182.
Şimdi uzaklık ve özlemek ile ilgili bir şeyler söyleyeceğim. Siz diyeceksiniz ki başladı yine kafa ütülemeye. Ben de yok diyeceğim bu kez anlatacaklarım farklı. E hadi bakalım anlat diyeceksiniz o zaman. Anlatıyorum.. Özlüyorum lan! Çok özlüyorum. Başka türlü bir özlemek bu ama. Hani böyle herkesin herkesi özlediği gibi değil de, sadece ben böyle özlermişim gibi. Bu özlemeyi tasvir etmeye çalışabilirim elbet. Bir sürü süslü söz mümkün. İçinde martılar olan, trenler olan, şarkılar, şiirler, aşk sözleri olan. Bir kitabı koklayıp, bir tişörtü düşünüp, mavi bir melek çizip nasıl özlediğimi anlatabilirim. Ama bu kez başka türlü özlüyorum. O kadar başka ki neyle anlatmaya çalışsam anlatamadıklarım eksik kalacak biliyorum. O yüzden yalınlığa sığınıyorum. Bazen tek bir kelime, basitlikten kaynaklı zerafetle, bütün benzetmelerden daha kuvvetli olabilir. Özlüyorum. Çok fena özlüyorum. Hem çok güçlü hem de çok zayıfmışım gibi, coşkulu bir umutla kahreden bir umutsuzluk arasında gidip geliyorum bazen. Hisler durmaksızın çatışıyor birbirleriyle. Birbirlerine ekleniyorlar bazen, bazen birbirlerinden çıkıyor bazen de birbirlerine bölünüyorlar. Sadece şundan eminim. Tüm işlemlerin sonunda tek bir sonuç kalıyor elimde. Özlüyorum.. Bazen bir yabancı olan, bazen canımın içi; kocaman kıvırcık bir gülümseme bazen, bazen de dünyanın en güzel ihtimali..
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bazen bir yabancı olan, bazen canımın içi...
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta