Bu kaçıncı yazışım sana annem,
Yazıpta hiç söyleyemeyişim?
O kadar acılarla yoğruldu ki hayat hamurun
Bir dertte benden gelsin istemedim.
Mutsuzum annem...
Işıksız zifir karanlık geceler kadar
Tutunacak elim yok,sende uzaktasın,
Oysa ne çok severdim çocukken dizlerinde uyumayı.
Neden büyüdüm annem?
Hep çocuk kalmak mümkün değil miydi?
Ben büyürken mutluluğu kaybettim.
Ne güzelmiş meğer kıymetini bilemediğim günler.
Bir avuç tuzla dalına tünediğim
Erik ağacımda yok şimdi.
Sarkan söğüde bakar mısın anne
Oradaki salıncağa mı takılmış umutlarım?
Ama yok;
Oda kurudu gitti değil mi hayallerim gibi?
Ihlamur ağacının gölgesine adımı kazımıştım
Onuda kestiler değil mi adımla beraber?
Yok oluyorum anne...
Arasamda bulamıyorum kendimi.
Dostlar unutmuş,telefonum çalmıyor....
Anne!
En çokta mutluluğu kaybettim...
Yalnızım anne...
Var olanlar yüreğimi oyalamıyor.
Ağaç dalında kalan son yaprak gibi yalnızım..
Ama onu okşayan rüzgarı var,savursada koparıp yerlere,
Bense başımı okşayacak ellerine hasretim...
Annem...
Seninde böyle miydi yalnızlıkların?
Böyle yanıyor muydu canın? Anlayamamışım o zamanlar,
Şimdi yaşayarak anlamak yakıyor beni.
Yüreğim elimde;
Bir sen alırdın,herşeye rağmen bir sen severdin....
Tükeniyorum annem...
Her açtığımda ağzımı boğazıma diziliyor kelimeler
Susuyorum,susuyorum,susmalarım bitmiyor....
Anlamayana anlatmaktan yoruldum anne...
Bir sen anlardın,sende yoksun.
Sakın hepten bırakıp gitme beni.
Yorgun bedenin dayanmalı hayata,
Mutluluklar gitti annem çocukluğumla
Ne olur sen beni bırakma...
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz