Küçükken anneme kâbus gördüğümü söylediğimde “Suya anlat!” dediğini hatırlıyorum. O günden beri ne zaman kâbus görsem suya anlatır, suyun akışının içimdeki tüm huzursuzluğu alıp götürdüğünü hayal ederim. Fakat bugünkü, şu ana kadar gördüklerimden daha korkunçtu benim için. “Demek ki insan yirmi iki yaşında gördüğü kâbustan, beş yaşında gördüğüne kıyasla daha çok etkilenebiliyormuş..” diye düşündüm kendi kendime. Yine de suya anlatmayı alışkanlık edindiğim için hemen yataktan kalkıp lavaboya gittim. Musluğu açtım; önce elimi, yüzümü yıkadım. Sonra birkaç saniye kadar suyun akışını izledim. Sanki “hadi anlat artık şunu da kapat musluğu..!” der gibi akıyordu su. Bir süre daha bakıştık… En sonunda “O kâbusun tüm etkisini üzerimden al, götür.” demekle yetindim ve hızlıca musluğu kapattım. Anlatamadım... Sanki anlatsam, onu gerçekten de yaşanmışçasına kabul edecekmişim gibi hissettim. O an niyetim, kâbusun etkisinden kurtulmak değil; varlığını inkâr etmekti. Oysa beş yaşındaki ben, suyla konuşurken onun varlığını hiç inkâr etmemişti ki…
Sonra odama geri dönüp yatağımın üzerine oturdum ve karşımdaki duvara öylece bakmaya başladım. Çok geçmeden bu durum bir bakışmaya dönüştü. Şimdi duvar da bana bakıyordu. Aylardır yalnız yaşadığım için nesnelerle bakışmak hatta onlarla konuşmak doğal bir alışkanlık hâline gelmişti artık benim için. Bir süre sonra duvar da tıpkı su gibi söze girdi:
“Gezmeye gidecektin bugün, hazırlanmıyor musun?”
“Gidemem.” dedim. “Çok kötü bir kâbus gördüm.”
Gezmeye gitmekle kâbus arasında nasıl bir ilişki olduğunu duvar da anlamamış olacak ki cevap vermedi. İşte yine duvar olmuştu.
Günler öncesinden planladığım bu yolculuğa çıksa mıydım yoksa bugün evde oturup gezme planımı kâbusla başlamadığım başka bir güne mi erteleseydim?
Bekle beni küçüğüm
umudu karartmadan
sevinci yitirmeden bekle
döneceğim bir gün elbet
bekle beni
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta