Piyon Şiiri - Kasım Kobakçı

Kasım Kobakçı
2653

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Piyon

Döndüğünde şehre,
    yıllar sonra,
Geldiğinde,
    o kalabalık caddeye,
Ne bıraktığın o toplum,
    aynı yerdedir,
        ne de sen aynısın...
*
Ne o parlak vitrinler,
    ne de karanlık bir sokağa açılan,
        o köşe aynıdır,
            tekrar baktığında sen,
Ne o tebessüm,
    ne de o temiz yüzler,
Ve yerli yerindedir hala,
    senin o masum halin,
Solgun bir fotoğrafta
    veya bir anıda,
Geri vermezler oysa,
    o anıları asla.
*
Ne sorgularsın varlığını,
    ne de tükenişini,
Bir dünyaya doğarsın,
    pırıltılı ve sahte,
Bir alışveriş merkezi,
    bir de o plazaların buzlu gölgesi.
*
Ne oyun oynamak için çocuğunun,
    fark etmezsin,
        parka hasret kaldığını,
Ne de sitelerin,
    güvenli duvarları ardında,
        içinin sıkıldığını,
Oysa dışarıda hayat,
    yansımakta beton bloklarına,
        oturduğun o kafenin.
*
Değilse de zamanı,
    bilirsin borçlarını,
Ezberlersin çünkü,
    kredi kartı ekstrelerini,
Ateştir çünkü,
    avuçlardaki para,
Ve değil mi ki o ateş,
    çizer en fazla,
        paranın eşyalar üzerindeki
            yansımasını.
*
Bir düşün bakalım sen,
    kim bilir hangi metronun,
        yıllar önceki,
            bir mesai bitiminde,
Yoksa sabah mıydı,
    getirip o meydana bıraktığı,
        o kravatlı çalışanın,
Gözleriyle mi bakıyorsun,
    hala hayata,
Sen misin o hala,
    onlarca yıl önceki.
*
Ne insanlar gelirler,
    o eski sohbetleri etmeye,
Ne de sen olursun,
    aynı insan,
İtirafçı,
    yüzündeki yorgunluk,
Tutkulu gözlerinde,
    ekran ışığı.
*
Onca harabeden,
    içinde belki arta kalan,
Birkaç manşet,
    izleyicisi sen,
        muhatabı sistem,
Ne kadar acı,
    bir alarm gibisin kızınca,
Başlarsın her gün,
    bitersin her gece.
*
Karışır oysa,
    gündüzlerle geceler,
Şimdi gece gündüzün,
    gündüz gecenin içinde,
Ve dahi,
    tümden kaybolma vaktidir,
Bir yığın,
    anlamsızlıkla beraber.
*
Elinde bir telefon,
    çıkmış son modeli,
Bir kariyer planı,
    içi boş vaat dolu,
Bir yığın fatura,
    plastik çiçek yaprağı,
Sahte tebessüm dalı
    ve ulaşılmaz arzuların.
*
Af edersin ama,
    sen miydin yoksa o birey,
Her gece kendini,
    krediyle avutan,
Her gece uykusuz,
    kalabalık ve yalnız,
Sonra uzun uzun,
    ekrana dalıp giden,
Duymasın kimse ama,
    başlayacak biliyorsun,
        yeni bölüm birazdan.
*
Ya da laf aramızda,
    söylemem söz,
        lafını kimselere,
Kıvrılıp kaldığını,
    bir ofis koltuğunda,
Üstüne çekip,
    bir yığın stresi,
Ne kadar da çok bunalmışsın,
    ne kadar da çok rakibin var,
Bir yığın ego,
    bir yığın hırs.
*
Biliyor musun aslında sen,
    denediğinde tekrar,
Olabilirsin aynı kişi belki,
    aynı plazada yerin belki,
Değişen en fazla,
    sistemdir belki,
İçinden geçip giden,
    silindirler gibi,
Birkaç terfi yarışı.
*
Ve rekabetten,
    yabancılaştığın insanlar,
Sen değilsin aslında,
    en fazla değişen,
Çarklardır,
    belli ki.
*
Bir projenin sonundasın,
    sen şimdi,
Veya bir toplantının,
    başındaki çalışansın,
Ya onlar,
    kalırlar mı,
        aynı bina içinde,
Hep aynı kişiler olarak.
*
Ne sen,
    ne onlar,
Olamasak da yani,
    o sahte gülüşlü ofislerde,
Olmasa da yani,
    üzeri reklam kaplı,
        o parlak dergi,
Birkaç hedef,
    birkaç sunum,
Ve ucu belirsizliğe açılan,
    birkaç terfi vaadi,
Bir yöneten,
    ve olmasa da bir yönetilen.
*
Bir de o,
    hırs ve koşturmaca,
O başarı takıntısı,
    adını aramayı unutmadığın,
        upuzun excel listeleri,
Öğrenemediğin,
    pek çok şey,
Mesela paylaşmak,
    mesela yetinmek gibi.
*
Peki ya senin hiç,
    yok muydu vicdanın,
Birkaç maaş zammıyla mı,
    sınırlıydı ruhun,
Ve hayallerin,
    insan mısın sen hala,
Hissediyor musun hala,
    yardım edemedin mi hala birine,
Mesela o yoksula,
    oysa ne kadar da muhtaçtı o sana.
*
Şimdi saat on sekizdir,
    mesai sonu ve akşamdır,
Bir kurtuluş gibi görünmekte,
    ilk bakışta,
Bu şehirden kaçmak için oysa,
    en iyi saattir on sekiz.
*
Metronun anonsu,
    duyuluyor arka arkaya,
Ne masada parmak izin,
    ne de gölgen kalmış koridorda,
Çoktan çıkmışlar,
    iş hayatının,
        asli meselesi olmaktan,
Kaçış halindesin,
    şimdilerde,
Yine yağmur yağıyor,
    şehrin üzerine.
*
Terk ediyorsun o binayı,
    bir metronun,
        kim bilir hangi vagonunda,
Kalabalık sıkıştırırken,
    uzaktan ya da çok yakından,
İnsanlık hali,
    sıkılıyorsun.
*
Geçmemiş miydin yoksa,
    bu çarkın dişlisinden,
Ezilmedi mi,
    hala ruhun,
O zaman,
    bırak kendini,
        bu anlamsızlığın kollarına,
Tükenmenin,
    bilindik yanına,
Panolarda olsun,
    reklamlar ve sen,
Yalnız bir kentli gibi,
    veda et artık bu hayata.
*
Ve sen belki bir sistemin,
    kim bilir hangi piyonu,
Hangi aşamasındasın,
    kelimeleri aklında olan,
        trajik bir sonun,
Kapkaranlık bir gecenin,
    gürültüsüne karışır,
        yorgun duyguların,
Stres akar,
    koskoca boşluğa,
Yanına almışsın çantanı,
    vaktidir artık tükenişin.

Kasım Kobakçı
Kayıt Tarihi : 28.6.2025 15:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!