Onur BİLGE
Nazan’la Levent’in anlaşmazlık sebeplerinin başında, Levent’in ailesinin, özellikle düğün için yapılan masraflarla ilgili ödemeler konusundaki duyarsızlığı geliyordu. İkinci sebepse, Leven’tin pısırıklığı, kendisini geliştirmekteki umursamazlığı, daha az kazanıyor oluşu, yani kısaca her konuda Nazan’dan en az bir adım geride kalışıydı.
Nazan, hırslı ve kaprisli bir kızdı. Yaş, kültür, ruh ve beyin yapısı olarak eşinden ilerdeydi ve sürekli gelişme yönünden bazı beklentileri vardı. Aşk evliliği yapmış olmalarına rağmen, ömür boyu beraberliklerinin temelinde bir yalan yatıyordu. Nazan Levent’ten gerçek yaşını gizlemiş; bu yalan, evlilik arifesinde ortaya çıkmış, mide bulandırmıştı.
Onur BİLGE
Emekli de olsalar; öğretmenler, kendilerini hep sınıfta zanneder, her yerde ve her zaman öğretmeye devam ederler. Öğrenme ve öğretme aşkı ruhlarına işlemiştir. Babam da onlardan... Görünüşte emekli, aslında ilimden emekli olamayanlardan... Her konuda bilgi edinmeye ve bildiğini öğretmeye devam ediyor. Onunla konuşmak demek, kolayca bilgi edinmek demek... Tek sözcüğün anlamını sorsam, sayfalarca açıklama yapar. Bir sohbet başlar ki ardı arkası gelmez.
Eski muallimlerden... O zamanlar öğretmenlere, hocalara, müderrislere, iki sınıflı okullarda başöğretmenlere ‘muallim’ derlermiş. Aristo için de ‘Muallim-i Evvel’... İlimle meşgul olan kişiler bunlar. Geçici de olsa ben de meslek edindim, aralarına katıldım. Çok şey öğrenmem lazım, çok...
Onur BİLGE
Akşam dersindeydik. İkinci teneffüsten sonra kantinde buluşmuştuk. Hafif bir yağmur vardı. Açık kapıdan dışarıyı seyretmeye başladım. Bahçe duvarının üstündeki damlalar, cam kırıkları gibi rengârenk ışık saçıyordu. Tam karşıdaki beyaz apartmanın irin akan yüzüne altındaki dükkânın ışıkları vurmuş, benzine can gelmiş, yanakları pembeleşmişti. Arada kalan incir ağacının çıplak dalları ıslaktı. Tek yaprağı bile olmayan ağacın her yerinde, patlamak için havanın iyice ısınmasını bekleyen, gizlenen tomurcuklar, parmak uçlarında hayatta kalma ve olgunlaşma mücadelesinde olan meyveler, birbirlerine uzaktan bakıyorlardı. Anılarımdan annem sesleniyordu:
“İncir ağaçları kardeşin senin… Sakın onlara zarar verme! Dalını kırma! Yaprağına dahi dokunma! ”
Onur BİLGE
Beyaz giymeyi sevdiğim halde bazen başka renkler de çekiyor beni. Açık mavi, açık yeşil gibi… Bazen kahverengi, yeşil ve açık sarıyı bir araya getirmeyi tercih ediyorum. Doğada örnekleri olan renk uyumları… Kahverengi gövdeli yeşil ağaçlarda sarı, beyaz, kırmızı, pembe çiçekler… Masmavi denizde bembeyaz köpükler… Gökyüzünü süsleyen muhtelif renklerde bulutlar… Krem, bej, füme… Gri, her rengi dengeliyor.
İlhan, dün yeşil bir takım elbise giymişti. Bugün de aynısını giyer, muhtemelen. Ben de yeşil döpiyes giydim. İçine çok açık sarı bir buluz… Saçlarımı topladım. Ayakkabım ve çantam kahverengi… Şık olduğumu hissediyorum.
Onur BİLGE
Virane de mahalle gibi kalabalıklaşmış ve ayağa kalkmıştı. Kara haber ne kadar çabuk yayılıveriyordu! Olay sıradan değildi. Sık sık rastlanan türden de değildi. Her duyan, haliyle etkileniyordu. Nasıl ve neden olduğu soruluyor, cevap alınamayınca tahminler başlıyordu. Adamcağız hakkında söylenenler bitmek tükenmek bilmiyor, herkes tarafından olayla ilgili ayrı bir senaryo yazılıyordu. Ne kadar duymak istemesem de çok yakınımda konuşuluyor, ister istemez kulak misafiri oluyordum. Aslında meraklı bir kızım. Öykü ve denemelerim için malzeme olacak şeylerdi bunlar ama aile içinde ve bir araya geldiğim arkadaşlarla daha çok dini konularda konuşmakta olduğumuz için gün geçtikçe günahtan daha çok çekinir olmuştum.
Güneş battı batacak… Akşam oluyordu. Herkes aynı hararetle olay hakkında konuşuyor, yorulmak nedir bilmiyordu! Bunun bir sebebi de dışarıdan gelenlerdi. Her gelen olay hakkında bir şeyler soruyor, bilinenler tekrarlanıp duruyordu. Akşamüstü Neşe gelmeseydi, kalkıp gidecektim. O, en yakın kız arkadaşım. Annesini kaybettiğinden beri daha da yakınlaştık. Kardeş gibi olduk.
Onur BİLGE
Selçuk Bey’in gerek bedensel gerek ailesel sorunları vardı. Bunların yanı sıra ruhsal sorunları da… Define ona sihirli anahtarı uzatmış, daralan ruhunun kapılarını onunla nasıl açıp ferahlayacağı konusunda teminat vermişti. Sağlığını ve ailesini kaybetmişti. Başta kalp hastalığı olmak üzere teşhis konmuş birkaç hastalığı daha vardı. Ayrılma kararını birlikte verdikleri, anlaşarak boşandıkları halde en çok buna üzüldüğünü vurgulayıp duruyor, dağılan yuvasının tekrar toplanmasını olanaksız görüyordu.
İşini kaybetmiş olmayı pek umursamıyordu bile. Çünkü sohbetin ilerleyen dakikalarında, bir mobilya fabrikasında müdür olarak çalışırken en çok ailevi sebepler yüzünden son zamanlarda yanlış hesaplamalar yapmaya başladığı için arka arkaya uyarılar almakta olduğunu, intihara teşebbüsünün patronları tarafından duyulduğunu, ruhsal dengesi bozuk bir kişinin müesseseye çok daha fazla zarar getireceği düşüncesiyle işine son verildiğini, bu olayın da bunca derdinin üstüne tuz biber olduğunu da söylemiş; işletme okuduğunu, Bursa gibi bir yerde işsiz kalmayacağından emin olduğu için bu konuyu çözümlü mümkün olmayan bir sorun olarak görmediğini, kısa sürede benzer bir iş bulabileceğinden emin olduğunu eklemişti.
Tek söz ümit verir:
'Ümmeti! .. Ümmeti! ..'
Cenneti gösterir
Onun şefaati!
Kur’an’ı okuyan o kul, ne güzel!
Tasavvuf denilen okul, ne güzel!
Sana erebilen akıl, ne güzel!
Tüm güzelliklerin sahibi Rabb’im!
Beni seninle ört, seninle giydir
Yeni ufuklara düşler çiz, bana!
Çıplak yüreğimi sevginle giydir
Işık ışık, renk renk umut diz, bana!
Ruhum, bedenimin içinde donmuş
Göremez, duyamaz oldum, çevremi.
Kalbim, avucumun içine konmuş
Tamamlayamadan sevgi devremi




-
Turgut Uzdu
-
Gül Üm
-
Mehmet Asa
Tüm YorumlarBir hayatı bir kaç mısraya sığdırmış Onur Bilge Hanım. Tebrikler.
Onur beyi henüz yeni tanıdım şahsen tanımıyorum antolojiden tanıdım iyikide tanıdım.
Kendimce bir karar aldım her gün bir şirini okuyacağım tabi bu arada ben şiirlerini okuyana kadar şiirleri burda olursa. ALLAHA EMANET OLSUN....
O Bir Seven O Bir Gönül Dostu
Bütün Dostlar Güzel Hatıralar Hatırlatsın
Beni Size Sizi Bana Ölürsek Bir Fatiha
Ölmez İsek Hepimiz Hepimize Ebedi Hatıra