Sessizliğin böyle olduğunu bilemezdim

İlyas Kaplan
1358

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Sessizliğin böyle olduğunu bilemezdim

konuşmaya başlamadan
ve yine başlamadan önce susmaya
taştan yontulmuş bir heykelin
içinde ki sessizliği
harfler ve kelime olmadan
bir ses oluşturmadan önce
bilemezdim

incecik bir daldan sorduğumda
şöyle derdi muhtemelen
gövdemin içinde
arzın cazibesiyle yürüyen sessizliği
uçurumun ucunda durmadan
bilemezdim

beni durmaksızın boşluğa itenin
sessizlik olduğunu
takıldığım taş olmasaydı
bilmezdim
ve düşmeseydim bilemezdim
sessizliğe

duygularını askıya alabilenlerin
icadıdır aslında
sessizlik
ilkin tenine bürünürler yalnızlığın
inanmadan önce
bir mabette arınırlar
zamanın dinlendiği yerde
sessizliğe tapar kimileri
kimileri taşlar
sessizliği

bende
her sabah alırım abdestimi
alırım ince hırkamı
atar omzuma
bürünürüm sessizliğin tenine
tan ağarmadan
tespih eden bir kalple
mabedimde

saatlerce
yeniden hayaller kurarım
üzerinde ince dumanların tüttüğü
küle dönmüş bir köy gibi
seccademin
sessizliğinde
her duanın peşinden
her namazın sonunda
kovalarım
sessizliği

aramaya koyuluyorum önce
sonra gizli anıları
ve sonra yel değirmenlerine doğru koşan
bir delinin sanrılarını
ve nihayet
ben yoksulun yüce sefaletini
ilanihaye

sessizliği böyle harcarım
ya harcamasaydım
sessizlik konuşur muydu
göklerin mavisini
sedef yansımalı parlaklığı
kehribar kırmızısını
güneşe tutulmuş üzüm zarını
incir şırasını
zeytin acısını
elmadaki diş izini

sessizlik
bazen yeni gelin parmakları gibi kınalı
bazen işlenmiş safir misali masmavi
perde perde genişleyen gök
bütün kelimeleri suskun
fecrin ışıkları
ufkun göğsüne asılı

ağzımın üzerine kırk bir kilit vurdum
anahtarları kayıp
durdukça koyulaşan karanlıklardayım
mum lazım bana
sonra mumu yakmaya ateş
ben geceye yardım edeceğim
gece de benim sessizliğime

sessizlik nedir peki
akarsu mu
suyun parmakları yok ki
ayakları da
oysa dili ve ısrarı varmış
taşları yararmış çak çak
dönermiş çarkı
beslediği buğdaylar un olurmuş
yol olurmuş
yol bulurmuş sessizliğe

benim dağlarım sessiz
tenhada başı göğe ağan bağrı
ağaçların kökleri ile yaralı
koklarım
kekiklerini
mor çiçeklere durmuş
fersah fersah bir ferahlık
saçılır
sırtına yuvalar kurulmuş
sabiler yetişmiş sakin kucağına
sessizliğin

anladım ki
ocakta kükreyen alaz
ayazı ısıtan odun kıymetli değilmiş
bir kelimesizim bu köhnede
vesselam
öylesi hafif
öylesi uyumlu
hüner…
sessizlikteymiş meğer

hüner
bir öpücüğün buğusu
usul usul yuvarlanan sahra çalısı
suda yüzen kuş kanadı
okşamak için açılmış elin ayası
çiçek nakışlı mezar taşları
bir ölünün henüz soğumuş iki dudağı
gün ortası dalgınlığı
kundakta ki bebenin göğsüne sinen
sessizlikteymiş meğer

kulağımı bir kayaya dayayıp
sessizce duracağım
ve sonra
en başında yaptığım gibi
iki taş parçasını birbirine çarpıp
tutuşturacağım sessizliği
ve karanlığı
yeniden

redfer

Şiir ve eserin tüm hakları İlyas Kaplan’a aittir

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 20.5.2025 17:16:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!