var mı bilen başıma seni saranlar arasında adını 
mantık mı diyorlar idrak mısın hafıza mı 
sahici bir şeysen eğer söyle bakalım 
neydi sevgilinin koynuma kaçtığı tarih 
yıllardan hangisiydi hangi mevsimdeydik ayın kaçıydı 
koynummuş madem sevgilinin göz diktiği yer kaçmak için 
incecik ürperişli gölgesi cismime neden kıydı 
sor gücün sormaya yetiyorsa var mıymış 
gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi 
o yürek burkucu gençlik döngülerinde beni çark ettirişi 
ses çürütüp bağrımda 
böğrümden karaltı söktürüşü 
niyeymiş boynumun tan yerine amade kılındığı silkinişler
türk ilinde fütur eylemeksizin la belle dame sans merci 
sancak açsın diye mi 
hatırla ikrar etmeye şayan bir hasıla var mı şimdi 
hani savaş patladığında sevdiğim kız 
koynundan senin artık çıkmam deyivermişti 
bunu bir fısıltı halinde çarçabuk 
ve yeminle söylemişti 
yeminle çünkü yemindi olduran olduracak olanı 
yemindi aşkın aşkla bakıştırıldığı sahra 
o gün bu gündür savaş denildiğinde zira 
yemin zamanlarından başka şey anlaşılmadı 
ant içildi ahdedildi edildi muharebe 
harbe girişin yemindi girildiyse nişanesi 
öldürdük demiştiler ve bakmışlardı rakama 
ne kadar yemin edildi o kadar kastedildi cana 
kimin fikriydi ölüm sınıfları açmak 
bünyesinde devlet demir yollarının bilinmiyor 
belgesi yok üç ölüm öğretildiğinin bu sınıflarda 
üç mevki üç bilet koçanı zincirleme üç iflas 
çağdı üç türlü can çekişme çağıydı 
kayda geçmedi üç ölüm tarzını hatmetmeden 
vagonlara girmenin yasaklandığı 
üstünü aratmadan vagonlara girenin 
hangi ağır cezalara çarptırıldığı 
hiçbir zaman dökülmedi resmiyete 
sonradan çok sonradan 
öksürmeyi andıran bir sesle 
boğazını temizlermiş gibi yapışlar 
dan anlaşıldı 
ceza tanzim edenlerin 
trenlerle yasaklar arasındaki ilişkiyi 
dikkati hak edecek derecede 
kültive elabore rafine bir tarzda 
tesiste muvaffakiyet kazandığı 
dünyanın başka yerlerinde 
ne böyle bir ince iş baş göstermiş 
ne de bu derecedeki ince işin altından 
kalkabilecek başlar 
mükâfatlandırılmıştı 
fakat dikkat 
dünyanın başka yerleri denildiği zaman 
tadına doyulmaz bir taam 
karşılığında proforma acılar 
çekilen bölgeler kastedilmemektedir 
başkalık o ülkelerdedir ki 
oralarda yenilecek her şey 
tek başına kalınıp yenilmesiyle beraber 
mayhoş bir lezzet verir 
rusya ve ispanya’da meselâ 
traverslerdir yasak koyan yabancı vagonlara 
mezkur memleketlerde yasakçı kadrolar 
ter kokmaktan perva etmemişlerdir 
oysa berilerde olay 
hem enine hem boyuna 
farklı aktı 
ter kokusu izale eden irili ufaklı kafaların 
yenilmezdi gerçi kestikleri ama 
astıkları astıktı 
kültiveydiler adları avrupa çapında anılacak seviyede 
astlarını medyun bırakacak miktarda elabore 
rafinelikleri kârlı çıkmaya mâtuf bir izdivaç mı hiç 
istemem boş mu kalsın yan cebim kabilinden 
lavantaları vanilyaları altın damlalarıyla 
işgal altında tuttular maroken kaplı birinci mevkii 
kuşkular içe kor gibi düştü gözde tüttü şüpheler 
şüpheler bastırdı ıslığı kümbetli bostanlarda 
şehevî bir tabasbustu gıcıkladı teyakkuzu 
traktör savsakladı evlekle bağlantıyı 
asfalt yollarla tanışıklık kurdu 
insanlık tarihinde ilk defa böyle hazin 
tınlıyordu ihanet 
tarihte ilk defa çocuk annesiyle babasına 
poz verdirtiyor onların 
kaptırmıyordu portre ressamlığını yadlara 
dünyanın bin bir bucağında çocuklar 
dünyaya gelmelerine vesile olan çifte 
neyi tavsiye edecekler 
merak konusu ilk defa buydu 
ilk defa yarım yamalağın yalvara yakardığı 
ilk defa keşmekeşten bu kadar güzel koku 
ötelerde sekiz kişilik kompartımanın ahşap kanepeleri 
ddt kokanlar tarafından doldurulmuştu 
doldurulmuştu tahta kaşıklar bulgurla 
torba yoğurdunu sulandırıp doldurmuşlar sarımsak 
kelle üç numaraya vurdurulmuş tentürdiyotlu 
öte ile beri arasında bir orta sandık 
orta sınıf orta tabaka orta bilmem neciler 
hangi öteden geldikleri meşkuk 
bilinmiş beriye ulaşamayacakları kati ve bedihi 
ağırdılar kaldırmaya güç yetirilmeyecek kadar 
noksanlıkları hissedilmeyecek kadar hafif 
kıyafetlerinden öylesine rahatsızdılar ki 
hepsi aynı siyah harikulâde parlak lokomotifin 
çektiği yere ispanyollu ve ruslu 
bir landonun tıngır mıngır sarhoşluğu 
onlara asla kâfi gelmezdi sadece rusya’dan 
sadece ispanya’dan kaçmış gibi görünmek 
rusya ve ispanya yoksunluğu 
onlar için yekpare bir kalıt 
kabul edilirse avutucu 
haberdar edildikleri şey kanun-u esasi 
tanıştırıldıkları ses tino rossi 
bezdirici haşarılık keratalarına 
allah baba kızar deyişleri 
o aynı boş bakışlı çocuklara 
iğneli beşik korkusu verişleri 
bir yerden ödünç mü alınmıştı 
yoksa dudaklarından 
dökülüvermekte miydi 
içlerinden geldiği 
ödünç veya içten zaruretti modaya uymak 
kurdukları cümleyi içine devletten menkul bir tehdit 
katarak parlatmak zaruretti 
parlak cümleyi muhatabın yüzüne çarpmak zaruretti 
mazurdu hepsi çünkü rulet misali devran dönmüş 
bu durulan noktaya gelmişti 
mahcurdu hepsi çünkü ekmeğini taştan çıkarmış olanlar
taş kırsınlar diye yol yapımına gönderilmişti 
mahfuzdu hepsi çünkü hangisine sorduysak 
ateş adalarının yerini haritada şıppadak gösterebilmişti 
hepsi makul hepsi makable şamil birer marionetti 
koltukaltlarında kaymak kağıda resimleri 
dört renkli basılmış haftalık mecmualar 
fıstıktı anaları babalar devletti 
içten veya ödünç kadınlarla erkekler arasındaki laklak 
trende öğrenilen trende kalacak 
indiklerinde üç türlü ölüm 
boşaltmış olacak kompartımanları 
trenli hayatların bir gereği bu 
trenin bütün yolcularına ölüm 
iltimas olsun diye 
bir kalkış noktası hediye ederek 
her birini tek tek 
üç tarzda uğurluyor 
durulan her istasyonda onları 
yine ölüm karşılıyordu ru be ru 
gizli pazarlıkların mahfillerinde ölüm 
onları eliyle koymuş gibi enseliyordu 
kadın iseler en uygun durumu arz ettikleri 
kloş etek giymelerinden anlaşılıyor 
azrail’in tebdil-i kıyafet gezdiğine 
hiç hayret etmeyen erkeklerin 
fötr şapka takanları ikrar ve itiraf erbabı 
sayılmaktan sıkılmıyordu 
huylu huyundan vazgeçmiyor 
âdetleri veçhile marifetlerini gizlice 
göstermeyi biliyorlar 
kim olursan ol diyorlardı uygunsuz vaziyette 
yakalanmadıysan marifet sende 
yani işler yine 
tıpkı ta gaza beylikleri döneminde 
ileri gelenlerin aralarında sıkıntıyı dağıtmak 
gayesiyle başlatılan elim sende 
oyunu devam ediyormuşçasına 
işliyor tek boyutlu ve sade ve sadece 
kutsal kitaplarından bazı sayfalar kopmuş 
bazı satırlar silinmiş 
planlı vakitli yasal toplantılarında 
yasal vakitli planlı toplantılarında 
kopan sayfalara fazlalık atfedenler 
şakşak alıyor 
içerik belirleniyordu 
silinmiş satırlarda neler yazıldığının bilinciyle 
gizli tutuluyordu resmiyetin bir osurukta ezberletildiği 
kimin aslı balçık idiyse o gizli tutuluyordu 
gizlinin erketesine gönül deniyordu ki fasaryası 
sımsıkıydı yapışkandı 
kopmuyordu gözgüsünü yazgısı sanma hatasından 
hatalar kime sorarsan sor 
pek zarif duruyordu bahçe kapılarında 
bahçelerinde havuzlar havuzlarında fıskiyeler 
fıskiyelerinin ucunda ping-pong topları 
sevmek diyorlardı nasıl olsa hoş görmek değil midir 
yürüyüşten kürüyüşten çürüyüşten aldıkları 
moribond zevkle mest oluyorlar kafiye hatırına 
serbest sermest oh ne güzel şey 
başı boşluk başı hoşluk başı bozukluk hâttâ 
bilerek kaybediliyor anahtar ve ardından maymuncuk 
kullanmayı emreder asrımız deniyordu 
satalım deniyordu anasını açıldığı 
yere kadar açalım 
ne kadar kullanıyorsa avrupa’dakiler biz de 
uyandırma kerizi o kadar kullanalım 
pozitif hukuku boş ver ben profesör hirsch’in 
yıllarca asistanlığını yaptım 
bu hazır cevaplığı sanırsın kimden kaptım 
hans reichenbach bile 
artık demedikten sonra kalın 
ne haddimizdir ki canına okumayalım kukuletanın 
şakulî bakacaksan bil-mecburiye çağdaş 
bir zahmet ufkî bakıverirsen çağcıl 
dönem sonu sınavlarının yaklaştığı aylarda zonk 
her zonklayışta bir zarafet bulmadılarsa çatlardılar 
her zonklayış melâle aşina her hal ü kârda domino 
elim sende oyunu devam ediyor 
mülevves bir taksirat çağlar boyu destekleniyor 
beklenmiyor beşerin üzerine gökten bir dindirişin serpilmesi 
gök 
gök müydü dönmek için can atılacak taraf 
göktü evet gizlice göz kırptı öldürene 
göktü aynı gökyüzüydü ölene el altından 
tanışıklık veren de 
gök 
ey dönmek için dönerek 
ve döndükçe dönerek 
döndükçe gözden kaybolarak 
gözden kayboldukça kalbe dolarak 
göktü ey hınç duyarak kargın vücut kaybolmuş bir vücuda 
kayıp vücut hırsını tapınan vücuttan alarak 
hınç ve hırs naz uykusu çekerek 
vücudun güzelliğini inkâr etmeyerek güm 
hayırlı olsun damgayı vurdurarak 
gümlemek her kolaya geleni bir kolaylık sandırıyor 
yalınlığa ucuzlamak aşama bildiriliyor 
gelmek mastarından isim olarak gelir 
hangi maksatla türetildiği düşünülüyor 
bedavaya geliyor aymazlık zırhı kapışılıyor 
şu serpuşa bak deniyor şems-siperleniyor 
baş üstüne ne konduysa kapışan kapışana 
kapışmaya dalmanın hayrını gör bak ne güzel yakıştı 
çapulcular kim idiyse tarih onlara kaldı 
biletler karaborsa satıldı bırakmadı borç yakanı 
kim ki baktı vücudun münezzeh yerlerine akıttı kanı 
çattı ahaliye pamuk bayram 
güzideler andante ağladı 
köçekler parsa toplarken pula belendi çengiler 
oklavalar mütereddit döndüler küstürücü ellere geçti rende 
müfredat iptal edildi aksadı bazı dersler 
geç kalmadı savaşa yön vermekten fahişe taburları 
tayın oldu savaş patladıktan sonra ekmeğin adı 
ekmek soyundan hicap taşlardan medet umdu 
simsiyah kayalarda kılıçlarını kırdı utanması olanlar 
çekilip kuytu odalara hepsi öldürülmeyi bekledi 
toprağın göğüs geçiren kırlık kısımları 
toprağın ne hititlerden kalma kara saban 
ne de isveç çeliğinden pulluk görmüş olan 
toprağın safiye meryem hatice katmanları 
kopmuş vücutları himayesine aldı 
çatışmalar cephede 
savaş arkalardadır 
bundan böyle inkârcıları küçültmenin 
büyük bir engeli var 
savaş günü çattıysa açlık 
kimsenin aklını kanırtmayacak 
artık yücelerde bağlardır 
enginlerde asma bahçeleridir tahribata müsait 
mühendisler köprüleri infilâk ettirilir kıratta kuracaktır 
okşayış sevap değildir helal değildir ilkah 
bilinen dünyalarda konacak dal bulamaz 
dilimizden uçtuğu aşikâr olan eyvah. 
savaş çıktı 
kız koynumdan çıkmadı 
beni mahmur bırakmaktan bir gün olsun bıkmadı 
devler gibi yazı yaban demeyip silahlanmış adamlar 
korkuya yağmaya kana söz getirtmedi 
alacaklarımızın sorgucuyduk borçlarımızın çilingiri 
bizi korku bizi yağma bizi kan yargıladı 
terler döküldükçe solgunlaştı yerküre 
çehre solgun anneler endişeli küfürbazdı babalar 
yasalar kapattı çimenli bayırların yüzeyinde artanı 
nem kokuşlu çocukları kızlı erkekli 
coşturdukça arıtan bayırlarda 
batözler vinçler paletler sefalete gerekçe hazırladı 
meyve ağaçlarını bir hiza gözeterek diktiler 
dıraht-ı meyvedar lâfzına rağbet edenler 
karşılarında ayıp el işaretleri yapılmasına şaşırdı 
öyle işaretleri onlar dışa vurmaz 
düşüncelerinde yalıncak canlandırırdı 
ne ki sisler bürüdüler tarlayı 
göreyim seni herkesten önce sen başla 
diye her birimize tembih ettikleri 
her birimizden bir besmele ümit eden 
hepimizin tenine tav olup da 
besmeleyi unuttuğumuz tarlayı 
sislendi kurusun diye üstüne mendil 
serdiğimiz böğürtlen 
neymiş biri yek diğerinin boynuna o kol atmalar 
nice şeymiş o eski sarılmalar yatmalar 
sevmekten kaldıysa bize değdikçe değillendiren 
yattıkça sürçen bir şey kaldı fasılalarla 
neye uzattıysak elimiz bir arşın bizden ırak 
kayıyor gözyaşlarının göğerttiği ne varsa gövdemizden 
saklı kim biz sırlı kim biz kimdir sığıntı biziz 
haramdıysa prospektüs yetmez miydi yandan yana yatırıp 
tırâzende saçları büsbütün haram ettiğimiz 
insafına sığındığımız yetmez miydi işgüzar 
kamusal ilaçlama işçisi güruhunun 
dilenmeyi öğütlemekten gayrı söz etmekten habersiz 
rahmi narkoz altında ameliyatla alınmış şehirlerden 
başka ne kaldı ki desek mahremiyetimiz 
niyetleri diplerde sakladık 
whether deep or freakish ease 
saklandık niyetlerimizin esfeline 
kovcular haline dönüştük 
matbuattan gizlendi şehre inmekten maksadımız 
giderek matbuat gizledi bizden kendi maksadımızı 
yadırganmadı bu koca kaba kalabalığın 
daracık yerlerde sıkış tepiş gizlenişi 
gizli övünmelerde yoklandı bir darp izi 
mezeler yenildi kafalar çekildi 
tarladan kovulanların irin topladı derisi 
irinliler kabilesi 
çoğalıp sayıları göze batınca alarga durdular bizden 
sevmezlermiş bizi raconlarının bu olduğu söyleniyor 
yarası cerahatlenmeyeni kendilerinden saymazlarmış 
bize başından beri başkası muamelesi yaparlarmış 
daha yeni öğrendik meğer biz de onlarla mecazdan 
leff ü neşirden gayrı alâka şimdiye kadar kurmamışız 
doğrusu gerçekten bizmişiz başkaları 
onlara dokunmanın bizlere ar gelişi bundanmış 
irinsizlik bilinciymiş her geçen gün tuhaflaştıran bizi 
bizdik hey gidi bizdik biz gidi bizdik neye dokunduysak 
doğdu o şeylerin ortadan kalkma ihtimali 
sarktı berelendi döküldü neye dokunduysak 
canımıza santigrat nevinden kıymet biçmeye kalktığımızda 
memeler sarkık kalçalar bereli dudaklar dökülgendi 
rengi attı çağları dönemlere ayırmak için 
elimize tutuşturdukları edevatın 
arkadaşlarıma söyledim 
soluyor solduruyoruz 
hiçbir şehrin montevideo’nun bile 
sundurmasında soluk bırakmadılar dedim 
sözümü tersten aldı arkadaş olacak dümbelekler 
bana terslendi hepsi 
yüzüme ters bakmakla iktifa etselerdi 
tahammül eder sizin cirminiz 
ancak bu kadar derdim ama onlar 
susturamadı içlerinde cirit atan ifriti 
ne çekilmez bir adamsın sen dediler 
hem şikâyet ediyorsun savaştan 
hem koynunda saklıyorsun sevdiğin kızı 
yeyip yuttum sanmayın bu takazayı 
ne mi yaptım size ne 
kokuşmuşa paha biçerek geçinene 
ne yaptığımı hiç kimseye anlatmam 
bu çapraşık dünyaya bir de ben düğüm atmam 
yola getirsem elime ne geçecek 
hayat sahici bilgiyi sömürgeye saklamış 
diyenler arasından birini 
bunların avenesinden bir tekecik kişi 
çıkacak mı hiç sanmam 
aklını dünya hayatında benim hisseme 
akşam bulutuna iliştirilmiş bir şey 
düştüğüne yoracak 
o şey 
oyalıyor beni 
benim bütün kenarlarım 
o şeyle işli 
aklını yormak 
benim arkadaşlarıma göre yabancıların işi 
yakınlık gösterir benim arkadaşlarım aklı havalarda uçana 
yakınlık gösterir benim arkadaşlarım aklı yerin dibine batırana 
ne arkadaşmış bunlar bir işin düşecek olsa 
çat beykoz’dadırlar çat kumkapı’da 
ha beykoz’dadırlar ha kumkapı’da 
uyar mıyım aklı vücuda merbut kılmayan bu takıma 
tünemeye fırsat bulduklarında 
ayırt etmeyeceklerdir hani halı hani kilim 
bir ağız mutlaka öğrenmek gerekiyorsa 
neme yetmez benceğize kendi halim 
baktım hiç işe yaramıyor 
deniz sularında köpekleme yüzmelerim 
kulaç attım yağsız karnım elverdiğince 
yettiğince çelimsiz kollarım 
iki yakamı bir araya getirmek 
konusunda sebat ettim 
bunu kolay bir şey sanan 
varsa denesin de göreyim 
yemek buldun mu ye dayak buldun mu kaç 
biyos derlerse hayat logos derlerse akıl 
bunları sular seller gibi bilmeyi marifet sanma sakın 
marifet aklın ne kadarı hayatın dahilinde 
bunu bilmek 
yahut keşfetmek hayatın 
hangi kısmı dolduruş ne kadarı akıldır 
hasılı neye olursa olsun akıl yormak 
aklı takatten düşürmeye ister istemez varır 
halbuki insanların çoğu cehennemlik 
yani dinç akıllıdır 
onlara eziyet altında 
tecrübemin bana öğrettiğini 
söyledim açık seçik anlamadılar 
avâma sebil için açık saçık söylediysem de nafile 
benim sırrım nefsimi ıslah etmeyişimde saklı 
beni yazın keten pantolonlu kışın kalın kazaklı 
görmeseler ayağa 
düştüğümün resmiydi çoktan 
aldırışım soğan başı hikâyesi dolaylarında 
konaklama gafletiyle bukağılansaydı 
nasır bağlasaydı kişiliğim olsaydım ibn-i filip 
taksaydım getirdiğim her bir şeye doğuştan 
dünya nispetinde bir kulp 
ucu indüs’e varan bir imparatorluk kursaydım 
sinop’ta gölgemin köpeksi filozofun yüzüne 
düşmesiyle dehama kucak açtığı için 
zapt edilmiş topraklara giderek 
romanya boyası çalmayacak mı general 
rütbesinde beş altı tane zevzek 
şişse idi kişiliğim kan çıbanı çıkarma 
derecesinde kabarsaydı 
dem vurmayacak mıydım 
kendi krallığımdan 
pehlivanlık taslayıp 
bahis açmayacak mıydım 
mülk-ü âl’imden saltanatımdan 
para bastırmayacak mıydım 
hutbe okutmayacak mıydım 
dinç akıl böyle şeyler yapmadıkça 
rahat yüzü göremez 
aklı dinçlik çağına demir atan insanın 
gözleri ve’l fecr okur 
gözleri kahverengidir karadır elâ çakır 
bağdaş kurarken bile bu gözler hazıroldadır 
ağzı nerededir tabiî ki kulaklarında 
vakit kazanmak için çevresine 
mebzul ücret dağıtır 
çünkü aklını yorgun düşürmeyen her insan 
içerisinde 
bir gün soğuk ve rutubetli ve gözün 
gözü görmediği mahzenlere düşmek 
oralarda çürümek korkusu taşır 
korkudan kurtulmanın yolu 
ben size söyleyeyim 
vitrinde 
mümkünse vitrinin göbeğinde 
kendine bir yer beğenmekten geçiyor 
gözde değilse göz önünde o da olmadı göz altında 
aklı dinç kalan ezilir gözden uzaksa 
mahlûkat gözüne görünmemek 
işte bu olmaz 
olduğundan fazla sanılmamayı 
dinçlik kaldıramaz 
dinç akıllılardır göz göre göre 
maskaralıkla korkaklığı buluşturan 
tarihi inceleyin göremezsiniz 
soytarısız bir kral dalkavuksuz bir sultan 
padişah imparator gözdeki mübalağadır 
bana bunlar yaramaz 
ben çocukluk çağlarımdan beri 
görülen görünen gösterilen dünyaya 
alışmamak inadında kararlı takımı tuttum 
nefsim âsi aklım yorgun şefkatlidir yüreğim 
neden koynuma göz koyan kıza hayır olmaz diyeyim 
at üstünde ok atarken bana güleç yüz 
padişah mı imparator mu gösterecek 
bu kız olmasa benim kramp giren bileğim 
merhem yüzü görür müydü düşünün 
insan isem insanlığın tümüne 
beklerim ki geçsin diktatörlüğüm 
demek bana lüzum edecek bir horoz ötüşünün 
vardığı yere kadar uzanan hükümranlık 
sorgulamaktan geri durmam 
kim yaparsa nüktedanlık 
ellerimde dinç akıllı kimselerin 
ne mânâya geldiğini merak ettikleri yüzükler taşıyorum 
yüzük taşlarımın altına arsenik sıvaştırmadan yaşıyorum 
iflâh olmaz diktatör işte o bensem 
o bir köprüyse işte sırat dedikleri 
benim orayı biri çıkıp söyleyebilir mi 
gurultuyu çaktırmadan deneyip cambazlığı 
façama toz kondurmayıp hiç azar işitmeden 
geçmenin fırsatını kullandığımı 
yo hayır böyle bir beyan sadır olamayacak 
sırat 
oradan geçmedim ben 
benden ısrarla nefsimi ıslah etmemi istediler 
nerede bende o göz 
var mı bende öylesine bir dirim 
nefsimi 
söylesinler kimler hesabına ıslah edecekmişim 
sayıp dökülecek cinsten şeyler mi 
nefsimi ayarlayacağım şeyler 
kitapta yeri var mı benden istenenlerin 
çizmiş mi müstakbel şemailimi kalem 
cevapsız bırakıldıysam nasıl 
imkân dahiline girer bu estetikten yoksun 
müstamel ahaliye yeltenmem 
yürüdüm yürüyüş ritmime uygun bir yol 
bulacak gibi oldumsa da çıplak gözüm 
tipi çıkınca lapa karla örtülen 
yön tayini işaretini görmedi 
tutamak bildiğim içimdeki okun seyri 
yüküm her gün biraz daha 
ağırlaştığı için yavaşım 
yaşımın ilerlediğini merceğimin gevşediğini 
gördükleri için yoldan çıkacağımı sanan kalpazanların 
alnını karışlarım 
vazgeçer miyim ömrümü adadığım diktatörlükten 
olacak şey mi bu hiç olur mu 
benim gibilere küçükken 
sıkı dur oğlum 
türk çocuğusun sen dendiği unutulur mu 
turşu küpü kırk paranın tırtırlısı 
tarlaların uzaklığı bana yeten bir dersti 
fırçanın hiçbir türünü şimdiye kadar yüksündürmedim 
saatten benim üç parmağımla kurulma 
işlemine bir itiraz gelmedi 
önüme ağılanmadan geçilmez caddeler açılmıştı 
cinnete göz yummasam 
cinayeti yarıda kesmek için 
bir şey yapacak olsam 
hazırdı yağlı urgan gaz odası giyotin 
pis işlere bulaşmamı allı morlu 
keyiflerle imrendirdikleri zaman 
parmak kadardım 
tabiatı icabı tuzak 
ortalık ışımadan kuruldu 
yol kesenler çetelesinde 
diğerlerinden biraz erken 
tespit edildi yerim 
akşam eve yorgun ve yufka 
yüreğimi sorgulamış olarak dönmeme rağmen 
hava karardığı zaman 
kol kanat germiş bir vaziyette durmuyor 
sorgulayıcı bir edayla sarıyordu üstümü çatı 
dişiyle tırnağıyla diyorlardı 
dişiyle tırnağıyla ne 
savaş vardı 
istenilmeyen her şey yakındı. 
tötonmuş gül haç kardeşleriymiş 
kimler idiyse savaşın tarafları onlara aldıran yoktu 
kız koynumda ya beni itham ettiler 
dretnotları imal eden benmişim gibi 
katliama uğrayan biçare nesillerin suçlusu güya bendim
suçmuş hartuçları bırakıp 
riyaziye esaslarını sevişme denklemine uygulayışım 
bana bağırıp çağırdı resmi ağız 
kurallar bu uygulamayı dışta tutmayı âmir dedi 
kur’an yasaktır rezilliklerin en rezilidir şiir 
sonra halka dönüp şunu söyledi 
söz geçirebilirsen diktatöre geçir 
balçık mı çamur mu artık ne dersen onu 
hayatımın kaynaklarına bulaştırmamdan 
suç delillerini karartmam anlamı çıkarılıyordu 
savaşın cereyanına katkım yok demiyorum 
yalan değil uyrukların tıklımına sert çıkarak 
gözleri çatlatma faaliyetim 
en iyi ben bilirim 
en sağlam keselerin bile nereden delineceğini 
öyle zamanlar geçti ki 
kimin öd kesesi patlatılacaksa 
bana müracaat edilirdi 
yırtmışlığım var yalnızca kelle vergisi alarak 
servetlerine servet katan zenginlerin değil 
onlarla yoldaşlıktan nasiplendiğini zanneden 
fakirlerinkini de 
yıkmak demiştim on dokuz yaşımdayken 
kutsal kinidir yürekli olmanın 
aradan kaç yıl geçtiği hesaplanabilir 
beni çatık kaşla yaşlandıran 
diktatörlük bu işte 
dinlemezdim kimden gelirse gelsin sızlanmaları 
israfil’e kulak kesilmekti 
ilk alındığım ve son işim 
itlaf edilmeliydi nerede varsa kene 
koynum boş değildi madem 
pabuç mu bırakacaktım gülle gürültüsüne 
manzara hep mükemmeldi ben ve sevgilim için 
mükemmeldi francalayla esmer somunun farkı 
kuyumcuyla manav komşuluk ediyor 
geceleri ailecek görüşüyorlarsa 
bana mı düşerdi bunda bir kusur bulmak 
âyet sarih zikredilmiş cevaplanmıştı soru 
at pazarı demirden kır atlar için miting alanı 
donu merak ediliyorsa sütçü beygirinin doru 
devenin nalı nişaburek şehir hatlarının gazoz borusu 
her geçen gün bilenen bilinç gittikçe daha sivri 
seyran ü sefayı terk ederek sevdiğim kız 
koynuma kaçtıysa 
neden toz konduracakmışım şanıma 
arkada hasreti çekilecek sevgili bırakmayan 
gemi yakmazsa yazık direkler çatırdasın 
cayırdasın yelkenler 
ötesine aklım ermedi hiçbir zaman 
müdrik miydim nâtık mıydım hâfız mı 
adım bir intikam olarak bari anılacak mıydı acaba 
tuzun gözüme durduğunun farkında olmadım 
şerbetini bana ekşittikten sonra sundukları kızılcık 
fark etmedim damarlarıma sızmış 
cinsî temas haline getirmiş beni 
olağan bile saymadığım dünyayla 
gaflet miymiş yaşadığım istiğrak mı 
nereden bilecektim canıma batan 
dikenleri ayıklamaya dalmışken 
ibadetimden olmasa bari derken kuşkum 
savaş bitmiş ben nöbette unutulmuşum 
savaş bitmiş ben bunu 
koynumun boşluğuyla anlıyorum 
kükreyen ırmağın ölümü meğer 
savaşın sonuymuş 
halbuki ben sanırdım ki dünyada savaş 
var diyedir serçelerin vakitlice uçuşu 
glayöllerin yana yaslanışı fulyaların mızmızlanışı 
savaş bittiyse bir cenahtan bir boru sesi geldi mi? 
hayır, gelmedi. 
çanlar çalındı mı herhangi biri için? 
hayır, çalınmadı. 
vakit mi girdi, okundu mu ezan 
hayır duyulmadı hiçbir şey okunan 
şahidi yok trompetin öttürüldüğünün 
çanlar bu sesi verir diyecek bir kimse yok 
seyyar satıcıların müezzinlerle kurduğu diyalog 
yurttaş hakkı olarak algılanıyor 
ben 
bir tek benim 
birdenbire her şey yerli 
yerindeyken koynu boş kalan 
şimşeği atlattığımı bile kimseler fark etmedi 
boş koyun bir bergüzardı bana savaşın bittiğini anlatan
savaş bitti sular heraklitus ne derse desin 
akmıyor 
o bir ırmak ölüsüdür kükreyen 
artık hiç kimse almanlar yüzünden telaşa kapılmaya 
bir sebep bulup buluşturmaya kalkmıyor 
karartma sırasında annemin migreni tutunca 
ne yapacağımı bilmesem de oluyor 
james marka kalın tekerlekli siyah bisikletiyle babam 
halkevi sinemasına giden beton 
köprüden geçmek istemiyor 
şarkı söylemek 
kendi kitaplarını ciltlemek 
gibi bir şey haline geliverdi aniden 
“yalnız bırakıp gitme bu akşam yine erken” 
“öksüz sanırım kendimi ben sensiz içerken” 
şimşeği atlattım diye kimseye can 
bahşedecek hale gelmedim 
demek âdem ahfâdından 
savaş bittiği için koynu boşalan 
bir kişi gerekiyormuş o da bendim 
diğerleri ellerini çabuk tutup kesme şeker 
hakkında edindikleri barut kokulu fikre 
acilen tadilât getirmişler 
sıkı yönetim kalkmış 
savaşın bittiği kesin 
yama bulmak 
dirseklere hünerse kendi kumaşından 
kim neylesin 
savaş bitti 
kır gezmelerinde bundan böyle şüphe çekmeyeceğiz 
kime kalacak kırlara çıkmanın burun sızlatan anlamı 
dinlemek zorunda değiliz muhallebicide 
yabancı dilden anıştırmalarla yüklü kaçış 
hikâyelerini mültecilerin 
memur beyler neler karıştırdıysa şehir kulübünde 
buraya kadardı 
bu saatten sonra 
briyantin saçlılara hiç kimse 
göster eşkinli beygir vesikanı diyemeyecek 
kanaviçe veya goblen 
kime ne 
arık fitil odam loş 
savaş bitti koynum boş.
Kayıt Tarihi : 23.10.2012 13:51:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 
 



kendi kaderine denk düşen mısraları alıp çekiliyor bir kenara...
"sor ,
gücün sormaya yetiyorsa
var mıymış gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi.."
Ben halkım anlayamadım hoşlanmadım.
TÜM YORUMLAR (24)