Seni unutacağım,
kimdin adın neydi
gülüşün mü gözlerin mi
yoksa ellerin miydi
en çok sevdiğim
sen beni sevmiş miydin
Dün Gibi
bir eylül sabahıydı yolumuza düşmüştü asker postalı
suskun balkonlarda görünmeyenlerin kaygısı
sokak lambalarında gecenin karanlığı asılı kalmıştı
Sevgili;
sen gidince azaldı
bu şehrin payına düşen
kelime sayısı
soluksuz kaldı bacalar
kırıldı sokak lambaları
bir zamanlar
benim de vardı
saçlarımı okşayanım
rüzgara saklatıp ellerini
benim de vardı
karışıp gecenin rengine
gittin,
hüzün kapladı içimi.
daha birkaç saat önce
kapımı küstüren ayak seslerin
neşeyle dolanmaktadır belki de
bizim oralarda, Mezopotamya’da
otuz üç harfle büyütür analar çocuklarını
sevenler sevdiğini otuz üç harfle sever
umut otuz üç harfli türkülerle ekilir toprağa
anlayana şeker şerbet otuz üç harftir bu
benim yorgun yüreğim
dağlara salkım saçak inen
günbatımı yüreğim;
kara gölgeler varken etrafında
gücün yeter mi sanıyordun
yeniden doğmaya
o gelince
umudum sürgün vermişti
hilesiz sevmelere
tutarak soluğumu
bir çırpıda indirmiştim yorgunluğumu
sırtını verdiği duvar diplerine
Gel gönlümün can eşi gel
Ellerinde gündoğumu
Dilinde vuslatın türküsüyle gel
Gel ki
Öksüz sabahlara uyanmasın gözlerim
Çocuk gülüşlü sokakların
(aç parantez -
Ah be güzelim;
Kargacık burgacık dilinle
İlk merhaba dediğinde herkese
Issız ve yalnız zamanlarımda, sesimin yankısını bulduğum ender şiirlerin şairi. Umarım hayat ona hep saygı gösterir.