacaklarımda ki ödemlerle ne sürülür şimdi!" Sayılı süre ve artık sayısız plan vardır. Geri sayım tuşuna daha sen doğarken basılmıştır fakat dank etme süresi takriben kırk elli yılı buluyor. Eh, bu raddeden sonra da yapılan tek şey plan yapmak ve plan yapmak. Uygulamaya gelince... "Çay bahçesi mi açsam? Böyle nezih, kitaplarla bezeli... Aman canım para yok dedik ya!" El kol bağlanıyor işte. Her hayal uygulansaydı dünya da mutsuz insan mı kalırdı canım! E ne yapacağız o zaman? "En iyi yaptığım işi yapacağım elbet. Tabi ya!" Muhakkak. Hayatının geri kalanını erbabı olduğun işi ipte cambaz oynatır gibi oynatacaksın ve kuvvetli bir alkış kopana kadar durmayacaksın.
Feridun, içindeki kuvvetli istekle uzandığı yatağından kalktı ve çekmecesinin gözünden başından bir iki sayfa şiir yazdığı defterini aldı. Temiz sayfasını açtı ve deftere takılı kalemi çıkardı. Büyük harflerle Ölüme Bir Kala yazdı. İyi, hoşta, kalanına ne yazacaktı? Zaten en kolayı başlık atmaktır. Altını dolduramadıktan sonra başlıklar neye yarar kuzum? Hayat gibi işte. Başlık atılmış bir sürü hayat var fakat altı dolu olan çok az hayat var. Kimse ne yaşadığını bilmiyor fakat yine de yaşamaya devam ediyor.
İçinde kıvranan hislere güvenerek sandalyesini çekip oturdu ve ilk sayfayı büyük bir iştahla yazmaya başladı.
"Güneş her sabah batmak için doğarken, ölmek için doğan insanlar neden ibret almıyorlar? Her yeni doğan gün, günün sonunda ölüyorken, insan neden hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor? Yarınlarla kurulu bir sürü planımız varken saniye sonra ölebileceğimizin hesabını neden kimse yapmıyor? Yaşamak üzerine kurulu bu dünya üzerinde ölmek konulu sözler etmem en çok kimin canını yakıyor, benim mi yoksa yaşayanların mı?
Her insan başkalarının sonunu kıymetli bir kalemle yazarken aynı kalem kendi sonunu yazmaya gelince duruyor işte. Çünkü hiç kimse ölmek için cesaretli değil. İnsan, sonunu bilmediği yoldan ve içini bilmediği karanlıktan korkar. Ölüm; sonu bilinmeyen bir yol ve içi bilinmeyen bir karanlıktan ibaret. Ve bizler bu ikisinden delicesine korkuyoruz. Yaşamak, şöyle dursun, yaşadığımızı sanıp her gün, azar azar ölüyoruz. Çünkü korkuyla yaşam aynı dengede duramayacak kadar zıtlar. Korkak olan insan yaşayamaz ve insan, öleceği için daima korkar. Fakat yine dünya yaşamak üzere kurulu. Herkes iyi hayatlar yaşamak için süslü hayaller kuruyor. Kaliteli bir yaşam için var güçleriyle çalışıyorlar. Fakat yine de bilmeliler ki kitabın son noktasını daima ölüm koyar."
Noktayı koyduktan sonra hayattaki en kıymetli eşyasına dokunuyormuş gibi şefkatle okşadı yazdığı sayfayı. Ölümü için fazla estetik bir son yazıyordu.
Defterini kapattı ve kalemini de üstüne koydu. Çekmeceye geri koymadı. Çünkü her an yazacak ve her an ölecek gibi yaşayacaktı.
08.03.2024 - 00:12
Şaire arkadaşımız Bayan Hülya Yılmaz
** DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN **
07.03.2024 - 12:39
Yola çıktın çünkü dünya senin için yerleşmeye değmez. Çünkü uzakların fısıltısı başını döndürüyor. Yaraların sadece yolda olmakla şifa buluyor. İçindeki boşluğu sadece yol onarıyor. Yola çıktın çünkü bir yaran var.
Doğduğun günden beri ruhun sızlıyor. Sen de diğerleri gibi kendini zamanın o büyük kahkahasına bırakabilir ve hayatı, emniyet şeridinden giderek yaşayabilirdim. Ama o zaman yeni denizleri kim bulacaktı ha? Yeni öykülerde ve yeni insanlarda kim ısınacaktı? İçin nasıl zenginleşecekti.
Dışarıda çağlayan bir macera var, ruhunu ona katman gerek. Onunla çağlaman, bir âlem olup akman gerek. Sen ey yolcu, Simurg kuşunun kendisisin. Hem padişahsın hem kölesin.
Bugün doğum günüm. Bir yıl daha geçti sürgünler diyarında. Başkentler başkentine biraz daha yaklaştım sanırım.
Keçi inadımı hesaba katmadan, âsi bir isyankar oluşumu görmezden gelerek,
İçimdeki ürkek ceylanı
Romantik prensesi
Ağlak anneyi
S E V İ Y O R U M
Her halime binlerce hamd ve eyvallah...
07.03.2024 - 11:17
?si=AyazwnMi6cdTsPbP
07.03.2024 - 11:16
Yıllar geçtikçe daha çok seviyorum susmayı. Ya da kendimi tanımak için çıktığım bu yolculuktan öğrendiğim en güzel ders bu oldu bilmiyorum. Şimdi heybeme bakıyorum da hep sustuklarımı atmışım içine. Konuştuklarım benden değilmişcesine. Konuştuklarımdan çok, sustuklarımı biriktirmişim. En büyük zenginliğim buymuş meğer. Gittikçe ağırlaşıyor bu yüzden heybem. Yıpransada, eskisede onarmayı seviyorum onu. Taşıdığı şeylerin her birinin ve en başta heybemin hatırına kahrımı çekti ya yıllardır. " Bu da içine içine atılır mı ey şaşkın " demedi hiç bana. Bazen bakmaya yüzüm olmadı da elimi uzattığım gibi açtı içini, " SEN TAŞIMA, BEN TAŞIRIM " dedi. Ey benim kıymet bilen heybem. Nasıl da anladın beni, ne çok dertleştik seninle. Bak bu günde susuyorum. Konuşmaya değer birşey kalmadığını hissediyorum. Her gün uyandığım bu kirli dünya , çocuklara zulmediyor. Birilerinin feryat ettiği bu dünyada konuşmak utandırıyor beni. Yemek yerken utanıyorum. Ayağıma çorap giyerken utanıyorum. Gerçek bir kıyamın hasretiyle yanıp tutuşurken, onlara bu çağın insanlarının sağır, dilsiz ve hatta kalpsiz olduğunu nasıl söylerim?
İşte bu yüzden, bugün de utancımdan susuyorum. Sen yine koy içine sustuklarımı heybem. Bunları da bil isterim.
Muhabbet müebbed....
22.08.2023 - 00:40
22.08.2023 - 00:38
Bazen gönülde dinginlik ister,
Düşer yollara...
22.08.2023 - 00:37
22.08.2023 - 00:32
Biraz nostalji
Ah şu eskimeyen eskiler...
15.07.2023 - 07:40
Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın
12.06.2023 - 01:05
Göz serabın, serap suyun denginde
Pembe zail, rüya katran renginde
Artık yelken açmaz oldu düşlerim
Gemi sudan, su karadan enginde....
12.06.2023 - 01:03
Gül gördüğü yağmur düşünü hayra yorar mı?
Toplam 346 mesaj bulundu