SPOR ŞİİRLERİ

SPOR ŞİİRLERİ

Atilla Birkiye

Şili’de 39 yıl sonra adalet yerini buluyor! Şarkıcı, yönetmen, öğretim görevlisi Victor Jara’nın ölümüyle ilgili olarak suçlu bulunan 8 subay hakkında tutuklama emri çıkartıldı.* Şarkıcı, 11 Eylül 1973’teki askerî darbe sırasında binlerce kişi ile birlikte Şili Stadyumu’ndaki insanlık dışı işkenceler sonrasında vahşice öldürülmüştü.
“Halka inilmez, çıkılır” diyen Victor Jara şarkılarıyla özgürlüğün, bağımsızlığın aynı zamanda da kendi kültürünün evrensel sesi oluyordu o yıllar. Şili folkunun büyük ismi Violeta Parra’dan el almış, “Yeni Şarkı” akımının kurucularından olmuştu. Latin Amerika gibi büyük ve karmaşık kültür mozaiğinde özgün sesini bulmuştu.
Victor Jara’ya göre evlilik hem zor hem dünyanın en güzel olayıydı. İngiliz balerin eşi için “bu benim ilk ve son evliliğim” diyor; iki küçük kızına olan düşkünlüğünü de asla gizlemiyordu. Şarkıları ailesi, halkı ve ezilenler içindi; müziğin yani sanatın inceliklerini de araştırmaktan geri durmuyordu. “Şarkım özgür bir şarkıdır” demişti, 35 yaşında öldürülen sanatçı.
Darbenin ardından Şili halkıyla dayanışma başlamıştı; belki İspanya İç Savaşı’na da benzetilebilir. Siyasî mülteciler, daha çok Avrupa’ya, Fransa’ya kaçmıştı. Şilili müzik grubu Inti Illimani, o sırada yurtdışında olduğu için, dünyanın dikkatini ülkelerindeki trajediye çekebilmek için konserler veriyordu. Violeta Parra’nın müzisyen çocukları Ángel Parra ile Isabel Parra da benzer şekilde konserler veriyordu. İstanbul’a da gelmişlerdi. Şimdiki Lütfi Kırdar’ın yerindeki Spor Sergi Sarayı’nda Violeta’nın, Victor’un şarkıları söylenmişti.
Orhan Asena darbe gününü konu edinen “Şili’de Av” (1975) adlı bir oyun yazmış ve Dostlar Tiyatrosu tarafından sahnelenmişti. Oyun epeyce ilgi uyandırmıştı. 1985 yılında da bu büyük şarkıcının anısına “Özgürlük Şarkısı Victor Jara” adlı bir kitap basılmıştı. Adnan Özer’in İspanyolca’dan çevirdiği yapıt, Jara’nın yazıları, şarkı sözleri ve fotoğraflarıyla bezeliydi. Yarın Dergisi yayınlarından çıkan bu kitapla birlikte yine Victor Jara’nın şarkılarından oluşan bir de kaset yayınlanmıştı.
Gerçek bir olayın ele alındığı, darbe sırasında Amerikalı bir gazetecinin ölümünü anlatan kitaptan uyarlanan ve 1982 Altın Palmiye Ödülü’nü de alan “Missing” (Kayıp) filmindeki bir sahne durumu iyi özetler: CIA yetkilisi, öldürülmüş gazetecinin babasına, Şili’de, Birleşik Devletler’in çıkarlarının ve binlerce yatırımın olduğunu fütursuzca söyler. Victor Jara’nın da davası budur. Yalnızca Şili’nin değil, bütün Latin Amerika’nın bağımsızlığı; yani “arka bahçe”nin!
Victor Jara yaşamının son günlerinde, binlerce solcu gibi ağır işkence altındayken “Şili Stadyumu” adlı son şarkısını yazabilmişti:
..

Devamını Oku
Özay İşcan

Ankaradaymış demek ki onun kısmeti alın yazısı
Sinanın sevgisi düştü içine uzak kaldı Avusturalyası
Anası Babası gurbet elde kardeşleri akrabası
Üç evlat verdi eşine daldı onların büyütme düşüne
Büyütüp okutup onları adam etme peşine..............
Dört gözle bekler anne babanın gelişini
Düşkündür çocuklarına çok sever eşini
..

Devamını Oku
Yusuf Tuna

Gece olduğu zaman gök yüzüne bakarak,
Samanyolundaki yıldızları sayıyorum.
Heyecan ile gözlerime dürbün takarak,
Samanyolundaki yıldızları sayıyorum.

Sayı sayarak zamana diyet ödüyorum,
Vakit geçsin diye hilale göz ediyorum.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

EN BÜYÜK MESELEMİZ

Ülkenin Geleceği ve Gençlik için Yapılması Gerekenler


Arkadaşlarla konuşuyoruz. Büyükşehir Belediye başkanının kardeşi de orada.Eski bir genel müdür. Gençlik elden gidiyor. Evet. Zenginleşme ile birlikte dünyevileşme ve sekülerleşme aldı başını gidiyor.
Geçen hafta iki belediye başkanını da ziyaret ettik. Her iki ziyarette de daha önceleri yapmadığım bir şey yaptım. Gençlik üzerine düşüncelerimi söyledim. Bu konunun düşünülmesini gençlerin kötü gidişten kurtarılması için gençlik merkezlerinin daha kapsamlı ele alınması gerektiği, gençliğin enerjisini doğru yolda sarf edebilmesini, arta kalan zamanlarında aynı mekan ve ortam içinde kültüre ve sanata yöneltilmesini, bu çalışmada belediyelerin sivil toplum merkezleriyle el ele vermesi gerektiğini aktardım.
..

Devamını Oku
Naim Yalnız

Temiz havada gezer,
Yazın denizde yüzer,
Doğada huzur sezer
Sağlığını sevenler.

Erkence yatar,kalkar,
Her sabah spor yapar,
..

Devamını Oku
Zeki Çelik

Ulaşım yönünden tereddüt yoktur,
Yazın görüntülü yaşıyor anım,
Özel ve resmi de vasıta çoktur,
Kayak merkezidir dağım, Davraz'ım.

Isparta ilinin dağları karlık,
Huzurlu yaşıyor içinde varlık,
..

Devamını Oku
Resul Üstün

Üçüncü kitabım “Deşifre Etme Yalnızlığımı” KORA Yayınlarında çıktıktan bir hafta sonra Mide Kanseri (taşlı yüzük korsinom) teşhisi ile Dicle Üniversitesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümüne yatışım yapıldı. Ameliyat (29 Şubat 2008) , yoğun bakım, kemoterapi (kimyasal tedavi) ve radyoterapi (ışın tedavisi) … Derken aradan 20 ay gibi bir zaman dilimi geçti. Ameliyattan birkaç gün önce Diyarbakır’daki Eğitim Kitap Evi’ne birkaç kitap bırakmıştım. Sağlığıma tam kavuşmuş olmasam da, kendimi biraz iyi hissediyor olmamın verdiği güvenle kitabevindeki genç arkadaşlarla durum değerlendirmesi yapmak, yeni çıkan kitaplara göz atmak ve ameliyat öncesi oraya bırakmış olduğum kitaplarımın da son durumlarını öğrenmek amacıyla Galerya’daki Eğitim Kitabevi’ne (Şimdi Kültür Kitap Evi) uğradım. Azat’la kısa bir söyleşinin ardından tam çıkıyordum ki Azat:
”Hocam, KORA’dan yeni bir roman çıktı. Yazarı sizi tanımıştı, bakmak istemez misiniz? ” dedi.
İstemez miyim hiç? Hem yeni olacak, hem de roman olacak ve ben merak etmeyeceğim, olacak şey mi? Azat uzanıp kitabı raftan almaya yeltenince ilk olarak yazarın adı gözüme ilişti. Hatun Ateş Kurt… İsim bana tanıdık gelmişti. Hatta “tanıdık” sözcüğü çok kısır kalırdı ismin içimde uyandırdığı duygular karşısında. Hatun Ateş tamam da… “Kurt” fazlaydı. “Eşinin soyadı olmalı” diye düşündüm, yanılmamışım. Kendisiyle Berfin Bahar Dergisi’nin ve aynı zamanda Berfin ve Kora Yayınları’nın sahibi dostum sevgili İsmet ARSLAN aracılığıyla yaptığım telefon görüşmesinde sevgili Hatun bu düşüncemi doğruladı, Kurt, eşinin soyadı. Kitabın arka sayfasına göz atarken birden Türkiye’deki demokratik yaşam biçiminin sosyal ve kültürel değerlerinin temel taşı sayılan 78 kuşağı gençliğinin tarihe mal olmuş o sıcak günleri geldi aklıma.
Aradan bu kadar uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, o dönem yaşananlar daha dün gibi aklımdalar. Üzerinde hep o dönem gençliğinin gözdesi sayılan kot pantolon ve pantolon üzerine özenle sarkıtılmış mavi zemin üzerine nakışlanmış siyah puanlı bir gömlek, altta da spor ayakkabı… Evet, Hatun Ateş 78 kuşağının insanlığa mal olmuş tüm değerlerini üzerinde barından kişiliği oturmuş çelik karakterli, dik ve sağlam duruşlu bir arkadaşımızdı.
Kendisini görmeyeli yaklaşık otuz yıl olmuştu. Ama şimdi onun yerine elimde “Bir Yerlerde Bir Şeyler Eksikti” adlı romanı duruyordu. Evet, bir yerlerde bir şeyler eksikti sevgili Hatun. Şüphesiz ki o eksiklik bizden kaynaklanan bir eksiklik değildi. Birileri hep “Bir Yerlerde Bir Şeyler Eksik” kalsın diye ve kişisel çıkar, siyasal ego tatmini uğruna ensemizde boza pişirmeye devam ediyordu ve bilerek bir yerlerde bir şeyleri eksik bırakmışlardı
“Bir Yerlerde Bir Şeyler Eksikti” bir anı roman… Sevgili Hatun Ateş kendi anılarının bir kısmını hayatın o acılı ve dar süzgecinden geçirerek biz okuyucularına ulaştırmaya çalışmış. Mükemmel bir anlatım, ilk okuyuşta yüreğe işleyen bir sözcük akımı… Öyle uğultu falan değil; sözcükler, insanı sevda bahçesinde gül koklamaya çağıran şiirsel bir ninni gibi, yürek kumaşına işlenen bir oya gibi, bir nakış gibi sarı sayfalara özenle işlenmiş. Mardin’i kısacık bir tümceyle o kadar güzel görselleştirmiş ki… Ancak o kadar olur. “Rengârenk ışıklar, Mardin’i dağın boynuna asılmış bir kolye gibi gösteriyordu.” Tümcesi anlatımın şiirselliğini gözler önüne sermeye yetiyor sanırım.
“Bir Yerlerde Bir Şeyler Eksikti” Romanı’nı okurken, yazarını yakından tanıdığımdan mı kaynaklanıyordu bilmem; ama çocukluğum, gençliğim, eylemlerim, üzüntülerim, sevinçlerim, coşkularım, hatta o dönem “yasak” olmasına rağmen yüreğimde sıradağlar gibi büyüttüğüm gizli sevdam… Bir bir gözlerimde canlandılar. Bana tüm bu güzellikleri yeniden yaşattığın için teşekkürler sevgili Hatun Ateş Kurt.
..

Devamını Oku
Füsun Dudurga

Nerenize ve neyinize dokundu bilmem ama....
ATAM'IN resimlerini duvarlardan indirdiniz
Paranın üstündeki resmini sildirdiniz
Gençliğe Hitabe okunmayacak diye bildirdiniz
Andımızı ve İstiklal Marşını korkudan kaldırdınız
O da yetmedi, Türk halkına saldırdınız
Baştan beri kendinizi kandırdınız
..

Devamını Oku
Âşık Enver Gürkani


Bin bir zahmet ile yazdın bir şiir
Ne işe yarar ki okur olmasa
O yöne çeker mı seni dik bayır
Düz bildiğin yolda çukur olmasa

Daim döner durmaz dünyanın çarkı
..

Devamını Oku
Mustafa Cilasun

Ne söylense ve hatta dikkatimiz dahi kesilse
Akıl sır ermiyor, nesil emmniyeti adına ne kadar kepazelikler sergileniyor
İnsanlık adına edep sanki sukuta çekiliyor,şaşkınlık ahvalimi tarumar ediyor
Nereye baksam, acabalarla bir yol bulsam, emin olmak hazzıyla solusam yetiyor



..

Devamını Oku
İsa Yazıcı

1890'larda bisiklet sporu
Birçok ülkede
Yayılıngın bir
Spor dalınılı
Olunulunmaya başlanılamıştı.
O yılınıl
Franılansız Henri Degrange,
..

Devamını Oku
Erdal Ceyhan

Şu şişmanlık gibi bela var mı, insan oğlunun başında
Yükleniyor tostçusu, hamburgecisi ekmeğinde aşında

Biraz hareket edeyim desen, hemen servis önünde biter
Aman evladımın tüyü uçacak, diye analar feryad eder.

Sonra makarnalar, köfteler hazır ketçaplar soslar sıkılır
..

Devamını Oku
Yusuf Tuna

Sağlığınızı koruyun,
En büyük devlet sağlıktır.
Sağlık kuralına uyun,
En büyük devlet sağlıktır.

Sen her zaman sağlıklı ol,
Spor yapmalıyız bol bol.
..

Devamını Oku
İsa Yazıcı

İdmanlı. Antrenmanı
Olmayan, idmansız.
Antrenmansız olma durumu.
Bir spor dalında
Sporcuyu eğiten,
Kişi, çalıştırıcı.
Antrenörük olan.
..

Devamını Oku
Zeki Çelik

Gıdayı bol bulduk diye yutmayın,
Şekerli kişiye tatlı tutmayın,
Dengeli beslenin hiç unutmayın,
Şişmanlık pişmanlık yaratabilir.

Nefsine hakim ol kapılma hırsa,
Çevreni gözetle fakirler varsa,
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Tanıdığım Ünlüler:


NECATİ ÇELİK



..

Devamını Oku
Rıdvan Yamuç

Bir tufan esiyor, Çankırı kapalı spor salonunda
Sporcular yumruk sallıyor galibiyet heyecanında
Hakemlerim beyaza bürünmüş ringin ortasında
Antrenörüm taktikler veriyor, köşe kenarında

Rakipler mavi, kırmızı renge bürünmüş
Seyircim gönülden, hepsine alkış tutmuş
..

Devamını Oku
Vedat Sadioğlu

1973’te başladı bu hikâye
Bulgaristan’ın Kırcaali şehrinde
10 yaşında girdi haltere
Halil Mutlu’dan bahsediyorum size

1989’da Türkiye’ye göç etti
O bir Türk, Balkan Türkü
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

MÜSLÜMANLAR VE İLİM

Din adına tam bir cehalet dünyasındayız. Üstümüze vazife olmayan her şeyi biliyoruz. Ama bize en çok gerekli olan şeylerden haberdar değiliz. Ekonomi biliyoruz, siyaset desen hakeza, spor desen feriştahına kadar. Herkes her şeyi biliyor, ama kendisi için hayati olan hiçbir şeyi bilmiyor.
Tam bir cehalet dünyasında yaşıyoruz. Uzmanların bilmesi gereken şeylerle doldurmuşuz beynimizi. Ama gerekli olan hiçbir şeyden haberimiz yok. Ne derler; ’Ne ararsan bulunur derde devadan gayri’. Enformatik cehalet bu olsa gerek.
Her şeyi dolduruyoruz beynimize. Orasını tam bir çöplük haline getiriyor. Dini yönden ise tam bir cahillik deryasında yüzüyoruz. Sanki bu dünyada ebedi kalacak, öteki dünyaya hiç gitmeyecekmişiz gibi hep bu dünyayla ilgili şeyler öğrenip duruyoruz. İşimize yarayacak, yaramayacak her şeyi öğreniyoruz.
İş hayatından aile hayatına oradan gündelik ibadetlerimize kadar tam bir cehalet içindeyiz. Çocuklarımızı inançlı yetiştirmek adına tam bir ihmal, ailemizi çekip çevirmede din ve ahlak kurallarına uymada tam bir gaflet, ibadetlerimizde tam bir cehalet içindeyiz.
Cami cemaati olarak kahvehaneden eve, evden camiye, camiden kahveye bir hayatımız var. Evde kadın dırdırından kaçtığımız iki yer var; biri cami, biri kahvehane. Hiçbir meselemiz yok. Onun için her şeyi siyasetten bekliyor, günübirlik siyaset dedikodularıyla yuvarlanıp gidiyoruz.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

SÖMÜRÜ DÜZENİ VE GERÇEKLER

Din adına dünyayı yiyenler. Kimler mi bunlar? Başlangıçta iyi niyetle yola çıkmış birçok kişi. Çoğu başlangıçta bu günkü duruma geleceğini düşünmemiştir belki de. Din sömürücüleri bunlara diyorlar işte. Bence her şeyin sömürüsü var. Birileri bir ideolojiyi, birileri mukaddes değerleri bir başkası da insanların özlemlerini sömürüyor. İşte bunlardan en kötüsü ise din sömürüsü dediğimiz mukaddes değerlerin sömürüsüdür. Yazımızın konusu bu olsa da biz konuyu genelleştirerek işleyeceğiz.
İnsanoğlu bazı değerleri kendine ait kılarak o değerler peşinde bir dünya kuruyor böylece hayatlarını anlamlandırıyorlar. Ama bazı kurnazlar - ya da bunlara şanslılar mı desek- bu duyguları kendi emelleri için kullanarak servet yığma şan şöhret edinme yoluna girmişler, kısaca dersek bu masum duyguları ranta çevirmişlerdir.
Öncelikle konuyu din dışı alanda olanlara bir göz gezdirelim: Bu sömürü olayı şöhretler alanında görülmekte özellikle. Sanatçılar futbolcular bu alanın rekortmenleri. Yenidünyanın totemleri olan bu insanlar sıradan insan olduklarını unutup bir yalanın peşine düşüyor, bu yalanı kendi uydurduğu için önce kendisi inanıyor sonra başkalarına inandırıyorlar. Tabii bu işte medyanın payını da unutmamak gerek. Bu mitleri onlar besliyor onlar yaratıyor ve onların üzerinden getirim sağlıyorlar. İç içe getirim dünyası. Ve bu getirim dönüp dolaşıyor bir yaşam tarzına ulaşıyor. Karşılıklı aldanma ve aldatmalarla sürüp gidiyor bu dünya. Sanatçılar bizi eğlendiriyor biz onları ödüllendiriyoruz. Şöhret ve onun gerek moral gerek maddi getirisi bu sömürünün merkezi.
Gelelim din sömürüsüne ve bu sömürünün gitgide yaygınlaştığı dünyamıza. O kadar ki adım başında rastladığımız bu tipler gitgide artarak sıradanlaşacak, gerçek inanç erleriyle bu tipler karışacak git gide birbirinden ayrılamayacak h hale gelecektir. İçlerinde siyasi parti liderlerinin de olduğu bu tipler irili ufaklı olarak aramıza karışmışlardır. Bize düşen onları tanımak ve ayıklamaktır. Adam başlangıçta güzel söylemlerle -belki de iyi niyetle- girişmekte ama zaman içinde şekil değiştirmektedir.
Benim çok yakından tanıdığım bir kişi dindar kimliğiyle yıllar önce bir vakfa üye sonra başkan olmuştu. Aradan az bir zaman geçti bu kişi bir cami derneğine başkan oldu. İki kuruluşun başkanı kendisi olduğu için caminin mülkiyetini vakfa devretmesi zor olmamıştı. Yıllar geçti bu vakıf bir TV kurdu. Bu TV caminin müştemilatındaydı. Dernek ve vakıfların TV kurmaları yasaklanınca adan TV evine taşıdı. tuttu bu TV yi ranta çevirdi bir dönem sağcı partilerden yardım alamadığı için sol partiye angaje oldu ve beldenin aynı sol parti tarafından kazanılmasını sağladı. Caminin alt katlarını yüksek ücretle kiraya verdi. Vakfın yönetim kurulunu değişti. Vakfı aile şirketi haline getirdi. Kısa bir zaman önce öldü. Şimdilerde caminin istimlaki söz konusu. Arkada bir alanı belediye istimlak etti ve camiye tahsis etti. Eski cami yer ve binasına milyon istimlak bedeli verdi ama vakıf kabul etmedi 11 milyon istiyor. Yeni camiyi kurulan dernek yapacak. Rahmetlinin çocukları davayı sürdürüyor.
..

Devamını Oku