Son demini yalnız yaşayan,
Saçları kızıl, ardıç!
Rüzgarın Körüklemesiyle toprağa düşen hayallerinden usanmadın mı!?
Umutların sığmaz oldu bahara,
Gölge vermekten usanmadın mı?
Küçük yıldız utandı yaklaşınca...
Kızardı çehresi, önce andı aşkı
sonra kızdı bu duyguya,
_ içim yanıyor bayım! Dedi.
kollarını açma öyle boşluğa
Sakalındaki kızıllığı gönder maviliğe ki
Eylül'ün Günü bulutlanmasın.
Eriyorum çünkü
karanlıkta yağan
karınca zelzelesine.
Ruzgarın taşıdığı güzel koku gibi,
Her düşümde güzele andığım güzel...
Serinlet bir alev gibi yanan gönlümü!
Narin dokunuşlarınla avut yalnızlığımı...
Bir bulutun arkasında saklanmış gibi,
Dilin dönmesin sevemeye beni
Ruhun dokunmasın sensizliğime
Bakışların olmasın hiç sana yanarken eriyen bu dilsize..
Bugün yolcuyum...
Yürüyen umutlara binen hayaller gibi
Güzel ve kırılgan hayatlar gibi.
Sıcak ve kırmızı...
Oksijen yükümle gidiyorum!
Can vermeye saklı umutlarıma...
Ne zaman bitecek bu içimdeki sen sen diye bağıran iç çekişlerim
Ne zaman görecek gözlerim gözlerini
Ne zaman duyacak kulakların bu titrek seslenişimi
Ne zaman kavuşacak ellerim ellerine
Ne zaman öğreneceksin içimin her zerresinin senle dolup taştığını
Yüzdüğün sular bile kireçlenir,
Bu soğukluğuna...
Yazdığınla davranışlarının uçurum olduğu,
Yalanlarına ve akşam gibi karanlık kalbine,
Şu gudubet bakışının bir tarifini sor!
Rüzgâr esiyor ağaçlar bozkır edasında.
Yapraklar savrulur, bir lahza-ı Suzan
Gölgesinden başka değmez ki;
Karışabilsin maşuk ile.
Üstü açık kabrinde.
Yeksüvare, soluk kimsesiz.
Bir çocuk var içimde, sevgiye aç
Tutunacağı bir dal arayıp durur
Yorulmuş ve çaresiz...
Sendeleyerek arar bulunmaz durakları..
Yeter! dedi bir an,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!