Son bir asrın zirve isimleriyle bir daha buluşmak ne güzel! .. Neyzen Tevfik, Faruk Nafiz Çamlıbel, Peyami Safa, Hilmi Ziya Ülken, Halide Nusret Zorlutuna, Orhan Şaik Gökyay, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl Kısakürek, Nihal Atsız, Behçet Kemal Çağlar, Nurettin Topçu, Osman Yüksel Serdengeçti, İlhan Geçer, Ahmet Kabaklı, Gültekin Samanoğlu, Feyzi Halıcı ve bunun gibi daha nice isimler, mutlaka her evin kütüphanesinde yer almaktadır.
“Bu vatan toprağın kara bağrında/Sıra dağlar gibi duranlarındır/ Bir tarih boyunca onun uğrunda/Kendini tarihe verenlerindir” diyen Orhan Şaik Gökyay’ı ve o nesli elbet bugünlerde daha sık arayacağız.
Hele, “Şehitler tepesi boş değil/ Toprağını kahramanlar bekliyor/ Ve bir bayrak dalgalanmak için- Rüzgar bekliyor” diyen ülkü şairimiz Arif Nihat Asya’nın bir nesil üzerinde nasıl etkili olduğunu söylemeye gerek var mı? Sn. Asya’nın her şiirinde bu milletin nefeslendiğini görme mutluluğunu yaşarız. Allah Resulüne yazdığı ‘naat’ bir ebedi şaheserdir! . ‘Fetih Marşı’nı dinlerken bile derin bir muhasebe vardır! ..
Üstat Necip Fazıl, ‘—kısılan seslere’ tercüman olmuştur! .. Bu milletin en ağır ‘—çile imtihanına girmiş’ bir fedakarlık abidesidir. Bir neslin ‘—muallimi’ oldu! .. Taklitten, şekilcilikten, ham yobaz ve kaba softadan nefret etti! . Edebiyatımızın her dalında, ‘—muhteşem’ eserler veren Necip Fazıl Kısakürek, ‘tefekkür iklimimizin’ kahraman bir ismidir.
“Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar/ Senin büyük derdinden başkaları ne anlar? / Vicdanını “Paris”e, “Moskova”ya satanlar/ Küfür diye bakarlar senin dualarına” diyerek haykıran bir sedadır, Nihal Atsız! .. Dava adamlığı, ‘—ileri atılıp bir daha dönmemektir’ diyebilen insandır. Şu yaşadığımız günlerde, ‘Atsız’a ve onun gibi duruşunu hiçbir zaman bozmayan yürekli insanlara ne kadar ihtiyacımız var! ..
“Elbet dünya döner, biz de döneriz/ Bir müddet parıldar, sonra söneriz/ Yükseklerden enginlere ineriz/ Halinden anlayan dil bulamazsın” diyerek yaşadığı dönemdeki, ‘—yalnızlığı’ ve özelliklede, ‘—fikir fukaralığını’ dile getiren sözünü budaktan esirgemeyen bir kalemdir, Osman Yüksel Serdengeçti! . Sade bir vatandaş olarak da, Meclis’te Milleti temsil ettiği dönemde de, ‘—istifini ve sözünü hiçbir zaman bozmaz’ Onlar, bir neslin kafalarını ve gönüllerini sürekli doldurdular.
Şeyhü’l Muharririn Ahmet Kabaklı, 1950’li yıllarda, ‘Günışığı’ köşesinde bu milletin haklı olarak, ‘—tercümanı’ oldu! .. Ve özelliklede, ‘—Türk Edebiyatı Vakfı ve Türk Edebiyatı Dergisi’ öğretmenlerimize birinci derecede kaynak eser oldu! ..
Evet, ‘—Edebiyat Dünyamızın Hoş Sedaları’ isimli eserde, 40’ın üzerinde bu milletin gayet yakından tanıdıkları, ‘—zarif, kibar ve engin kültürleriyle bizleri bezeyen’ isimler yer alıyor. 230 sayfa hacimli bu güzel eseri kazandırmakla, ‘—yakın tarihimize ve o dönemin edebi şahsiyetleri’ni bizlerle buluşturuyor. Sanat Çevrelerinde, ‘—Lale Şairi’ olarak da tanınan Abdullah Satoğlu, eserine aldığı edebi şahsiyetlerle; ‘—bire bir olmuş, bazen aynı dergi sütunlarında yazmışlar, bazen de edebi meclislerde bir araya gelmişler’ Yaşadığı dönemi ve o dönemin şartlarına da eserinde vurgu yapan Sn. Satoğlu böylelikle bizlere, dil köprüsü, tarih köprüsü, irfan köprüsü kurmuşlardır. Akçağ Yayınları arasında çıkan bu eser her bakımdan edebi şahsiyetlerle bizleri buluşturduğu gibi kaynaklık edecek bir eserdir.
TÜRKMENİSTAN’DAN MEKTUP! ..
..
17.ULUSLARARASI HAZAR ŞİİR AKŞAMLARI
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları Türkiye’nin ve Türk Dünyasının en uzun soluklu, en kapsamlı ve ‘en’leriyle bu milletin genlerine en uyumlu bir edebi organizasyon!
Her şeyin ilki veya başlangıcı anlamlıdır. Orada, bir faaliyetin kökleri vardır. Köklerin üzerine bir gövde üzerine dal ve budak salışı vardır. Bu fikrin manevi mimarı tabii ki, Şener Bulut kardeşimiz… Biz ona ve arkadaşlarına, bu davanın ‘vefalı, fedakâr, çilekeş dostları…’ diyoruz.
Ve şehrimizde görev yapan Valilerimiz; Lütfullah Bilgin, Osman Aydın, Dr. Kadir Koçdemir, Muammer Muşmal ve şimdiki Valimiz Muammer Erol Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarına yürekten destek vermişlerdir. Şüphesiz ki; şiirin, sanatın, edebiyatın ve bu gibi sosyal organizasyonların devamında, şehrin müşterekliği çok önemlidir.
Elâzığ Belediye Başkanı Süleyman Selmanoğlu’nun 2004 Mart ayından günümüze gelinceye kadar göstermiş olduğu ‘sıcak tavır…’ her türlü takdirin üzerindedir. Fırat Üniversitesi hakeza… Prof. Dr. Eyüp G. İsbir, Prof. Dr. M. Hamdi Muz ve Prof. Dr. Fevzi Bingöl (iki dönem) isimleri bütün bu organizasyonlarda hayırla yâd edileceklerdir.
..
Davetimiz var… Bir gökçe çadır kuruluyor Hazar’da… Şiirin, sanatın, edebiyatın ses ve söz mimarları Elâzığ’da, 25–28 Haziran tarihlerinde bir araya geliyorlar. Bu bir kurultaydır, bu bir şölendir, bu bir edebi bayramdır. 20 milyon km2’yi bulan bir büyük coğrafyanın Hazar’da soluklandığı gündür…
1992 yılında ilk yolculuk, Fikret Memişoğlu anısına yapılan şiir akşamlarıyla başlamıştı… Yıl, 2009… 25–28 Haziran tarihleri arasında, 17.’sini usta şair Necip Fazıl Kısakürek anısına yapılacak olan Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları’nda çok zengin bir edebi sofra hazırlandı. Bu coğrafyanın bir bakıma, ‘gönül birliği’ ne çağrı diyebileceğimiz şiir sanatının ustaları bir araya gelecekler.
Şiirin tarifine; irfan deriz, hikmet deriz, nesillerin ruhu deriz, nutku ilahi deriz, milyonların yüreğini bir sese, bir soluğa taşıyan musiki deriz… Güzel sanatların tacı olarak kabul gören şiirle bir milletin dili, irfanı, edebi, ruhaniyeti ve kimliği bütünleşmiştir. Şiirde bizim destanlarımız, bizim türkülerimiz, ninnilerimiz, feryatlarımız, figanlarımız, sevinçlerimiz vardır. Şiirde; bilgimiz, yüreğimiz, cesaretimiz, tarihe olan alakamız, çizgilerimiz, desenlerimiz, renklerimiz vardır.
Bir şiirimizde ne diyorduk,
“Gönül mızrabını vur, nesrin bittiği yerde
Şairleri haykırsın bu milletin her yerde
Şirin Sivrice’de düğün, şiir gecesi bugün;
Mısraların dilinde, ‘Ülkü’ kalmasın yerde”
İsterseniz bugün sizlere şiir diliyle tarihi konuşalım… Kırgızistan’dan, Kazakistan’dan, Türkmenistan’dan, Bulgaristan’dan, Makedonya’dan, Azerbaycan’dan, İran’dan, Kosova’dan, KKTC’den, Kerkük’ten Hazar’daki büyük edebi toya iştirak eden ak yüzlü, bilge sözlü, kartal bakışlı, civan duruşlu; aynı gövdenin baharında çiçek açmış, cümlesine meyve vermiş dalları kanat gerecek söz ve ses ustalarına merhaba diyelim!
..
Mütevazı bir şekilde ilki 1992 tarihinde, Av. Fikret Memişoğlu anısına yapılan Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının nasip olursa, 19.sunu 22–25 Eylül 2011 Tarihlerinde yapılacak…
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları, her yıl bir önemli şahsiyetin anısında yapılmaktadır…
Bu şahsiyetler arasında; Av. Fikret Memişoğlu, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Cenani Dökmeci, İshak Sunguroğlu, Şair Hacı Hayri Bey, Fethi Gemuhluoğlu, Ahmet Kabaklı, Bahtiyar Vahapzade, Nüzhet Dede, Elmas Yıldırım, Mağcan Cumabay, Cengiz Aytmatov, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Yesevi gibi gönül coğrafyamızın her bir abide şahsiyetlerini sayabiliriz…
19. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları ise, İstiklal Marşımızın Yazarı Rahmet Mekan Mehmet Akif Ersoy Anısına yapılacak…
Bizler Akif’in şahsında; Hakk’ı, Hürriyet, adaleti, dürüstlüğü, doğruluğu velhasıl bu milletin var olması gereken kimliğini, tarihi yürüyüşünü konuşacağız…
1992 tarihinde, bu şehirde bir ‘edebi meşale’ yakılmıştır… O meşale, gönül coğrafyamızda bir kutlu şölene dönüşmüştür; Elâzığ’da, tarihimize, kültürümüze, irfanımıza, bilumum güzelliklerimize ve bizleri bir araya getiren değerlerimize, ‘merhaba’ demişiz!
O ses yankılanmış! Ta Doğu Türkistan’lara kadar… Elâzığ, uluslar arası Hazar Şiir Akşamları vesilesiyle, İsa Yusuf Alptekin’i konuk etmiş… Kadirşinas dost Şener Bulut, “Türk Dünyası Hizmet Ödüllerinin gerçekte biz ilkini, Doğu Türkistan Türklerinin efsanevi Lideri İsa Yusuf Alptekin’e verdik” derler! Çok doğru…
1992 Tarihinden itibaren Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının, ‘Güldesteleri’ hazırlanmıştır… Bu eserleri, her biri tarihi birer vesikadır…
..
İlki 1992 tarihinde, Elâzığlı şair ve Edip Fikret Memişoğlu anısına yapılan Uluslararası Hazar Şiir Akşamları; bir tarihi, edebi sofra olmuş, bu kutlu sofraya Türk Dünyasının dört bir yanından gelen; ak yüzlü, bilge sözlü, kartal bakışlı, civan duruşlu; aynı gövdenin baharında çiçek açmış, cümlesine meyve vermiş dalları kanat gerecek bizlere.. Söz ve ses ustalarının bir ulu divanı oldu. Can Azerbaycan’ın yürekli sesi Nebi Hezri, “Muhabbet sonsuzdur, ömürse kısa/ Ne olur, sadakat ebedi kalsa! /Kimin yüreğinde bir tel kırılsa,/Benim yüreğimdir, benim yüreğim//Yüzlerde gözlerde sevgi okunur/Muhabbet yürekten yüreğe konur/Güzeller gözünde o ateş, o nur/Benim yüreğimdir, benim yüreğim”
İlki dedik, 1992 tarihinde Eski Belediye Hizmet Binasının alt katında hizmet vermekte bulunan İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bünyesinde hizmet vermekte bulunan Kültür Bakanlığının mütevazı yayınevi’nde mütevazı imkânlarla, amatör bir ruhla, profesyonel anlayışı bile aşan bir iklimi şehre taşıyacak bir anlayışla, Şener Bulut’un koordinatörlüğünde hazırlanıyordu…
Hazar’da, bu milletin fetih dili vardır; Şairin, ‘davudi sesle yankılanan’ destanımsı yüreği vardır; Hazar’da. Vefa sancağı dalgalanmıştır. Hazar’da o sadakati, o vefayı; her biri hatıralarına yapılan Ahmet Kabaklılarla, Niyazi Yıldırımlarla, İsa Yusuf Alptekinlerle, Cengiz Aytmatovlarla, Bahtiyar Vahapzadelerle, Mağcan Cumabaylarla ve de, ‘Galadan Galaya köprü karan; Her iki Galaya yüreğim, can evim diyen’ Azerimin Hürriyet Şairi Elmas Yıldırım anılarına yapılıyordu.
Bir Mevlana, bir Yunus, bir Fuzuli Hakk katında, ‘ölümsüzlük iksirini’ içerek, asırların ötesine taçlanarak, mısralarıyla kanatlanmışlardı. Nesimi, Itri, Baki, Şeyh Galip, Yahya Kemal, Ahmet Cevat, Hüseyin Cahit,Elmas Yıldırım, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl Kısakürek.. Ve daha niceleri zamanı bizlere en iyi şekilde yorumlayan her biri deha simalar! .
“Üç kıtanın rahmindesin/ Bütün yüzler sana dönük/ Oğuz Ata neslindesin/ Hazar, Türklük sana konuk/ tarih sana konuk” Tarihin, Türklüğün ve bir büyük medeniyet coğrafyasının konuk olduğu. Hazar’da; “Şairleri haykırmayan bir millet /Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir” sözlerinin o içten gürül gürül akan dersini alıyorduk.
..
Bu köşemde, 03 Kasım 2008 tarihli yazımızda; “Nasıl ki Aytmatov bu coğrafyanın insanına bütün eserlerinde; ‘kendin ol’ ve ‘özünü koru’ çağrısını sıkça tekrarlamışsa, Fethi Gemuhluoğlu’da, “İnsana dost olmak, fikre dost olmak, coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak, kendi vücuduna dost olmak, komşuya dost olmak gibi kademe kademe, ama entegre, bir bütün içinde bütün dostluklar söylenmeye mecburdur” çağrısının bir ömür boyu muhatabı olmuştur.” diyorduk.
Malatya Belediye Başkanlığının, rahmet mekân İrfan Fethi Gemuhluoğlu’nun Hakk’a ruhunu teslim edişinin 31. yıldönümü anma toplantısına davetlerini aldık. Elâzığ’dan, 11 Kasım 2008 günü “Türkiye’nin Muhtarını” anmak, hatıralarıyla baş başa olmak için, “Elâzığ’ın muhtarı! ” Şener Bulut ve şair ve eğitimci kadim dostumuz Hadi Önal’la birlikte, Malatya’da olduk!
Malatya Belediyesi, Fethi Gemuhluoğlu Anadolu Lisesi ve Arapgir Postası Gazetesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilen anma programına Malatya Valisi Halil İbrahim Daşöz, Belediye Başkan Yardımcısı Selahattin Aşan, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.Cemil Çelik, Fethi Gemuhluoğlu’nun oğlu TRT Genel Sekreteri Ali Gemuhluoğlu, İnönü Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halil Çivi, öğretim üyeleri, Elazığ’dan yazar ve şairler, Fethi Gemuhluoğlu Anadolu Lisesi öğrenci ve öğretmenleri ile İrfan Fethi Gemuhluoğlu’nun sevenleri katlıyorlardı.
Malatya Belediyesi Konferans Salonu’nda, Saat 14.00’de başlayan anma programında, ‘Fethi Gemuhluoğlu’^nu anarken isimli sohbet toplantısında, Belgesel Yapımcısı-Yazar Sadık Yalsızuçanlar’ı, İnönü Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Okutmanlarından Abidin Öztürk’ü ve Arapgir Postası ve Bakış Gazeteleri İmtiyaz Sahibi Kamuran Sezer’i büyük bir zevkle dinledik.
İrfan Fethi Gemuhluoğlu ismi ile ‘irfan mektebi’ aklımıza gelir. Gönüllerde ‘aşk ve sevda kıvılcımları’ yakan bir bilge kişi hafızamızda asla unutulmaz yerini alır. Gemuhluoğlu, bir eğitim sevdalısıdır. “seyreyle aşk nehrini bozkırlara can verir” mısralarında, sahabe meşrepli insanımı görürüm. “Ben yıkık çeşmeler gibi, göçük duvarlar gibiyim” diyen bu güzel insan, ulvi bir davada ve gayede kendisini bir ömür boyu ‘feda’ etmiştir.
Malatya’daki toplantıda yaptığımız kısa konuşmada, son olarak kaleme aldığım bir dörtlüğü sizlerle de paylaşmak isterim;
“Gülün ömrü kısa, muhabbeti çok olur
Tutan dalı, kanatır üreğin ok olur
..
Ak topraklarda, ak alınlı yiğitlerin diyarıdır Ağın. Ağın, ak gerdan üstünde bozkır Anadolu’da zümrüt güzelliği ile gözlere güzellikler içiren yurt köçesidir.
Tarihi yolların en uğrak noktasında olduğu içindir ki Ağın, Kuzeye, Kafkaslara; Güneye, Basra’ya; cihan şehri İstanbul’a yakındır.
Bu yakınlık, ak topraklar üzerinde kurulu Ağın’da; doğu ve batı kültürüne bütünüyle hâkim irfan sahibi insanların yetişmesine zemin hazırlamıştır.
Anadolu’nun herhangi bir şehrinde Ağın ismini ve o ismin neleri çağrıştırdığını sorunuz?
Size verilecek cevap:
“Anadolu’ya muallim yetiştiren gayretli, azimli, yürekli bir ilçemizdir…” şeklinde olacaktır.
Evet, insanı yoğurup şekillendiren muallimlerin diyarıdır Ağın. O kahraman muallimler ki isimleri birbiri ardınca geldikçe heyecanlanırım…
İsterseniz aklıma ilk gelenleri sıralayayım: Müderris Hüseyin Hüsnü Efendi, Abdullah Lütfü Efendi, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu…
Niyazi Yıldırım. Bir ömrü değil, ömürlerin asrımıza bahşettiği bir koca çınar, Türk dünyasını kucaklayan bir büyük yürektir.
Bir idealin doğuşunu, emeklemesini, yürüyüşünü ve coşmasını 63 yıllık bir ömre sığdıran bir yürek. O yüreğin tertemiz serüveni bir sinema şeridi gibi gözlerimizin önünden akıp gidiyor…
..
Elâzığ, Ulusal ve Uluslar arası bilim, kültür, sanat, sağlık, eğitim vs. alanlarda her biri aktif rol oynayan organizasyonlar ve kongreler şehridir…
2010 Mayıs ayının son haftasında,
Mesleki-Teknik Eğitim Fuarı, Bilim Şenlikleri ve Kariyer Günleri (METEF) ,
9. Ulusal Sınıf Öğretmenliği Eğitim Sempozyumu başarıyla düzenlenmişti…
2010 Haziran ayının ikinci haftasında,
Edebiyat ve Sanat çevrelerinin gönül alkışlarıyla karşılanan 18. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları,
4. Ulusal Sigara ve Sağlık Kongresi…
Bütün bunlar, haklı olarak Elâzığ’ı, kamuoyunda taçlandıran çok önemli çalışmaların izdüşümleri…
*** *** ***
Yazımızın başında da, “Bu Hafta Hazar’ı Konuşacağız” dedik…
..
16. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları, ''Bir ağacın iki kolu/bir ananın iki oğlu/O da ulu bu da ulu/Azerbaycan, Türkiye'' diyerek bütün şiirlerinde gönüllerimizi okşayan Azerbaycan’ın ‘Necip Fazıl Kısakürek’i olarak da anılan ‘söz ve edep sultanı’ Bahtiyar Vahapzade’nin anısına yapılacak
6–8 Kasım 2008 tarihleri arasında Türk Dünyasının yıldızlarını buluşturacak 16. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarına T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Azerbaycan Kültür ve Turizm Bakanı Ebulfeyz Karayef’in de katılacak olmaları Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının aynı zamanda, ‘bir edebi hasret köprüsü’ olduğu gerçeği ile de bizleri bir daha yüzleştirecektir.
Dile kolay, 16 yıl kesintisiz olarak 1992’li yıllardan 2008’lere kadar uzanan yıllar içerisinde, Elâzığ’da verilmeye başlanan, ‘edebi toy’ ve bir manada, Hazar’da açılan ‘şairler kurultayı’nın aynı heyecanı devam ettirmesi bir farklı duygu veriyor insana!
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları dünden bugüne, edebiyat ve sanat dünyamızın sevilen ve sayılan toplumda ‘ortak kabul gören’ şair ve ediplerimizin anısına yapılmıştır. Fikret Memişoğlu, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Cenani Dökmeci, Rahmi Harputi, Dede Nushet, Şeref Tan, Ahmet Kabaklı, İsa Yusuf Alptekin, Fethi Gemuhluoğlu, Mağcan Cumabay, Elmas Yıldırım, Cengiz Aytmatov Hazar’la birlikte anılmıştır. Bu yıl, Bahtiyar Vahapzade’yi öncelikle eserleriyle birlikte daha yakından tanıma imkânı bulacağız.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları aynı zamanda, gönül coğrafyamın sevda erenlerinin ‘söz beyleri’nin yüzlerini döndüğü, gönüllerini verdiği ‘ses bayrağımın dalgalandığı’ mahşer yeridir.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarında, Hazar’da her yıl, ‘milli bir ülkü sancağı’ açılır. Bu coğrafyanın birliğe, dirliğe, birbiriyle tanış ve biliş olmaya verdiği asrın emaneti vardır Hazar’da! O sebepledir ki, Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları sadece bir ‘gönül eğleme’ yeri değildir. Sadece, ‘şiir okuma’ mekânı da değildir! Hazar için, ‘Lale Devri’ gibi bir yakıştırmada bulunanlarda yanılıyorlar! Hazar’da, bizler hasretini çektiğimiz Yunus’un diliyle, ‘ete kemiğe bürünmenin’ adabıyla mest oluruz! Ahmet Yesevi’nin, ‘hikmet şualarını’ alarak, asra; farklı bir ayna tutmaya çalışırız!
Bahtiyar Vahapzade’nin, ‘Ana Dil’ şiiri bizlere hikmet dersleri veriyor;
“Dil açanda ilk defa 'ana' söylerik biz/ 'Ana dili' adlanır bizim ilk dersliyimiz./ İlk mahnımız laylanı anamız öz südüyle/ İçirir ruhumuza bu dilde gile-gile.// Bu dil - bizim ruhumuz, eşgimiz, canımızdır,/ Bu dil - birbirimizle ehdi-peymanımızdır./ Bu dil - tanıtmış bize bu dünyada her şeyi/ Bu dil - ecdadımızın bize goyup getdiyi /En gıymetli mirasdır, onu gözlerimiz tek /Goruyub, nesillere biz de hediyye verek.”
Dil ile birlikte millet deriz. Dil, ceddimizin bizlere bıraktığı en mukaddes bir emanettir. Bu emaneti gelecek nesillere taşıyanlar, şairlerimiz ve ediplerimizdir. O sebepledir ki, şairlerimizde, ‘gönüllerimizin mimarı’ diyoruz. Bahtiyar Vahapzade çok veciz bir şekilde sorusunu yöneltirken bizlerden cevap da istiyorlar; “Yalanlardan cana doyduk / Ona uyduk, buna uyduk / Et kokuştu, tuza koyduk/ Tuz kokarsa neylemeli? ” Evet, ‘tuz kokarsa neylemeli’ Her bileğin bükemeyeceği, yürekten gelen bir haykırış ki, hepimizedir!
..
İnanınız, elimden gelse sürekli kültür-sanat konularıyla hemhal olacağım. Bizlere dostlarımızdan gelen kitapları, dergileri, sosyal ve kültürel çalışmaları köşemde yazacağım. Ona bile fırsat vermiyorlar.
Evet, Elâzığ tarihinin belki de en güzel, en verimli, en nezih günlerini; ‘kutlu doğum haftası’ vesilesiyle yaşayacak. Bu haftalarda, manevi doyuma erişeceğimiz günler, geceler olacak. Ezel-ebed bütün zamanın özlemini çektiği, ‘asrısaadet’ yıllarına yolculuğumuz olacak. İnşallah, o hal ile birlikte kavrulacağız, o hal ile birlikte yıkanarak arınacağız!
İl Müftümüzün gayretleri bizlere de ayrı bir şevk, aşk, muhabbet ve heyecan veriyor. 14 Nisan akşamı, şairlerimiz Allah Resulü(as) için yazdıkları şiirleri okuyacaklar. Şiir, ‘hikmettir’ derim. Şiirde, ‘nutku ilahi’ vardır derim. Şiir, manevi bir doyum, bir haz olan, ‘kalbe dökülen ilhamdır’ Nur seyyareleri, ilahi terennüm, tefekkür halidir. Merhum Süleyman Çelebi’yi asırlar boyu aynı vecd ile nasıl dinleriz? Ey gönül, ne mutlu sana ki, ‘sevgililer sevgilisi’ sende tecelli ediyor. Akıl, gün olur aczimdir benim. İdrakim, gün olur gariptir. Gel görelim ki, o tecelli anı yollardaki ışıkların rağbetine şimşek hızıyla düştüğü andır!
Evet dedik, her hamiyetli faaliyeti yüreklerimizdeki en içten coşku ile alkışlarız. Bu yıl, Elazığ Valiliği ve Diyanet Vakfının birlikte düzenlediği, ikinci kitap fuarı da bir nezih iklimin kazandırdığı vuslat günleridir.
Niyetimiz nedir? Bir Hazar gibi, bir Türk Dünyası Ödül Töreni gibi, Elâzığ Kitap Fuarının da, ‘uluslar arası’ bir markaya kavuşmasıdır. Olmaz diye bir şey yoktur; Niyet ve istikamet hayırlı olursa, varacağınız yolda hayırlı olur.
Bizlerin bu fuardan bekledikleri nedir; yazarlarımız ile okuyucunun buluşması, birlikte hasbıhal etmeleri. İmza ve sohbet günlerinin sıkça yapılması. Elâzığ, öncelikle ‘bir üniversite’ şehridir. Bu coğrafyanın, ‘irfan istasyonudur’ Medeniyet ikliminin 21. asra hasreden rüzgârlarının estiği yegâne merkezidir. Elâzığ için, ‘tarihi buluşturan şehir’ dedik! Şiirin, sanatın ve musikinin özge diyarı dedik. Bu diyar, cennet pınarlarından ab-ı hayat çeşmesi olarak da bilinen Fırat’ın hemen yanı başında, tarihi boyunca ‘fazıl bir şehir’ olmanın edeb vuslatındadır.
..