Sen bilmezsin bunları belki,
Hep sana bağımlı yazıyorum ya;
ilham perimsin seni şiirde severim..
Aşk yangınından sabırsız kalıp,
Rivayet odur ki;
Ne zaman iki insan aşık olsa birbirine,
Yeni bir yıldız belirirmiş…
İşte ben bu yüzden;
Mehtaplı gecelerde bakarım hep gökyüzüne..
Kalbime derinden bir yara açtığında;
Gönlüm hiç tat almamıştı varlığından,
Ben seni azat etmeden kendin kaçtın,
Parçalanmış kalbimin boş viranından..
Bilseydim kolların beni öyle sardığında;
Şöyle kendimce, bir dostluk tarifi yapmak isterim. Üç çeşit dost vardır: biri gıda gibidir; her gün onu ararsın. İkincisi ilaç gibidir; ihtiyaç duyduğunda ararsın. Üçüncüsü hastalık gibidir; o seni bir şekilde bulur. Esprisi bir yana ama, bazen bir dosta özlem duyup, onunla neler yapardık diye düşündüğümde; anılarıma dalar ve yaşamımı bir film şeridinden öylesine geçiririm. Şeridin bazı bölümlerinde belki duraklar ve orada hatırladığım bir dost için; belki çok uzun veya belki bir kaç cümlelik, bir şeyler karalarım kağıda.. Hani öylesine, belki bir mektup veya belki bir şiir gibi.. Anılarımız ve dostlarımız hep var olsun işte böyle;
Ey biletini almış dost yolcu;
Yüksek bir tepenin üzerindeyim
1963 ilkbaharının 1 Nisan gününde;
Anne dokuz aylık hamile karnı burnunda,
At üstünde yenge gittiği bir düğünde,
Ha doğurdu ha doğuracak telaşında,
Ama yine keyifle halay başı çekmekte…
Saatler gece yarısının tik takında;
Gözlerim hep bir yöne bakarken;
Orada sen var diye umutlandım..
Kim çıksa karşıma senden bir iz,
Bir benzerlik buluruma kandım..
Yüreğim aynı niyet seni ararken;
Dipsiz kuyulara öylesine daldım..
Üzülürsün ağarmış saçına,
yaşanmışlığın sert kazanılan aşına da;
üzülme beyaza karışan saçın,
bence sağlam karakter imajındır...
Hiç bir halin değildir sen olmayışın,
onlar da senin can yoldaşındır...
Sevgiler vardır çok çeşitli… Çünkü insanlar da değişik kişilik yapısına sahiptir ve herkes kendince sever.. Kimi delicesine, kimisi de öylesine.. Kimi ölümüne, kimisi de kararsız.. Kimi yarım yamalak, kimisi de ürkekçe v.s. Ama kıyısından köşesinden bile olsa, mutlaka bir şekilde sevilir işte.. Sevda güzel şeydir aslında.. Bazen karşılıksız olup, can yakar.. Bazen esir edip kaçacak yer arar.. Hatta çoğu zaman “aşk acısız olmaz” diyerek ve sanki özellikle; yüreğimizi kanatan sevdalara dalarız bilerek.. Şairler bile aşk acısıyla beslenmez mi? Ayrılık kanatırken yüreği yazılır en güzel dizeler.. Her şey iyi ve güzelken, derinliğine mutluyken ve gel-git hali yoksa hayatımızda; yazılacak pek fazla şey bulunmaz gibi.. Belki de bu yüzden bir çok şair ve yazar biraz şizofren değil midir? Üstelik sevdasının bile şizofren olanına takılmaz mı? Hayatında yazmaya değer öyküleri bizzat kendi yaratmaz mı? Hani şey misali; nasıl davranırsan karşılığını da öyle görürsün ve bu böyle çoğalır gider. Bu arada da sürekli yazacak hikayeler oluşur.. Bilerek ve isteyerek yarattığımız acı hikayeler üzerine okuyanları da etkisi altına alan cümleleri dökeriz beyaz sayfalara ve hatta sonra dönüp baktığımızda geriye; kendi halimize kendimiz bile acıyıp, dert yanarız çevreye… Güzel hikayeleri bile kendimiz oluştururuz.. Şöyle ara sıra da olsa.. Bir müddet aşkın sancısız tarafını yaşamayı tercih edip, mutlu bile oluruz.. Sonra zaman geçmeye başlar ve her şey tekdüze görünür.. “Hareket lazım” deyip, çeker gideriz…
Ben sana taze açan güllerden yollarım,
Kırmızının en delice aşk ifadesinden..
Sen bana kuru bir dal bile vermezsin,
Sevgili yarim;
Bir yangın ol yüreğimde,
Ateşinin alevi hiç sönmesin..
Bir damla yaş ol gözümde,
Pınarımdan hiç dökülmesin..
Diğer yarım ol kaderimde,
Güya şiir yazardım gençlik yıllarımda,
Ama sadece aşka düşen şiirler..
Bu yolla ancak aşk anlatılır sanırdım,
Kağıda akarken dile gelmeyen kelimeler.
Büyüdü bedenim, aklım ve ruhum,
Artık sadece aşk yetmiyor satırlarıma..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!