—ben hala kapı arasından korkularının gölgesini izleyen ve kalbini bunun bir oyun olduğuna ikna etmeye çalışan o çocuğum.
keşke hala çocuk olacağıma, kirli bir kapı kolu olsaydım.
ama o kapının kolu değil.
keşke dünya büyük bir yalnızlıktan yapılmışken ve tek arkadaşım kendimken, bir gün dünyanın daha ıssız bir yer olduğunu anlamasaydım.
keşke var olduğuma ikna edebilmek için aklımı, aynalarla bu kadar çok konuşmasaydım. (ipkt)
uykum geldikçe geliyor ama uyursam bunun bir kabus olduğunu anlarım.
göz kapaklarımda içime dönük minareler,
battıkça batıyor /iyi ki.
keder toprağımı öyle verimsizleştirdi ki artık hiçbir gübre bunu değiştiremiyor.
acının rengini yumuşatmıyor—muş hiçbir gözyaşı.
koyulttukça koyultuyor kendini acı ve gözyaşı.
bir çocuğun neler olabilirmiş böyle ürkütücü, yoldaşı.
ertelemekten yapılmış bir sarkaçtı işte benim de yaşamım.
hala ölmemek belki de tek başarım.
erteledikçe aptal bir yumak gibi göz bebeklerimde ne olduğunu bilmediğim bir şey büyürdü.
büyüyen her şey korkuya benzerdi.
korku hep kocaman bir şeydi.
korku babamdan bile büyüktü.
ki o zamanlar babam benim, her şeyden daha büyüktü.
sabahları okul yolunda, radyosu açık arabanın camında biriken sisler kadar bulanıktı geleceğim.
geçmişimi bilmiyordum.
geçmişimi bilmemek, geçmişimi bilmemek için sarf ettiğim çabanın yanında bir hiçti.
geçmişimi bilmemezlikten geliyordum.
sabah haberleri dinlenir, yol biterdi.
yol ne kadar biterse bitsin, her şey hep en başa dönerdi.
bir ayrılık ekilirdi dilime harçlık diye.
eğilir alırdım yerden on lirayı, birden elimde yalnızlığa dönerdi.
ben onu harcayamadan o beni harcayıverirdi.
ve el işi kağıtları olurdu renk renk.
boya kalemleri.
rengarenk kartonlardan yapılan küpler. cetveller.
benimse hiçbir şeyim yoktu.
yalnızlığımdan ve karın ağrımdan başka.
işte tüm bunlar geçip gidiyor, yok oluyor sanıyordum.
ta ki büyümek denen kabusu görene kadar yorganımda.
meğer ben canımı emanet diye taşıyordum.
yıkarken kanattığım ellerimin kabuğunda.
sabunları değil kendimi tüketiyordum.
bazenden yeşilden bir etek, bazen mordan bir elbise.
sırf dünyada birazcık daha yer kaplamak için boyumdan büyük şeyler giyiyordum.
camdan yapılma bir salyangoz kabuğuydu benim de mahlasım.
ve adımın ne olduğunu bile bilmeden bunca yaşıma dört duvar cam içinde adım attım.
kim bilir kimlere sattım ruhumu, ne işe yaradığını henüz bilmezken sonra başka yerlerde onu aradım.
ne işe yaradığını sonunda idrak ettiğimden değil, artık onu kullanmam gerektiğinden.
ilaç reçetesi okur gibi iyice ezberledim hayatı ve tüm kuralları.
yönergeleri üçer kez okudum.
çünkü üçtü benim için tamamlanmışlığın anlamı.
kendi noksanlığımda bir şeyleri tamamlamak için oradan oraya savrulurkenki gülünçlüğüm,
neyseki geçiştirmekti ve bir günü daha kurtarmaktı benim için hayatın anlamı.
kimliğimi düşürmüştüm sahibini aramışlardı.
sonra onlara, ben de sahibini arıyorum demiştim.
hep beraber kimliğimin sahibini aramıştık.
etrafımdaki hiç kimseden daha fazla farkında değildim varlığımın.
ne gözlerimin renginin ne de gözyaşlarımın.
şimdi buruşturup köşelere sıkıştırdığım hayatımı sahiplensem ne çıkar.
ben seçtim ücraları da sefaleti de.
ve bir diş oymak, bir düş kurmak, bir küp yapmak nasıl olur da aynı anlama gelebilir.
bir şarkı ve bir pembe saat küçüğün cılız bileğinde, nasıl birbiriyle bağdaşabilir.
tüm bunların aynı anlama geldiği bir hayattan artık ne beklenebilir.
üç bin boğazıma bir yumruydu.
hayatı öğrenememişliğimin mahcubiyeti.
hakkımda söylenen her şey belki de biraz doğruydu.
ne kadar anlatsam susmaktan daha eksik kalacak.
sussam hiçbir sözcük kullanmadan anlaşılmam, konuşsam harfleri ziyan ederek.
her türlü olan olacak.
tasarruf etmeliyim artık kendimden.
kendime olan hiçbir borcumu henüz ödeyemediğimden.
adımlarımın her birinin kanıtı fotoğraflardır çünkü gözlerim bile emin değil artık kendini gördüğünden.
Kayıt Tarihi : 27.9.2025 01:52:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!