Zaman silinir gider bir ikindi vakti; dört çayında.
Hoş bir muhabbettir artık hayat,
Cam kenarına sinmiş çocukluklarımızda.
“akşam erken inerdi mahpushaneye” *
Biz sabahlarken meyhanelerde.
2003 yılı Tece/Mersin.
Yalnızım ve biralar.
Odanın içinde bir semazen misali..
Kelimeler dökülüyor ağzımdan kendime.
Bunları hatırlamayacağımı biliyorum
Ama yine de döndükçe kelime kusuyorum,
ajandamı açtım baktım.
bir sürü düş biriktirmişim satır aralarında.
15inde çiçekleri sula
20sinde yürüyüşe çık ormana
kaybol yapraklarında dünyanın
Umut var her bir karaltı da zihninin
İlla ki yeşerecek o..
Her bir köşesinden müzik sızlar..
Tam köşesinde durmak gibi virajın
Birden kendine varmak gibi..
Kaldırımları ıslak bir sokakta aradım kendimi
Bütün çöpleri karıştırdım
Bütün evsizlere ve fahişelere sordum
Görmemişti hiç biri benliğimi
Dokunmamışlardı ruhuma
Yağmur bir klişe gibi yağıyor
Asfaltta yansıyordu sokak lambasının ısığı
Yoldan çıkmış bir hayat geçiyordu kaldırımdan
Evsizin umursamaz bakışlarında
Gece yıldızlarını yerleştirmişti
Cazın ve viskinin gecesine
soğuk.
yorganın altında sıralanmışız
sigaranın dumanını sallıyoruz tavana.
yerde üç boş şarap şişesi,
üç köpek öldüren.
son paramızda Samsuna
Güneş kayboldu
Ve gecenin buz mavisi ruhu
İndi umutlarımıza.
Gerçek;
Soğuk bir rüzgâr gibi çarptı suratlarımıza
Ve uyandırdı bizi
İnce bir sızıdır şimdi geçmiş
Karanlıklarından süzülüp gecenin
Usulca yanıma sokulan
Kapatıp ruhumu
Sessizce karışmak gibi yine kendime
cam bir fanusun içinde saklıyorum kalbimi
solmasın diye umutlardan uzak bir köşesinde odamın
rutubet kokuyor duvarlar
gittiğinden beri açmadım pencereleri
boş bir plak koydum GramaFona
ritimleri tutuyorum hiçliğin
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!