ATATÜRKÜMÜN BAYRAĞI ALTINDA
12 Mart 1971 tarihinden sonra resmi dairelerin girişlerinde bir nöbetçi memur bulundurulurdu. Ben o zaman İstanbul Valiliğinde çalışıyordum. O gün benim nöbet günümdü. Nöbetçi memurun masasında bir defter bulunurdu. Bu deftere Valiliğe gelen kişilerin adı, soyadı, kiminle görüşmek için geldiği yazılır ve kendisine ziyaretçi kartı verilirdi.
Elli yaşlarında, takım elbiseli, oldukça esmer, uzun boylu, koyu siyah saçları arkaya doğru taranmış biri geldi yanıma. Bir dilekçe yazdırmak istiyorum dedi. Azerbaycan ağzı ile konuşuyordu, zor anlıyordum. Bir kat aşağıya indik. Dilekçesini daktilo etmeye başladım. Dilekçesinde şöyle diyordu. “Ben çocuklarımla birlikte İran’dan geldim. Atatürk’ümün Bayrağı altında yaşamak istiyorum. Operatör doktorum. Bana geçimimi sağlayabilmem için hastanelerin birinde iş verilmesini istiyorum.”
Dilekçeyi yazdıktan sonra, doktoru yanıma alarak Valilik Hukuk İşleri bürosuna götürdüm. Hukuk İşleri Müdürü dilekçeyi okuduktan sonra bu işlerin öyle kolay olmayacağını söyledi. Dilekçeyi Vali Muavinine havale için götürdük. Vali Muavini dilekçeyi okuduktan sonra, başını kaldırarak “ Sen İranlısın “ deyince doktor sinirlenerek masaya doğru eğildi, sol elini masaya koyarak sağ elini açık bir vaziyette Vali Muavinine doğru uzattı ve “ Ben İran’da Türküm, Türkiye’de Farsım bu nasıl iştir. Söyleyin ben kimim. Ben İran’dan çocuklarımla birlikte kaçıp Türkiye’ye sığındım. Atatürk’ümün Bayrağı altında yaşamak istiyorum. Beni İran’a gönderirseniz şah beni asar.” Dedi. Vali Muavini
Sevda çekenin günleri hicranla geçer
Geçmez sanılan çağları efganla geçer
Bir gün olur aşık kavuşur sevdiğine
Günler geceler gül gibi cananla geçer
1968
Varlık gibi yokluk gibi sonsuz gibisin
Ben senle birim sen niye bensiz gibisin
İnsanlara aşktır güzelim neş'e veren
Küstüysen eğer aleme onsuz gibisin
Temmuz/06
Korkunç geceler bürür benim gözlerimi
Hatırlayamam söylediğim sözlerimi
Bitmez bu karanlık sanıyordum lakin
Aydınlatıyor o gözlerin gözlerimi
Mart/72
RUBAİ GÜL BAHÇESİYİM
Gül bahçesiyim gül sunarım gül sevene
Bahçem feda olsun gülü her Gülderen’e
Maşuka, filiz, Köksal’ı candan severim
Bir hatıra olsun bu şiir şu çiçek Gülseren’e
Ey saçları dalga-dalga boynunda güzel
Bin cazibe var işveli oynunda güzel
Bilmem ne kadar sevgili pervane gibi
Bir ateşe daldı yandı koynunda güzel
1970
Sen nerde isen ben olurum orda güzel
Sensiz ne kadar zor yaşamak burda güzel
Sensiz ne yapar bilmiyorum ah bu gönül
İstersen eğer halimi bir sorda güzel
Bin bir ışığın yandığı yerdir burası
Aşıklarının kandığı yerdir burası
Çıktım bir baktım da Hisardan Boğaza
Gerçeklerin aldandığı yerdir burası
1969
Candan seni andığım dediğin şey bu mudur
Sevdan ile kandım dediğin şey bu mudur
Sorsam bana söyler misin ey sevgili yar
Aşkınlada yandım dediğin şey bu mudur
Mayıs/68
Dünyada varım yoğum inan sensin sen
Bir çay daha ver demlice ben istemeden
Gönlümde bu çırpınış nedendir buldum
Sensin-bana gel kimseye hiç söylemeden
Mayıs/71




-
Gülseren Atmaca
Tüm YorumlarŞair hakkında ne düşünebilirim ki..görünen köy kılavuz istemiyor.Tanıdığım en mert, en doğru, en düzgün adam.
Nihat Ağabey, Maşuka için yazdığın şiir muhteşem olmuş..Ama alındım haa..Hani bana :))