Ankara'nın havası güneşli de olsa kış ayları kış güneşi de ısıtmaz. Zaten milletçe ne zaman ķıçımız ısındı ki bu kış ısınsın açılan deliklerimiz en azından yamansın.
Hadi başka türlüde ısınamıyoruz. Örneğin yarı uykulu yarı battaniyeli açık oturumda konuşulanları dinlerken tıpkı bir kedi gibi kulaklarımızı ve bıyıklarımızı dikiyoruz. İnönü yani İsmet Paşa' ya gelen bir habere paşanın verdiği yanıtaysa " Emrinizdeyiz" demesine şaşırıyoruz da. Adnan Menderes-Celal Bayar-Polatkan gibi isimlerde geçince darbeyi yapanların kimin emrinde olduklarını da kara kara düşünmeden edemiyoruz. Neyse sayın Hulki Cevizoğlu da demez mi beni daha fazla konuşturmayınız efendim. Gençler okusun şu şu kitapları. Üşümemiz yerini bu kez de titremeye bıraktı.
Tabi pek bilen yoktur belki de. İlk meclisi müze yapmak isteyen Adnan Menderes'in mücadelesini. Tabi o ilk meclisi talan edenlerinde kim oldukları bilinmez.
Tabi ben de bilmiyordum yıllardır İnönü' nün partisine oy verdiğimi. Hep Atatürk'ün partisi biliyordum...
sabahın köründe ispanyol gitaristlerden sololar dinliyorum.
ve hayat dedikleri sır bana böyle de güzel.
unutuyorum kopuyorum saçlarımda akşamdan kalan şampuan kokusu.
saksağanları bile seviyorum gariptir besliyorumda
mesela dalgaların arasından çıkan orka tam kapacakken küçük kızı
evin kurdu bir an da dalıyor dalgaya
Ne zaman bir durum karşısında duygulandım tam olarak hatırlamıyorum. Korkunç kazalar gerilim filmleri katili bulunamayan yazılmış senaryolar kokuşmuş basın rüşvetsiz iş yapmayanlar sakat ve uzuvları eksik yaşayanlar
depremler sel basķınları kadın ve çocuk katilleri
işlemeyen yasalar doğru veya yanlış alınan verilen kararlar tuik yalanları lezzeti olmayan şiirler geçim derdi karşılıksız aşklar hayal kırıklıkları milli duygular ana baba olma sevinci
sorumluluk diuyarsızlık çağımızın şekli şemali
son kullanma tarihi geçmiş apartmanlar gibi gibi....
her şey balon.
seni özlüyorum
tüm içtenliğimle
ve sabahtan bu yana
yankılanıyor camlara yapışan sesim
her şey balon
dosyamız kabarık olunca düşünmemizde yorucu oluyor ve ister istemez kabusa dönüşüyor. örneğin
bu sıcakta gecenin bir yarısı tak diye gözlerimiz açılıyor reflümüz sıtart vermiş de finişi ne zaman geçer belli değil...yaşasın lensor var dolapta. yutmamız lazım.
....
siyah kedi çınar ağacının dibinde bir çukur açtı benden bile çekinmeden kakasını yaptı. sonra da patileriyle çukuru etrafında bıraktığıyla örttü.
kimse anlamadı benden başkaları bile beni
kirli suratımı yıkadım musalla taşlarında
beynimi düşüncelerimi dikenli telden örülmüş keselelerle ovaladım
hep aranızdaydım kara ve matem yas ağalamalarımda
beni bırakmayın dedim sevgisiz yorgun
kıyılara çığlıklarım kollarım parmaklarım
takılıyorum bazen siyasi siyasi
kirli işlere girip çıkıyorum
buket buket dolaşıyorum kentlerin kaldırımlarında
sonra bir ıssızlıkta
idam sehpaları inşa etme işine daĺıyorum anayasa kokulu şiirĺeri
geriyorum senin meme uçlarından
senden sonra ziyaretime gelen sisin ortasında kalakadım
yuvasından kazayla düşen bir serçe ysvrusu gibi
bulvarda yönümü bulamadım
kimseye soramadım Büyük Çarşıyı
bir tek sisin ortasında bana bakan gözlerin kalmıştı
suskunlardı
siyah cam severlerin yurdunda yaşıyoruz. iyi ama onlar bizleri görüyorlar
bizlerse onları göremiyoruz...memleket ve halk severlik böyle oluyor...hep de halktan yüksekte konuşuyorlar...nedense
halkla aynı boyda olup konuşmuyorlar.
halk da alkışlıyor kendilerine tepeden konuşanı...tabana iniyoruz diyorlar ya demek ki tabana böyle iniyorlar....
bu gün 10 kasım 1938.
kuşlar özgürdür kır saçlı dostum
kanat çırparlarken düşünceler
yağmur kokulu bulutların üstünde
yağmalanmış ülkelerden geçerlerken
bilirsin acıyla bakarlar bizlere
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!