Artık saatlerimi yalanların kumunda kaybetmiyorum
Kırık camları toplamak yerine,
Yeni bir pencere açtım karanlık duvarıma.
Biliyorum: Zaman, sahtekârların avucunda erirken,
Gerçek, kendi güneşini yaratmalı.
"Sevilmeyen" diye fısıldayan dudaklara kapattım kulaklarımı,
Çünkü rüzgâra tüküren, kendi yüzünde hisseder soğuğu.
Gülümsememi çaldırmamak için,
Aynamı kırdım ve parçalardan bir kale inşa ettim.
Oyun teklif edenlere "Şah mat!" dediğimde,
Satranç tahtasını devirdim, piyonlar dağıldı.
Sahtekârlık, kendi tuzağına düşüp boğulurken,
Ben, gerçeğin kılıcını kuşandım
Yalansız, ikiyüzlülüksüz, arınmış.
Dedikodunun zehirli sarmaşıklarına dokunmadım,
Her kelime, söyleyenin vicdanını kemirir çünkü.
Boş küplerin ukala çınlamasına kulak vermedim,
Dolu bir yüreğin sessizliği, en gürültülü cevaptır.
Zıtlıkların dansına inandım hep:
Gece varsa, yıldızım da olmalı.
Ama katılığın prangalarını kırdım,
Tohumları, kendi toprağıma ektim
Çiçeklerim, kimsenin bahçesine benzemiyor.
Arkadaşlık denilen köprüde sallanan ihaneti gördüm,
Söndürdüm lambaları, yürüdüm karanlıkta.
Çünkü sadakat, ışığa ihtiyaç duymaz
Kendi ateşini taşıyan, yolunu bulur.
Ve sabır…
Sabrım, bir nehir gibi akmaz artık her yere.
Kuruduğu yerlerde, çölümü keşfettim:
Kumlar altında saklı, bir vaha kadar değerli.
Şimdi biliyorum:
Sınırlarımın beyaz çizgisi,
Kanla değil, özgürlükle çizilmiş.
Kapılarımı açık bırakmıyorum her rüzgâra
Sadece, içimdeki fırtınanın estirdiği
Ve hak edene verdiğim bir anahtarla…
Dünya, artık benim kale surlarımdan
İznim olmadan kimse geçemiyor!
Kayıt Tarihi : 20.4.2025 12:01:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!