Bir gül cemresi gibi gönlümüze iniyor
Peygamber sevgisi çeşitleniyor, çiçekleniyor
Peygamber’i hatırlayarak,
Peygamber’in hatırını hayata taşıyarak,
kutlu doğuyoruz hayata
Sessizliğin göğsüne söz düşüyor
Kalbin odacıklarına ateşli telaşlar taşıyor
Maviler akıyor sessizliğin yatağına .
Dünyanın kıyısına göklü tebessüm vuruyor.
Çok yakın. Sıcacık.
Saydam. İncitmeyen. Tül edalı.
Sözün sıcağı buzdan kılıçlara dokundu
Dal uçlarında rüzgâr kıpırtısı başladı.
Sözün ateşinden uyuyan tene köz sıçradı.
Gömleği yırtıldı sessizliğin.
Kıvılcım sıçradı gözlerine uykulu karanlığın.
Derin yara açıldı vaktin göğsünde.
Söz’ün ateşi vurdu insanlığın nabzına.
Bu gece
Muhammed-i Emin sevgisi.
Var oluşa anlamın gömleğini giydirmek üzere,
adımlıyor dar sokaklarını şehrimizin.
Kâinatın karşısına insan diye konulmanın ışığı,
göz kamaştırıyor.
Dalgalanıyor bir tül gibi.
Artık ağırlıyoruz avuçlarımızda rüzgârını
Sonbaharın ilk günleri.
Pencereden bulutların geçişini izliyorum.
Işık huzmeleri eğiliyor giderek.
Bahçedeki narlar her gün biraz daha olgunlaşıyor.
İncirler toprağa düşüyor usul usul.
Serin ikindiler boyu sararmaya başlayan yaprakların
havada usul usul uçuşunu izliyorum.
Parçalı bulutlar renkten renge giriyor,
biçim değiştiriyorlar durmaksızın.
Bir görünüp bir kayboluyor güneş.
Bulutların geçişini izlemek,
insana zamanın akışını hatırlatıyor.
Hiçbir şeyin geri dönüşü olmadığını...
Veda ile kavuşma arasında kopmayan bir bağ olduğunu...
Ve her ânın biricik olduğunu..
Yer değiştiren bulut kümelerini izlemeye daldığım bir anda,
havada sanki ezelden beri asılı duran bir bulutla karşılaştım.
giderek yaklaşmak üzereydi.
Birden fark ettim;
epeydir bize eşlik etmekte olan bir bulut kütlesi vardı.
Ne karaydı ne beyaz.
Ne iriydi ne dağılacak kadar az.
Ne yüksekti ne alçak.
Bir mecaz gibiydi, sanki öylece duruyordu hep orada.
Zamandan ve mekândan kurtulmuş,
kendi uzayını inşa ediyordu usul usul.
Nebevi bulut’ diye geçirdim içimden.
Işığın gölgeyle bitmeyen imtihanı.
İşte şimdi boğaz esintisinde dağılan bulutlara bakarken
ne kadar uzaklarda diye hayıflanıyordum ki...
Ansızın vazgeçtim.
Hayır!
Kendimizi yıkıp yapma serüvenimiz hiç kesintiye uğramıyor ki...
Nebevi bulut, hep şehrin üstünde .
Hep şehrin sokaklarında
Kimi zaman sağanak yağdırıyor,
kimi zaman nur saçıyor,
bazen varla yok arası muğlâk bir biçime bürünüyor,
dumansı bir surete dönüşüyor.
Şehrin ahalisine bir şeyler diyor
Işık huzmeleri mevsimlerimizin geçişine göre
eğikleşip dikleşse bile
yolumuzun herhangi bir yerinde de
aydınlatabiliyor hep, gökten
akıp giden denizlere.
dünyanın bütün huzur isteyenlerine ,
yol var.
Sonbahar göğündeki bulutlar kadar sayısız,bitimsiz.
Efendimiz’in nurundan bir gül koklamış her mü’min,
O’nun hakikatini paylaşma ihtiyacı duyuyor.
İnsanlığın güzelleşme serüveni çoğul olmayı gerektiriyor çünkü.
ışığın bulutla imtihanı gibi,
bu öylesine çetrefil bir süreç ki…
Konuşarak, okuyarak, öğrenerek bilmenin imkânsız olduğu
bir alandayız çünkü.
Belki de tek yapabileceğimiz,
kalbimizdeki hakikat nuruna yaklaşmaya çalışmak.
ancak bu uğraş sırasında kendimizdeki
aşkın hudutlarını keşfedebiliriz.
o nebevi bulut,
aslında bütün bulutlar kadar.
Her şeyi kuşatıyor.
Rüzgârla dağılan,
kendine özgü biçimlere bürünen her küme,
o buluttan bir duman taşıyor.
Bir ruh.
bir nefes taşıyor.
O bulut,
Hz. Muhammed (sav) küçükken Rahip Bahira’nın
onun başının üzerinde gördüğü rahmet bulutudur belki
onun ruhunun kandilliğidir belki
vahiy ışığının fanusudur belki
bir lambadır
Nübüvvet nurudur
nur üstüne nurdur
ışığını tüm zamanları aydınlatıyor
Allah’ın gölgesi ya da ilk gölge
Güzelliğin özünden,
maddenin ilk halinden,
insanlığın kemalatının ölçülerinden,
kalpten kalbe geçen sırrın
aşk ile paylaşılarak edep ile taşınmasından,
başlangıçla sonlar arasındaki döngüsel ilişkiden,
nur saçan kandilin insanların yüzünü aydınlatan ışığından
bahçemize Allah’ın izniyle bir tohum atabiliriz belki
toprağa girip de yeşermeyen tohum yoktur ki…
şehrin sokaklarında gezinen o bulutun
hepimizin üzerinde bir gölgelik oluşturduğunu görür gibiyim
Şimdi bu sonbahar ikindisinde
pencereden bulutların geçişini izlerken
biliyorum ki Allah’ın Rasûlü aramızdadır.
Bu gece
o müjdeyi taşıyan onca müminin yüzüne bakın.
Sadece bakın.
Nur orada işte.
Parıl parıl parıldıyor .
Seven ve sevilen yüzlere aşk ile düşen
ilk tohum misali.
Başlarının üzerinde de bir tesettür gibi
güzelliğin cevherini örten,
onu en saf haliyle muhafaza eden
o nebevi bulut,
kıyamete dek şahitlik edecek bize
redfer
İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 3.9.2025 15:58:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!