TATİL ŞİİRLERİ

TATİL ŞİİRLERİ

Mustafa Hoşoğlu

İstanbul Beyaz Oldu

İstanbul beyaz oldu
Geceler ayaz oldu
Çocuklar tatil ister
Dillerde niyaz oldu.

..

Devamını Oku
Arzu Karadoğan

''Merhaba can kuşum merhaba'' diye başlamak isterdim ama
sen yoksun ya içimdeki kuş yaralı, neye yarar sana doğru uçamadıktan sonra.
Zaten göç zamanı da değil, mevsim kışın tam ortasında.Aylardan ocak günlerden pazar.
Her zamanki gibi bir gün olsa da adı tatil ya farklı bir şeyler yaşamak için neden arıyorum kendime. Şöyle çıkıp dönesim geliyor şehrin etrafında, fakat hava çok soğuk buralarda.Ama ben üşümüyorum. İçimi ısıtan hayalin yanı başımda,sıcaklığın kalp atışımda... Hem dışarıda ne var, ışıltılı vitrinleri seyretmekten başka.Hani onlar da fazla zevk vermiyorlar.Solumda olduğun kadar sağımda yoksan,aşkım şu kırmızı mont çok güzelmiş bir bakalım mı diyemiyorsam,girip en sevdiğim lokantaya karşılıklı iskender yiyemiyorsam dışarıya çıkmanın ne anlamı var.
Yan yana yürümek, yana yana yürümek değildir her zaman.Olsa da yanında birleri yalnız yürürsün çoğu zaman.
Ellerimi ısıtacak ellerin yoksa,ruhum kenti değil seni dolaşıyorsa,sinemaya çok kişilik bilet alıp tek kişilik oturuyorsam,filmin en duygusal yerinde başımı yaslayacağım omzunu arıyorsam...Ne anlamı var sevgilim,dışarıya çıkmanın ne anlamı var bu soğukta...

..

Devamını Oku
Yunus Akkale

Şikâyeti bırak, yapış işine
Bugün ayaktasın şükür haline
Her kul tek giderde; kendi başına
Sabır et ayakta yürür haline

Düşün duruver, yatağa çakılı
Altın olsa ne yazar, dere çakılı
..

Devamını Oku
Seyfi Karaca

Kör kütük bir durakta ocaksiz barksiz istasyon
Durdugu anda azgin firtinalari söküp yikindiren yangin gibi körüklü
Kiskirtan hircinligin sabahin serinligiyle cevrili avlusunda
Bir kadin….
Ama ne kadin….
Sanki kaybedilmis hersey yerine koyan melodiler gibi oynakca
Kalca gögüs gerdan
..

Devamını Oku
Ozan Efe

ev pidesi tadından
kaybolur üzüntüsü
ne bulur süzüntüsü
ve gidesi kadından

çenesi düşer yerde
dağılsa bulamazsın
..

Devamını Oku
Bayram Eser

“geçmişi kirli mendil gibi atamazsın
başkasını bilmem beni unutamazsın
*
temiz hava çiçeklerim muhabbet kuşum
hayat dediğin ne ki benim güzel komşum
*
sen ki benim hayatım sardunya çiçeğim
..

Devamını Oku
İsa Yazıcı

Yaşamakta olan
Bir kuş,
Taçsız kralın omzunda.
Ateş her zaman
Onlar için yanmakta.
Alışılmış, değersiz işler,
Her zamanki gibi
..

Devamını Oku
Seçkin Erdoğan

“ Yazılmayacak konu yoktur arkadaşlar ! ”


Her konuyu ele, aldığım için
İğneyle o kuyu, kazar diyorlar!
Korkmadan içine, daldığım için
Değsin de gör sana, nazar diyorlar!
..

Devamını Oku
Yusuf Tuna

Eskiden televizyon, sinema gördüğümüz mü vardı? Televizyonu bırak evde ne elektrik? Ne radyo? Ne de bir elektrikli ev aleti bulunuyordu?
Akşam olunca gazlı idareyi yakar, ocağa bir çıra kütüğü atar, soğukta kukumav kuşları gibi ocağın başında tüneşirdik. Ateşin karşısında önümüz sıcaktan gevrerken, sırtımız donardı. İşte eski bir köy evinde gündelik akşam manzarası böyle idi.
Bizler okuldan gelince çantayı bir yana, önlüğü bir yana fıydırır, akşam olunca idarenin ışığında dersimizi yapacağız diye uğraşırken, idareden çıkan gaz kokusundan burunlarımızın içi baca gibi is bağlardı. Ben ilkokulda denizci fenerini bile bilmezdim. İdare ile çıra ışığında ders çalışmayla ampulün verdiği ışık arasında olan farkı siz düşünün. Şimdiki çocuklar her yönden çok şanslı. Televizyon çıkalı radyoyu bile dinleyen kalmadı. Televizyon kuşu gibi tüneyip şu acaip tembelizasyonun başından ayrılmıyorlar. Üstelik ders yaptın mı? Desen; ‘’yaparız, acelesi mi var? ’’ diye insanı burunlayıp, adamı tersliyorlar. Çocuklara yalvarma ile ders çalıştırır hale geldik. Zaman değişti. Şimdi çocuklara hizmet etme zamanı! Bizim zıpırların içi yanıp susamış olsa ‘’Anaa! Bana bir bardak su getir çabuk’’ diye bağırıyorlar. Eskiden biz atalarımıza hizmet etmek için el pençe divan durup beklerdik.
Tatil günleri bizim için bulunmaz bir nimet gibiydi. Hapisten kurtulan kimseler gibi okuldan uzak bir zaman da çocuklar ile heleşenlik yapar, zifiri karanlık oluncaya kadar dışarıda yemeği yedikten sonra bile oyun oynardık. İhtiyarlar akşam sohbeti yaparken, bizler de sekir, yüzük oyunu oynayacağız diye can atardık. Babamgilin konuşmalarını gizlice dinler, ilgimizi çeken olursa pür dikkat kesilir, kulak kabartırdık. Çoğu laflardan bir şey anlamazdık ama gizli konuşmalar bizi cezbeder, kulaklarımızı anten gibi dikerek laf duymak için put gibi kıpırdamadan saatlerce dururduk.
Mehmet Ali Dedem sert mizaçlı bir adamdı. O ‘’Sizi keranacılar sizi! ‘’ diye bağırdığı zaman korkudan tir tir titrer, hepimiz çil yavrusu gibi dağılır, kaçacak delik arardık. Yaramazlık yapınca dedemin korkusuna evdeki saz damın altındaki mısır ambarının ardına hasır yazıp saklanır, orada saatlerce kalırdık.
Günlerimiz yarı okul yarı oyun ile geçerken, bir gün okula seyyar sinema düzeneği kurdular. Önce biz ne olduğunu anlayamamış merakla bakarken, öğretmenler bizi penceresine bez çekilmiş bir sınıfa topladılar. Biraz sonra makineyi görevliler çalıştırdı bize izlememizi söylediler. Ömrümüzde ne sineme görmüş, ne de film izlemiştik? Karşı duvarda yürüyüp konuşmaya başlayan insanları görünce çok şaşırdık. Bunu o zaman aklımız almamış, gördüğümüz resimleri esas zannetmiştik. Hele bir ara filmdeki arabanın üzerimize geldiğini görünce çoğu çocuk gibi ben de ‘’araba bizi çiğneyecek’’ diye korkup ağlamaya başlamıştım. Bir süre sonra adamlar silahlı çatışmaya girdi. Herifin biri tabancasını bize doğru sıkınca gayri ihtiyari olarak masanın altına sinlenmiş, burada kafama çivi batınca da vuruldum diye avazım çıktığı kadar bağırıp feryadı basmıştım. Öğretmenimiz gelip bizi dışarı çıkarmasa belki korkudan ödümüz patlayıp ölecektik.
Bu olayı dedeme anlattığım zaman; ‘’Eskiden dünyanın bir ucundan bir adam konuşsa, öbür ucundakiler duyup görecekmiş dedikleri alamet –i farika denen şey herhalde bu dediğin şey’’ demişti. Aradan yıllar gelip geçti. Köyümüze elektrik geldi. Her taraf aydınlandı. Sonra siyah beyaz televizyonlar çıktı. Köy yerinde ilk televizyonu da biz aldık. Bütün köy halkı gece gündüz bizim evde televizyon seyredeceğiz diye bekleşirlerdi. Bizler de ‘’Vadideki Hayat’’ dizisini seyredebilmek için akşamı zor ederdik.
..

Devamını Oku
Ozan Efe

çok uzaktadır
sevgilisinden öte
sokak ortası
gözlerine dalmıştır

ölmeye gider
dudağında sözü söz
..

Devamını Oku
Nilgün Acar

GÜNLÜĞÜMDEN – 17?
Sevgili Tutku merhaba! Hem cevizli sucuk yiyorum, hem de seninle söyleşiyorum. Sabah kahvaltısında, hiç ekmek yemedim. İştahım kesildi. Çok yememem, daha iyi. Şu anda, sık ve az yiyorum.
Tutku, tansiyonum epey yüksek. Üstelik, tedavi görüyorum. Sabah akşam,ilaçlarımı düzenli kullanıyorum. Buna karşın, 17,10 belki daha yüksek. Çok rahatsızlık veriyor. Bitkinlik, yorgunluk, her şeye isteksizlik. Fena baş dönmeleri, nefes almakta zorlanma, sol göğsümde baskı ve ağrı. Ağrı sırtıma da vuruyor. Enseme ve başımın çeşitli bölgelerine girip çıkan ağrılar.
Hele iki gün önce, özellikle başmda, tuhaf bir baskı, kulaklarımda tıkanmalar. Yatmak isteyecek kadar bir halsizlik ve diğer belirtiler vardı. Yalnızdım. Sakin davrandım. Kendimi yormadım.Yapabileceğim başka şey yoktu zaten. Ama günlerdir sürüyor, rahatsızlıklarım. Hastaneye gitmem gerek. Ters bir zamana geldi. Bu gün 23 Nisan ve hafta sonu.
Sonunda beni hasta ettiler. Stand dı-masaydı, otobüs tü,olurdu-olmazdı. Yok sen o cümleyi nasıl söylersin? Ivır dı-zıvır dı. O beni nasıl yanlış anlar? İnanamıyorum, öyley di-şöyley di derken. Bana keçileri kaçırttılar. Evet, gerçekten keçileri kaçırttılar. Çok sıkıldım. Günlerce ağladım. Sonuç: Hastalanma. O, çok ağlamalarım sırasında, tansiyonum yüzünden ölebilirdim. Şu, zekasından iyice kuşkulandığım, kalem müdürüne gıcıklığım olmasaydı? Ölmek umurumda bile olmazdı. Ama ona gıcık olduğum için, direndim ve dayandım. İlk olanakta da, hastaneye gideceğim. İyileşirim.
Her zamanki gibi, zafer benim Tutku. Pazartesi günü, işe başlıyorum. Hem de, engelli otobüsü, gelip alacak. Akşam taksiyle döneceğim. Akşam saatlerimiz uyuşmadı. Allah büyük be Tutku’cuğum. Elbette bir kolaylığı olur. Taksiyle döneceğim için, büyük akülü sandalyemi Belediyede bırakacağım ve şarja takacağım. Eve, manuel sandalyemle gelip gitmek zorundayım. Akülü sandalyeme orada bineceğim.
Çok şükür işe başlayabileceğim. Bu mevsimde: 13,30 - 21,30 saatleri arasında çalışmayı düşünüyorum. Havalar iyi gidiyor. İnsanlar, dışarıda oluyor o saatlerde. Yazın, iyice sıcaklarda, 16,30 – 24 – 001- 002 arasında çalışırım. Çünkü, otobüsün son saati: 16,30 muş. O, saat çok sıcak olur henüz ama sanırım, klima vardır. Ben de o zamana dek, güneş şemsiyesi alırım.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Göz açıp kapadıkça, kirpiklerimiz birbirine vurdukça birbiri ardına devriliyor günler.


Her gün dilimizdeki ‘Şükür’ ile uyandığımız, yaratana minnettarlığımızı sunduğumuz bir cennetin kapısı aslında hayat.
Aynı kapıdan girip, bir yaşam keşmekeşine karıştığımız, terli bir bedenle yine aynı kapının ardına gizlendiğimiz bu hayat koşuşturmacasın da ufkumuzdan bir bir kayıp giden günlerin ardından acaba ne kadar pişmanlıkla bakıyoruz, bir kez daha sormak gerek kendimize.


..

Devamını Oku
Gülhan Özkara

Artık ne olursun gel
Töre kanun adet deme
Yeme içme konma göçme
Bütün engelleri del
Bir gece yarısı gel
Sarıl ağla uzun uzun
Sonu gelsin yolumuzun
..

Devamını Oku
Zeki Çelik

İsrail canisi emrini verdi,
Türkiye tedirgin siniri gerdi,
Görselden, basından izleyen gördü,
İnsanlık ölüyor duyan var mı ki? .

Gece gündüz demez bomba yağdırır,
Tahribat artırır, moloz yığdırır,
..

Devamını Oku
Aynur Uluç

Bu yazıda sözünü edeceğim film hayli zaman önce çekilmişti ancak benim izleme fırsatım yeni oldu. Sinemalarda oynadığı tarihlerde ilgimi çekmemişti. Sinsi bir şekilde büyümekte olan bir tehlikenin işaretçisi gibi algılamasaydım filmi “hiç seyretmeseymişim” deyip geçebilirdim de. Hangi filmden mi söz ediyorum? Leonardo di Caprionun başrolünde oynadığı Kumsal’dan. İzlememi bir arkadaşım önerdiği için özellikle aklımda tutuyordum ismini. O zamanlar izle diye sıkı sıkı tembihlemişti; Bir görsen güzel manzaralarla da destekli ki; rahatça izleniyor diye ekleyerek üstelik. Aklımda tuttuğum bu öneriye ilaveten filmi satın aldığım dükkândaki satıcı genç de filmi uzatırken üstüne üstlük, şöyle demez mi:

-Çok iyi bir seçim yapmışsınız. Ben de izledim. Öyle güzel çekimler var ki. İnsana iyi geliyor bu film.

Bu övgülü sözler üzerine doğal olarak daha da heveslendim. Öyle ki; günlük koşuşturmalarımdan fırsat bulup da bir türlü izleyemedikçe iştahım kabardı. Aklım filmde kaldı. Öneri cümlelerinin de etkisiyle moralimin kötü olduğu bir zamana denk getirsem de, içim açılsa şeklinde anlamlar bile yükledim filme kendimce. Ben böyle heveslendim ama bir fırsat bulup da izleyemeden aradan yıllar geçti. Geçen gün odamdaki filmleri düzenlerken elime geçti yeniden. Bunu güzel bir sürpriz olarak algılayıp bu kez oyalanmadan kuruldum ekranın karşısına.

Oldukça bencil bir yaşam bakışına sahip üç gencin bir şekilde ele geçirdikleri harita üzerindeki yolu takip ederek bir adaya gidişleri ve orada yaşadıklarıydı öykü. Adada eli silahlı birtakım adamlar vardı ve bu adamlar adaya her yeni gelene ateş ediyorlardı. Buna karşın pervasızca ateş eden bu silahlı adamlarla önceden bir şekilde anlaşmış bazı gençler de yaşamaktaydı adada ve bu gençler adanın diğer tarafında tatil köyündeymiş edasında davranıyorlardı. Sanki iş yapmaya hiç birisinin gönlü yoktu ama aralarında bu konuda tek bir tartışma dahi çıkmadığına göre bunda bir sorun da yoktu. Birisi alışverişe giderken hiç kimse onunla birlikte gitmek istemiyor, ama gidene sipariş üstüne sipariş veriyorlardı. Parayı nasıl kazandıklarının filmde hiç verilmemesi gibi ayrıntılara girmeyeceğim çünkü anlatmak istediğimle ilgisi yok ama bir sahne var ki ne dersek diyelim geçmek mümkün değil. Köpek balığı saldırısına uğramış insanların iç açan (!) kanlı görüntülerini izledikten sonra şuna tanık oluyoruz filmde. Gençler, oturup hep birlikte karar vererek, bacağı köpek balığı tarafından ısırılmış ama onlara göre maalesef ölmemiş arkadaşlarını, başımıza belâ olup tadımızı kaçıracak diye, adanın diğer tarafına götürüp, ölüme terk ettiler. Ve dönünce o güzelim manzaralı kumsalda plaj voleybolu oynamak pek bir keyifli geldi hepsine.
..

Devamını Oku
Yusuf Ter

Sahipsizdir bağı bahçesi köyüm
Sırtın dayadığın duvar dibisin
Sende idi benim buz gibi suyum
Neden şimdi sende zehir gibisin

Kırlarda çeşitli otları biter
Sokakları beyaz taşları örter
..

Devamını Oku
Müfit Aksakal

Okul tatil olunca,
Doğru köyüme gittim.
Bol bol gezip eğlendim,
Doya doya dut yedim.

Köyden gittim yaylaya,
Süt içtim doya doya.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

16*08*13


Öbür gün köye taşınacağız. Aslında yarın taşınacaktık, bir gün öteye attık. Yarın kızım damatla beraber el öpmeye gelecek. Mutlu günümüz bu bizim. Erol abinin dediği gibi hoş bir yorgunluk bu. Ev yapmak ve düğün her ikisi de mutlu telaşlardan.
Bu Erol abi hikmetli bir adam. Hani akil adam derler ya cinsten. Size onun bilgeliklerini anlatmak istiyorum: 4, 5 yıl önceydi; onu bu cami önünde tezgâh açmaya başladığı yıllar. Bana meyve ilaçlama makinesi satmak istedi ucuzundan. 25 lira. Ne yapayım ben onu dedim bağım yok bahçem yok. Dua et dedim bir bahçem olsun o zaman düşünürüz. Çok geçmedi bir arsa aldım içinde meyve ağaçları. Ama ne ben ilaçlama aleti alma ihtiyacı hissettim ne o bir daha bana o aletten satmak istedi.
Kombiyi alma anlaşmasını yaptım. 12 taksit. Yarın getirecekler. Amcaoğlu kamyon gönderecek. Benim tansiyonum düşüyor. Ben artık yarım adamım. Hiçbir işe katkım olamaz. Düğün günü tansiyonumun güzel olmasına şaşırdım. Aksi olsaydı fena olurdum.
Şimdi düğüne gelmeyenleri merak ediyoruz eşimle. Adamın tüm çocuklarının düğününe gitmişiz daha o ilk düğünümüzde çamura yatıyor. Allah Allah. Sen belki çocukları savdın, kimseye minnetin yok, ama cenazene de kimseyi beklemeyecek misin, o zaman benim işim çıkmayacağını kim garanti edebilir. Bazıları arayıp mazeret beyan ediyorlar, ama mazeretleri kabahatlerinden büyük. Bir şey demiyorum ama içim buruk. Demek insanlık ölçüleri bu o kişilerin. Bir de bir mesajla kalkıp geleni görünce mahcup oluyorum. Diyecek bir şey bulamıyorum.
..

Devamını Oku
Bayram Eser

“gün tükendi elde kalan gece boyu hüzün
aklımda sarı saçların mütebessimm yüzün
*
belki de ben sana geç kaldım sen bana erken
sensizdim hamakta yıldızları seyrederken
*
çok geç artık dönemem eski günlere geri
..

Devamını Oku
Bayram Eser

“bence sen yangınsın tam sarışın bir afetsin
bir günaha müptelayım yaradan affetsin
*
geç değil her yaşta aşk ateşiyle yanmalı
müphem sevgili için sabırlı davranmalı
*
aşka mahkumiyet gönüllü esarettir
..

Devamını Oku