Sedir ağacı annem ve ben Şiiri - İlyas K ...

İlyas Kaplan
1408

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Sedir ağacı annem ve ben

Bunca kalabalığın ve gürültünün içinde,
yürüyordum.
Yürüdükçe,
önümde koridor gibi yollar açılıyordu,
merdivenler sonra yine koridorlar..
Sedir ağacını arıyordum.
Annemi bulmak için.

Sessizce yürüdüm
Bazıları bir tiyatro sahnesinde gibi
büyük büyük cümleler kuruyordu.
Seyirciler umurlarında değildi,
tek hedefleri oyunu bitirmekti.
Sonsuzluk perdesindeki bir oyun...

Bazıları hayatın sırrını çözmüş gibi
Kimi asla sonu gelmeyen şiirlerini avaz avaz okuyordu,
müzisyenler en sevdikleri şarkıyı yeniden çalıyordu,
yeniden ve yeniden...
Sıra sıra dizilmiş insanlar iki metrekarelik alanlarında
şu hayatta en iyi neyi yapıyorlarsa
onu yapmaya devam ediyorlardı.

Bir bahçıvan çiçeklerini suluyordu,
krizantem ve şebboy doluydu bahçesi.
Bir kadın mavi gündüzsefalarının altında oturuyordu.
Deve dikeni, yonca, şakayık, hindiba...
Beyaz ıtırlı bahçedeki adam kuşlara ekmek ufalıyordu.
Hanımeli, sardunya, ortanca, yılanyastığı...
Bazı bahçelerde sadece gül ağaçları vardı,
bülbüller henüz uğramamışlardı.

Bazı insanlar üçerli dörderli duruyordu.
Hiçbiri bir diğerini umursamıyordu.
Sanki perde kalkmış, esrar çözülmüş
sırt sırta dönmüşler
ve kalabalığın gürültüsüne kendilerince
birer gazel de onlar okuyordu.

Bir kadının kahkahasına irkildim.
Kalabalık ve gürültü...
Ne yana baksam iki metrekarelik dünyasında
bir şeylerle meşgul insanlar.
Kadının kahkahası tekrar duyuldu.
Soluma baktım,
bir filmi seyrediyormuş gibi
boşlukta bakışlarını sabitlemiş,
gözlerinde acının bin bir çeşidi saklı
kırmızı elbiseli kadını gördüm.

Yeni bir kahkaha daha attı.
Gözlerim kadına öyle bir kilitlendi ki
kendi bakışımdan rahatsız oldum.
Hayatta gerçekten bir kez bile ağlayamamış,
ağlamalarını hep kahkahaların ardına saklamışların bakışıydı bu.
Nerede görsem tanırdım,
aynaya bakar gibi baktım kadına.

O kahkaha attı
ben orada merdivenlerin başında sarsıla sarsıla ağladım.
Bütün bu olanlar başımı döndürüyordu.
Kalabalık, çiçekler, insan sesleri, kuş sesleri.
Bütün bu olanlar dünyayı döndürüyordu.
Elimi çantama attım,
annemin çok sevdiği mercan yüzüğünü
avcumun içinde iki tur döndürdüm.

Annemi görmeliyim, annemi.
Kutuyu çantamda bıraktım.
Kahkaha atan kadından ve kargadan uzaklaştım.
Kalkıp sedir ağacına doğru yürümeye devam ettim.
Merdivenin son basamağında
karga tepemden uçup annemin üzerindeki dala kondu.
Bir kozalak düştü önüme,
irkildim.

Son bir baş dönmesiyle sedir ağacının altına vardım.
Annem, her zamanki elbisesi ve yeleğiyle
elinde şişleri gözünde gözlüğü çıkıp geldi.
Terliklerinden birini çıkarıp bacağını altına kıvırarak
pencerenin önündeki sedire oturdu.
Diğer ayağını hafif hafif sallayarak
şişlerini çıtırdatmaya başladı.

Arada bir perdeyi aralayıp sokağa bakıyordu.
Baban geç gelecek yine oğlum
Anne, babam gelmeyeli on yıl oldu.
On yıl mı?
Zaman nasıl da geçmiş.
Daha bu sabah giderken
yeşil kareli gömleğini ütüleyip giydirdim.

Oğlum gel bakayım şu yeleği bir ölçelim.
Bir karış daha şuradan eklersem babanın boyuna denk düşer.
Anne, babam gelmeyecek.
Saat daha erken canım işten çıkmamıştır henüz.
Anne, babam öleli on yıl oldu.

Ben bir çay koyayım en iyisi
içersin değil mi oğlum?
İçerim anne.
Babanın sevdiği bergamotludan kalmamış.
Bak adamcağız gelmeden
köşedeki bakkaldan bir koşu alıversen?
Annemi ne zaman görsem
babamın eve gelişini bekliyor.

Haftada birkaç defa gömleklerini yıkayıp ütülüyor.
Her kış yeni bir yelek örüyor babama,
gardırobuna asıyor.
Babam gideli yıllar oldu ama
evin her köşesinde dolaşıp duruyor.
Bazen bamya yemeğinin içinden çıkıyor,
bazense baklavanın cevizi oluyor babam.
Duvar saatinin pil yuvasında rastlıyorum ona,
bazen kumandayı unuttuğumuz yastığın arkasından bakıyor.

Gürültüler yükseldi.
Kalabalık öyle baş döndürücü ki.
Herkes şu hayatta en iyi neyi yaptıysa
onu yapmaya devam ediyor,
kendi iki metrekaresinde.

Aşağıdaki kadının kahkahaları
ağaçların dallarındaki kargaları uçuruyor,
bahçıvanın makas sesi,
Anneme bakıyorum,
hayatı boyunca hep aynı şeyi yapan anneme...
Elindeki şişlerin birbirine çarpan sesi gürültüye karışıyor.

Anneme bakıyorum,
onu yolda yürürken hiç görmediğimi fark ediyorum.
Sanki dünyaya beklemek için gelmişti.
Bekleye bekleye kurudu en sonunda
bir yaprak gibi düştü toprağa.
Yaprakların arasından bir ışık fırlayıp gözlerime saplandı.
Elimi çantama attım,
yüzüğü çıkarıp parmağıma taktım.

Sesler yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı,
kahkaha atan kadının sesi,
Annem pencerenin perdesini aralayıp sokağa baktı,
başını çevirip gözlerimin içine yöneldi.
Gecikti yine?
Cevap vermedim.
Sesler uğultuya dönüştü,
annemin iç çekişi uğultulara karıştı.
Kalabalık seyrekleşti,
annemin elleri ve örgüsü
en sonunda şişlerin birbirine çarpan son çınlaması duyuldu.

Uzun bir rüyadan uyandım.
Hoşça kal anne...
Annem gitti,
sesler gitti,
kalabalık gitti;
zihnim berrak bir gökyüzü gibi açıldıkça açıldı.

Ağır ağır yürüdüğüm merdivenleri sekerek indim.
Krizantem, şakayık, şebboy, hindiba...
Elimi gökyüzüne kaldırıp parmağımdaki mercan yüzüğe baktım,
babamın anneme son hediyesi mercan yüzüğe...

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 5.10.2025 14:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!