Yolumuzda uzuyor hasır, tırnaklarımızda zaman
Geçiyor şarabın acısından tenimizin sarhoşluğu.
Yolcum camları titretiyor: o acıkmış gülümseme
Dokununca göğümüze doluyor aşkın şiir boşluğu.
Ey kırmızı çamur, meşe seli;
değirmenin çarmıhında ikiz beden.
Ne zaman
dörtnala yol alsam öfkenin atıyla
ölü toprağına düşer gölgem.
Kendi resmini yapmak gibidir adımlar:
bütün kentlerden birer renk
dağlardan rüzgâr alır getirir
yayar boydan boya.
Kadın kurşuni bulutların devingen duvarında
dolaştırıyordu bakışlarını. Göçebe belleği anımsatıyordu
yenilgisini uçtan uca bir bedenin.
Kokmuş su yengisini taçlandırmaya hazır. Dostlar isteğin
yaldızlı tuzaklarına pek teşne.
Binlerce salak eşlik eder ruhunu pazara çıkarmışa.
Er geç yitirir anlamını uzak
bakış dağılır tuzakların aç ambarında.
Hangi taş çatlamaz da
Sızdırır zamanı
göğsünün kesik damarlarından,
ve ruha eşlik eden filizini madenin,
sızdırır, upuzun olur zaman.
Terli avuçlarımı bastırdığım her kaya
biraz daha uzaklaştırıyor seni bana.
Binlerce yol:
Yollar ömrün mevsimleridir
Kapıların önünden geçer gider
El sallar evlerin bahçesi.
Düşler kalbin çiçekleridir
Yaprakların çiyini aşk içer.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!