İki saatlik bir sınav öncesinde ve sonrasında ne kadar zamanımızı ve benliğimizi bizden söküp almış. Bazen bir dakikada kalmış hayatın anlamı, bazen saniyeler gizlemiş tüm bir geleceği ve biz kuşlar uçmayı öğrenemeden uçacağımız yolun haritasını çizmişiz. Hayatımızın geri kalanını bazen ucu kırılan bir kaleme bazen ise bir internet sayfasına sıkıştırmışlar. Tüm bir hayat “Gözün aydın” ya da “Hayırlısı böyledir belki, üzülme’’ arasında gidip gelmiş. Kim olduğumuzu, kim olmak istediğimizi unutmuşuz. İstediklerimiz ile bizim için istenenler arasında yaşayıp kaybolmuşuz. Kaybetmişiz sevgili.
Aklımız bir otobüs olmuş gelen gidenlerle. Molalar vermişiz yorulduğumuz yerde. Hayaller, umutlar olmuş bu otobüsün benzini.Otobüsümüzden düşünmeyi çalmışlar, yolculara harcamış tüm benzini. Kendi ellerimizle itmeye başlamışız otobüsü; ama gidenlerin otobüste bıraktığı ağırlık gücümüzün yetmemesine sebep olmuş. Kimsesiz, ıssız bir yerde çaresiz yardım beklemişiz sevgili. Hüznün arkadaşı, kaderin bedduası olmuşuz. Kendimize bile fazlalık olurken “Neden, niçin’’ diye bile soramaz olmuşuz. Hayallerimiz fazlalık olmuş bu hayata, yenilmişiz. Bu hayat fazlalık olmuş yaşantımıza; elimizi taşın altında koydukça ellerimiz kirlenmiş ve bu hâlimize dert dertlenmiş, üzüntü üzülmüş sevgili.
Zifiri bir gecenin ortasında açılan ışıklarda gündüzü bulmak gibi birbirimizi şarkılarda bulmuşuz sadece. Kendimizi kandırdıkça ruhumuzun burnu uzayıp durmuş da kimse görememiş. Savaşa girmişiz, yaralar almışız. Savaşta kazanan savaşın kendisi olmuş. Ağaçta asılı iki meyveymişiz, birimiz güneşi selamlamışız birimiz yaprakları... Ellerimiz kavuşmasın diye ellerimizi tutmuşlar; yine bu Ramazanda tutulan değil tutan kazanmış. Gerçekleri söylüyoruz diye sözümüzü kesmişler; yine bir Kurbanda kesilen değil kesen kazanmış. Hayatın yönlendirdiği gibi yaşamayı öğrenmişiz, hayatı yaşamımıza göre yönlendirememişiz. Bizi bizden söküp almışlar sevgili.
Gece olmuşuz, gündüz olmuşuz; anlamlı ya da anlamsız sözler olmuşuz. Gece olmuşuz. Güneş gelince Ay’ı unutup çekip gitmişiz. İnandıklarına inandırmışlar, sevdiklerine sevdirmişler. Güvenmeyi öğretmişler güvenmenin ne demek olduğunu öğretmeden. Geleceğe sorumluluk demişler, toprak insan beklerken her geçen saniye herkes için geçiyormuş; perde indirmişler. Yaşantımızın bir adı olmamış. Haplarla düşürmüşüz hayallerimizi. Keşke demeyi sevmem; ama "keşke…” dedirtmişler bize sevgili.
sol tarafından kalkmış bir taze
sabah bulunsun yanında
Kent! gümüş kanatlı melek
yalancı düşler uyuyor olsun