Huuu huuu, kirveler, sadıçlar, tertipler, yarenler, halalar,
Aynı pınardan testi dolduranlar, aynı kilimin desenleri, bizim ahali,
Döndüm işte,
Aba altındaki o yağız delikanlı, muhabbet divanında...
Özüm sizsiniz,
Size rücu ettim,
Selam olsun.
Akçadağ, tipi tipi boran olmuş,
Yerden bitmiş, bir dev sanki,
Zirvesi arşa değer,
Dağ sis kesilir,
Sisler hasret,
Karlı tepe, sise karışır gider.
Bir ucu, Uzunyayla'ya yaslanır,
Ardında, Kıranardı çaresiz,
Dizi dizi olmuş, kara trenler,
Bozkıra doğru, inler gider.
Sırtını rüzgara vermiş Akçadağ,
Lale solmuş, viran olmuş sümbül,
Kara sevdaları derermiş Akçadağ.
Endamı hoş,
Mayası pak,
Bağrı yanık olanın,
Kuşağı silahsız,
Tarlası verimsiz kalanın,
Malı mülkü olmayanın,
Payına, bir garip feryat düşer,
Dili susar da, gönlü konuşur,
Sermayesi bozlak olur, dert olur,
Haykırır uçuruma, arzuhal eder.
Derdi saklı,
Yurdu belirsiz,
Aba altında pinekleyen yiğit,
Korkusuz,
Demiri bükse, suyu çıkar.
Mahzun kalmış Akçadağlar,
Gece zindan gibi,
Garip haline bakar.
Gönlünü, ovalara sermiş Akçadağ,
Gurbet görmüş, nice beller ardından,
Sabanla, kederi sürmüş Akçadağ.
Kaç yanık destan, akmış nehircesine,
Kurbanlar olayım yaralarına,
Merhemler süreyim berelerine.
Ufak kasaba, ufak kasaba,
Bir yanı sökük, bir yanı delik,
Bir kapısı aralık, öteki kilitli,
Sevdası ezilmiş, yaban çiçeği.
Sevdanın bedeli, şarkılar değil artık,
Kaç nişanlı, el kapısına sürülmüş,
Benim sevmeye kıyamadığım,
Elin oğluyla, göçüp gitmiş,
Kader bizi, savruk etmiş savurmuş,
Bütün cenklerinde asırların,
Namımız kalmış yadigar.
Ne yaman rüyalı yermiş Akçadağ,
Talan olmuş, al al yanağı,
Bozkırda, bir garip derviş Akçadağ.
Huuu huuu, ben geldim...
Anlayan sükuttan da anlar,
Anlamayan, dönüp vicdanına baksın...
Bozlak vadilerinden, ağıt obalarından geldim...
Asırlardan kopup gelen, bir feryadın ucuyum...
Ay ışığında dillenmiş, aşkların teliyim...
Başka lisanım yok...
Sazlı, Çamlı, Gözedenli, Taşoluklu, Harmanlı ve Cümle toprağımızdan, gelip geçmiş çile deryası analarımıza;
Sevdasını türkülerde, dağlara taşlara haykırmış atalarımıza;
Kağnı gölgesinde, yayladan inenlerimize;
Harman yerinde, yar ile el buluşturanlarımıza karşı, mahcup olamam.
Başka söz bilmem, kara sevdalara düğümlüyüm, Akçadağlıyım...
Huuu huuu...
Akçadağ panayırından, aldığı yarım somunu,
Sonsuz bir iştahla yiyen, çarığına ayakları sığmayan,
O kaba saba adamın, kalbindeki zarafeti bilir misiniz...
İşitti de bana fısıldadı, köyün berberi Halil,
Aşk dedikleri, al bir kuşak,
O da nazlı yarin belinde imiş diyen, Veysel'in dediği gibi,
Mektepsiz bilen, kişi dedi o sözü...
Aşk, aldı; çünkü buralarda al yoktu...
Biz alı, arayıp bulurduk...
Al, kandı, candı, güzellikti...
Aşk, kuşaktı; çünkü kuşak en sağlam olandı...
Onu, usta eller dokurdu...
Öylesine ustalık isterdi...
O kadar bayağı olamazdı, sevgilerin ilmeği...
İnsan eliyle çözülmeyecek kadar tılsımlı...
Aşk, yarin belindeydi; çünkü yar varsa, gönül düşmüşse,
Doğanın kanunuydu, tenin de bir hükmü vardı...
Aşkı bu denli arifçe, mısralara döküyordu,
İşte o nasırlı elli, avurdu çökük,
Kasketini hafif yana eğmiş adam...
Yahu kirvem, ben nasıl insana kem derim deyip,
Nasırlı parmağını ileri uzatan,
O yaşlı ana, başıyla diğer yumuk parmaklarını göstererek,
Bak, bir parmağım seni gösterirken, üçü beni işaret ediyor,
Ben nasıl kem derim kula, derken hangi filozofu hatmetmişti ki.
İşte bu yüzden, yavan laflarla, Akçadağ'dan dem vuramıyorum...
Hacı Bektaş'ı ziyarete giden, Pir Sultan buralardan geçmedi mi...
Bozkırlara saçılmış, tesbih taneleri gibi, dökülmedi mi yaşları...
Oralarda birer ulu çınar bitmedi mi.
Bu lisan, bu seda, bu öz senden beslenir, senden seslenir.
Ey Akçadağ, acılar pınarı bozkır.
Huuu huuu, kirveler, sadıçlar, tertipler, yarenler, halalar,
Bizden sayılanlar, aynı pınardan su içenler, bizim ahali,
Ben geldim,
Aba altındaki yiğidim, muhabbet meydanında...
Özüm sizsiniz,
Size döndüm,
Selam olsun.
Kayıt Tarihi : 24.11.2025 15:05:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!