eskiden çok eskiden,
sokağım geçerdi sokağınızdan.
henüz senden geçmeden,
neler geçerdi içimden...
önce aklımdan geçerdin,
sonra;
eskimiş bu şehir, entarisi eskimiş.
yakaları yırtık dökük,
etekleri küsmüş, sökülmüş...
eski bir fotoğraf gibi,
sararmış, dökülmüş yüzü.
solmuş yanakları, dudakları kurumuş,
Eski zaman masalları
Şimdi aklımızda.
Avutmaya çalıştığımız,
Kaç çocuk ağladı
İçimizde kimbilir?
Kaç rüzgarda savrulduk
eski zamanları çağırıyor gönlüm,
çok eski takvimlerden...
henüz çok kalabalık değilken,
herkes yerli yerindeyken,
kimi henüz doğmamışken,
çocuklar sokakta oynarken,
esmer dertlerim oldu benim hep,
beyazlara içimi dökmem ondan...
gönül hırsızı da değildim ama,
yine de çalmadıklarımın ahı tuttu...
evet; şiir gibi bakıyordu kadın.
şiirden de anlıyordu adam.
ne şiirden anladığını adamın kadın,
ne de şiir gibi baktığını kadının adam,
farkında bile değillerdi...
ey bülbülüm!
gülün de yok ki bahçende,
sen her gece böyle,
derdime mi yanar ağlarsın?
ey düşlere beni mahkum eden yar!
uzatıp elini bir kerecik elimden tutsan,
gidip böyle şiirlere sığınmazdım her an...
ey narında yanıp kavrulduğum yar!
dudağın bir yudumluk değseyi yanağıma,
gök bir karadeniz daha dökerdi dudağıma...
ey geçmişim beni affet!
her beceriksizliğimin yükünü,
sırtına yüklediğim felek,
sen de affet, helal et hakkını...
zamanı büken aptallıklarım,
ey zaman, sen de affet...
ey gönül! şimdi sen,
tutsak mı sanıyorsun kendini
yüreğinin zindanlarında...
zamanı gelmedi mi
zincirlerini kırmanın?
yık duvarlarını,



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!