Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü, kör oldum.
Yıkadılar, aldılar, götürdüler.
Babamdan ummazdım bunu kör oldum.
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum.
Sensin bu gönlümün yönü mekanı
Bende ar olmazdı sen olmasaydın
Ak nergizler sana aksın dağlarda
Balda sır olmazdı sen olmasaydın
Dağlardaki güneş doğmaz aleme
Devamını Oku
Bende ar olmazdı sen olmasaydın
Ak nergizler sana aksın dağlarda
Balda sır olmazdı sen olmasaydın
Dağlardaki güneş doğmaz aleme
Sonuna da
dadından yinmez...
falan mı eklesem?
Zaten meşhur bir söz vardı ya bunun için:
İncir olunca,
Şâir ölünce...
Yok muydu (böyle bir söz) yoksa?
E şimdi olduuu,
Ben söyledim işte :)))))))
Mehmet Hocam, (kalan kısmını fazla savunamam da) ilk iki mısrayı ben de savundum ama...
Yok yani...
O kadar...
Yani sehl-i mümteni denecek kadar da değil.
Üstelik akşam saatlerinde yazıp silmiştim, bu şiir için şâirin kendisinin de yazmış ve yayınlamış olmaktan pişmanlık duyduğunu söylediği yönünde bazı rivayetler de var.
Farkındaysanız, komedi halinde yaptım, açıklamasını. Eleştiri yapmadım. Hiciv vardır, nazire vardır, taşlama vardır... Dramatize ederek sundum. Neden? Babalar gününde gülüp eğlenelim diye... Ciddi ciddi eleştirmedim.
Eleştirme konusunda da derim ki giriş mükemmel, final zayıf, şiiri öldürmüş, şairi. Keşke giriş bölümüyle yetinseydi.Uzatmasaydı!
'Yıktım perdeyi, eyledim viran
.Varayım, sahibine haber vereyim, heman!
.Her ne kadar sürç-ülisan ettik ise affola!'
Allah taksiratlarını affetsin, babasının da kendisin de... Allah rahmet eylesin!
(Şiire de göze de ampule de... :) Hepsi mevta olmuş!)
”Siz hiç hamama gittiniz mi?”
“Gitmedim. Ne işim var hamamda? Evde saunam var. Sen gittin mi?”
“Ben gittim…”
“Ya… Nasıl bir yer?”
“İşte şöyle büyük bir yer… Üstünde kubbesi, kubbesinde delikler var.”
“E? Ne oldu hamamda?”
“Lambanın biri söndü”
“Sönsün! Sönebilir. Biri söndüyse, diğerleri var.”
“İki taneydi. Biri söndü, biri kaldı.”
“Bir tanesi de yeter. Ne olmuş biri söndüyse? Onunla idare et işte! Hem hamamın kubbesinde bir sürü delik var. Oradan yeteri kadar ışık gelir. Eskiden lamba mı varmış? Alıştın tabi teknolojinin nimetlerine… Sahi güneş ışığı girmiyor muydu içeriye? Onlara kubbe koyarlar, kubbesinin her yerine delik… Her taraftan ışık alsın diye… Sahi, gece mi gitmiştin?”
“Ya, sorma! Bizim buralarda hamamlara gün boyu bayanlar gider, akşamdan sabaha kadar da biz, erkekler gideriz. Geceydi ya…”
“Vah vah!.. Diğer ampul de az ışık veriyordu, demek ki… Karanlık oldu, bulunduğun odacık. Ayağa falan kalkmasaydın! Bir şeye takılırdın falan… Ayağın mayağın kayardı, düşerdin müşerdin!”
“Kalkar mıyım hiç! Kalkacak halim mi kaldı!”
“Ne oldu? Çabuk söyle! Meraktan çatlatacak mısın beni!.. Biri bir şey mi etti?”
”Yok, yok! Biri bir şey etmedi. Telaşlanma! Gözümün biri söndü kör oldum.”
“Yapma ya! Ampul mü patladı? Cereyan mı çarptı? Bak, şimdi çok üzüldüm! Ha… Sen şimdi bakamazsın da… Bakarsın be! Üzülme! Ne var bunda? Biri söndüyse, biriyle idare edersin. Allah bunları hep ince ince planlamış. Biri söner möner diye yedeğiyle yaratmış. Eh… Geçmiş olsun! Ne diyelim! Allah’tan geldi. Hüküm Allah’ın! Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi? Allah beterinden korusun! Ya öteki de sönseydi! Değil mi? neyse… Sonra?”
“Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak”
“Gökyüzü var, var olmasına da sana yanlış demişler. Yuvarlar muvarlak değil. Sonsuz boşluk… Göz alabildiğine… Göz alamıyor ya alamadığı için hamam kubbesi gibi algılıyor. Allah gözlerimizin ayarını kısmış. Kısmasaydı da kâinatı tümüyle temaşa edebilseydil, aramızda akıllı kalmazdı! Belki de hayretten ölürdük!”
”Söylelemesine maviydi”
“Mavi de değil, o. O da mavi görünüyor, deniz gibi… Bir avuç su al da bak! Renksiz… Hava da öyle…”
“…kör oldum”
“Ya, işte… olan olmuş bir kere. Ne yapalım? Elimizden ne gelr? Babanın öldüğü yetmezmiş gibi bir de bu… Takdir-i İlahi..”
”Taslara gelince hamam taslarına”
“Hamam tası mı? Ne olmuş hamam taslarına? Bırak şimdi hamam taslarını! Gözün berbat! Onun bir çaresine bakalım!”
”Tas değil yahu! Tas tas… Hani duvar örülüyor ya…”
“Ha! Anladım, taş…”
“Evet, evet, tas… Taslar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taslarda yüzümün yarısını gördüm”
“Sen de bir âlemsin ya! O kadar taşta boy aynası gibi seyretseydin ya kendini! Nerden yüzünün yarısına baktın? Ha! Şimdi aklıma geldi… Af edersin! Unutmuşum… Tek gözle ancak yarısı görebildin tabi…. Az daha, ‘tamamına baksaydın ya…’ diyecektim. Kör olmak ne demek, ben nerden bileyim? Ben hiç kör olmadım ki! Peki, ne gördün? Nasıl görünüyor, tek gözle? Nasıldı yüzünün yarısı?”
”Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü…”
“Nasıl yani?”
”Yüzümden ummazdım bunu…”
“Ne yaptı yüzün sana? O da mı öldü? Pardon yani, şey… O da mı söndü?”
“Yok yok… Ölmedi de… Sönmedi de… Kör oldum”
“daha önce söylemiştin bunu. Anladım. On kere neden söylüyorsun?”
”Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?”
“sabunluyken ağlamayan mı var? Sabunla yıkanan her bebek gibi ağlamışımdır. Çocukken de sabun kaçardı gözlerime. Ben bağırırdım, ağlardım, annem: “Ne bağırıyorsun? Sus! Sussana! Şimdi vuracağım kafana sabunu ha!..” derdi. Derdi sana mı düştü? Geldi geçti… Büyüdük artık. Çoktan unuttuk. Neden hatırlattın şimdi, durup dururken?”
“Sabunu yanlışlıkla gözüme sokmuşum da alacakaranlıkta. O kadar yandı ki anlatamam!”
“Bak işte! Ya tek değil de iki gözün de olsaydı ve ikisine birden soksaydın? O zaman iki misli acıyacaktı. Dua et, tek gözün var. Gözünü, gözün gibi koruyacaksın, kardeşim! Karanlıkta daha dikkatli olacaksın, gözüne sabun mabun sokmayacaksın….”
Şu da çok mantıklı.
Biri birine cevap vermiş (bir yerde)
Böyle konuşanları öldükleri zaman hiç ellemeden olduğu gibi terli terli ya da kirli kirli gömmek lazım. Cenazesine gelenler yanlarına 3-4 metreden fazla yanaşamazlar.
Oysa bilseler ki yıkanmayan ve yıkama esnasında diğer değişik işlemler yapılmayan ölüler oldukları gibi kendi hallerine bırakılırlarsa hiç çekilmez olurlar. Ölüden çıkan ifrazatlar bir yandan bağırsaklarda biriken maddeler diğer taraftan ortalığı iyice batırırlar. İnsan öldükten sonra vücut fonksiyonları bir süre daha çalışmaya devam eder. Yıkanmayan ve bakımı yapılmayan beden ya olduğu gibi toprağa gömülmelidir ya da poşete sarılmalıdır. Yoksa başında duranlara Allah sabır versin.
Tamam, siz söyleyince öyle bir şey vardı, hatırladım ben de.
Teşekkür ederim.
Merak eden, bilge kişidir. Merak, onun bilgi edinmesini sağlar. o yüzden merak eden kişileri takdir ediyorum.
Bebek de olsa, yüz yaşında da olsa, insan, boyut değiştirirken yani can verirken, o anın şiddetinden veya Allah'ın ikramından mı olduğunu sadece Zatı bilir, bedeninden, necis bir salgı çıkar ve gusul gerekir.
“Babamdan ummazdım bunu kör oldum.”
(Babamız, kendisinden hiç ummadığımız neler neler yaptı yaşarken; üstelik bize! Zavallı bize… Yapmadığı mı kaldı?) :)
Baba! Sen ne yaptın!.. Bunu senden hiç beklemezdim! Yazıklar olsun! Yazıklar olsun, sana!.. Yazıklar sana olsun! Bana sevaplar…
YAZIK: YAZUK: Günah demek… Yazılanlar yani… Sanki hep kötü işler yazılıyormuş da iyi işler kaydedilmiyormuş gibi… Aslında ikisi de YAZUK olmalı, bence… Fakat bana hiç sormuyorlar ki! Yazık oluyor!
“Yazık oldu, Süleyman Efendiye!”
Karıştırdım mı ne? Bu dize, başka bir şiirdeydi. Orhan Veli’ye aitti.
Hiçbir şeyden çekmedim baba, senden çektiğim kadar! Yaramazlık yaptığımda bana vururdun da anardım ya Allah’ın adını:
_ “Allah!.. Dur, baba! Yapma! Etme! Kıyma bana!.. Zayıf, güçsüz, zavallı, korumasız bir çocuğum ben! Vurma! Allah!.. Baba! Görüyorsun, kendimi savunamıyorum. Hem, babalara el kaldırılmaz!” diye… Şimdi de diyorum ki:
_ “Dur, baba! Yapma bunu bana! Gitme! Ah!.. Gittin!.. Allah’ım!.. Kör oldum! Nayır, nayır! Nolamaz! Benim kör olmamam lazım! Kazım! Kazla ne alakası var? Kâzım! Nevlenecektik… Çocuklarımız ne olacaktı… N’oldu? Nolmadı. Daha nevlenmedik bile! Bu babam var ya bu babam! Durdu durdu, tam nevleneceğimiz aman nölesi tuttu! Kâzım! Kâzım! Göremiyorum!”
_ “Noldu Nalân? Ne bağırıyorsun kızım?”
_ “Bana nacele doktor lazım! Nameliyat nolmam lazım! Ya da babamı geri gelmesi… Babamı getirin, geri! Çabuk! Babamı… babamı…”
_ “Baba mı şimdi bu, Nalân? Yapılır mı bu sana, bana, ikimize, bize…”
Perde!..
Ömür biter, perde kapanır. Kör kızın gözleri açılır mı açılmaz mı orası seyircinin muhayyilesine ve arzusuna bırakılır. Kör olan kız değildir aslında… Kör olan, babasıdır.
Kör olan şair değildir aslında. Kör olan babasıdır. Babası öldüğünde şair de kör olmaz. Şair kör olmadığı gibi baba da kör kalmaz. Öldüğü anda körlük gider ondan. Gayb âlemini temaşaya başlar. Gözleri açılır.
Açılır da ne olur? Ya fal taşı gibi açılır, azabı görür de ya da içleri sevinçle parlar, cennetteki yerini görür de!
“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar!”
***
Bu şiir ile ilgili 91 tane yorum bulunmakta