Nice uçurumlara duvar olmuş bedenimiz. Tıklım tıkış atmışız içimize gelen geçeni.
Kimimiz bir sıcak el beklerken, kimimiz geçtiği sokağın lambasının kaçta söndüğünü bile öğrenmiş sevdiceğinin. Bir kavganın ortasında kalmışız ama çoğumuz kendi yaramızı kendimiz açmışız. Kimimizin bir bahar sabahı çiçeği sökülmüş kökünden, kimimizin de çiçeğine kar kış olmuşlar. Solmuş rengimiz. Yine kimimiz kaşına gözüne çarpılmışız, kimimiz de sesinden sözünden eksiğiz. Karanlık içinde aydınlık umutlar ararken ışığımızı kaybetmişiz. Bir parça daha güzel sevelim dediğimiz, hep bir parça daha fazla gitmiş. Bölünmüş yollarımız. Parantez içinde parça parça kalmışız. Salmışız kendimizi. Kendi dalımızdan kopup, kırık ağaçlara omuz olmuşuz. "Sevda" dır adı bu denksizliğimizin. Dokunan dokunmuş yüreğimize. Giden unutmuş, kalan ölmüş. Koca bir mezarlık içimiz; kime sarsıldıysak, onu gömmüşüz.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta