Kimse Siz Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antolo ...

  • can tanrıyar

    06.10.2006 - 10:09

    Şaşırma mimiklerini abartan,kirpiklerindeki bol maskara ile dikkatimi çekmiş televizyoncu.

  • candy shop

    06.10.2006 - 10:07

    Şarkının sözleri kilple beraber Türkçe altyazı ile verilse yayınlandığı kanalı kapattıracak şarkı.

  • bülent polat

    06.10.2006 - 10:06

    Cem Yılmaz'ın doğulu versiyonu.Dizilerde çok başarılı bulmama rağmen, katıldığı birkaç canlı şov programında sergilediği ukala tavırları nedeniyle gözümden düşmüş oyuncu.Yeteneklisin evet ama böyle kibirli havalara girmen için kırk fırın ekmek yemen lazım diyesim geliyor karşılaşırsak.

  • Burak Kut

    06.10.2006 - 10:03

    Hele şükür unutuldu.O neydi ööle yaw.

  • böylesi görülmedi

    06.10.2006 - 10:02

    Şaka anlayışı çok değişmiş.Öğrenci derste öğretmenin pantolonunu indiriyor,sınıfça histerik kahkahalar atılıyor.Bu ne terbiyesizliktir.

  • bedri koraman

    06.10.2006 - 09:59

    Çocukken çizdiklerini çok utanarak okuduğum,kadınları çok güzel,erkekleri çirkin çizen karikatürist.

  • ayça tekindor

    06.10.2006 - 09:57

    Kafede çay söylediğinde garsonun' degajene mi gelsin abla' esprisine maruz kalmış çılgın kadın.

  • ayrılık şarkıları

    06.10.2006 - 09:55

    Varsın böyle geçsin yalancı günler,
    Varsın canımı alsın yine yalnızlık.
    Seninle doluyken baktığım dünler,
    Yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık...

  • ayrılık şarkıları

    06.10.2006 - 09:48

    Fikrimden geceler yatabilmirem,
    Bu fikri başımdan atabilmirem.
    Neyleyim ki sana çatabilmirem,
    Ayrılık...Ayrılık aman ayrılık...
    Her bir dertten olar yaman ayrılık.
    Uzundur hicrimden kara geceler,
    Bilmirem ben gedim hara geceler,
    Vuruptur galbimden yara geceler.

    Ayrılık...Ayrılık aman ayrılık...
    Her bir dertten olar yaman ayrılık...

  • saçma espriler

    03.10.2006 - 09:43

    George Clooneyi çooook sevdiiim, o beni hiiiç sevmiyooooorr...

  • Napoleon Bonaparte

    21.09.2006 - 12:07

    Napolyon Buanoparte, 1769 yılında Korsika'nın Ajaccio Şehri'nde doğdu. Carlo Buanoparte ile Marie Letizia Ramolino'nun ikinci oğullarıdır. Öğrenimini Brienne'de bir okulda yaptı; sonra Paris'teki Askeri Akademi'ye yazıldı. 1785'te Valence'daki topçu alayına katıldı. 1794'te İtalya'daki topçu birliklerinin komutanlığına getirildi. Paris'teyken Jakoben çevrelerle ilişki kurmuş olduğu anlaşıldığından, La Vendee'ye gönderilmek istendi; bunu kabul etmeyince, görevinden alındı. Paris'e döndükten sonra, Konvansiyon'a karşı hareketi bastırmak için, Paul François Barras ile Lazare Carnot'un kuvvetlerine katıldı. Olaylar kısa zamanda gelişerek yeni bir anayasanın ve Direktuvarlık'ın doğmasına yol açtı.

    Napolyon, 1795 Ekim'inde Fransa'daki ordunun başına getirildi. 1796 Şubatında da İtalya'daki ordunun başkomutanı oldu. Bu arada General de Beauharnais'in dul karısı Josephine ile evlendi. 1796 Nisan'ında ilk İtalya seferini yaptı. Bu sefer, Napolyon'un ününü yaydı. Stratejik ustalığın bir şaheseri sayılan İtalya Seferi, büyük başarı ile sonuçlandı. İmzalanan Campo Formio Antlaşması ile Venedik Cumhuriyeti İtalya'ya bırakılıyor, karşılığında da Belçika ve İyon adaları alınıyordu. Bu önemli siyasi olayla Devrim Cumhuriyeti, Avrupa'nın en tutucu devleti olan Avusturya'ya gücünü göstermiş; Napolyon da İtalya'daki Fransız yönetimini kabul ettirmiş oluyordu.

    Napolyon, Paris'e döndükten sonra, Direktuvarlık tarafından İngiltere'yi ele geçirmekle görevlendirildi. Direk İngiltere'ye saldıracağına, İngiliz etki alanının en can alacı noktasına saldırmayı uygun bulan Napolyon, Mısır seferine çıktı. Akdeniz'deki İngiliz Donanması'nı yenilgiye uğrattı, Malta'yı aldı. 1798 Temmuz'unda da İskenderiye'ye girdi. Piramitler Savaşı'nda Memlükleri yendi. Ancak Horatio Nelson yönetimindeki İngiliz Donanması, Fransız Donanması'na saldırarak gemilerini batırdı. Nelson'un başarısı üzerine İngiltere, Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya, Fransa'ya karşı birleştiler. Birleşik Ordu, Rus Generali Alexander Suvorov'un komutasında, Napolyon'un ele geçirdiği toprakları geri aldı.

    Napolyon, 1799 yılında Suriye'ye girdi. Akka'nın Cezzar Ahmed Paşa tarafından başarıyla savunulması ve ordusunda belirgin salgın hastalıklar yüzünden Mısır'a çekildi. Ordusunu burada bırakarak gemi ile Fransa'ya döndü. 9 Kasım 1799'daki hükümet darbesi, Fransa tarihinde yeni bir dönemin başlamasına sebep oldu. Birkaç hafta sonra, anayasada değişiklikler yapılarak yönetim üç konsülün eline bırakıldı. Napolyon 'birinci konsül' olarak, Fransa'nın mutlak hakimi oldu. Bazı reformlar yapmaya çalıştı. Devletin dağıttığı kredileri belli bir düzene soktu; 1802 yılında Fransa Bankası'nı kurdu; idari alanda bazı reformlar gerçekleştirerek valilerin ve belediye başkanlarının siviller arasından seçilmelerini ve kendilerini seçen tek merkeze karşı sorumlu olmalarını sağladı; mahkemeleri ve emniyet örgütünü yeniden düzenledi. Avusturya ve İngiltere Orduları hala silahlarını bırakmamışlardı.

    Napolyon Buanoparte, 1800 yılında tekrar İtalya'ya girdi ve Milano'yu aldı. Böylece Avusturya Ordusu'nu ikiye bölmüş oluyordu. Birini kuşatma altında tutarken diğerine saldırdı. Bu saldırıları başarı ile sonuçlandırdı. Jean Victor Moreau'nun Hohenlinden'deki zaferi üzerine, Avusturya İmparatoru, İngiltere ile ittifakını bozmak ve 1801 Şubatında Luneville Barış Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı. Napolyon, kısa zamanda Fransa Halkı'nın sevgisini kazandı. Yabancı ülkelerdeki Fransızların, ülkelerine dönüp devletin modernleştirilmesinde kendisine yardımcı olmalarını sağladı. 1804'te yaptığı Code Napoleon (Napolyon Kanunları) , halk tarafından da desteklendi.

    Napolyon, aynı yıl, Paris'teki Notre Dame Katedrali'nde, Papa Pius VII'nin eliyle taç giyerek İmparator oldu. Napolyon, imparatorluğu boyunca sayısız zaferler kazandı. Ancak Fransa içinde beliren bazı hoşnutsuzluklara, İngiliz Donanması'nın gücü, İspanya ve İtalya'da tahta geçirdiği akrabalarına halk tarafından duyulan kin ve nefrete, kendine bağladığı devletlerde beliren milliyetçilik akımları da eklenmişti.

    Napolyon, 1812 yılında Rusya'ya girdi. Ancak yiyecek sıkıntısı, asker kaçakları ve Rusya'nın dondurucu soğuğu gibi sebepler yüzünden, ordunun yönetimi Joachim Murat'a bırakarak Paris'e döndü. Kendisine karşı düzenlenen hükümet darbesini bastırdıktan sonra yeni bir ordu kurdu. 1813 Ekiminde Leipzig'de yenik düştü. Düşman kuvvetleri 1814'te Paris kapılarına dayanınca görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Elbe Adası'na sürgüne gönderildi. Napolyon'dan sonra Fransa tahtına XVIII. Louis geçirildi.

    Viyana Kongresi'ne katılan bakanlar ve delegeler, 7 Mart 1815'te Napolyon'un kaçıp Paris'e dönmüş olduğunu, halk tarafından büyük sevgi ile karşılandığını öğrendiler. Hemen bir ordu toplayan Napolyon, Belçika'ya saldırdı. Kazandığı önemsiz birkaç zaferden sonra Wellington'un komutasındaki İngiliz ve Gebhard Von Blücher komutasındaki Prusya Kuvvetleri tarafından 18 Haziran 1815'te Waterloo'da büyük bir yenilgiye uğratıldı.

    Napolyon, Paris'e dönünce ikinci kez tahttan indirildi. Amerika'ya kaçmak istedi, ancak bunu başaramayınca İngilizlere teslim oldu. İngilizler, onu Atlantik'teki St. Helena Adası'na götürdüler. Napolyon, son yıllarını bu küçük adada geçirdi ve anılarını yazdırdı. Napolyon, 5 Mayıs 1821'de öldü, ancak cenazesi 1840 yılında Paris'e getirilebildi ve İnvalides'e gömüldü. Napolyon'un uşağı tarafından zehirlendiğini ileri sürenler vardır.

  • fatih terim

    21.09.2006 - 12:02

    1953 yılında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Altı yaşından itibaren, bir ayağı aksak olduğu için 'Topal Talat' lakabıyla çağrılan babasıyla birlikte birçok ağır işte çalışır.

    Bir yandan da mahalle arasında futbol topunu ayağına değdirmeden yapamamaya başlamıştır. Okul hayatı, futbol kadar cazip gelmez. Babasının isteği üzerine Motor Sanat Enstitüsüne girer fakat 2. sınıfta devamsızlıktan okulu bırakmak zorunda kalır. 1969'da henüz 16 yaşındayken formasını giymeğe başladığı Adanademirspor'la futbol hayatı başlar.

    Adanademirspor genç takımında kimse para almazken bir tek Fatih Terim maaş almaktadır. Maaşı 150 liradır ve diğer futbolcular görmesin diye bu para Fatih'e gizlice verilmektedir. Üç yıl içerisinde Adanademirspor'da takım kaptanlığına kadar yükselir. İlk kez kaptanlık pazubentini koluna geçirdiği andaki heyecanını hiç bir zaman unutmayacaktır. Takım çıkış tüneline geldiğinde, arkadaşlarına 'bir kaptanın söylemesi gerektiğini söyleyerek' sahaya son sürat koşar. Bir an duraksar, çünkü arkasında kimse yoktur: ' Öyle hızlı koşmuşum ki kimse bana yetişememiş.' Fatih Terim 6 yıl daha Adanademirspor formasını giyer.

    1972 yılında, Santrafor Fatih, yeşil sahalarda fırtına gibi eserken, futbol otoritesi Fatih Somer ve Genç Milli Takım Antrenörü Gündüz Tekin Onay'ın dikkatini çekmekte gecikmez. Milli takıma çağrılır. Futbolculuk döneminde hayatını değiştiren en önemli maç ise Adanademirspor'un Galatasaray'ı 1-0 yendiği maç olur.

    Doksan dakika boyunca oynadığı futbolla göz doldurur. Milli takımla birlikte gittiği Romanya maçı sonrası yıldırım hızıyla nasıl Galatasaray'lı olduğunu şöyle anlatır. 'Romanya milli maçından sonra İstanbul'a dönmüştük. Galatasaray'lılar beni havaalanından alıp kulübe götürdüler. Bu arada Adanademirspor'lular araya girmek istediler ama ben kararımı vermiştim. Galatasaray'a gönülden 'evet' dedim.' Ve Galatasaray Kulübü'ne 1 milyon 650 bin liraya transfer olur. O artık Galatasaray'lı Fatih'tir

  • fatih kısaparmak

    21.09.2006 - 12:00

    1961 yılında Elazığ`da doğdu. Eğitimci bir ailenin tek çocuğudur. Annesi, emekli ilkokul öğretmeni Yıldız Hanım, babası ise, birçok bilimsel esere imzasını atmış bir araştırmacı yazar ve Milli Eğitim Bakanlığı üst düzey yönetiminde önemli görevlerde bulunmuş bir bürokrattır.

    'Bay Kilim' ve 'Türkü Baba' olarak da tanınan Fatih Kısaparmak, inançla tekrarladığı 'Çağdaş Halk Müziği' kavramını, yıllarca suren mücadelesi sonunda yaygın bir ekol haline getirmiştir. Türk Halk Müziği`nde, 'türkü formunda beste' çığırının açılmasını sağlanmış; böylelikle geleneksel Anadolu müzik kültürünün, çağdaş bir ambalajla genç kuşaklara aktarılmasında önemli bir işlev ve görev üstlenmiştir. Ankara Deneme Lisesi`ni bitirdikten sonra, bor sure iktisat ve hukuk fakultelerinde3 öğrenim gören 'Çağdaş Ozan Kısaparmak'ın, Ankara Devlet Konservatuarı ile Ankara Radyosu`nda müzik; Devlet Güzel Sanatlar Galerisi`nde de resim çalışmaları olmuştur. Gazete muhabirliğinin yanısıra çeşitli edebiyat, sanat ve folklor dergilerinde şiirleri ve araştırmaları yayımlanmıştır. Basili ilk kitabi ise, 1982`de yayımlanan 'Dil Folkloru Açısından Harput Ağzı'dır.

    Çok sevdiği ve 'kişiliğimin mimari' dediği babası Necip Güngör Kısaparmak`ın ölümünden sonra, iç dünyasındaki fırtınaları dile getiren yüzlerce besteye imzasını atan 'Çağdaş Ozan', bugüne dek kendi adına sekiz albüm hazırladı.

    Kilim/Nazlı Bebe, Yarına Kaç Var/ Bekle Küçüğüm, Cemre Düşünce, Güneşi Biz Uyandırdık, Portakal Çiçeğim, Hoşçakal, Mozaik ve Dicle`nin Oğlu' adlarını taşıyan bu albümler, kırktan fazla ödülle onurlandırıldı. Büyük izdihamların yaşandığı birçok halk konseriyle ve satış rekorları kiran kaset çalışmalarıyla milyonların gönlünde taht kuran Kısaparmak; 1991 yılında, haber spikeri ve televizyon program yapımcısı Şebnem Hanim`la evlendi.

  • Falih Rıfkı Atay

    21.09.2006 - 11:58

    1894 yılında İstanbul'da doğdu. Fıkra, makale, gezi türlerindeki gazete yazılarıyla ve özellikle Atatürk'ü yakından tanıtan anılarıyla ün kazanan Falih Rıfkı Atay, Kovacılar semtindeki Rehberi Tahsil Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra Hüseyin Cahit'in Yalçın müdürlük yaptığı Mercan İdadisi'nde öğrenimini tamamladı. Darülfünunun Edebiyat bölümünü bitirdi. İdadide edebiyat öğretmeni olan Celal Sahir Erozan ile kendisinden bir ileri sınıfta okuyan Orhan Seyfi Orhon, Falih Rıfkı'nın edebiyat zevkinin gelişmesine yardımcı oldular. İlk Yazıları, Serveti Fünun dergisinin genç yazarlara ayrılan ek sayfalarında yayımlanan Falih Rıfkı'nın Tecelli(1911) dergisi ile Süleyman Bahri'nin yönettiği Kadın(1912) dergisinde Cenap Şahabettin ile Ahmet Haşim'in eserlerini hatırlatan şiirleri çıktı.

    1912'de Tanin gazetesinde düz yazıları yayımlanmağa başladı; İstanbul Mektupları, Edirne mektupları gibi yazıları çıktı. 1913-1914 yıllarında sadaret ve Dahiliye Nazırlığı kalemlerinde çalıştı. Dahiliye Vekili Talat Paşa ile birlikte gittiği Bükreş'ten Tanin gazetesine röportaj yazıları yolladı. Bu dönemdeki yazıları, Türkçülük ve Türkçecilik akımlarının etkisini taşıyordu. I. Dünya Savaşında yedek subay olarak Suriye'ye gitti; 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa'nın hususi katipliğini yaptı. Suriye ve Filistin'deki savaş anılarını 'Ateş ve Güneş' (1918) kitabında topladı. Cemal Paşa'nın Bahriye nazırı olması üzerine Kalemi Mahsusa müdür yardımcılığına getirildi (1917) . Kazım Şinasi Dersan, Necmettin Sadık Sadak, Ali Naci Karacan ile birlikte Akşam Gazetesini çıkarmağa başladı (1918) . Bu gazetede Günün Fıkraları başlığıyla sürekli yazılar yazdı. Kurtuluş Savaşını destekleyen etkili yazıları dolayısıyla idam istenerek Kürt Mustafa Divanı Harbi'ne verildi. Fakat İnönü Zaferinin kazanılması üzerine Divanı Harp tutumunu değiştirdiği için idamdan kurtuldu. Kurtuluş Savaşı sona erdiği sırada İzmir'de Atatürk ile görüşmeğe gelen gazeteciler arasındaydı. Atatürk'ün isteği üzerine İkinci Büyük Millet Meclisi'ne Bolu'dan milletvekili seçildi (1922) . Daha sonra uzun yıllar Ankara Milletvekili olarak T.B.M.M.'de bulundu. Hakimiyeti Milliye, Milliyet ve Ulus gazetelerinin başyazarlığını yaptı.

    Yeni Türk Alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeninde görev aldı. Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın tutumuna şiddetle karşı çıktı. Ulus gazetesinin başyazarlığını yaptığı dönemde Ankara şehir planı jürisinde üyelik ve İmar Komisyonunda başkanlık yaptı. 1946'da çok partili döneme geçildikten sonra Ulus gazetesinde CHP'nin savunuculuğunu sürdürdü. Demokrat Parti'nin 1950'de iktidara geçmesinden sonra Dünya Gazetesini kurarak (1952) muhalefete geçti; yeni iktidara karşı Atatürk devrimlerini savundu.

    Falih Rıfkı Atay, sağlam, atak, çekici, anlatımı ve duru Türkçesiyle Cumhuriyet basınının Encümeninde usta kalemlerinden biriydi. Günlük siyasi olayları ele alan başyazı ve fıkraları yanında Ulus ve Dünya gazetelerinde Pazar günleri yayımladığı haftalık yazılarında çok usta bir deneme ve söyleşi yazarı niteliği gösteriyordu. Gezi ve anı türlerinde Cumhuriyet döneminin çok ilginç ürünlerini verdi.

  • faruk nafiz çamlıbel

    21.09.2006 - 11:55

    Han Duvarları

    Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı
    Bir dakika araba yerinde durakladı.
    Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
    Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...

    Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,
    Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya
    İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
    Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

    Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
    Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,
    Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
    Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

    Ellerim takılırken rüzgarların saçına
    Asıldı arabamız bir dağın yamacına,
    Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
    Yalnız arabacının dudağında bir ıslık,

    Bu ıslakla uzayan, dönen kıvrılan yollar.
    Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
    Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
    Gökler bulutlanıyor, rüzgar serinliyordu.

    Serpilmeye başladı bir rüzgar ince ince,
    Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
    Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi
    Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi

    Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine
    Yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
    Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali
    Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,

    Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan
    Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
    Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
    Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...

    Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
    Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine,
    Bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
    Geçiyordu araba yola benzer bir sudan

    Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
    Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu;
    Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
    Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.

    Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
    Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri
    Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
    Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.

    Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı
    Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı,
    Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
    Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor,

    Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
    Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı,
    Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
    Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...

    Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
    Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
    Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
    Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

    Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
    Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
    Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
    Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı

    Ben garip çizgilerle uğraşırken başbaşa
    Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
    'On yıl ayrıyım Kınadağı'ndan
    Baba ocağından yar kucağından
    Bir çiçek dermeden sevgi bağından
    Huduttan hududa atılmışım ben'
    Altında da bir tarih. Sekiz mart otuz yedi..
    Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.

    Artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş!
    Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
    Araya gitti diye içlenme baharına,
    Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına!

    Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk
    Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk
    Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
    Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri

    Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
    Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
    Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
    Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar

    Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
    İki dağ ortasında boğulan bir geçide
    Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
    Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden

    Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla
    Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla
    Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu
    Burada son fırtına son dalı kırıyordu

    Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla
    Savrulmaya başladı karlar etrafımızda
    Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
    Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...

    Gönlümde can verirken köye varmak emeli
    Arabacı haykırdı *İşte Araplıbeli*
    Tanrı yardımcı olsun gayri yolda kalana
    Biz menzile vararak atları çektik hana.

    Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
    Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş
    Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor
    Kimi haydut kimi kurt masalı anlatıyor

    Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri
    Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri
    Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor
    Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor

    'Gönlümü çekse de yarin hayali
    Aşmaya kudretim yetmez cibali
    Yolcuyum bir kuru yaprak misali
    Rüzgarın önüne katılmışım ben'

    Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı
    Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı
    Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
    Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde

    Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık
    Bir han yorgun argın tatlı bir uykudaydık
    Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım.
    Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

    'Garibim namıma Kerem diyorlar
    Aslı'mı el almış harem diyorlar
    Hastayım derdime verem diyorlar
    Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben'

    Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında
    Korkarım yaya kaldın bu gurbet çıkmazında
    Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
    Bahtına lanet olsun aşmadıysan bu dağı!

    Az değildir, varmadan senin gibi yurduna
    Post verenler yabanın hayduduna kurduna!
    Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu
    Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?

    Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
    Dedi
    Hana sağ indi ölü çıktı geçende!
    Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti
    Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...

    Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
    Aradan yıllar geçti işte o günden beri
    Ne zaman yolda bir hana rastlasam irkilirim,
    Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim

    Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar
    Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
    Ey garip çizgilerle dolu han duvarları
    Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları! ...

    Faruk Nafiz Çamlıbel |

  • erik

    21.09.2006 - 11:51

    Sonbahar rüzgarları esiyor yine.
    Bir kuş uçtu erik dalından; yuvasız bir kuş.
    Uçar da uçar....
    O yuvasız kuş benim.

  • Serzeniş

    21.09.2006 - 11:37

    Ama ben sahiden
    Ben her neysem işte,
    Ağladım boyam aktı hergün sana yenilişte.
    Biraz sev sakinleştir
    Sevgilinim ben işte
    Boşver sev sakinleşir
    Sevgilim serzenişte...

    Süper bi VEGA şarkısı.

  • eyes wide shut / Gözü Tamamen Kapalı

    21.09.2006 - 11:29

    Körebe oynarken ebe konumundaki kişinin sahip olması gereken özellik.

  • ev kızı

    21.09.2006 - 11:26

    Kendi parasını kazanamadığı için eve bağımlı olan, annesiyle altın günlerine,dedikodu sohbetlerine katılan,ev işlerini,yemek yapmayı hatta örgü örmeyi bilen,evlendiğinde özgür olacağını zanneden kız.Bu kızlar evlenince sigara içmeye başlarlar çoğunlukla.Evde anne baba varlığından ötürü yapamadıklarını evlenince yapabileceğini sanıp bu kez de kocasının boyunduruğu altında olacğından istediği yaşam şekilne asla ulaşamayacak olan kişidir.Akıllı olanları kendini geliştirmeye yönelik kurslara gider, spor salonlarına takılır,kitap okurlar.Çoğunluğun dahil olduğu ev kızı sınıfından biri, küçük yaşta annesinin ya da mahalledeki teyzelerin beynine sahip olacağı için, bunlarla yapılacak muhabbet dedikodu ve yemek tarifinden öteye geçmeyecektir.Ama belden aşağı konulara girilirse muhabbette sınır tanımazlar.

  • evli erkekler

    21.09.2006 - 11:18

    Bir kadını ömrü boyunca seveceğine inanmış insan.

  • Erich Von Daniken

    21.09.2006 - 11:09

    Piramitler,Nazca'daki garip şekiller vb. nasıl yapıldığı henüz anlaşılamayan kalıntıların uzaylılar tarafından yapıldığını iddia eden,Tanrıların Arabaları kitabının yazarı.

  • erdener abi

    21.09.2006 - 11:06

    Etrafında olup bitenleri,hatta sorulan soruları bile umursamayan aşmış kişi.
    -Erdener bey sizden çok hoşlanıyorum.
    -Uzak durunuz.

  • enteresan sınav cevapları

    21.09.2006 - 11:00

    Mukavemet1 gibi kazık bir sınavda sınav kağıdına karikatür çizip vermiş biri olarak şunu söyleyebilirim.İşe yaradı.

  • elma

    21.09.2006 - 10:50

    Uyku açmada kahveden daha etkili olduğu kanıtlanmış meyve.

Toplam 447 mesaj bulundu