Ankara’ya gittiğimde Atilla Bey’in üzerinde çalıştığı görüntü ve ses teknikleriyle hem tüketicilerin hem de televizyon başındaki seyircilerin bilinçaltlarının nasıl işlendiği diğer adıyla ‘Subliminal mesaj’ konusunda görüşülüyordu... Bu konuyu gerek dostum Ömer Özkaya’nın da kitabında irdelediği 'CIA VE ZİHİN KONTROL OPERASYONLARI' kitabından, gerekse halk bilimi kaynaklarında yer alan fizik ötesi varlıklarla temas konularına vakıf olmuş kaynak kişilerden biliyordum... Bir de bu konuda Rusya, Abd gibi enstitü bazında konuları inceleyen ülkelerin yanında Tibet gibi ezotorik güçler ve teknikleriyle ilgili çalışmaları yakından takip eden dostlarla da takip ettiğimden benim için yeni ve ilginç olmayan ancak kamuoyunun bilgilendirilmesi açısından önemli bir konuydu...
O akşam yemekteki mevzu; bir gün önceki manşetimiz yani 'subliminal' görüntü ve ses teknikleriyle daha farklı olarak neler çalışıldığıydı... Mükellef sofrada sohbeti bu konuda 10 yıldan fazla bir süredir çalışan dostumuz açtı... Prof. Dr. Mustafa Erdoğan Sürat de adeta ilmi destek kıtası gibi hareket ederek sanal gibi görünen sohbeti ressamın kurgusunu tuvale dökmesi gibi anlaşılır hale getirdi... Ayrıca Nükleer Enerji konusunda Türkiye’de uzun süredir çalışan Azeri bir profesör de yemeğin sonuna doğru yaptığı açıklamalarla konuya hiç de yabancı olmadığını ispatladı...
Konuşmaların kavileştiği bir anda Sayın Sürat, Türkiye’de bu subliminal görüntü ve ses üzerinde oynanan en büyük oyunun bir de müzik piyasası üzerinden yürütüldüğünü söyledi ki bence yemekteki en önemli konu buydu... Kendisi akustik matematik konusunda uzman olmasının yanında baba tarafından yahudi olduğunu da söyledi... Haliyle yahudi ilâhilerinin de nasıl bir (içsellik) taşıdığını iyi biliyor...
Ardından bu müziği sormakta gecikmedik...
Cevap da gecikmedi; 'ARABESK' dedi...
Sayın Sürat devam etti... 'Siz yıllardır özellikle Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses ve Kibariye’nin arabesk adı altında ne söylediğini sanıyorsunuz ki? ' dedi... Sayın Prof. Kibariye’nin bu konuda her ne kadar okumamış olsa da yahudi ilâhilerini arabeskli sokuşturmalarından dolayı doktoralı olduğunu bile söyledi... Ayrıca İbrahim Tatlıses’in bir çok şarkısının yanısıra 'Mavi Mavi Masmavi' şarkısının İsrail Bayrağı’ndaki Nil ve Fırat nehirlerini simgeleyen o iki mavi gizemli bant için döktürüldüğünü de söyledi... Müslüm Gürses’in ise 50’den fazla şarkısı ise bu meyandaymış... Hatta sohbetin tam burasında bir de espiri yapıldı... Şimdi bu zâta siz Müslüm Baba mı dersiniz Müslüm Kohen mi? (Solomon Kemirel?)
Anlayacağınız, Sayın Sürat’in açıklamalarıyla bu güzide sanatçılarımızın yanısıra bir çok sözde sanatçının emek verdiği bu müzik türü 'arabesk' adı altında aslında yahudi ilâhileri olarak yıllarca sevgili neslimize hizmet vermiş...
Oysa sizler daha düne kadar Yunus Emre gibi yüce Türk milletinin ve türkçemizin milli ve manevi dinamiklerine ilim nurunu ve kelam kudretini akıtmış ulularının dörtlüklerini, ilâhi tarzı musikiye uyarlanmış diye dinlemez miydiniz? Müsbet veya menfi ses ve görüntünün insan üzerindeki tesirlerini bilmem anlatmaya gerek var mı? İnsan ruhu ve bedeni üzerindekini bırakın, bitkilere dahi tesirleri hususunda yüzlerce ilmi eser var... Bir müzik veya musiki türünü dinleyen insanların yaşantılarına dikkat edin; ruhlarının şeytana mı yoksa Rahmâni Varlıklara mı dost olduğunu rahatlıkla göreceksiniz...
‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’
Allah aşkına beraber bakalım aynaya düşen görüntüye:
Mekan: Bar, Pavyon, Taverna, şehirde olup şehir kültüründen uzak evler...
Kullanılan enstrümanlar: Jilet-döner bıçağı, Şiş...
Bir de bu sözde müziği icra edenlerin karnesini çıkarın...
İşin özeti; ‘Tencere dibin kara, benimki senden kara’
Her alanda olduğu gibi müzikte de ‘Medenilere’ iş düşüyor... Bu tarz seslerle insanın bedeninde hangi soyut varlıkların hakim duruma getirilmeye çalışıldığını biliyorsunuz... Eskilerin habis-i ervaha dediği habis ruhlarla kuşatılmış bir toplum hayvandan daha sefil dürtüler için yaşayacaktır elbet...
Boulez conducts Webern, Carter, Varese, Berio (6 CD)
Unplanned Parenthood...
Eliphas Lévi (1810 - 1875)
'Mary Jane Gumm - Virginia Gumm - Frances Ethel Gumm'
'Rosemary's Baby' (1968)
Roman Polanski
'Dom za vesanje' (1988)
Emir Kusturica
...
Ankara’ya gittiğimde Atilla Bey’in üzerinde çalıştığı görüntü ve ses teknikleriyle hem tüketicilerin hem de televizyon başındaki seyircilerin bilinçaltlarının nasıl işlendiği diğer adıyla ‘Subliminal mesaj’ konusunda görüşülüyordu... Bu konuyu gerek dostum Ömer Özkaya’nın da kitabında irdelediği 'CIA VE ZİHİN KONTROL OPERASYONLARI' kitabından, gerekse halk bilimi kaynaklarında yer alan fizik ötesi varlıklarla temas konularına vakıf olmuş kaynak kişilerden biliyordum... Bir de bu konuda Rusya, Abd gibi enstitü bazında konuları inceleyen ülkelerin yanında Tibet gibi ezotorik güçler ve teknikleriyle ilgili çalışmaları yakından takip eden dostlarla da takip ettiğimden benim için yeni ve ilginç olmayan ancak kamuoyunun bilgilendirilmesi açısından önemli bir konuydu...
O akşam yemekteki mevzu; bir gün önceki manşetimiz yani 'subliminal' görüntü ve ses teknikleriyle daha farklı olarak neler çalışıldığıydı... Mükellef sofrada sohbeti bu konuda 10 yıldan fazla bir süredir çalışan dostumuz açtı... Prof. Dr. Mustafa Erdoğan Sürat de adeta ilmi destek kıtası gibi hareket ederek sanal gibi görünen sohbeti ressamın kurgusunu tuvale dökmesi gibi anlaşılır hale getirdi... Ayrıca Nükleer Enerji konusunda Türkiye’de uzun süredir çalışan Azeri bir profesör de yemeğin sonuna doğru yaptığı açıklamalarla konuya hiç de yabancı olmadığını ispatladı...
Konuşmaların kavileştiği bir anda Sayın Sürat, Türkiye’de bu subliminal görüntü ve ses üzerinde oynanan en büyük oyunun bir de müzik piyasası üzerinden yürütüldüğünü söyledi ki bence yemekteki en önemli konu buydu... Kendisi akustik matematik konusunda uzman olmasının yanında baba tarafından yahudi olduğunu da söyledi... Haliyle yahudi ilâhilerinin de nasıl bir (içsellik) taşıdığını iyi biliyor...
Ardından bu müziği sormakta gecikmedik...
Cevap da gecikmedi; 'ARABESK' dedi...
Sayın Sürat devam etti... 'Siz yıllardır özellikle Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses ve Kibariye’nin arabesk adı altında ne söylediğini sanıyorsunuz ki? ' dedi... Sayın Prof. Kibariye’nin bu konuda her ne kadar okumamış olsa da yahudi ilâhilerini arabeskli sokuşturmalarından dolayı doktoralı olduğunu bile söyledi... Ayrıca İbrahim Tatlıses’in bir çok şarkısının yanısıra 'Mavi Mavi Masmavi' şarkısının İsrail Bayrağı’ndaki Nil ve Fırat nehirlerini simgeleyen o iki mavi gizemli bant için döktürüldüğünü de söyledi... Müslüm Gürses’in ise 50’den fazla şarkısı ise bu meyandaymış... Hatta sohbetin tam burasında bir de espiri yapıldı... Şimdi bu zâta siz Müslüm Baba mı dersiniz Müslüm Kohen mi? (Solomon Kemirel?)
Anlayacağınız, Sayın Sürat’in açıklamalarıyla bu güzide sanatçılarımızın yanısıra bir çok sözde sanatçının emek verdiği bu müzik türü 'arabesk' adı altında aslında yahudi ilâhileri olarak yıllarca sevgili neslimize hizmet vermiş...
Oysa sizler daha düne kadar Yunus Emre gibi yüce Türk milletinin ve türkçemizin milli ve manevi dinamiklerine ilim nurunu ve kelam kudretini akıtmış ulularının dörtlüklerini, ilâhi tarzı musikiye uyarlanmış diye dinlemez miydiniz? Müsbet veya menfi ses ve görüntünün insan üzerindeki tesirlerini bilmem anlatmaya gerek var mı? İnsan ruhu ve bedeni üzerindekini bırakın, bitkilere dahi tesirleri hususunda yüzlerce ilmi eser var... Bir müzik veya musiki türünü dinleyen insanların yaşantılarına dikkat edin; ruhlarının şeytana mı yoksa Rahmâni Varlıklara mı dost olduğunu rahatlıkla göreceksiniz...
‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’
Allah aşkına beraber bakalım aynaya düşen görüntüye:
Mekan: Bar, Pavyon, Taverna, şehirde olup şehir kültüründen uzak evler...
Dinleyici kesimdeki baskın tipler: Fuhuş, Gasp, Melankoli, Argo, Bitirim Pozları, Sigara-Uyuşturucu, Fondip üstüne fondip...
Kullanılan enstrümanlar: Jilet-döner bıçağı, Şiş...
Bir de bu sözde müziği icra edenlerin karnesini çıkarın...
İşin özeti; ‘Tencere dibin kara, benimki senden kara’
Her alanda olduğu gibi müzikte de ‘Medenilere’ iş düşüyor... Bu tarz seslerle insanın bedeninde hangi soyut varlıkların hakim duruma getirilmeye çalışıldığını biliyorsunuz... Eskilerin habis-i ervaha dediği habis ruhlarla kuşatılmış bir toplum hayvandan daha sefil dürtüler için yaşayacaktır elbet...
Her ses sahibinin davetçisidir!
Ezan Sesi, Şofar sesi, Çan sesi...
Ya Sur’a üflenen?
...
'Erik the Viking' (1989)
Terry Jones
Carl Gustav Jung (1875 - 6.6.1961)
RV 660 - 'La farfalletta s'aggira al lume' (Tone Wik)