Her insanın içinde,
kimsenin anahtarını bulamadığı
çatısı akan bir kütüphane vardır.
Raflar,
söylenmemiş sözlerin ağırlığından çatırdar.
Toz,
ışıkta dans eden yitik bir alfabedir.
Orada,
pencerenin önündeki masada,
mürekkepli bir hokka durur;
içi kurumuş gözyaşlarıyla dolu.
Bir tüy kalem,
en son ne zaman dokunduğunu unutmuş kâğıda,
inatla bekler.
Cam bir kavanozda saklarım
çocukluktan kalma son bilyeyi.
Yuvarlansa,
kıracak zamanın tüm aynalarını.
Bir diğeri,
denizin ilk mavisini tutar içinde,
çalınmasın diye martılardan.
Paslı bir çiviye asılıdır
ilk aldanıştan kalma soluk bir kurdele.
Rengi,
beklemekten yorulmuş bir akşamüstü.
Ben bu kütüphanenin bekçisiyim.
Geceleri,
parmak uçlarımda gezerim koridorlarda,
uykudaki imgeleri uyandırmamak için.
Onlar, masamda uyuyan kediler gibidir;
mırıldanmaları da şiir,
tırmalamaları da.
Ve bazen,
en gürültülü sükûtta,
bilinmeyen bir el
o paslı anahtarı çevirir.
Rüzgâr çarpar içeri,
tüm kavanozlar devrilir,
tüm yapraklar havalanır,
tüm kediler uyanır.
İşte şiir,
o an başlar.
Mavi,
pas,
ve tırmık izleri
karışır o tozlu alfabeye...
Hasan Belek
13 11 2021 Akçay
Kayıt Tarihi : 13.11.2025 14:13:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




TÜM YORUMLAR (1)