Alzheimerlı bir kitapta düştü...
Bu gün uyuşturmadı annemi bir morfin
Onu bana vurun!
Biraz uyursam daha az katil olurum
Öldürdüğüm karıncalar ellerimi kana bulamıyor ne güzel!
Çok katilim ama ne iyi katilim
Korkuyla terlikleyip sonra yasını tutuyorum ölü kelebeklerin…
Anne
Çok ölüyüm
Tutup kolumdan beni yeniden doğursana…!
Yüzümün bulutu vardı tırnaklarımın ucunda oynaşan
Aksanı bozuktu sağ gözümün ve sevmiyordu denizsiz kalmayı
Gool
Dünyalıyız biz
Güneş ve ay
Tutulmuş renklerimiz
Sadaka dağıtan pandomim dudaklarımızla
Rabbim o beni yeni bırakmıştı
Bir katile gıpta ile bakmak farz gibi çökmüştü hırsıma
Bayramlık ağızlar çocuklara göre değildi şekerse aşka
Rabbim ben sana bir ara tanrı dedim affet
Tüm tâgutlara kafa atayım o’nu da affet...
Mavi gözlü bir kadın gibi yağmasaydın güneş batığı denizlere
Ufuktan süzülürcesine gelen yaşama arzularım
Yerleşir miydi içimin dehlizlerine alevkâr mum gibi
Batmamak için küreklerimle yüreğimi dövmem gerekti
Ve yorulası aklımda kalmalıydı bir anne duasının Rabbena sesi…
Çocuk olsaydım şimdi ve batmak zifostan ibaret olsaydı
Cevf...
Göğsümden yükselen sesle hayat meddindeyim
Nefes çukurumda gömülü durur hüzün
Ol emrinin tahtında süren saltanatımla
Perdeleri gökyüzüyle gizemlerim…
-İsmet Özel'in Amentüsüne meyan kökü basarak-
Bazı insan
Ceviz adamdır derdi babam
Bu sözün ne denli küfür olduğunu hala bilmiyorum
-sendeki kafası güzel yaraya kandım zehra-
seninle bir aynanın sırrı gibi bakışmaktayız
Belagat sahibi bir çirkin, bağışlama töreninde, ahenk cehennemini sunduktan sonra doğmak bir cezim harekesi gibi bağlılık gerektirmeseydi yaşamayı bu kadar sevmeyeceğim dedi. Akabinde Cebrailin çantasında son bir vahiy kalmış mıdır diye düşündü....
Celî bir kaderi olmadığını biliyordu. en azından inandığı öyleydi. Ellerinde şişman bir ayet tutmayalı uzun zaman olmuştu. Tüm işaretler, tüm belirgin ekmek kırıntıları gaibliğin ashabı gibi olmuşlardı... sevildiğine inansa, onun gözlerini beğendiği kadar sevildiğine inansa kendini kendine isnad edecekti... namahrem bir ravi gibi kalbini dinledi kendisi hakkında.. muhkem bir öğüt varsa o da işmam bir materyaldi...
İyi ki doğdum dedi dudaklarını iki kere büzerek, doğmuşum ki bu hadr bir yaşam, hafi bir kalp, sevmede ihtilas, ve ölmeye insicam....
Kimseye diyemiyorsun ki onu çok özlüyorum diye.. kendin bile bilmiyorsun neyi özlediğini. . İçini yakan ateşin kaynağını... Özlem duyduğun şeyin aslında ne olduğunu... Aynaları kırıp , yok edip tüm aksi, bu özlemi böyle etten kemiktenmiş gibi bâki eden ne!
Çok özledim... yakıcı bir özlemek bu. Ateşler içinde, yanaklarıma doğru ıslak bir patikada, kalbimde dört nala bir koşmak, kah bir mezarın başında kah bir sokağın yüzyüze gelecek köşesinde...
çok özledim... dudaklarım kuruyor bu ateşten. Bir lav akımı gibi sel, bir âmin ki dua bulamamış kendine, parmak uçlarında kalp krizi geçiren anlamsız bir hikâye..
Ey sesine kuşların tünediği
Elvedaya binecek son ürperti... Çok İyi Çok Çok İyiii