Dün akşam düşümde
Gezdim Anadolu'yu
Gördüm kırşehir'in bozkırını
Kokladım sevda çiçeğinden
İçtim bir yudum şarap
Yarenin muhabbet bağından
Gelip geçerken ordan
Arar seni gözlerim camda
Kaçamak bakışlarıma
Aşinadır tülün, perden
Göremezsem seni
Hüzün çöker içime
Nerde bir tren görsem
İçimde belirir sevinç ve hüzün
Birlikte
Çocukluğumun çağrışımı
Umutları taşıyan eski trenlerde
Raylarda kenetlenirdi
akşam oluyor
güneş gün batımında
insanların kaçı bunun farkında
yorgun gider gibi
saçlarını toplamış
ışıklar mat
Bir gün daha dolacak
Bu gecenin on ikisinde
Saat yirmi dörtte
Ve bu
Tahammülümün son gecesidir
Artık
Yaşasaydı Evliya Çelebi
Nasıl anlatırdı İstanbul'u
Bugünün diliyle;
''Ne yapmışlar sana güzelim şehir
Ucun var, bucağın yok
Girdim tuzladan arabamla
Bir istisnalık var sende
Gecenin en orta yerinde
Mehtabın en aydınlığında
Işık saçan bir ayın
Güzelliği gibisin yanımda
Bir istisnalık var sende
Baharı vurdular
Kış gibi soğuk karanlıklarda
Kıyıldı fidanlara bir bir
Baharın en güzel yerinde
Döküldü tüm yapraklar
Kanlı aç kurtlar sofrasına
Nankör deyince aklıma
Kedi ile köpek gelir
İnsanlar da böyle mi?
Sadık insan, nankör insan
Gibi
Köpek alışınca bir kapıya
Bilir misin Rüzgârla gelen sevdayi
Gezer durur
Gökyüzünü, yeryüzünü
Ağaçta çiçek onu bekler
Kırda bahar onunla coşar
Yelkeni o kucaklar denizde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!