Ben kalamıyorum Anne, soran olursa ‘insanlığın bittiği yerde dersin...
Gökyüzü, gece kıyafetiyle tam karşımda
Dinlememeye yemin ettiğim türküler, küllerinden doğdu tekrar
Sigaramı daha bir hırslı tuttum parmaklarımın arasında
Ağzımda gevelediğim küfürleri dizginlemek için daha bir sıktım dişlerimi
Deniz Y. Yakut’un öyküsüne ithafen…
Devlet televizyonundaki dandik bir programı sunan o ressamın sabrıyla, gözlerimi boyuyorsun sen. Lakin mutluluk, hiç renk vermiyor benim irisimde…
Ellerini tutmak en büyük ahmaklığımdı. Ellerim o an, soğuğun bedenimdeki özerkliğini bir ömür boyu tanımış oldu. Ellerin bir daha olmayacak muhakkak, tabii vücut ısım da… Gel gör ki aramızda masumiyet namına ne varsa, aynı anda o da tarih oldu!
Vişneyle içli dışlı votka dublelerinin cesaret verdiği
On beş voltluk tenlerle ışıklandırılmış o şehirde
Hani lütuf gibi önümüze serilen cüretkâr Barselona’da
Yeni yılın çok eski sancılardan peydahladığı yetim bir akşam
Yaşamımın her anını geriden takip ediyorum
Kimine göre senkron sorunu var benim bu ayarsız hayatımda
Olaysız şekilde dağılıyor uykularım nicedir
Hatıralarla mücadele etmek belki mümkün ama
Başarı şansım neredeyse sıfır...
Yaşamımın her anını geriden takip ediyorum sanki
“Hey eskici hadi beni de al, heyecanlarım dahi eskidi.” dediğim
Vurdulu kırdılı, son derece çirkindi’li vakitlerdi
Kalan eşyalarını toplamak için kapıma dayanan Geçmiş’im
‘Dağınık halde bırakmalı bazen de…’ telkinleriyle
Senden bana yad olan dünlerimi kolilere yerleştirirken
Gelecek zaman kipinde hep bir aksaklık hali
Köprüden önce son duamdayım, inanır mısın?
Bütün itikadımı kaybettim sana karşı ama yine de sorayım;
Ruhum ‘sen’ boşluğuna hızla düşerken, bu gece sol göğsümde sabahlar mısın?
Ne kadar da imge arsızı oldun sen böyle
Hiç uyanmayacağın bir rüyaya diyorum, bu flu aşka ne dersin?
Bu satırlardan geçerken de belki, yine başkalarının yalanlarına göz yumacaksın!
Çin malı bir plaketle ödüllendirilen deliliğim
Ağır ağbiler camiasında hafiften alaya alınırken
Tezlere konu olacak şekilde anlatmıştım ben seni
Konuşurken hep tutuk, bahsetmediğim bir husus var gibi
Gelirken hep ürkek, uğramadığım bir durak var da sanki
Sevişirken hep panik, ıskaladığım bir nokta var gibi
Bazı nisanlar, şakayla karışık geçer
Güler de geçersin, kendinden bile…
Hani babanın tabiriyle, o eski adamların takvimlerinde
Çiçek fırtınaları dahi henüz başlamamışken
Özellikle ulusal kanallarda at izi it izine karıştırılır
*Düttürü Dünya
'Nerelisin? ' sorusunu tanışma faslımızdan çıkardığımız gün, dünya daha güzel bir yer olabilir.
Henüz ölmeden biliyoruz ki kemiklerimizi sızlatacak
Arkamızdan konuşanların o kemirgen uğultusu
Uyandım karanlığından hiç utanmayan o vakitlerde
Gecelerimiz iyi, iyi gecelerimiz…
Kalktım yüzüme kan çarptım avuç avuç
Seni aradım yokluğunda, belki bir tutam kalmışsındır diye...
Hiç yoktun, hiç olmamıştın belki de tam hatırlamıyorum
Tam anımsamıyorum içimden kaldırılan cenazenin sahibini de
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!