Gülzâr-ı fikriydi, her terennümü,
Nûrunu, her bir ferde salıyordu,
Mânânın deryasından, coşkuyla ayrıldı yâr.
Hiç kimse bilmedi, aşkın kaynağını,
Erguvanlar, can evinde boy veriyordu nâzikçe,
Gönlüne saplanırken ok, parladı şevk-i mâh,
Miskalince, dünya âşık-ı pür-derd,
Dizine işlerken lâl, fısıldadı mevlâ usulca.
Aygırları dizginsiz serseri,
Dâmeler harman olurken, doldu defterleri kâtibin.
Sustu geçti, Hızır’ın elindeki ferman okunmadan.
*
Hülyasıydı, âlemlerin her nigâhı,
Hikmetini, her bir taşa yaydı,
İrfânın zirvesinden, süzüldü aheste.
İnsanlar anlamadı, hicrânın sırrını,
Sümbüller, toprağında yeşeriyordu yavaşça,
Ruhuna işlerken hançer, aydınlandı rûy-ı yâr,
Zerre kadar, kâinat pervane-i aşk,
Kalbini yazarken nûn, inledi derviş derinden.
Yundular yularsız gezgini,
Çiftler tek olurken, aktı divitleri şâirin.
Eğildi geçti, Musa’nın göğsündeki nefesi dinmeden.
*
Meşkiydi zamanın, her ahûsu,
Feyzini, göklere serpiyordu,
Şuurun kaynağından, fışkırdı serin.
Kimsecikler çözemedi, varlığın sebebini,
Menekşeler, çehresinde açıyordu bülbülce,
Kafesine çarparken tüy, parıldadı âfitâb,
Avucunda cihan, seyyah-ı hayret,
Alnına kazarken cim, titreşti rindler sessiz.
Tayları ciltsiz yorgun,
Noktalar küme olurken, aktı mürekkep nakkaştan.
Secde etti geçti, Cebrail’in getirdiği vahiy işitilmeden.
*
Arzuydu âşıkların, her kelâmı,
Sırrını, her bir lisana döktü,
Sâkinin kadehinden, taştı billur.
Hiç kimseler, sormadı gurbetin adını,
Nergisler, mezarında gülüyordu ferahça,
Tenine batarken diken, kızardı şems-i tâz,
Gramınca, âlem kurban-ı hayran,
Dudağına yazarken he, haykırdı mestânelerden.
Atları eyersiz perişan,
Kafiyeler âhenk olurken, doldu kâğıtları ozanın.
Kıpırdadı geçti, Davut’un sâzındaki melodi çalınmadan.
*
Düşüydü, her uykusuzun o rüyası,
Esrarını, yıldızlara saçıyordu,
Vuslatın eşiğinden, döndü titrek.
Halk bilemedi, feleğin düzenini,
Zambaklar, bağrında ağlıyordu hasretle,
Canına dokunurken ok, titredi şâh-ı mâh,
Denizince keder, feryâd-ı Leylâ,
Boynuna sararken sin, inledi mecnun bî-çare.
Semerleri eksik yolcu,
Heceler mısra olurken, süzüldü kalemi ârifin.
Baktı geçti, Süleyman’ın mühürlediği cinlerin, âhına ulaşılmadan.
*
Hâliydi, her düşüncenin o rüyası,
Huzurunu, yollara yayıyordu,
Gerçeğin pınarından içti, kana kana.
Kuşlar bile çözemedi, sonsuzluğun sırrını,
Şebboylar yatağında, kokuyordu yavaşça,
Yüreğine işlerken mızrak, eridi necm-i nûr
Gözü kadar, dünya hayal-i âşık,
Kaşına çizerken sad, inledi âlem usulca.
Bineği nalsız mahzun,
Harfler kelime olurken, aktı fırçaları hattatın.
Ulaştı geçti, Yusuf’un gömleğindeki koku duyulmadan.
*
Sonsuzluktu, her nefesin o soluğu,
Bereketini yeryüzüne sundu,
Umutların rıhtımından, yürüdü cesur.
Canlılar bile anlamadı, hayatın mevsimini,
Laleler bahçesinde, açıyordu nâzla,
Gölgesine düşerken sır, parladı mâh-ı nev,
Bir nefes kadar, kâinat medar-ı iftihar,
Elmacığına yazarken tığ, kükredi âşık derinden.
Küheylanları yorgun bitik,
İfadeler mana olurken, doldu sandıkları âlimin.
Gezdi geçti, İdris’in yükseldiği katlarda sırrı çözülmeden
*
İlâhiydi her bakışın, o nuru,
Lûtfûnü, gönüllere yağdırıyordu,
Aşkın kıyılarından, süzüldü narin.
Gönüller çözemedi, sevdanın nedenini,
Hanımeller sarmaşıyordu, sessizce,
Gözüne değdiğinde nâm, titredi felek-i devran,
Zerresi kadar âlem sâkî-i gam,
Avuç içine yazarken kef, inledi bilgin sessizce.
Atları huysuz kararsız,
Duygular his olurken, aktı mürekkebi kâtibin.
Sıyrıldı geçti, Nuh’un gemisindeki tufan dinmeden.
Kayıt Tarihi : 29.9.2025 15:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!