Alzheimerlı bir kitapta düştü...
-Ahmet Yozgat'ın Asuman'ında yağmurlanırken-
Ne yolcu önceydi ne yol Abdurrahman
Yani ne tarikti ne refikti sırasında evla olan
Çün burada kendini ölümle aşıran
Çarpıntılı bir oyun var
Durmaya ve dumurmaya hazır
Kırgın topraklarda bezeli kar uykusu
Kolmaş ağaçların tekelinde
Uçmaya üşenen kuş
Beni bir himmet sarar susarsam
Dilimi kalbime kanser diye
Aklımı yok olmaya kısmet diye
Verip muttaki
Neyi bırakıp koşacak olsam
Yetişememek icin koşacak olsam
ilkelliğimizde
zamanın akışı kıvranır ya
kendilerini denizden gören kuşlar
sancılanan bir dalgadır artık
Adınla karşılıyorum her şeyi
Hâ mîm ayîn sîn kâf..
Mânanın peşinde sürünen
Yarım yamalak söz hanesi
Gözlerin namlu degil
Gözlerin nemli...
Biraz zaman ağladık yaşama
Nasıl da tutunmuştuk suyun kanayan tehlikesiz
Ve kâğıttan yapılma apaydınlık saçlarına
Zamanın ortaklığında açıldı dervâze
Var olan sadece ihtişamlı yokluktu
Aş yok eş yok aşk yok neş yok
Kuyuda bir kurt
Sultan olmuştu suça
O yok bu yok su yok
Mevsiminde alelade bir kedi gürültüsü
Varlık şükrünü doğurmakta
Hüzün, çiçek kuruntusundan koku çalmakta
El yordamıyla yürürken hayatı
Ezberin rengi varsa o da soluyor
Yokluğun yazgısında evrilen soft.
Fikri bile yok hayatın yorgunluğuna dair
Başka bir deyişle pratik acılar hırçın savaşçılar
Ve istek
Sehven ve şehven istek
yer yer çirkin yer yer ürkünç hep taptaze ve koyu lüsid
Yalnızlık bunu hasıraltı etmez
Zehra
Canhıraş yangınlardan önce
Utanıp küçülen ellerim vardı, cılız
Cılız yani duymanın sağır kaldığı
Ben cambazıydım görmezden gelmenin
Mahalle bakkallarında, perde arkalarında
Ey sesine kuşların tünediği
Elvedaya binecek son ürperti... Çok İyi Çok Çok İyiii