Islanmışım yaralayan bir yağmurun altında;
Ey karanlık, loş sokaklar gelip size sığındım.
Avâre bir serseriyim kötülerin katında;
Oysa ey müjdeli bahar, en aydınlık çağındım.
Tanır beni kaldırımlar, tanır beni geceler,
Tab-ı âşıkanemi rüzgâr söylesin
Feryâd-ı derunumu kuşlar söylesin
Hâme yazanda kıssa-i perişanım
Beni ol dilbere giriftâr söylesin
Düştüm gurbet ellere,
Sılada gülüm kaldı.
Hep muhabbet ellere,
Bizlere zulüm kaldı.
Dedim bir gün göreyim;
beni bırakıp da gitme ne olur
yıldızlar sesini mırıldanıyor
tellerde tünemiş kargalar gibi
esiyor göğsüme bir kör karanlık
her zamanki gamdır kaldırımlarda
Vâkıf olsam ben de sırr-ı hilkate,
Erenler bağından gül derebilsem.
Alev alsam, yansam nâr-ı hasrete,
Sevdâ yangınından kül derebilsem.
Dolaşsam derbeder dergâh u dergâh,
Serçeler de ağlar dostlar
Gökte yalnız uçunca…
Yalnızlık siyahtır,
Kanar ölümün avuçlarında…
Bir eski şarkıdır yalnızlık
Bir yalnızlık vapuru geçerdi bu limandan,
Tüm kapılar üstüme kapanırdı, üşürdüm,
Bütün şarkılar yarım kalırdı dudağımda,
Deli dolu bir rüzgâr gözlerimi alırdı.
Bir yalnızlık vapuru geçerdi bu limandan,
gülmedi benim yüzüm
acılar gölgemi takip ederdi
kederler geçerdi düşlerimin üzerinden
ben simit satardım
dertliler mahallesinde
yoksulluk uykumu bölerdi
Aleksandra, yorgun denizin kızı…
Avuçların nasıl yakamoz kokar...
Aleksandra, siyah göğün yıldızı…
Aşk, dudaklarından nasıl da akar...
Deniz gözlerinle gül Aleksandra,
Duvarda babamın resmi…
Gözlerime bakıyor...
Ben babamı çok severdim,
O yüzden yağmur ağlıyor.
Anılar canlanıyor yüzünde,



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!